Otelcilik efsanesinden modası geçmeyen öneriler

Hilton’un önerilerini okurken 100 bile geçse, yönetim ve pazarlama yaklaşımlarının değişmediğini bir kez daha gördüm.

1.06.2010 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
GELECEK500’DE HANGİ ŞİRKETLER OLACAK?
İşte bu sorunun yanıtını, sizlerden gelen yanıtlar, CEO’lardan aldığım görüşlerle ortaya koymaya çalışacağım. Katkıda bulunmak için bana yazın ya da www.gelecek500.com sitesine girin.

Bir ABD seyahatinde, otel odasındaki çekmecelerin birinde bulduğum kitabı, ‘herhalde almamız için’ bırakmışlardır diye aldım. Kitap, Hilton Otelleri’nin kurucusu Conrad Hilton’a aitti. Efsane girişimcinin hayat hikayesini anlatan, 1957 yılı baskılı kitabı, beğenerek okudum. Ailesinden iş hayatına girişine, otelcilik deneyimlerinden büyüme sürecine, çok ilginç bir kitap yazan Hilton, aynı zamanda yöneticilere önerilerde de bulunuyor. Bu önerileri okurken, aradan 100 yıl dahi geçse, bazı temel yönetim ve pazarlama yaklaşımlarının değişmediğini bir kez daha gördüm. Belki bu ilkeler bir 100 yıl sonra daha değişmeyecek. “Be My Guest” (Konuğum Ol) adlı bu kitapta, Conrad Hilton’un önerilerini okuyunca bana hak vereceksiniz:

GERÇEK YETENEĞİNİZİ BULUN
Doğru yetenek ya da mesleği bulmak, başarılı bir yaşamın ilk adımıdır. Büyük hayal kırıklıkları ve başarısızlık duygusu, başkalarının ayak izlerini takip etmekten kaynaklanır. Biraz fazla zaman alsa bile kendi ‘nişinizi’ bulmak konusunda telaşlanmayın. Benim doğru yolu bulmam 32 yılımı aldı ve banker oldum. Ancak yolunu bulması uzun süren sadece ben değilim. Örneğin George Washington, müfettiş olarak iş hayatına başlamıştı. Bir zamanlar fakir bir Yunanlı, bir bankada kapıcı olarak işe başvurmuştu. İK yöneticisi, biraz da aşağılayarak “Yazmayı biliyor musun” diye sordu. Yoksul Yunanlı, “Sadece ismimi” diye yanıt verince, işe kabul edilmedi. Aradan yıllar geçti ve Wall Street’te düzenlenen bir basın toplantısında, ünlü Yunanlı işadamına şu soru soruldu: “Anılarınızı yazmayı düşünüyor musunuz?” Yunanlı işadamı, “Ben yazamam” karşılığını verince, gazeteciler şaşırdı. Ancak Yunanlı işadamı devam etti: “Eğer yazabilseydim, şimdi kapıcı olacaktım.”

BÜYÜK OL
Büyük düşün, büyük oyna, büyük rüya gör… Benim deneyimlerim, insanların önemli bölümünün kendi değerlerini ve yeteneklerini değerlendirmede başarısız olduğunu gösteriyor. Şöyle bir düşünün: Bir parça demirin değeri 5 dolardır. Onu at nalına dönüştürürseniz, 10 dolara satarsınız. Bir saat yaparsanız, değeri 250 bin dolara sıçrar. Bu gerçek, bir başka materyal türü olan sizler için de geçerlidir.

DÜRÜST YAŞAYIN
Burada belirtmek istediğim çalmamak, yalan söylememek ve hile yapmamaktan daha fazlasıdır. Kendimiz ve diğerler için gerçeğin tam kendisidir. Bütün hayatım boyunca doğru ve tam gerçeği söylemekten korkmadım.

COŞKUYLA YAŞAYIN
Deneyimlerimle söyleyebilirim ki hayatta bundan daha değerli bir şey yoktur. Yetenek önemlidir, ancak coşkuyla kıvılcımlanmış yetenek daha önemlidir. Coşku, sağduyuyla yoluna koyacağınız ve uysallaştıracağınız, tükenmek bilmeyen bir güçtür. Bunu kullanarak sürekli ileriye gidersiniz.

SERVETİNİZİN SİZİ ESİR ALMASINA İZİN VERMEYİN
Benim kitabımda paranın bütün kötülüklerin anası olduğu yazmaz, para aşkı da… Servet sahibi olmak hoştur, zevk verir. Fakat onu da paylaşmak lazım. Onsuz yaşayamayacağınızı düşündüğünüz an, vermekten sakınmayın. Sizin özgürlüğünüz ona göre değişir.

GEÇMİŞE TAKILIP KALMAYIN
Ne pişmanlıklarıyla ne de zaferleriyle geçmişle yaşamayın. Böyle yaparak ancak kendinizi geçip gitmiş mazideki anılara bağlamış olursunuz. Dünün hatalarından dersler çıkarmak akıllıcadır. Ancak geçmişteki zaferlere takılıp kalmak ölümcüldür. Kendinizi dengeleyin. Gelecek çok daha önemlidir. Geçmişteki deneyimler bugün inşa etmekte olduğunuz şeyin temelidir. Geçmişteki başarısızlıklarla karabasanlar yaşamak veya zaferlerle kendinden geçmek, gelecekteki eylemleri kilit altına almaktan başka bir şey değildir. Başlayan her yeni günle birlikte biz de sıfırdan hayata başlamalıyız. M.Ö. 325’te ünlü komutan Iphicrates’in yüzüne, soylu bir ailenin üyesi olan Harmadius tarafından aslında kendisinin sıradan bir ayakkabıcının oğlu olduğu gerçeği çarpılmıştı. Cesur komutanın yanıtı ise şöyle olmuştu: “Benim ailemin tarihi benimle başlıyor, sizinki ise sizinle bitiyor.” Geçmişe yapışıp kalmak sonun başlangıcıdır. ~

UMUDUNUZ AZALINCA ETRAFINIZA BAKIN
Her şeyden ümidinizi kesecek durma gelirseniz etrafınızdaki insanlara bir bakın: Yanınızda kim var ve ne yapıyor? Onu tanıyor musunuz? Gelin NY City’de Park Avenue’nün 50’inci Caddesi’nde ayakta dikilen bir adamı ele alalım. Bu adam ne olabilir? Tepeden penceresinden bakan bir istatistikçiye göre yığınlar arasından biridir. Bir biyologa göre bir canlı türüdür. Bir fizikçiye göre kütle ve enerjiden ibaret bir formülken bir kimyacı onu birtakım özsuların bileşimi olarak görür. Bir tarihçi onu gezegenimizde ikamet eden milyarlardan biri olarak tanımlarken, bir politikacı onu bir oy, bir tüccar müşteri ve postacı da bir adres olarak algılar. Bir davranış bilimcisi ise onu sokaktan işyerine giderken izler ve şartlandırılmış reflekslerle başkalaştırılmış bir hayvana benzetir. Her bilim dalı insanları sıradan bir şekilde belirli bir açıdan ele alır ve tıpkı tesadüfi bir kamera çekimi gibi sizi tam ağzınızı sonuna kadar açmış esnerken yakalar. Bu uzmanlardan herhangi birine, sizi mercek altına yatırmasını ve ne gördüğünü sormak isterseniz size bir bütünü değil ama ancak sizin sınırlı bir parçanızı sunabilir.

SORUMLULUKLARINIZI DÜŞÜNÜN
Hem iç hem de dış dünyanız için kendinize bir politika geliştirin. Üzerinde kafa patlatın. Ve sonra uygulayın. Onu özümseyin. Özümseyin ve yaşama geçirin. Demokrasinin tek amacı, bireylerin katılımını sağlamaktır. İnsanların istedikleridir. Bu insanların katılımı olmadan ne onlar tarafından seçilebilir ne onları yönetebilir ne de onlar için bir şeyler yapabilirsiniz. Ne de kendi dünyanızı paylaştığınız bir yurttaşın, turistin, oy verenin katkısı olmadan kendi hayatınız kişisel bir başarı haline gelebilir. Bunun alışıldık cevabı: Tek başına bir birey ne yapabilir ki?

Wal-Mart ve Migros’un 40 yıllık yarışı!
Sam Walton, 1970’in sonunda Wal-Mart mağazalarının sayısını 100’ün üzerine taşıdığında, Türkiye’de sadece 17 Migros mağazası vardı. Şirkete ait 35 satış kamyonu da başta İstanbul olmak üzere birkaç büyük şehirde tüketicinin ayağına, 50-100 çeşit ürünü götürüp perakendeyle tanıştırıyordu. Küçük bir bakkal dükkanıyla yola çıkan Sam Walton, 1980’lerde büyümeye başladı, 1990’larda ise dünya çapında tanınan bir marka haline geldi. 1990 sonunda mağaza sayısı 1.525’e ulaşmıştı. Aynı dönemde Migros’un mağaza sayısı, dikkatinizi çekerim, sadece 36 adet idi. Wal-Mart’ın yaşadığı patlamayı Migros bu yıllarda, özellikle Bülend Özaydınlı’nın göreve gelmesiyle gerçekleştirdi. Özaydınlı’dan dinlemiştim. Merhum Vehbi Koç’u ikna etme sürecini, onun başlangıçta olumsuz yaklaşımını ve tekrar tekrar gidip anlatmasını anlatmıştı. Uzun uzun dinleyen, sorular soran, analiz eden Vehbi Koç, sonunda ikna olmuş ve Migros’un büyük çıkışı da başlamıştı. Bunu 2000 yılı sonunda ulaşılan mağaza sayısından da görüyoruz. 10 yılda 36 mağazadan 450 mağazaya ulaşılması, önemli bir başarıdır. Mağaza sayısının 12,5 kattan fazla artmasından söz ediyoruz. 2009 yılı sonuna gelindiğinde ise Wal-Mart’ın 4 bin 304, Migros’un da 1.727 mağazası var. Migros 40 yılda mağaza sayısını 11 kata yakın, Wal-Mart ise 13 kat artırmış. Migros, bir zamanlar bir yılda açtığı mağazayı, şimdi bir ayda açar hale geldi. İki şirketin önünde de büyük fırsatlar var. Perakendede organizenin payının düşük olduğu Türkiye’de, daha alınacak yol ve açılacak mağaza var. ABD’de ise perakendecilik belli bir düzeye ulaşmış durumda… Her segmentten, her ülkeden perakendeci müthiş bir rekabet içinde… Bu, çok başarılı olmasına rağmen Wal-Mart’ı bir miktar zorluyor. Yeni rekabet, şimdiye kadar “süper merkezler” ağırlıklı büyüyen şirketi, özellikle indirim mağazalarına karşı önlem amaçlı mağaza açmaya itiyor. Yeni dönemde Wal-Mart indirim mağazaları ve daha küçük ve kentli insanlara yakın formatlar açacak. Böylece Alman Aldi ve Supervalu şirketinin Save-A Lot mağazalarıyla başa çıkmayı planlıyor. Çünkü Save-A Lot, mağaza sayısını 1.197’den 2 bin 400’e, Aldi ise 72 yeni mağaza ile yıl sonunda 1.083 mağazaya ulaşmayı hedefliyor. Okyanus ötesinden iki şirket, iki başarı öyküsü… Biri üstüne kitaplar yazılıyor, efsane gibi gösteriliyor. Diğeri bizden biri ve başarısı, diğer başarılı Türk şirketleri gibi gölgede kalıyor. Bülend Özaydınlı’ya iletmiştim, şimdi tekrar edeyim. Migros’un öyküsünü, hafızalar tazeyken yazmak lazım. Severek yazarım.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz