Robotlar geliyor

19.03.2018 12:59:000
Paylaş Tweet Paylaş
Robotlar geliyor

Robotlar hızla hayatımızın içine giriyor. Peki ekonomi bu gerçeğe rağmen yeterince istihdam yaratabilecek mi? 

Amazon’un dağıtım merkezini düşünün. Sipariş edilen kitap ve malların çoğunluğu robot kollar tarafından alınıp bir paketleme istasyonunun yakınında monte ediliyor. Belirli bir sipariş iki kitap, bir frak gömleği ve bir Bosch radyoyu kapsayabilir. Tüm bunlar bulunuyor, birleştiriliyor ve bir insanın bulunduğu bir noktaya getiriliyor. İnsana artık sadece bu nesneleri bir kutuya verimli bir şekilde yerleştirmesi için ihtiyaç var. Kısa bir süre içinde bir robotik şirketi, bu işi de nasıl yapabileceğini bilen bir robot geliştirecek. Birçok mavi yakalı iş ve dağıtım merkezleri halihazırda otomasyona geçilmiş olması nedeniyle ortadan kalktı. Yerinden edilen işçiler belki henüz perakende sektörü kadar işgale uğramamış bir alanda iş bulabilir. Ancak fabrikalarda ve büyük dağıtım merkezlerinde çalışırken aldıkları ücreti McDonald’s’ta almaları pek mümkün değil. Geçmişte orta sınıf hayat tarzının keyfini sürdüler. Şimdiyse işçi sınıfının hayat tarzına ve ücretlerine geri dönecekler. Bu gelişme, çalışanlarımızı baltalarını alıp robotları parçalamaya sevk edecek denli korkutucu. Karşı argümana göre otomasyon istihdam alanlarını yok ettiği gibi yeni istihdam alanları da yaratıyor. Birilerinin robotları tasarlaması, üretmesi, pazarlaması, kurması ve işletmesi gerekiyor. Cevap verilmesi zor olan soruysa bu süreçte yok edilenden daha fazla iş sahası açılıp açılmadığı. Ekonomimiz, yalnızca iş gücünün artışı oranına ayak uydurmak için bile yılda yaklaşık bir milyon yeni iş yaratmak zorunda. 

Hangi işler daha kırılgan 

Geçmişte görülen endüstriyel kaynaklı büyük çaplı gerilemelerde, mekanizasyonun birçok tarımsal işi ortadan kaldırması gibi pek çok yeni sektör ve iş sahası ortaya çıktı. Otomobil sektörünün ilerleyişi at arabacılığı ortadan kaldırdı ama parça imalatı, oto yedek parça mağazaları, benzin istasyonları, otomobil tamirhaneleri, araba montaj fabrikaları gibi birçok yeni iş yerini ve işi beraberinde getirdi. Üretkenlik arttıkça yaşam standartları da gelişti. Ancak 1970’lerden bu yana üretkenlik artışlarıyla yaşam standartlarındaki artış arasındaki bağlantı koptu. Dijital devrim pek çok yeni iş sahası yarattı ancak bunlar, emek yoğun işler olma eğilimi göstermiyor. Milyarlarca dolarlık küresel bir şirket olan Facebook, nispeten az sayıda çalışanla işleyebiliyor. Otomasyon, fabrikaların ve dağıtım merkezlerinin ötesine de yayılıyor. Bir yandan ihtiyaç duyulan kol emeği miktarını azaltırken diğer yandan zihinsel emek gereksinimini artıyor. Ancak yapay zekanın alameti farikası, “beyaz yakalı” zihinsel emekçinin ve “bilgi işçisinin” ikame edilmesi. Yapay zeka halihazırda müzik, reklamcılık, gazetecilik, eğitim, araştırma ve daha birçok alanda insanların yaptığı işlerin yerini almış durumda. Hukuk destek elemanlarının yerini arama motorları alıyor. Yakında yapay zeka, soğuk algınlığına ya da başka hafif hastalıklara yakalandıklarında ne almaları gerektiği konusunda insanlara yardımcı olacağından doktorların daha az hastası olacak. Mallarımızı taşımak için elektrikle çalışan sürücüsüz kamyonlarımız olduğunda şoförler nereye gidecek? Bu, başka bir soruyu daha gündeme getiriyor. Hangi sektörler ve iş sahaları otomasyon ve yapay zeka karşısında en kırılgan durumda? Ve bu süreçten en az etkilenecek olan sektörler ve iş sahaları hangileri? Perakende, sağlık, eğitim, inşaat, tesisatçılık, otomobil ve makine tamiratı işlerinin ikinci kategoride yer almasını, yani diğer kategorilere göre bu süreçten daha az etkilenmesini bekliyoruz. Ancak perakende sektöründe bile robotlar ve makine otomasyonunun diğer biçimleri bir gün bu iş sahalarını tehdit edebilir mi? Otomasyon ve yapay zekanın, karmaşık bir ekonominin ürünlerini üretmek üzere insanların yaptığı işlere artık gereksinim duyulmadığı bir devrilme noktasına ulaşılmasına neden olabilir mi? Bu, işsizlerin herhangi bir iş bulmadan nasıl gelir elde edecekleri sorusunu gündeme getiriyor. Bu da başka bir soruya yol açıyor: Gençler, bin bir zorluğa katlanarak elde ettikleri beceri kümelerinin yerini bir robot ya da yapay zekanın alıp almayacağını bilmeden kariyerlerini nasıl planlayacak? Üniversite eğitimi gerçek bir iş sahibi olmak ve bu işi sürdürebilmek için yeterli olacak mı? Amerika’da insanlar tarafından yapılan işlere yönelik saldırıların başka kaynakları da bulunuyor. Kaç Amerikan şirketinin üretimini ülke dışına taşıdığını bir düşünün. Yabancı emek daha ucuz ve bir Amerikan şirketini, üretimini ülke dışına taşımaktan ve dışarıdan tedarike başvurmaktan alıkoyacak herhangi bir kanun yok. Kongremizden küresel sermayenin serbest dolaşımını durdurmaya yönelik bir yasa geçmesi de pek mümkün görünmüyor. Mülk sahiplerinin hakları var. Sendika, hem istihdamı korumak hem de şirketin yeterli getiri elde etmesini sağlamak için bir çözüm bulmak üzere şirketlerle müzakere yürütürdü. Ancak günümüzde işçiler kendi çıkarlarını savunacak bir öndere sahip değil. Sendikalar ölüyor. 

İş miktarını artıramaz mıyız? 

Piyasaların bedelini ödemeye değer gördükleri iş miktarının sınırlı olduğuna dair örtülü bir varsayım bulunuyor. Emek arzı, sınırlı olduğu varsayılan bu gerekli iş miktarını aştığı takdirde sonuç işsizlik oluyor. Oysa gerçekte bedeli ödenebilir olanın ötesinde de yapılacak bir sürü iş var. Etrafınıza şöyle bir baktığınızda kirli sokakları, kırık dökük kaldırımları, tamirat gerektiren evleri, bakım ve onarım gerektiren altyapıyı, boyanması gereken alanları vesaire görürsünüz. İhtiyaç duyulan iş miktarı sınırlı değil, sonsuz. Tek yapmamız gereken daha fazla işin bedelinin ödenmeye değer görülmesini sağlamanın yollarını bulmak. Bunun sonucunda bir kez daha piramitleri inşa etmeye geri dönebiliriz. Bu iş de bir sürü istihdam yaratmıştı. Ancak öylesine işleri değil, anlamlı işleri uygun görüyoruz. Muhteşem kiliseler ve saraylar tarih boyunca yalnızca zenginlerin egosunu tatmin etmek üzere değil, ayaklanmasınlar diye yoksullara istihdam sağlamak üzere de inşa edildi. Artan işsizliğe yönelik ilk yanıt “işin paylaşılması” olabilir. 40 saatlik çalışma haftası yerine herkes haftada 35 saat çalışır. İki haftalık yıllık izin yerine işçiler artık dört haftalık izin kullanır. Aynı miktarda iş yapılmış olur, ancak işin yapılması daha fazla insanı kapsar. Çalışma haftasının süresinin 35 saatle sınırlandırılmasının ve yıllık izin süresinin uzatılmasının yükününün büyük kısmı ilk başta işletmelere düşecektir. Ancak bu düzenleme ancak bu şekilde işe yarayabilir. İşsiz ancak vasıflı pek çok Amerikalı işçinin, becerilerine şiddetle ihtiyaç duyan daha az gelişmiş ülkelere taşınması da bir başka düzenleme olabilir. Bu ülkeler halihazırda üretim süreçlerini Batı’da olduğu kadar hızlı bir şekilde otomasyona tabi tutacak araçlara sahip değil. Amerika’nın göç vermesi, burada işsiz kalanlara nakit ödeme yapmanın beraberinde getirdiği mali yükü azaltabilir.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz