Piyasa ekonomik gerçekleri göz ardı mı ediyor?

Merkez Bankası açıklamalarında toparlanmanın yavaş ve sıkıntılı olacağını belirtiyor

1.07.2009 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Piyasa ekonomik gerçekleri göz ardı mı ediyor?
Sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada çok zor geçen 2009 yılının ilk yarısını bitirmek üzereyiz. Son 5 yılda her yıl ortalama yüzde 6 büyüyen Türkiye ekonomisi, bu yıl yüzde 6 civarında daralırken hane halkı ve şirketler zor bir dönemden geçiyor.
Piyasalarda son aylarda görülen yükselişe rağmen Merkez Bankası açıklamalarında toparlanmanın yavaş ve sıkıntılı olacağını belirtiyor. Benzer temkinli mesajları IMF, Dünya Bankası ve OECD gibi kurumlar da dünya ekonomisi için veriyor. Bu tablo karşısında şu soru önem kazanıyor: Acaba iyimser piyasalar mı yoksa temkinli ekonomistler mi haklı?
Geride bıraktığımız yılın ikinci çeyreğinde piyasalar haklı çıktı. Gelişmiş ülkelerin aldığı devasa mali tedbirler, banka batışlarının önüne geçince piyasalar toparlanmaya başladı. Düşürülen faizler ve yapılan parasal gelişmelerin henüz enflasyon riski yaratmadığı anlaşılınca piyasalardaki çıkış iyimserlerin beklentisini bile aştı. Piyasa dinamiklerini bilenler, borsaların hem düşüşte hem çıkışta ölçüyü kaçırabildiğini bilir. Fakat son tahlilde temel ekonomik veriler ana trendleri belirler.
Ekonomik analizlerin ne dediğine bakarsak:
1) Bu krizden çıkış uzun zaman alacak.
2) İşsizlik bir süre daha artmaya devam edecek.
3) Fazla borçlanmış kişiler ve şirketler borç azaltmaya devam edecek.
Buna karşın pozitif olarak:
1) Enflasyon, bir süre daha tehdit olmayacağı için faizler düşük kalmayı sürdürecek.
2) Dünya ekonomisindeki dengesizlikler azalacak.
3) Dip seviyelere inen stokları artırmak için üretimde göreli artış devam edecek.
Sonuç olarak iyimser trend, yaz aylarında da devam edebilir, ancak yolun sonundaki zor koşullar piyasaları daha yatay bir trende oturtabilir. Ancak piyasalar, krizin tam bitmediğine dair işaretler alırsa düşüşlere de hazırlıklı olmak lazım. Nitekim haziran ayında petrol fiyatı 70 dolar seviyesini aşamayınca Rusya borsası yüzde 20 düşüş gösterdi. Kısa vadede Türkiye’nin de bulunduğu “Yeni Avrupa” bölgesi için önemli bir risk, Baltık ülkelerinin devalüasyona gitmesi olabilir. Bu ülkeler küçük de olsalar IMF’nin tahminlerine göre bölgesel etkileri olabilir.
BaltIk devalüasyonu Türkİye’yİ ne kadar etkİler?
Türkiye’nin Baltık ülkeleri gibi bir devalüasyon krizine maruz kalmasını beklemiyoruz. Bunun temel nedeni, Türkiye’de dövizle borçlanmanın makul düzeyde olmasıdır. TCMB faizleri, yüzde 8,75’e kadar düşürdüğü için bir miktar dolarizasyon olabilir, ama döviz kuru yükselişlerinde halktan döviz satışı geldiği için dolar kuru yeniden makul bir seviyede dengelenir. Örneğin mart başında 1,80’e kadar çıkan dolar kuru, bugün yeniden 1,55 seviyelerine indi. Bugün yıl sonu dolar kuru beklentileri, 1,60-1,65 aralığında değişiyor. Korkulduğu gibi bir Baltık devalüasyonu olursa Türkiye’ye etkisi, bu tahminleri yüzde 10’dan fazla saptırmaz diye düşünüyoruz.
BazI bankalar faİzlerde yükselişbeklİyor
Ali Babacan’ın koordinatör ekonomi bakanı olarak atanmasıyla Türkiye ekonomik alanda daha düzenli tedbirler almaya başladı. Bir yandan IMF ile görüşmeler sigorta mahiyetinde devam ediyor; ancak Başbakan Erdoğan’ın gönlünde yatan Türkiye’nin bu krizi kendi programıyla atlatması. Global kriz yeniden derinleşmezse bir IMF programı muhtemelen yapılmayacak. Ancak yeni bir dalga gelirse o zaman Türkiye göreceli esnek bir anlaşmaya girebilir.
IMF ile ilgili tablo belirsizken TCMB faiz indirimine devam etse bile faizler, hükümet orta vadeli güvenilir bir ekonomik program ortaya koymadan daha fazla düşmeyebilir. Dikkat edilirse son aylarda TCMB faizleri hızla inerken bile bono faizleri yüzde 12’li seviyeleri aşağı kıramadı. Çünkü bütçe açığı, hükümetin hedeflediği (GSYİH’ye oran olarak) yüzde 5’i bir hayli aşabilir (Örneğin Barclays Capital’in Türkiye için bütçe açığı tahmini yüzde 7,5 yönünde.)
Maliye Bakanı Mehmet Şimsek’in bütçede harcamalar konusunda her zamanki disiplinli tavrını devam ettireceğine bizim şahsen kuşkumuz yok. Ancak asıl tehlike, ekonominin yüzde 6 küçüldüğü bir yılda, vergi gelirlerinin tahminlerden daha fazla düşmesinde yatıyor. Bu durumda Hazine’nin borçlanma ihtiyacı artmaya devam edecek. İşte bu nedenle bazı büyük bankalar, bilançolarındaki iskontolu tahvil stoğunu satıp enflasyona endeksli tahvillere yatırım yapmaya başladı. Yani yılın ikinci yarısında, tahvil faizlerinde bir miktar yükseliş olabilir. 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz