İnsanoğlunun yerküreye yaptığı tahribat büyük. Doğanın bize sunduğu kaynakları hoyratça, israf ederek kullanıyoruz ve kendi bindiğimiz dalı kesiyoruz. Yerkürenin kendisini toparlayacak biyolojik kapasitesinin üstünde atık üreterek, kaynakları kullanarak biyolojik sermayeden yiyoruz. Halbuki akıllı olunsa, sermayeyi yemek yerine, biyolojik kapasite içinde doğanın yarattığı kaynakları dengeli ve düzgün kullanıp sürdürülebilir bir seviyede tutabiliriz. Bunu gerçekleştirmek için “yaşam biçimimizi değiştirmek” kaçınılmaz bir zorunluluk, özellikle aşırı tüketen Batı dünyasında.
Bilim adamları, ikliminin yerküre tarihinde pek çok defa değiştiğini ispat edebiliyor. Milyonlarca yıl içinde bunu doğal bir gelişim olarak değerlendiriyorlar. Ancak yine bilim adamları, yerkürenin tarihinde ilk defa iklim değişikliğinin insanoğlu tarafından gerçekleştiğini de belirtiyor.
Küresel iklim değişikliği, küresel ısınma olarak kendisini gösteriyor. Bunun başlıca nedeni de sera gazlarının atmosfere salımı. İnsanoğlunun çok sonra aklı başına gelince iklim değişikliğini sınırlandırmak için yaptığı girişimler, Kyoto Protokolü gibi uluslararası anlaşmalar şeklinde kendini gösteriyor. Kyoto’nun süresi doluyor. Şimdi artık çok daha ciddi uluslararası anlaşmalarla küresel ısınmanın önüne geçmek insanoğlunun “akıllı” olup olmadığının bir sınavı olacak.
Önümüzdeki ilk ve belki de son fırsat, aralık ayında yapılacak Kopenhag Toplantıları olacak. Birleşmiş Milletler öncülüğünde yapılacak bu uluslararası toplantılar zincirinde, mutlaka elle tutulur ciddi anlaşmalar çıkmalı. Kopenhag’dan neler bekliyoruz? İşte bunun cevabı:
1- Gelişmiş ülkelerin, 2020 yılına kadar sera gazı salımlarını, 1990 seviyesinin yüzde 40 altına indirmeyi taahhüt etmesi ve ciddi yaptırımları kabul ederek eksiksiz hepsinin imza atması.
2- Türkiye dahil gelişmekte olan ülkelerin, 2020 yılına kadar sera gazı salımlarını, 1990 seviyelerinin yüzde 20 altına indirmeyi taahhüt etmesi ve ciddi yaptırımları kabul ederek eksiksiz hepsinin imza atması.
3- Gelişmiş ülkelerin hepsinin, eksiksiz olarak Türkiye dahil gelişmekte olan ülkelere sera gazları salımlarını sınırlandırmalarını sağlamaları için sürekli ve önemli mali destek sağlaması. Buna imza atmaları ve ciddi yaptırımları da kabul etmeleri.
İklim değişikliğinin esas büyük sorumlusu olan gelişmiş ülkelerin, bunu kabul etmemeleri halinde gelişmekte olan ülkelerin uluslararası bir anlaşmaya imza atmayacakları bilinmekte. Bu mali yükü gelişmiş ülkelerin karşılaması gerekmekte.
4- Gelişmekte olan ülkelerin kendilerine sağlanan mali destekleri, imkanları şeffaf ve Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Paneli tarafından denetlenecek bir sistem içinde, yönetişim yapısı tam kurulmuş bir düzende yapmaları. Bunun için de imza atarak ciddi yaptırımları kabul etmeleri. Bu fonları, nasıl ve nerelerde kullanacakları, nasıl yönetecekleri ve sarf edecekleri ile bu fonların kullanımın nasıl denetleneceğini belirleyen bir yönetişim modeline tam uymaları. Bu kaynakları, iklim değişikliğinin sınırlandırılması ve ülkelerinin bu iklim değişikliğine uyumunu sağlayacak alanlarda kullanmaları gerekmekte.
Kopenhag’da aralık ayında dünyanın bütün ülke liderleri yan yana gelecek ve bu konuda müzakerelerde bulunacak. Gerçekten “akıllı” ve “iyi” liderler olarak tarihe geçmeleri için bu, büyük bir fırsat. Bu 4 madde gerçekleşirse 2009, tarihte “büyük küresel kriz yılı olarak” değil, insanoğlunun “iklim değişikliğine akıllı cevaplar bulduğu bir yıl” olarak hatırlanacaktır. Bu liderler de kendi ülkelerinde ve her yerde tarihe altın harflerle geçecek ve büyük hayranlıkla anılacaktır.
Bunu gerçekleştiremezlerse, bugüne kadar gösterdikleri beceriksiz ve vizyonsuz tutumlarını sürdürürlerse, tarihe bu büyük fırsatı kaçırmış yetersiz kişiler olarak geçecekler. Bizden sonraki kuşaklar, onları hep lanetleyecek. Liderlerin, devlet adamlarının büyük bir sınavı bu!
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?