Çalışanlarınız sizin marka elçinizdir

Geleneksel bakış açısı, şirketlerin öncelikle kendi hissedarlarının çıkarlarını gözetmesi gerektiğini söyler.

1.07.2011 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Çalışanlarınız sizin marka elçinizdir
İkinci sıraya müşterileri ve son sıraya da çalışanları yerleştirir. Ben ise her zaman bunun tersini yaptım ve ekibimin geri kalanı da aynısını yaptı. Virgin Group'da çalışanlarımız önce gelir, ardından müşterilerimiz ve sonra hissedarlarımız... Bu aslında basit bir öngörüye dayanır: Eğer işgücünüz mutluysa ve iyi motive olmuşsa o zaman müşterilerinizin de mutlu olma ihtimali bir hayli yüksektir ki bu da şirketinizin satışlarının ve kârının artma şansını yükseltir. 1960'ların sonlarında kendi plak kayıt şirketimizi kurarken bu formüle sıkı sıkıya sarılmıştık. O zamanlar müzik aşığı çalışanlar aramaya karar vermiştik. Çünkü onların tutkularının ve bilgi birikimlerinin en az puf minderler, kahve ve ilk mağazamızda yapmayı planladığımız müzik dinleme odaları kadar önemli olduğunu düşünmüştük, haklı da çıkmıştık. Çalışanlarımız müzik fanatiklerinin yeni orkestraları keşfetmelerine ve müzik dünyasına yeni olan müşterilerin kendi damak tatlarını ortaya çıkarmalarına ve geliştirmelerine yardımcı olabilecek kapasitede insanlardı. Birkaç yıl sonra Virgin Records'u kurduğumuzda, orada da çalışanlar kadrosunun doğal olarak diğer şirketlerimizdekiler kadar tutkulu olmaları gerektiğini düşündük. Doğru insanları bulmak ve işe almak için olağanüstü bir çaba harcadık ve sonrasında onların kendilerini zaten işe alınma sebebi olan bu şirketi çalıştırmaya yetecek kadar yetkili olduklarını hissetmelerini sağladık. İşte bu yaklaşım sayesinde müthiş yetenekleri cezbedebildik. Zaten bu çalışanların buldukları ve imza attırdıkları sanatçılar ile Virgin Records, çok kısa bir zamanda geniş bir fanatikler kuşağını baştan çıkararak dünyanın en büyük bağımsız markası haline geldi. Çalışanlardaki bu odaklanmanın organizasyonun geneline yayılmasını sağlamak zor olabilir. Bilhassa da şirketiniz büyürken ve çeşitlenirken, ama yine de bu çabaya değer. Virgin, 40 yıldan uzun süren genişleme döneminde 400 tane şirket kurdu. Bu başarımızın en önemli nedenlerinden biri, bizim çalışanlarımıza olan odağımızdı. Şirketlerimizi bir arada tutan ve müşterilerimiz arasında güçlü ve sadık bir takipçiler kitlesi yaratan ortak bir kültür geliştirmiştik. Bunu her çalışanın kendine güveni tam olan tutum ve davranışlarında görebilirsiniz. Eğer siz de şirketinizi bu yolda ilerletmeye karar verdiyseniz, o zaman ya muhteşem birer iletişimci olan şirket liderleri bulmanız ya da bu becerileri kendi kendinize geliştirmeniz gerekecektir. Sizin bir CEO olarak işgücünüzün ruh halini ölçebilecek kapasitede olmanız şarttır. Çalışanlarınız ilgili ve yaratıcı mı, yoksa bazıları yetersiz iletişim kuruyor veya geri planda mı kalıyor? Eğer bir sorun sezerseniz onun altında yatan rekabeti ve küskünlükleri derhal ifşa etmeli ve morallerin bozulmasına neden olmadan önce tansiyonu düşürmelisiniz. Çalışanlarınız kendi seslerinin dikkate alındığını hissediyor mu? Çalışanlardan biri herhangi bir sorun tespit ettiğinde onun elinde bu sorunu onarabilmesini sağlayacak araçlar var mı? Bir başkasının iyi bir fikri varsa onu diğerleriyle paylaşma yetkisine sahip mi? Bu sizin yönetmek zorunda olduğunuz iletişimin diğer yönüdür: Ön cephede çalışanların sizinle doğrudan iletişim kurabilmelerini sağlamak, böylece siz ve ekibiniz onların bilgileriyle harekete geçebilirsiniz. Size e-posta adresiniz ile telefon numaranızı tüm çalışanlarınıza vermenizi tavsiye ediyorum, emin olun ki onlara sadece ihtiyaç duyduklarında başvuracaklardır. Bir CEO, şirketin dört bir yanına ulaşan açık iletişim kanalları kurduğunda, ön cephede çalışanların kendilerini pozitif, yetkilendirilmiş ve bir fark yaratmaya muktedir hissetme olasılıkları çok yüksek olur. Müşteriler de bu farkı fark eder. 1997 yılında bir İngiliz demiryolu acentesi olan West Coast Main Line'ı devraldığımızda, aynı zamanda onun un ufak olmuş altyapısını, yaşlı tren filosonu ve kadrosunu da devralmış olduk. Bu demiryolu hizmetini yeniden aktif hale getirdiğimizde yolcular Virgin'in kırmızı renk süksesi dışında neredeyse arada hiçbir fark görememişlerdi. Bugün ise yüzde 90'ın üzerinde bir yolcu beğeni oranı yakalamayı başardık. Bu büyümenin bir kısmı rayların yenilenmesine ve yüksek hızlı trenlerden oluşan yeni filomuza atfedilebilir. Ancak başarımızın çoğunu CEO Tony Collins ile ekibine borçluyuz. Enerji ve hayal gücüyle dolu, çalışmaktan asla yorulmayan ve güçlü bir Virgin kültürü ve gururu geliştirebilen insanlar seçmişti. Bazı insanlar Virgin'in 50 bin kişilik çalışanlar ordusunu yönetmenin maliyetli bir iş olduğunu düşünebilir, ancak ben onları 50 bin tane ihtiraslı potansiyel birer elçi olarak görüyorum.~

YENİ ŞİRKETİNİZE NASIL İSİM KOYMALISINIZ?
İsim ve göze batan kırmızı uçaklar aslında Virgin Blue'nun I kurucusu ve CEO'su Brett Godfrey'in bir önerisinden çıktı. Ancak Virgin Blue ismi renkten çok daha önemli. Bu yüzden bu hikayeyi size en başından anlatayım. 1970 yılının bir akşamüstü bir çift arkadaş ve ben, yeni kurmakta olduğumuz plak kayıt şirketine koyacağımız isim hakkında çeşitli olasılıklar üzerinde beyin fırtınası yapıyorduk. Hepimiz "Slipped Disk (Bel fıtığı)" ismi üzerinde uzlaşmıştık ki içimizden birisi "Ne dersiniz belki 'Virgin (Bakir)' ismi de işe yarayabilir" demişti. Bu öneriye pek çok nedenden ötürü bayılmıştık, bilhassa 1960'lı yılların özgürlük ortamından sonra bile bu kelime halen müstehcen sayılıyordu. Rakiplerimizin isimleri ise "His Master's Voice (Sahibinin Sesi)" (HMV logosunda garamofon dinleyen bir köpek vardı), "Parlaphone (Gramofon)" ve "Decca (Bir tür navigasyon cihazı)"ydı. Virgin ismi insanda yeni ve seksi bir duygu uyandırıyordu. Sanki müzik endüstrisine ve genelde tüm iş dünyasına bizim yepyeni bir şey olduğumuzu anons ediyordu. Büyük bir heyecanla çiziktirmeler yaparak onun baş harfi V'yi çarpıtarak büyütmüş ve Virgin logosunun temelini atmıştık. Bu logo bazı Mike Oldfield plaklarının göbeğine yapıştırılmış ve hemen ardından da Virgin markası uçuşa geçmişti. Bu ismin pek çok bakımdan başarılı bir seçim olduğu ortaya çıkmıştı. Eşsizdi yani başka hiç kimsede yoktu. Bu yüzden anında akılda kalabiliyordu, belirli bir endüstriye veya bölgeye has değildi ve bizim sonuçta adam etmeye çalıştığımız marka ile uyumluydu. O günlerde bazı girişimciler, marka uzmanlarına kendilerine bir isim ve logo bulmaları, test etmeleri ve incelik katmaları için çuvalla para öderdi. Ancak bu başarılı bir sonuç almanın garantisi değildi. Kendilerine bir isim seçecek bütün girişimcilerin, önerilen ismin gelecekteki ürünlere ve hizmetlere de genişletilebilecek derecede yeterince çok yönlü olup olmadığı hakkında dikkatle düşünmesi gerekir. Virgin Records, eğlence endüstrisinde oldukça başarılıydı, ancak Virgin Atlantic Airways'in tek uçağı olan Boeing 747'nin kuyruk yüzgecine şirketimizin logosunu bastığımız 1984 yılında kendimizden o kadar da emin değildik. Bu herkesin hoşuna gitmemişti. David Tait, bana zor anlar yaşatmış ve "Herkesinkiyle aynı olmayan bir uçağa kimse binmez" demişti. Oysa ben duruşumu değiştirmemiş ve bu ismin başlangıçta düşündüğümüz ama sonra dünyanın bir başka "BA"e (British Airways zaten yeterince biliniyordu) htiyacı olmadığını fark ederek vazgeçtiğimiz "British Atlantic Airways"den çok daha iyi olduğunu savunmakta ısrar etmiştim, Bu yavru kuş havayolu zaman içinde üzerinde Virgin markasının değerlerinin oturtulduğu bir temel haline gelmiş ve uluslararası varlığını güçlendirmişti, inovasyoncu yaklaşımı ve sunduğumuz muhteşem müşteri hizmetleri ve olağanüstü değer sayesinde Virgin Atlantic çok kısa sürede pazar liderliği tahtına kurulmuştu, Atılgan, gözü pek, mütevazı ve komik olarak değerlendirilen ayırt edici pazarlamamızla namımızı duymayan kalmamış ve bu sayede dünyanın dört bir tarafında diğer Virgin markalı şirketleri kurabilmiştik, Bu şirkete başarıyı bizim eşsiz ismimiz ve eşsiz markamızın yanı sıra bu markanın etrafındaki istikrarlı uygulamalarımız getirmişti, Onun ardından çeşitli şirketler kurarken Virgin Money'den Virgin Galactica'ya kadar hepsinde de Virgin'in daima bir katma değer, gelişmiş bir hizmet ve yeni bir yaklaşımı temsil etmesine özen gösterdik, Gelelim Avustralyalı havayolu şirketimiz Virgin Blue'ya nasıl isim koyduğumuza, 1850'li yıllarda Avustralya, geleceklerinin altın madenlerinde olduğuna inanan göçmenlerin akınına uğramıştı, Çoğu kırmızı kafalı olan irlandalılar anında sıkı içiciler ve dövüşçüler unvanını kazanmıştı, Yerli argoda kavgaya "mavi" denilirdi, insanların yanından kızıl saçlı bir irlandalı geçtiğinde hemen "işte bir mavi gidiyor" derlerdi ve Avustralyalılar bugün bile çoğunlukla kızıl saçlı arkadaşlarına "maviş" takma adını koyar, 2000 yılında Avustralyalı havayolu şirketimizi açmaya hazırlandığımız sıralarda Brett, Avustralyalıların bizim sonradan görme doğamızı ve kırmızı logomuzu Virgin Blue (Mavi Bakire) ismiyle bağdaştırabileceklerini söylemişti, Kelimelerle oynadığımızın altını çizmek için tüm uçaklarımızı cesur bir kırmızı renge boyamıştık, Havayolu şirketimiz Avustralyalılar ile çabucak kaynaşıvermişti, Virgin Blue iç hatlardaki güçlü çıkışının ardından uluslararası bir havayolu şirketi olmuştu ve bugün mavi ve kırmızıya dayalı kelime oyununun hiç duyulmadığı yerler olan Avrupa, Ortadoğu, Pasifik Adası milletleri, Kuzey Amerika ve Asya'ya uçuyor, Bu nedenle bu ayın başında Virgin Blue ile bu bölgedeki diğer havayollarımızın adını, Virgin Australia olarak hepsini tek bir şemsiye altında toplayacak şekilde değiştirdik, Muhtemelen şirketinizin tahmin ettiğinizden de hızlı bir şekilde büyümesi yüzünden şayet şirketinizin ismi nedeniyle kendinizi çaresiz kalmış hissederseniz, sakın panik yapmayın, Diğer çözümlere bakmayı deneyin; mevcut isminizi de içerecek yeni bir isim üzerinde düşünün,

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz