Ekonomide 2016'nın görünümü

3.02.2016 12:26:280
Paylaş Tweet Paylaş
Ekonomide 2016'nın görünümü

2016’nın ekonomide neler getireceğini temelde iki faktör belirleyecek. Bunlardan birini FED’in para politikasında izleyeceği strateji, diğerini de yeni hükümetin atacağı adımlar oluşturuyor. FED’in faizleri yükseltmesi beklendiği için Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere sermaye akışının biraz daha yavaşlayacağı öngörülüyor. İhracat pazarlarımızdaki sorunların devam etmesi, ekonomik büyümeye dış talepten gelecek katkının yine zayıf olacağını düşündürüyor. Yeni hükümetin atacağı olumlu adımlar, bu dış çerçevenin imkan verdiğinden daha iyi bir ekonomik görünüm sağlayabilir. Hükümetin atacağı olumsuz adımlar ise dış çerçevenin getirdiğinden daha kötü bir görünüme yol açabilir. Piyasaların ve belli başlı uluslararası kurumların beklentileri iyimser bir tablo çıkarmıyor. Buna göre 2016’da aşağı yukarı bu yılki gibi bir büyüme bekleniyor. Beklentiler işsizlikte yükselişe işaret ediyor. Enflasyonda, cari açıkta ve bütçe açığında ise kayda değer bir değişiklik beklentisi yok.

 

Bir sonraki yılın ekonomide neler getireceği, artık Konjonktür’ün klasikleşen yazılarından biri. Bu yazıyı genelde Capital’in kasım sayılarında yayınlıyoruz. Ancak belirsizliklerin yoğun olduğu dönemlerde, biraz daha zaman kazanıp daha net bir görüntü elde etme umuduyla söz konusu yazıyı aralık ayı sayılarına ertelediğimiz de oluyor. Bu yıl da aynen öyle oldu. 7 Haziran’daki genel seçimde hiçbir parti parlamentoda çoğunluğu sağlayamayıp bir koalisyon hükümeti de kurulamayınca, 1 Kasım’da seçimin tekrarlanması kararı alınmıştı. Bu tekrar seçimden ne sonuç çıkacağı belli olmadığı için bir ay önce bu sıralarda, 2016’nın ekonomide neler getireceğini görmek pek kolay değildi. 1 Kasım’da sandıktan sürpriz bir şekilde Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) yeniden tek başına iktidarı çıkınca, 2016’ya ilişkin sislerin bir bölümü dağıldı. Ancak biz bu yazıyı yazdığımız sırada, yeni hükümet henüz yeni kurulduğu için hala bir miktar sis vardı. Bu nedenle 2016’nın görünümünün hala tam net olmadığını en baştan belirtelim.

 

İKİ TEMEL FAKTÖR

2016’nın ekonomide neler getireceğini temelde iki faktör belirleyecek. Bunlardan birini ABD’nin merkez bankası olan Federal Reserve’in (FED) para politikasında izleyeceği strateji, diğerini de yeni hükümetin ekonominin önünü açmak için atacağı adımlar oluşturuyor.

FED, ABD’nin merkez bankası olabilir ama uyguladığı para politikası artık bütün dünyayı etkiliyor. Özellikle son birkaç yıldır küresel piyasalar FED’in kararlarıyla hatta bu kararların rüzgarıyla hareket ediyor. Bu da özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye hareketlerinin, döviz kurlarının ve faizlerin etkilenmesine yol açıyor. Bu nedenle 2016’nın ekonomide neler getireceğinin dış çerçevesini büyük ölçüde yine FED’in para politikası çizecek gibi görünüyor. Elbette bu dış çerçevenin şekillenmesinde küresel ekonomide FED dışında yaşanacak başka gelişmeler de etkili olacak.

Yeni hükümetin ekonomide atacağı adımlar ise bu dış çerçeveye bağlı olarak işlerin daha iyiye mi yoksa daha kötüye mi gideceğini belirleyecek. Yeni hükümetin atacağı olumlu adımlar, bu dış çerçevenin imkan verdiğinden daha iyi bir ekonomik görünümün ortaya çıkmasını sağlayabilir. Hükümetin atacağı olumsuz adımlar ise söz konusu dış çerçevenin getirdiğinden daha kötü bir ekonomik görünüme yol açabilir.  

DIŞ ÇERÇEVEDE DURUM

Biz de bu hiyerarşiye uyarak, 2016’nın ekonomide neler getirebileceğini, önce dış çerçeveye ilişkin beklentileri anlatarak ortaya koymaya çalışalım.

Dış çerçevenin temel öğesi olan FED’in para politikasında uzun zamandır bir sıkılaştırma beklentisi var. 2015’in geride kalan bölümünü bu beklentiyle geçirdik. Ancak şu ana kadar beklenen faiz artışı gerçekleşmedi. FED’in para politikası kararlarını alan Federal Açık Piyasa Komitesi (Federal Open Market Committee: FOMC) 2015’in son toplantısını 15-16 Aralık’ta yapacak. Bu toplantıda da faiz artışı beklentisi var. Ancak bu toplantıda olmasa bile 2016’da faiz artışının başlamasına neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. Bu beklenti en başta FOMC üyelerinin öngürülerine dayanıyor. FOMC üyelerinin öngörülerinin ortalaması, halen yüzde 0-0,25 arasında olan politika faizinin 2016’da yüzde 1,4 dolayında olmasının beklendiğini gösteriyor. Bu da 2016’da 100 baz puanın üzerinde bir faiz artışı olabileceğine işaret ediyor.

ABD’de faiz artışının başlaması halinde gelişmekte olan ülkelere sermaye akımının biraz daha yavaşlaması bekleniyor. Bunun da bu ülkelerdeki büyümeyi olumsuz etkileyeceği öngörülüyor. Bu gelişmekte olan ülkelerin arasında Türkiye de var.

2016 için FED dışındaki dış çerçeve öğelerinde de bizim açımızdan pek olumlu beklentiler yok. En önemli ihracat pazarımız olan Avrupa’nın 2016’da da bu yılki gibi vasatın altında büyümesi bekleniyor. Bir başka önemli pazarımız olan Rusya’da ekonomideki küçülmenin hız kesmekle birlikte devam edeceği tahmin ediliyor. Alternatif pazarlarımızın yer aldığı Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya ihracatımızı zorlaştıran silahlı çatışmalar ve anlaşmazlıklar da bitecek gibi görünmüyor. Bütün bu gelişmeler ekonomik büyümeye dış talepten gelecek katkının 2016’da da zayıf olacağını düşündürüyor.

YENİ HÜKÜMETİN ADIMLARI

Böyle bir dış çerçevede ekonominin kaderi yeni hükümetin atacağı adımlara bağlı olacağa benziyor. Zaten biz bu yazıyı yazdığımız sıralarda, yeni hükümette ekonomi yönetiminin nasıl şekilleneceği merakla bekleniyordu. AKP içinde uzun zamandır ekonomi yönetimine ilişkin iki farklı görüşün olduğu biliniyor. Bunlardan birini yıllardır ekonomi yönetiminin başında bulunan Ali Babacan’ın şahsında somutlaşan liberal kanat, diğerini de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ekonomi danışmanı Yiğit Bulut’un şahsında somutlaşan müdahaleci kanat oluşturuyor. Son yıllardaki AKP hükümetlerinin ekonomide net bir rota çizememesi, bu iki kanat arasındaki gerginliğe bağlanıyor. Yeni hükümet döneminde ne olabileceğine ilişkin bir sinyal alabilmek için de, biz bu yazıyı yazarken, ekonomi yönetimine bu kanatlardan hangisinin hakim olacağının netleşmesi bekleniyordu.

Bize kalırsa yeni hükümette ekonomi yönetimine kim geçerse geçsin, kapsamlı bir yapısal reform programının hayata geçirilmesi şart. Reform programının ekonomi ayağında, üretimin ithalata aşırı bağımlı yapısını değiştirmenin bulunması gerekiyor. Yapısal reform programının son yıllarda iyice örselenen hukukun ve demokrasinin yeniden ayağa kaldırılmasını içermesi de şart görünüyor. Çünkü hukuk ve demokrasi bu haldeyken yurtdışından sermaye çekmek de yurtiçindeki yatırımları teşvik etmek de biraz zor olacağa benziyor.

Yeni hükümet bu yönde adımlar atarsa yurtdışı çerçevede beklenen olumsuz gelişmelere rağmen 2016’da Türkiye ekonomisinde bir toparlanma görebiliriz. Aksi takdirde ise ekonomideki yavaş büyüme 2016’da da sürüp gidebilir.

2016 BEKLENTİLERİ

Biz bu yazıyı yazarken yeni hükümet yeni kurulmuştu ama AKP’nin hakimiyetinde olan seçim hükümeti ekim ayında Orta Vadeli Programı (OVP) yayınlayarak ekonomide 2016 hedeflerini ortaya koymuştu. Yeni hükümet muhtemelen büyük ölçüde bu hedeflere bağlı kalacak. Bu hedeflerden ekonominin temel göstergelerine ilişkin olanları Konjonktür’ün üçüncü sayfasındaki tabloda yer alıyor. Buna göre bu yıl yüzde 3 olması beklenen ekonomik büyümenin 2016’da yüzde 4’e çıkması hedefleniyor. Bu yıl yüzde 10,5 olması beklenen işsizlik oranının 2016’da yüzde 10,3’e, bu yıl yüzde 7,6 olması beklenen enflasyonun 2016’da yüzde 6,5’e, bu yıl yüzde 5,2 olması beklenen cari açığın milli gelire oranının 2016’da yüzde 4,9’a, bu yıl yüzde 1,3 olması beklenen bütçe açığının milli gelire oranının da 2016’da yüzde 0,7’ye düşürülmesi hedefleri var.

Bu hedefler arasında bazı uyumsuzluklar var. Mesela yüzde 4 büyümeyle işsizlikte düşüş sağlanması biraz zor. Ancak yine de yukarıda bahsettiğimiz yapısal reform programının hayata geçirilmesi halinde bunlar ulaşılması zor hedefler gibi görünmüyor.

Fakat piyasaların ve belli başlı uluslararası kurumların 2016 yılına ilişkin beklentilerine baktığımızda hükümetin hedeflediği kadar iyimser bir tablo çıkmıyor. Konjonktür’ün üçüncü sayfasındaki tabloda bunlar da yer alıyor. Buna göre 2016’da da aşağı yukarı bu yılki gibi bir büyüme bekleniyor. En düşük büyüme beklentisi yüzde 2,9 ile IMF’ye, en yüksek büyüme beklentisi yüzde 3,4 ile OECD’ye ait. Beklentiler işsizlikte düşüşe değil yükselişe işaret ediyor. IMF ile Avrupa Komisyonu’nun işsizlik oranı tahmini yüzde 11,2’yi buluyor. Enflasyonda, cari açıkta ve bütçe açığında da kayda değer bir değişiklik beklentisi yok.

Kısacası ve de maalesef 2016’nın ekonomik görünümü son yıllarda yaşadıklarımızdan pek farklı görünmüyor. Bugünlerde 2016 yılına ilişkin plan ve program yapanların bunu dikkate almasında fayda var.

SANAYİDE ÜÇÜNCÜ ÇEYREK İYİ GEÇMEDİ

Geçen ay eylül ayı verilerinin de yayınlanmasıyla sanayi üretiminde üçüncü çeyrek dönemin bilançosu ortaya çıkmış oldu. Bu bilanço oldukça kötü görünüyor. Çünkü sanayi üretimi üçüncü çeyrekte geçen yılın aynı dönemine göre sadece yüzde 0,3 artış gösterdi. Bu ise 2008-2009 resesyonu sonrasında görülen en düşük artışı oluşturuyor.

Sanayi üretimi üçüncü çeyrekte dalgalı bir seyir izledi. Bu dönemin ilk ayı olan temmuz ayında yıllık bazdaki üretim artışı sadece yüzde 1,5 olmuştu. Ağustos ayında ise sanayi üretimindeki yıllık artış yüzde 8,5’i bulmuş ve heyecan yaratmıştı. Ancak eylül ayında yıllık bazda yüzde 7,9 düşüş yaşanınca bu heyecan sönüp gitti. Bazı geçici faktörlerle dini bayramların aydan aya kaymasının getirdiği iş günü sayısı farklılıklarından kaynaklanan bu dalgalanmalar sonrasında ise üçüncü çeyrek dönem itibariyle ortaya son yılların en kötü performaslarından biri çıktı.

Türkiye’de sanayi üretimindeki yıllık değişimle ekonominin genelindeki yıllık büyüme oranı arasında önemli bir parallellik var. Bu paralellik sanayinin ekonomi içindeki payının yüzde 25 dolayını bulmasından, başta ulaştırma ve ticaret olmak üzere diğer birçok sektördeki faaliyet hacmini de etkilemesinden kaynaklanıyor. Nitekim sanayi üretimindeki yıllık artışın yüzde 1,3 olduğu ilk çeyrekte ekonomideki yıllık büyüme yüzde 2,5 olmuş, sanayi üretimindeki yıllık artışın yüzde 3,7’ye çıktığı ikinci çeyrekte ise ekonomideki yıllık büyüme de yüzde 3,8’e çıkmıştı.

Sanayi üretimindeki yıllık artışın neredeyse sıfıra düştüğü üçüncü çeyrekte ise ekonominin genelindeki büyüme yüzde 2 dolayına düşmüş olabilir. Esasında sanayi üretimi üçüncü çeyrek için daha da zayıf bir büyümeye işaret ediyor. Ancak üçüncü çeyrek birçok tarımsal üründe hasat mevsimine denk geliyor ve de bu yıl tarımda işler iyi gitti gibi görünüyor. Tarımdaki bu bereket sanayiden gelen zayıflamayı biraz telafi etmiş olabilir.

Üçüncü çeyrek dönemin milli gelir verileri 10 Aralık’ta açıklanacak.

 İŞSİZLİK ÇİFT HANEDE DEVAM EDİYOR

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) geçen ay açıkladığı verilere göre, mevsimsel düzeltilmiş işsizlik oranı ağustos ayında yüzde 10,4 olarak gerçekleşti. İş gücü piyasasında ağustos ayı verileri aynı zamanda üçüncü çeyrek dönemin verilerini oluşturuyor. Buna göre üçüncü çeyrekte işsizlik oranı önceki çeyrek döneme kıyasla 0,2 puan yükselmiş bulunuyor. Mevsimsel düzeltilmiş işsizlik oranı ikinci çeyrekte yüzde 10,2 düzeyindeydi.

Mevsimsel düzeltilmiş işsizlik oranı geçen yılın üçüncü çeyreğinden bu yana çift hanede seyrediyor. 2014’e yüzde 9’larda giren işsizlik oranı, ekonomideki yavaşlama nedeniyle yaratılan istihdam da yavaşlayınca, geçen yılın ortalarında hızla yukarı tırmanmıştı. Geçen yılın son çeyreğinde yüzde 10,6’ya kadar tırmanan işsizlik oranı, bu yılın ilk çeyreğinde ise yüzde 10,2’ye inmişti. İkinci çeyrekte de bu seviyede kaldıktan sonra üçüncü çeyrekte ise yönünü tekrar yukarıya çevirdi.

İşsizlik oranı eylül ve ekim aylarında biraz daha yükselmiş olabilir. Çünkü 7 Haziran ile 1 Kasım’daki iki genel seçim arasında kalan ve siyasi belirsizliğin iyice yoğunlaştığı bu aylarda ekonomiden gelen sinyaller pek iyi değildi.

İşsizliğin önümüzdeki dönemde nasıl seyredeceği ise yine ekonomideki gidişata bağlı olacak. Türkiye genç bir nüfusa sahip ve iş gücü piyasasına sürekli yeni girişler oluyor. Bizim hesaplarımız Türkiye’de işsizlikte düşüş yaşanabilmesi için ekonomideki büyümenin yüzde 4,2’yi aşması gerektiğini gösteriyor. 1 Kasım’da sandıktan yeniden tek parti iktidarı çıkınca piyasaları bir iyimserlik dalgası sardı ama bunun ekonomiyi canlandırmaya yeteceğinden pek emin değiliz. Yeni hükümet ekonominin önünü açacak adımlar atabilirse önümüzdeki dönemde işsizlikte düşüş yaşanabilir. Eğer bu yönde bir gelişme olmazsa işsizlik daha da yukarılara tırmanabilir. Maalesef şu an için beklentiler bu yönde ve 2016 yılı için genelde daha yüksek işsizlik tahminleri yapılıyor. Hükümetin hedefi bile 2016 yılı için çift haneli işsizlik oranına işaret ediyor. Bu da işsizlik oranının bir müddet daha çift hanede seyretmeye devam edeceğini düşündürüyor.

CARİ AÇIK YENİDEN DÜŞÜŞE GEÇTİ

Türkiye’nin yıllık cari işlemler açığı 2015’in ilk yedi ayında 45 milyar dolar dolayında yatay seyretmişti. Ağustos ve eylül aylarında ise hızla gerileyip 40 milyar dolar civarına düştü. 2014 yılını 46,5 milyar dolar düzeyinde kapatan yıllık cari açık temmuz ayında da buna nispeten yakın ve 45,3 milyar dolar düzeyindeydi. Fakat ağustos ayında 43 milyar dolara, eylül ayında ise 40,6 milyar dolara kadar indi.

Yıllık cari açıkta ağustos ve eylül aylarında yaşanan hızlı düşüş, cari işlemler dengesinin söz konusu iki ayda aylık bazda az da olsa fazla vermesinden kaynaklandı. Cari işlemler dengesi ağustos ayında 27 milyon dolar, eylül ayında ise 95 milyon dolar fazla verdi. Oysa geçen yıl ağustos ayında 2,2 milyar dolarlık, eylül ayında ise 2,4 milyar dolarlık açık söz konusuydu. 12 aylık cari denge hesabına bu yüksek cari açıkların yerine küçük de olsa cari fazla rakamları girince, yıllık cari açık haliyle hızla geriledi.

Cari işlemler dengesinin fazla vermesi tek başına ele alınırsa elbette olumlu bir gelişme. Ancak Türkiye’de cari işlemler dengesinin sadece kriz ve resesyon dönemlerinde fazla verdiği dikkate alınınca işin rengi değişiyor. Cari işlemler dengesinde bundan önceki en son fazla küresel krizin etkilerinin sürdüğü 2009 yılında görülmüştü. Cari dengenin fazla verdiği daha önceki dönemler de 2001, 1998-99 ve 1994 gibi kriz ve resesyon yıllarıydı. Türkiye’de cari işlemler dengesinin sadece kriz ve resesyon dönemlerinde fazla vermesi tesadüf değil. Türkiye ekonomisinin ithalata aşırı bağımlı bir yapısı var, cari denge ancak kriz ve resesyon dönemlerinde ithalatın dibe vurmasıyla fazla verebiliyor. Bu nedenle normalde sevinilmesi gereken bir gelişme olan cari dengedeki fazla, bir kriz veya resesyona işaret ettiği için Türkiye’de hep endişeyle karşılanıyor. Şu anda da aynı endişe yaşanıyor.

Cari işlemler dengesinde ekim ayında da ağustos ve eylül aylarında gördüğümüze benzer bir tabloyla karşılaşabiliriz. Çünkü Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın verileri, ithalattaki düşüşün ekim ayında da sürdüğünü gösteriyor. Yıllık cari açık ekim ayında 40 milyar doların altına inmiş olabilir. Bu gidişle yıl sonunda ise yıllık cari açık 36,5 milyar dolar civarına kadar düşebilecek gibi görünüyor.

ENFLASYON TAHMİNİNDE YİNE YUKARI REVİZYON VAR

Merkez Bankası, 2015’in dördüncü ve son Enflasyon Raporu’nu, ekim ayı sonlarında dergimiz baskıdayken açıkladı. Bu nedenle bu rapora ilişkin değerlendirmemizi bir ay gecikmeli olarak verebiliyoruz. Bu raporda hem 2015’in hem de 2016’nın yıl sonu enflasyon tahminlerine 1’er puanlık zam geldi. 2015’in enflasyon tahmini yüzde 6,9’dan (yüzde 6-7,8 aralığının orta noktası) yüzde 7,9’a (yüzde 7,4-8,4 aralığının orta noktası) çıkarıldı. 2016’nın enflasyon tahmini de yüzde 5,5’ten (yüzde 3,7-7,3 aralığının orta noktası) yüzde 6,5’e (yüzde 5-8 aralığının orta noktası) yükseltildi. Ayrıca enflasyonun 2017’de yüzde 5’e yaklaşacağı ve orta vadede yüzde 5 düzeyinde istikrar kazanacağı öngörüsü de yapıldı.

Enflasyon Raporu’nda, tahminlere yapılan zammın nedenleri şöyle aktarılıyor. 2015 yıl sonu enflasyon tahminindeki yukarı yönlü güncellemenin 1,2 puanı, üçüncü çeyrekteki döviz kuru hareketlerinin çekirdek enflasyon eğilimi üzerindeki yükseltici etkisinden kaynaklanıyor. İthalat fiyatları görünümünde önceki rapora kıyasla gözlenen iyileşme ise yıl sonu enflasyon tahminine 0,2 puan aşağı yönlü etki yapmış bulunuyor. 2015 yıl sonu enflasyon tahminindeki yukarı yönlü güncellemenin ve döviz kurunda yaşanan gelişmelerin gecikmeli etkilerinin, 2016 yıl sonu enflasyon tahmini üzerinde sırasıyla 0,6 puan ve 0,8 puan yükseltici etki yapması bekleniyor. Ortalama ithalat fiyatı varsayımındaki gerileme ve öngörülen çıktı açığındaki sınırlı miktarda aşağı yönlü güncelleme ise 2016 yıl sonu tahminini geçen rapora göre sırasıyla 0,3 puan ve 0,1 puan aşağı yönde etkilemiş bulunuyor.

Merkez Bankası’nın bu Enflasyon Raporu’nda yıl sonu enflasyon tahmininde ciddi bir revizyon yapmasını beklediğimizi geçen ay yazmıştık. Çünkü önceki tahmin yüzde 6,9’du ve enflasyondaki gidişat hiç de bununla uyumlu görünmüyordu.

Esasında bu son tahmin de biraz düşük gibi. Gerçi ekim ayında gıda fiyatlarında yaşanan düzeltme sayesinde yıllık enflasyon bir miktar gerileyip yüzde 7,6’ya inmiş durumda. Ancak yılın son iki ayında çok güçlü bir olumsuz “baz etkisi” var. Geçen yıl kasım ve aralık aylarındaki enflasyon oranları mevsim normallerinin çok altındaydı. Mevsim normalleri kasım aylarında yüzde 0,9 ve aralık aylarında yüzde 0,2 dolayında enflasyona işaret ediyor. Oysa geçen yıl kasım ayında fiyatlar genel düzeyi sadece yüzde 0,18 artmış, aralık ayında ise fiyatlar yüzde 0,44 düşmüştü. Eğer ekim ayındaki gibi olağanüstü bir gelişme olmazsa, bu yıl aynı aylarda daha düşük enflasyon oranlarının çıkması çok zor. Bu da enflasyonun son iki ayda yeniden yükseleceği anlamına geliyor. Son iki ayda mevsim normallerine yakın enflasyon oranları çıkarsa, yıl sonunda enflasyon yüzde 9’u bulabilir.

Merkez Bankası’nın 2016’ya ilişkin yüzde 6,5’lik enflasyon tahmini için ise şu anda fazla bir şey söylemek zor. Merkez Bankası genelde yeni yıla hedefe yakın ve pek de gerçekçi olmayan enflasyon tahminleriyle giriş yapar. Bu açıdan 2016 tahmini biraz daha gerçekçi gibi görünüyor. Ancak bu tahmin de yüzde 7’nin üzerinde olan piyasa beklentilerinin altında kalıyor. Yine de bu tahmin buna uygun bir para politikasıyla ulaşılabilir düzeyde görünüyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz