İyileştirmeye İhtiyaç Var

Muzaffer Egeli / BCG Türkiye Yöneticisi Boston Consulting Group, bireysel emeklilik konusunda çalışan yönetim danışmanlığı şirketlerinden… Özellikle de Doğu Avrupa ve Güney Asya’da çeşitli projel...

1.08.2003 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Muzaffer Egeli / BCG Türkiye Yöneticisi

Boston Consulting Group, bireysel emeklilik konusunda çalışan yönetim danışmanlığı şirketlerinden… Özellikle de Doğu Avrupa ve Güney Asya’da çeşitli projeler yürüttüler. Bu nedenle ana trendleri ve uygulamada ortaya çıkan sorunları yakından izliyorlar. Şirketin Türkiye yönetici ortağı Muzaffer Egeli, Türkiye için yaptıkları araştırmada, sistemin iyileştirmeye ihtiyacı olduğunu saptadıklarını söylüyor. Egeli, “Türkiye doğru bir adım atıyor. Ancak, bunun ikinci ve üçüncü adımlarını da atması gerekiyor. İlk iyileştirme adımı olarak bizce bu ürünün daha çekici kılınması gerekiyor” diyor.

Dünyanın önde gelen danışmanlık şirketlerinden Boston Consulting Group (BCG), bireysel emeklilik konusunda da hizmet veriyor. Şirket, özellikle Doğu Avrupa ve Güney Asya ülkelerinde çeşitli projelere imza atmış, Türkiye benzeri süreçten geçen ülkelere danışmanlık hizmeti vermiş. Bu nedenle bireysel emeklilik konusunda yaşanan sorunlar konusunda ciddi bir birikimi var. BCG Türkiye’nin yönetici ortağı Muzaffer Egeli, “Son 7 yılda bu ülkelerdeki projelerde ortaya çıkan belli trendleri gördük. Bu doğrultuda Türkiye pazarında da bir araştırma yapmaya karar verdik” diyor.

BCG’nin araştırması, Türkiye’de uygulanan sistemin çok iyi hazırlanmış olduğu gerçeğine dikkat çekiyor. Ancak, araştırmanın esas mesajını ise yeni düzenlemelerle iyileştirilebileceği, bazı sorunların önceden önlenebileceği oluşturuyor.

BCG Türkiye’nin yönetici ortağı Muzaffer Egeli, bu araştırmadan çıkan mesajlarla ilgili sorularımızı şöyle yanıtladı:

Türkiye’de şu anda uygulanan sistemin ne gibi eksiklikleri var?

Türkiye’de insanlar hayatlarını, emekliliklerini ve yaşlılıklarını 2-3 şekilde koruyabilirler. Birincisi, belli bir emeklilik sistemi içine dahil olabilirler. Bu devletten alınan bir yardım veya bağımsız olabilir. İkincisi, hayat sigortası satın alabilirler. Üçüncüsü de kendileri birikim yapabilirler.

Türkiye’deki GSMH’nın düşüklüğünden dolayı bireysel olarak birikim yaratmanın nispeten düşük olduğunu görüyoruz. Ev dışında ileriki yaşlarda çok büyük maddi yatırımların yapılmadığı görülüyor. Hâlâ aile ile yaşanmasından dolayı jenerasyonlar arasında belli imkanların transferleri gerçekleşebiliyor.

Türkiye’de hayat sigortasında kişi başına 8 dolar düşüyor. Bu rakam dünya ortalamalarının çok gerisinde kalıyor. Dünya ortalamaları 900 dolar iken, bu ortalama gelişmekte olan ülkelerde 252 dolar, Afrika’da 24 dolar, Güney Amerika’da ise 27 dolardır.

Türkiye, bu bölgelerin bile 4-5 misli gerisinde. Dolayısıyla, hayat sigortası da tercih edilen ileriye dönük bir önlem alma yöntemi değil. Toplumda büyük bir çoğunluk devlete ve devletin sistemlerine güveniyor.

Türkiye’deki çalışan nüfus hakkında araştırmadan çıkan sonuçlar neler?

Türkiye’de 14.5 milyon aile, 22 milyon kadar çalışan var. 22 milyon çalışanın maalesef 11 milyonu belli bir sosyal güvenlik sistemine dahil. 11 milyon kişinin hiçbir şekilde sosyal güvenlik ya da emeklilik desteği hizmeti kapsamında olmadığı görülüyor.

Bizce birinci problem bu. İnsanların yaşlılık, gelecek ve sağlık garantisi yok. İkinci önemli problem, emeklilik desteği içinde olan insanların 3 ayda 200 dolar mertebesinde bir rakam almalarıdır. Polonya’ya baktığımız zaman bu rakam aylık 250, Çek Cumhuriyeti’nde 320 dolardır. Türkiye’de emeklilik sistemi içinde olan insanlar bile çok az para yardımı alıyorlar.

Öte yandan devlet yönetiminde olan bu sistemin maliyetleri de oldukça yüksek. Çalışanların ödedikleri primler, emekli olmuş insanları ve belli sağlık harcamalarını karşılamaya yetmiyor.

2000 yılında sistemde 5 milyar dolar açık olduğunu görüyoruz. Araştırmalar, 2010 yılında açığın 17 milyar dolara, 2040’lı yıllarda ise 85 milyar dolara ulaşacağını gösteriyor.

Bu rakamın 2005 yılında GSMH’nin yüzde 6.5’ine, 2040’dan sonra da yüzde 13.5’ine geleceğini söylemek mümkün. Devlet bu sistemle insanlara çok az kaynak sağlayabiliyor.

Diğer yandan bu sistem o kadar pahalı ki, Türkiye’deki en büyük gider kalemlerinden birini oluşturuyor. Dolayısıyla, iki tarafı da memnun edecek bir reform planlanmaya çalışılıyor.

Sistemde gördüğünüz belirgin problemler neler?

Türkiye’deki bugünkü bireysel emeklilik sistemi gönüllü katkı payına bağlı olduğu için, normal bir birikim yaratmak ile karşılaştırmak gerekiyor. İnsanlar bu sistemin içine girdikleri zaman, belli diğer yatırım araçlarından daha yüksek bir getiriye sahip olmayı bekliyorlar.

Ancak, şu andaki yapı ekstra bir getiri getirmiyor. Limitasyonlar o kadar fazla ve vergi avantajları o kadar düşük ki, katılması mümkün olan kişilerin çok önemli bir kısmına diğer yatırım araçlarıyla karşılaştırıldığı zaman çok önemli bir getiri getirmiyor. Dolayısıyla, şu anki sistemde böyle bir iyileştirmeye açıklık görüyoruz.

En önemlilerden bir tanesi mecburi olmaması. Çalışanlar birikimlerini bu şekilde değerlendirmektense, başka bir yatırım aracını kullanmayı tercih edecektir. İkinci problem, çalışanların yüzde 50’sinden fazlasının hiçbir sistemin içine dahil olmaması. Gönüllü emeklilik buna da çözüm getirmiyor. Çünkü, o insanlar zaten paraları olsaydı, işverenler onları sisteme dahil edebilecek maliyetlere katlanmayı göze alsalardı devletin bugünkü sistemine dahil olurlardı.

Bu problemlerin giderilmesi için neler yapılabilir?

Türkiye doğru bir adım atıyor. Ancak, bunun ikinci ve üçüncü adımlarını da atması gerekiyor.

İlk iyileştirme adımı olarak bizce bu ürünün daha çekici kılınması gerekiyor. Bu da vergi avantajları arttırılarak yapılabilir. Getirinin diğer yatırım araçlarının seviyesine ulaşması ya da geçmesi ve daha fazla katkı payı gerekiyor.

Sistemin eksiksiz ve son derece iyi düzenlenmiş olduğunu görüyoruz. Ancak, cazibesinin arttırılması lazım. Uzun vadede ikinci ve üçüncü adımların atılması gerektiğini düşünüyorum. Belli çalışan grupları için bu tip birikimlerin zorunlu hale getirilmesi gerekiyor. En son adım olarak sistemin önemli bir kısmının özelleştirilmesi lazım.

Polonya, Macaristan ve Şili gibi örnekleri incelediğimizde, en başarılıların, en çabuk hareket edenler olduklarını gördük. Yani üçüncü kademe dediğimiz reformu yaptıktan sonra hemen ikinci kademe reforma geçmişler. Hatta Macaristan gibi ülkeler doğrudan ikinci kademe reformla başlamışlar.

Bireysel emeklilik sistemi gönüllülük üzerine değil, belli kriterlerdeki insanlar için mecburi olmuş. Üçüncü kademe olan bizim seçtiğimiz ilk adımı atıp sonradan ikinci adımı atan örnekler de çok başarılı. Buna Polonya’yı örnek gösterebiliriz. Ama onlar da bu işin vergi avantajlarını son derece büyük tutmuşlar. Türkiye kesinlikle doğru yolda ve doğru adımlar atıyor. Ancak, avantajların arttırılması şart. İkinci adıma daha çabuk geçilmeli.

Dünyada benzer reformların belirgin ortak özellikleri var mı?

Dünya ülkelerine baktığımızda 3 tip reform görüyoruz. Birinci tip reforma “Pillar 3” reform deniliyor. Tamamıyla şahsi karara bağlı, hiçbir zorunluluk altında kalmadan bir emeklilik sigortasının yapılmasını kapsıyor.

İkinci reform, insanları bu tip bir ek sigorta yapmaya zorlamak. Yani devletin güvencesinin altındasınız ama bu güvence limitlidir demek. Belli şartlarda olan insanlara bireysel emekliliği mecburi kılıyorsunuz.

Üçüncü reform da devletin ana hatlarıyla bu işin içinden çıkması ve bireysel özel emekliliği mecbur hale getirmesidir.

Türkiye şu anda ilk reformu, “Pillar 3” dediğimiz reformu yapmış durumda. Bireysel emeklilik sistemine girmek zorunlu değil. Bu birikim yaparsanız da size bir vergi avantajı sağlanıyor.

Diğer ülkelerde 2 önemli trend var. Kişisel tercihe bağlı bireysel emeklilik reformu yaptılarsa, vergi avantajlarını son derece yüksek tutuyorlar. Bizim vergi reformumuz 100 dolarlık bir birikim yapacak insana nispeten iyi bir destek sağlıyor. Ama onun üzerindekilere destek son derece düşüyor.

Polonya’da ise çok esnek bir sistem var. Sistem 50 dolardan başlıyor, 2 bin 500 dolar aylık birikime kadar çok büyük destek veriliyor. Birikimleri de uzun vadeye çekiyor. Daha fazla vergi desteği, çok daha iyi ve farklı segmente edilebilmiş bir vergi desteği söz konusu. Bu yatırımların, mevduatların kısa vadeli olmasını engellemek için yapılıyor.

Türkiye’deki yatırımlar çok kısa vadeli olduğu için inişler çıkışlar yaşıyoruz. Yatırımların vadesi uzatılarak istikrar artırılıyor. Polonya’da ilk yaptıkları iş çok daha büyük bir yelpazeye çok daha büyük vergi avantajı vermek.

İkinci yapılan iş belli bir zamandan sonra belli kriterlerdeki insanlara katılımı mecburi kılmak. Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Şili gibi ülkelerde de bunu görüyoruz. Bunlar devletin üzerindeki yükü azaltıyor ve daha fazla insanı çekiyor. Bu ayrıca finansal hizmetler sektörünün de işine geliyor. Oradaki fon büyüme hızlarında bir patlama söz konusu.

Türkiye’de bu sistemin başarılı olması için neler yapılmalı?

Türkiye üçüncü kademe reformu yaptı. Bu doğru yolda atılmış önemli bir adım. Ancak, bu adımın çekiciliğinin vergi reformu ile artırılması lazım. Diğer adımların da ne olacağının belirlenip sisteme sokulması gerekiyor. Belli kişilere, belli özelliklere sahip olan insanlara devlet desteğini azaltıp özel emeklilik birikimi yapmasını mecbur bırakmak ikinci kademe reform oluyor.

Yapılırsa Türkiye’deki pazarın büyüyeceğini, katılım nüfusunun çalışan nüfusunun yüzde 60’larına kadar çıkabileceğine inanıyoruz. Aksi takdirde katılım oranları beklenenin çok gerisinde kalacaktır. Devletin beklentilerine cevap veremeyecek, finansal hizmet sektörünün de işine gelmeyecektir. Bu iki oyuncu amaçlarına ulaşamadıkları zaman vatandaşın ulaşmasına da imkan olmadığını görüyoruz.

ÜRÜNÜN ÇEKİCİLİĞİNİN ARTTIILMASI GEREKİYOR

Bireysel emeklilik alanına yeni yabancı şirketlerin girmesi için neler gerekiyor?

Türkiye’de insanların refah düzeyi düşük. Bu düzeyin arttırılması için sermayenin arttırılması gerekiyor. Bu sermayenin kalkındırılmasında üç tane anayol var. Birincisi, insanlar çalışacaklar, çalışmasına katma değer katacak, birikim yapacaklar. Bu uzun ve iyi bir yol. İkincisi ise borçlanma yolu… Bu çabuk bir yol ve Türkiye bu yolu artık bitirdi, daha da fazla borçlanamaz.

Üçüncüsü ise Türkiye’ye yabancılar gelip yatırım yapacak. Türkiye’nin her sektörde yabancı sermayeye ihtiyacı var. Finansal hizmetler sektörü, son yıllarda yaşadığı zorluklardan dolayı yabancı sermayeye en çok ihtiyacı olan sektörlerden biri...

Yabancı sermayenin de önünde Doğu Avrupa ve Asya ülkeleri gibi birden fazla seçenek var.

Onlar oldukları yerden birçok ülkenin pazar büyüklüklerine, fırsatlara, düzenlemesine, teşviklere, rekabetçi ortamlara ve fiyatlara bakarak karar veriyorlar. Türkiye’nin pazar büyüklüğü konusunda hiçbir problemi yok. Güneydoğu Asya, Orta Doğu Avrupa ile karşılaştırıldığında Türkiye’deki gelir de kötü değil. Dolayısıyla, pazar olarak Türkiye cazip. Yönetim ortamına, ürünün çekiciliğine, rekabete bakıyorlar. Bu aşamada da ürünün çekiciliği arttırılırsa, yaratılan pazar büyürse, farklı kademelerde neler yapılacağı konusunda açık göstergeler olursa, Türkiye’ye bireysel emeklilik konusunda çok daha fazla yabancı yatırımcı ilgisi olacaktır.

 

 

 

 

 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz