Mert Fırat, sadece başarılı bir oyuncu değil aynı zamanda Türkiye’nin girişimcilik ekosisteminde güçlü bir oyun kurucu. Sanat, teknoloji, sağlık, eğitim ve sürdürülebilirlik gibi farklı alanlardaki girişimleriyle çok yönlü bir etki yaratıyor. “Yaptığım her işin topluma dokunmasını, anlamlı bir karşılığı olmasını önemsiyorum” diyen Fırat, yapay zekadan gıdaya uzanan yeni projelerle etki alanını daha da genişletmeye hazırlanıyor.
Mert Fırat, Türkiye’nin en üretken oyuncularından biri olmanın ötesinde, girişimcilik dünyasında da güçlü bir oyun kurucu olarak öne çıkıyor. Kültür sanattan teknolojiye, sürdürülebilirlikten sosyal etki projelerine kadar uzanan geniş bir alanda girişimlere liderlik ediyor.
Hande Yavuz Çalık / [email protected]
Start Up Dergisi / Haziran-Temmuz-Ağustos 2025
Bugüne kadar 10’un üzerinde girişimin oluşumunda aktif rol üstlenen Fırat, yalnızca fikir geliştiren değil bu yapıları büyüten ve sürdürülebilir hale getiren bir aktör olarak öne çıkıyor. “Benim için önemli olan yoğun, verimli ve anlamlı çalışmak. Kendi adıma topluma katkı açısından yüksek geri dönüş sağlayan işler ortaya koymak istiyorum” diyor. Teknoloji, sağlık ve sosyal yaşam alanlarına odaklanan Fırat, IDEMA, DasDas ve İhtiyaç Haritası gibi girişimlerle sosyal etki tarafında önemli bir boşluğu doldururken kurduğu girişim sermayesi yatırım fonu aracılığıyla inovatif ve etki odaklı girişimlere de yeni alanlar açıyor.
Yeni dönemde ajandasında yapay zeka temelli sosyal fayda uygulamaları, gıda ve içecek alanında yenilikçi ürünlerle sürdürülebilir turizm modelleri bulunuyor. “Önümüzdeki 5 yıl hem sosyal etkiyi büyüteceğimiz hem ölçeklenebilir işler yaratacağımız bir dönem olacak. Sadece fikir üretmek değil bu fikirleri sahaya indirip somut fayda üretmek istiyoruz” diyerek bu alanlardaki hedeflerini net biçimde ortaya koyuyor.
Mert Fırat, girişimciliğe çok yönlü bakışını StartUp’a anlattı:
Sanatçı kimliğinizle tanınıyorsunuz ama aynı zamanda aktif bir sosyal girişimcisiniz. Girişimcilik yolculuğunuz nasıl başladı?
Oldukça erken yaşlarda başladı. Annemin çocuk giyimi üzerine kendi koleksiyonlarını hazırladığı bir butiği vardı. 1990’ların başında, henüz 10-12 yaşlarındayken mağaza operasyonlarına dahil oldum. Ürün alımı, kalite kontrol, satış, stok yönetimi gibi süreçlerin tamamında yer alıyordum. Mağazalar Alanya ve Antalya gibi Akdeniz şehirlerine yayılmıştı. Çoklu mağaza zincirlerinin henüz yaygın olmadığı bir dönemde, sayıları beşe kadar çıktı. Sonrasında annem işleri sonlandırıp Ankara’ya taşınınca, aslında ailece ilk “exit” deneyimimizi yaşamış olduk. Ticari hayatla küçük yaşta bu kadar iç içe olmak, bana erken yaşta ciddi bir iş disiplini kazandırdı. Babam da farklı alanlarda işletmeler kurmuş bir girişimciydi. Annem ise sonrasında Anadolu mutfağına odaklanan restoranlar açtı. Bu sayede, strateji geliştirme, insan kaynağı yönetimi ve finansal planlama gibi konularla çok küçük yaşlarda tanıştım.
Mutfağa olan ilginiz bu deneyimlerden mi beslendi?
Evet. 17 yaşımda mutfakta çalışmaya başladım. İlk olarak personel yemeği hazırladım, sonra pizzacılık öğrendim. İsveç’te yaşarken bu becerimle geçimimi sağlarken bir yandan da sinema eğitimi aldım. 17-23 yaş arasında mutfakta aktif olarak çalıştım, menü hazırlığından stok yönetimine kadar birçok süreçte deneyim kazandım.
Oyunculuk kariyeriniz devam ederken mutfağa geri dönme fikri nasıl oluştu?
2006’da İstanbul’a döndüğümde Oyun Atölyesi’nde çalışıyordum. Dizi projeleri başlamıştı, ancak bu kariyerin uzun vadeli sürdürülebilirliğiyle ilgili soru işaretlerim vardı. 25 yaşındaydım ve kendime “50’li yaşlarımda ne yapacağım” diye soruyordum. En iyi bildiğim alan mutfaktı, bu yüzden pizzacı açmaya karar verdim. “Ustam ayrılsa bile dükkanı yürütebilmeliyim” diyordum hep. Ailemden de bu yönde öğütler almıştım. Dedem, onlarca işte başarılı olmuş bir girişimciydi. Cihangir’de farklı bir pizza konseptiyle kendi işletmemi açtım. Büyük ilgi gördü. Ancak fiziksel büyüme imkanı kısıtlıydı. Bu yüzden iki yıl sonra devrettim.
Kutu Film’in kuruluşu bu döneme mi denk geliyor?
Evet, pizzacıdan sonra 2008’de Kutu Film’i kurdum. Bugüne kadar 6-7 projeye imza attık. Dört filmin senaryosunu biz yazdık, İlksen Başarır yönetti, ben oynadım. Dış projelere de ortak olduk. 2010’da Muzaffer Yıldırım’la yollarımız kesişti ve ilk filmimizi birlikte yaptık. O zamandan bu yana “Erkek Tarafı” ve “Bir Varmış Bir Yokmuş” gibi projelerle sinema yolculuğumuz devam etti. Yer yer dizi projelerinde de yer aldık. Böylece sanatla girişimciliği bir arada yürüten bir yolculuk oluştu.
Şu anda kaç girişimin kurucu ya da kurucu ortağısınız?
Şu an doğrudan kurucusu ya da kurucu ortağı olduğum 10’un üzerinde girişim var. Mobility’i Doğuş Grubu’ndan satın alıp yeniden yapılandırdım. Biletiva da aynı yapının içinde yer alıyor. Shubuo, taksi üstü reklamcılık üzerine çalışan bir girişimim. Kalkınma odaklı çalışan IDEMA, sosyal inovasyon alanındaki Inogar ve DasDas sahne sanatları girişimlerimiz arasında. Ayrıca CovenLabs çatısı altındaki BudyBoo, spor alanındaki ALIVE, sağlık teknolojilerine odaklanan Inisio, ebeveyn ve çocuk sağlığına yönelik Yuppo ile sürdürülebilirlik alanındaki Greenblue da girişimlerim arasında. Son olarak Pizza Express adında bir pizzacı da kurdum.
Bu kadar çok yapının içinde aktif olarak rol alabiliyor musunuz?
Bazı yapılar zaman içinde kendi sistemlerini oturttu. Özellikle IDEMA, Inogar ve İhtiyaç Haritası gibi girişimlerde kalifiye ekiplerle çalışıyoruz. Düzenli toplantılarla ilerliyoruz. Ofislerimiz aynı çatı altında, ekipler yıllardır birlikte çalışıyor. Bu da süreçleri oldukça kolaylaştırıyor. DasDas ise daha dinamik bir yapı. Etkinlik sektörü, güncel gelişmelere hızlı yanıt vermeyi gerektiriyor. Dolayısıyla orada daha fazla zaman ve stratejik yönlendirme ihtiyacı oluyor.
Girişimlerinizde belli bir odak arıyor musunuz?
Çoğu girişim kalkınma ve sosyal etki odaklı. IDEMA, Inogar ve İhtiyaç Haritası gibi yapılar, sivil toplum ve kalkınma ekseninde faaliyet gösteriyor. IDEMA, UNDP, Dünya Bankası, Avrupa ve Asya Kalkınma Bankası gibi kurumlarla çalışmalar yürütüyor. Örneğin UNICEF’le birlikte yürüttüğümüz “Çocuk Dostu Şehirler” projesinde belediyelerin bütçelerinde çocuklara ayrılan payı artırmak için çalışıyoruz. UPS Foundation’la birlikte “Sağlam KOBİ” adını verdiğimiz, KOBİ’lerin afete hazırlığını artıran projeleri hayata geçirdik. Bu projeler, Hatay ve Gaziantep gibi illerde risk analizi ve saha planlamalarıyla sürdürüldü.
İhtiyaç Haritası gibi oluşumların sizin için dönüm noktası sayılabilecek etkileri neler oldu?
İhtiyaç Haritası’nı kurduğumuz zaman, sivil topluma güvenin ciddi şekilde sarsıldığı bir dönemdi. Biz de bu algıyı kırmak, iyi örneklerle güveni yeniden inşa etmek istedik. Geçmişte sivil toplumla güçlü bağlarımız vardı. Hem ben hem Ali Ercan, farklı dernek ve vakıflarda aktif roller üstlenmiştik. Bu birikimle yola çıktık. Afet süreçleri bizim için dönüm noktası oldu. Elazığ, İzmir ve son olarak Kahramanmaraş merkezli depremlerden sonra sahada edindiğimiz deneyim, ciddi bir bilgi birikimine dönüştü. Depo yönetimi, gıda lojistiği, gönüllü organizasyonu gibi konularda bir sistem oturttuk. Gönüllülerimizi yetkinliklerine göre yönlendirdiğimiz bir yapı kurduk. Reklam yapmak yerine, sahadaki etkinliği esas alan bir model benimsedik.
DasDas’ı yalnızca bir sahne olarak görmemek gerekiyor sanırım. Siz nasıl tanımlıyorsunuz?
Kesinlikle öyle. DasDas’ı kurarken amacımız sadece bir sahne yaratmak değildi. Sanatın sürdürülebilirliği konusu Türkiye’de hala çok zayıf. Kamunun ve yerel yönetimlerin katkısı sınırlı. Özel sektör desteği de ne yazık ki çok az sayıda kuruma dayanıyor. Bu nedenle yeni oluşumların önünde ciddi bir engel oluşuyor. Biz de bu tablonun karşısında, özel bir girişim olarak ne yapabiliriz diye düşündük. Muzaffer Yıldırım’la birlikte DasDas’ı kurduk. Harun Tekin, Koray Candemir, Didem Balçın ve Gökalp Saygan gibi dostlarımız da bu yapıya destek verdi. Bugün İstanbul’da üç farklı lokasyonda, Bursa’da bir, Londra ve Berlin’de birer sahnemiz var. Ankara üzerine de görüşmeler yapıyoruz.
Peki tüm bu girişimler için fikirler nasıl doğuyor? Sizin kafanızda mı şekilleniyor, yoksa birlikte mi üretiyorsunuz?
Çoğu fikir doğal bir şekilde gelişiyor. Halk evlerinde yetişmiş biri olarak, hiçbir şeyin bize kalmayacağını bilen bir kuşaktan geliyorum. Yaptığımız her işin topluma dokunması gerektiğine inanıyorum. Ömrün ne kadar kısa olduğunu, neye ne kadar zaman ayırabildiğimizi fark ettiğinizde, üretkenliğin gerçek anlamı ortaya çıkıyor. Benim için önemli olan yoğun, verimli ve anlamlı çalışmak. Kendim için bunu istiyorum. Çevrem ve toplumsal etki içinse, maddi ve manevi anlamda geri dönüşü yüksek işler üretmeyi hedefliyorum. DasDas’ı da bu yüzden kurduk. Bir vakıf ya da dernek olmadan, özel bir girişim olarak ne kadar ileri gidebiliriz görmek istedik. Sekizinci yılımıza girdik. Artık sadece bilet alan seyirciler değil, katkı sunmak isteyen insanları da içine alabileceğimiz daha katılımcı bir modele geçmeyi planlıyoruz.
Yakın dönemde girmeyi planladığınız yeni işler ve alanlar var mı?
Evet, var. Özellikle içecek pazarı çok ilgimi çekiyor. Alkollü ve alkolsüz içecekler tarafında yenilikçi, etki yaratan işler yapmak istiyorum. Bir de dün lansmanını yaptığımız yeni bir etki yatırımımız var: Rota Portföy ile birlikte kurduğumuz bir Girişim Sermayesi Yatırım Fonu (GSYF). Bu fonun içinde etki odaklı, katma değerli birçok proje var. Pipeline’da çok heyecan verici işler bulunuyor.
Bu fon nasıl bir yapıya sahip?
Rota Portföy ile birlikte kurduğumuz etki GSYF’miz, şu anda yatırım toplamaya başladı. 5+2 yıllık bir yapı olarak tasarlandı. 5. yılın ortalarından itibaren exit’lerin başlaması planlanıyor. Hedefimiz 10 milyon dolarlık bir fon büyüklüğüydü. Ancak beklediğimizin üzerinde bir ilgiyle karşılaştık. Bu nedenle rakamı yeniden değerlendirebiliriz. Fon, ileri teknolojiden geri dönüşüme kadar çok geniş bir yelpazede yatırım yapacak. Yapay zeka benim için en heyecan verici başlıklardan biri. 2025–2026 döneminde bu alana daha çok zaman ayırmak istiyorum. Common Webs altında, farklı alanlara katkı sağlayacak 5–6 fikir üzerinde çalışıyoruz. Sinema sektörü dahil, etkisi geniş olacak yapılar bunlar. Bazılarını CovenLabs çatısı altında toplayabiliriz, bazıları bağımsız ilerleyecek.
CovenLabs nasıl bir yapı?
CovenLabs, Mihriban Ersin Tekmen ile birlikte yürüttüğümüz, müzik, sosyal etki ve inovasyonu bir araya getiren bir girişim. İçinde BodyBoo ve Benofity gibi yazılım tabanlı uygulamalar var. BodyBoo’yu, etkinlik sektörünün sosyal medyası gibi düşünebilirsiniz. Çünkü bu sektör hala Instagram gibi merkezi yapılar üzerinden çalışıyor. Oysa burada kendi verinize hakim olmanız, kendi kitlenizle doğrudan iletişim kurmanız kritik. Biz bu alanı dönüştürmek istedik. BodyBoo’da yapay zeka destekli bir algoritma, kullanıcıya ilgi alanına göre öneriler sunuyor. Gruplar kurulabiliyor, bilet gönderilebiliyor, konser alanı içindeki sahne programlarından yeme içmeye kadar birçok bilgi tek uygulamada yer alıyor. Taksi çağırmadan dijital cüzdana kadar birçok özellik barındıran bir süper app gibi çalışıyor.
Finansal teknolojiyle bağ kuran yönleri de var…
Evet, örneğin çocuklar için ön ödemeli cüzdan özelliği var. Aile bir bütçe belirliyor, çocuk o tutarı uygulama içinde kullanabiliyor. Ayrıca “buy now, pay later” gibi ödeme çözümleri de geliştiriyoruz. Bu yönüyle sadece bir sosyal ağ değil aynı zamanda entegre bir finansal teknoloji aracı.
Mobilet bu yapıdan ayrı mı?
Mobilet ayrı bir yapı ama entegre çalışıyor. BodyBoo üzerinden Mobilet’ten ya da başka biletleme sistemlerinden bilet satın alınabiliyor. Etkinlik düzenleyicisi hangi platformu kullanıyorsa, doğrudan bağlantı kurularak bu uygulama bir tür buluşma noktası haline geliyor.
Sürdürülebilir turizm alanında da bir yatırımınız var.
Evet, Fair B&B isimli girişim tam da bu alana hitap ediyor. İtalya çıkışlı bu yapıyı Türkiye’ye uyarlıyoruz. Model, Airbnb’den ilham alıyor ama kârın yüzde 51’inin Türkiye’de kalmasını sağlayan adil bir sistem üzerine kurulu. Kaynak yerel dernekler, kooperatifler ve girişimlerle paylaşılıyor. Aynı zamanda bir teknoloji platformu tıpkı booking.com veya Airbnb gibi çalışıyor. 2026 itibarıyla Türkiye ayağını daha da genişletmeyi hedefliyoruz.
Yapay zeka tabanlı projelerden bahsettiniz. Bunlar hala fikir aşamasında mı, yoksa yatırım sürecine girenler var mı?
Şu an çoğu fikir aşamasında ama 3–4 projeye yatırım yapılması çok yakın. Yapay zeka temelli girişimlerin ikisi sosyal fayda da sağlayacak. Özellikle biri gıda alanında çalışıyor. Şu anda en büyük konsantrasyonum ise Pizza Express ve onunla birlikte büyüyecek diğer gıda girişimleri.
Pizza Express’in dışında gıda tarafında neler var?
KÜF adında yeni bir grup üzerinde çalışıyoruz. Hightox ise çoktan iki yılı geride bıraktı. Bu ürün, peynir altı suyundan elde edilen “izole whey protein” formatında, afet gıdası olarak geliştirildi. Aynı zamanda BigChefs gibi restoran zincirlerinin içecek menülerinde yer alıyor. Bu ürünleri kadın kooperatifleriyle birlikte üretiyoruz. Yani hem gıda teknolojisi hem sosyal etki iç içe ilerliyor.
Önümüzdeki dönem hangi alanlardaki işleriniz daha hızlı büyüyecek?
Teknolojiyle birlikte gıda tarafı büyümeye devam edecek. Önümüzdeki 5-7 yıl boyunca Pizza Express, KÜF, Hightox gibi ürünlerin geliştiğini, yanlarına yenilerinin eklendiğini göreceğiz. Pizza Express’in ilk şubesini açtık ama bu yapı hem içerik hem etki açısından büyüyecek.
Pizza Express markasıyla ilgili hedefiniz nedir?
Önümüzdeki 5 yıl içinde 35 şubeye ulaşmak gibi net bir hedefimiz var. Pizza Express, İngiltere merkezli bir marka, 65 yıllık geçmişe sahip ve halihazırda 17 ülkede aktif. İngiltere’de 400’den fazla operasyonu var. Aynı zamanda ciddi bir property management altyapısına sahip. Bu da bilgi birikimi açısından bizim için çok değerli. Ayrıca yatırımcı olarak 7 yılın sonunda exit imkanı sunan bir anlaşması da var. Pizza, hem Türkiye’de hem dünyada büyüyen bir pazar. Erişilebilirliği kolay, kaliteli ürünle birleştiğinde müşteri için anlamlı bir seçenek haline geliyor. Artık insanlar ne yediğini biliyor. Kalın hamurlardan uzaklaşıyor, kaliteli ve sağlıklı alternatifleri tercih ediyor. Bizim menümüzde glutensiz, vegan, protein bazlı pizzalar var. Hatta haziran sonuna kadar yüzde 65 protein oranına sahip yeni bir taban geliştiriyoruz. Bir pizza yediğinizde 4-5 yumurtalık protein almış gibi oluyorsunuz. Üstelik kolesterolden azade ve bitkisel içerikli. Fiyat-performans açısından da Pizza Express bu segmentte en ulaşılabilir markalardan biri.
Exit planınız olan girişimler var mı?
Evet, birçok girişim için exit planımız var. Özellikle fon yapılarıyla ilerlediğimiz projelerde bu süreç zaten sistemin bir parçası. Örneğin, Mobility’de FİBA ve OYAK gibi büyük oyuncularla çalışıyoruz. Hissedar yapısı içinde ağırlıklı ortaklık bende ve Muzaffer Bey’de. Bu yapı, 5-6 tur yatırım süreci geçirdi ve hala aktif şekilde büyüyor. Shubuo, şu an yeni bir yapılanma sürecinde. O da iyi gidiyor. DasDas’a yeni bir ortak katıldı. 2026 itibarıyla daha büyük bir genişleme hedefimiz var. Zaten son 7-8 yıl daha çok yatırım yaptığımız dönemdi. Artık bu yatırımların geri dönüş sürecine girmiş bulunuyoruz.
“MELEK YATIRIMLARIM”
KRALİYET FONU DESTEĞİ
Sağlık alanında en dikkat çeken yatırımlardan biri Initio Cell oldu. Bu girişim, kanser gibi zorlayıcı hastalıklar için kişiye özel tedaviler geliştirmeye odaklanıyor. Devrim Pesen Okvur Hoca’nın İzmir’de başlattığı yolculuk, bugün Hollanda Kraliyet Fonu tarafından desteklenen uluslararası bir yapıya dönüştü.
3 FARKLI ALAN
Ayrıca çocuk ve ebeveyn sağlığına odaklanan Yuppo da yatırım yaptığım girişimler arasında. Oyun sektöründe bir girişime daha yatırım yapmıştım. Ancak şu anda kendi iç dinamiklerine çekilmiş durumda. Bir de teknoloji ve inovasyon girişimlerine odaklanan, kurucusu olduğum Common Labs var.
“ALTERNATİF EKONOMİ YARATMAYA ÇALIŞIYORUZ”
SOSYAL DOKUNUŞ
Şu anda dört restoranımız var, yıl sonuna kadar 10’a çıkmasını planlıyoruz. Bunun yanında DasDas, Moda Sahnesi gibi kültür sanat girişimlerimiz, Artbox adında bir reklam ajansımız ve Biletiva gibi teknoloji altyapılı biletleme sistemlerimiz var. Eğlence, yeme içme, kültür sanat, teknoloji ve sivil toplum gibi kırılgan sektörlerde alternatif bir ekonomi yaratmaya çalışıyoruz. Bu yapı 12 yılda doğal olarak oluştu. Ortak nokta ise her girişimin sosyal bir dokunuş ve geri verme kültürü taşıması.
“İLK ÜÇTEYİZ”
DasDas örneğinden yola çıkarsak şu anda eriştiği seyirci sayısı ve cirosuyla eğlence sektöründe ilk üçteyiz. Biletleme tarafındaki altyapımız sayesinde sektördeki tüm verilere hakimiz. Emsal vakıf, dernek ya da özel kurumlarla karşılaştırıldığında DasDas’ın erişimi ve ekonomik büyüklüğü oldukça yüksek. Bu da bize, sosyal etkiyle ekonomik başarıyı birleştiren bir modelin mümkün olduğunu gösteriyor.
“ÖLÇEKLENME EŞİĞİNDEKİ YAPILARLA İLGİLENİYORUZ”
“BAĞ DA ÖNEMLİ”
Benim yolculuğum genellikle insanlarla. Yani önce bir mesai geçiriyoruz, birlikte çalışıyoruz, sonra zaten ortaklık gelişiyor. Girişimlerde de bu böyle. Pipeline’daki start up’ların çoğuyla 3-5 yıllık bir geçmişim var. Ya bir etkinlikte tanışmışız ya mentorluk yapmışım ya da yatırımcı olmuşum. Biz daha çok Seri A düzeyine gelmiş, faturasını kesen, ölçeklenme eşiğindeki yapılarla ilgileniyoruz. Yani biraz birlikte yürüyebileceğimiz bir ilişki gerekiyor benim için. Sadece fikir değil o fikri taşıyan kişiyle olan bağ da çok önemli.
ODAK ALANLAR
Yatırım yaparken de üç temel alana odaklanıyorum: Teknoloji, sağlık ve sosyal yaşam. Anne-çocuk sağlığı, uzaktan eğitim, sürdürülebilir yaşam çözümleri gibi konular beni özellikle cezbediyor. Örneğin, ekran süresini avantaja çevirmeyi amaçlayan kaliteli içerik platformu üzerine bir eğitimci arkadaşımla yeni bir proje geliştiriyoruz.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?