Dünyada tarım alanları giderek verimsizleşiyor. Gıda fiyatları son yıllarda yüzde 50’nin üzerinde bir artış gösterdi. Bu artıştan dünya ekonomisi de etkilendi. Artan dünya nüfusu, küresel ısınma ve gıda fiyatlarındaki anormal artışla birlikte gelecekte büyük sıkıntılar yaşanması kaçınılmaz olacak. Bu değişim doğrultusunda dünyanın son dönemde odaklandığı sektörlerin başında tarım geliyor.
Türkiye’de de tarım alanında önemli adımlar atılmaya başlandı. Organik tarımla başlayan bu süreç, son iki yıldan beri de topraksız tarımın popülerliği ile devam ediyor. Toprağa ihtiyaç duymadan da tarım yapılabiliyor olması, Türkiye’deki birçok yatırımcının bu alana odaklanmasına neden oldu. Türkiye’nin her yerinden, her sektörden girişimcilerin akın ettiği topraksız tarım, toprağa göre beş kat daha fazla sağladığı verimle, gelecek dönemin en kârlı işlerinden biri olacak. Hijyenik ve daha lezzetli ürünler yetiştirme imkânının dışında, gübreleme, ilaçlama, aşırı sulama gibi faktörlere gerek duyulmayan topraksız tarımda, başta geleneksel sebzeler olmak üzere hassas tıbbi bitkiler ve yumru kök içermeyen yeşillikler daha sağlıklı yetiştirilebiliyor ve hastalık seviyesi minimum düzeylere indiriliyor. Topraksız tarımın bir çeşidi olan hareketli su kültürü ile yapılan yöntemde 1 tohumdan 16 bin tane domates alınıyor. Ürünlerin satış fiyatı ise topraklı üretime göre 10 kat daha fazlaya çıkabiliyor.
Tarım ve bu sektörün içinde ele alınabilecek hayvancılık konusunda Türkiye’de uzun yıllardan beri tartışılan en önemli konulardan biri de bu sektörün önündeki fırsatlar… Özellikle son yıllarda büyük grupların bu yönde yaptıkları yatırımlarının da etkisiyle, sektörde inovasyon ön plana çıkıyor. Yeni iş alanları ve iş fırsatları oluşuyor. Yem bitkileri yetiştiriciliğinden, veteriner ilaçları üretimine kadar birçok alanda iş fırsatı doğarken, diğer yanda Türkiye’nin önemli tarım bölgelerinde katma değeri yüksek ürün üretimi konusunda önemli adımlar atılıyor. Türkiye’nin ve hatta dünyanın en verimli arazilerinden biri olan Çukurova’da sert çekirdekli meyve üretimi binlerce dönüme yayılmış durumda; bu ürünlerin ihracat pazarı da oldukça verimli.
Bitkiler türlerini kaybediyor
Küresel ısınmanın yaratacağı tahribat sonucunda hayvanların büyük zarar göreceği belirtiliyor. Ancak yapılan araştırmalara göre son 30 yıllık süreçte en çok tür kaybeden canlı grubunun bitkiler olduğu söyleniyor. Buna tabii ki tarımsal ürünler de dahil. Dolayısıyla Avrupa’da bu konuda birçok araştırma yapılıyor, önlemler alınmaya çalışılıyor. Tarımsal ürünlerde meydana gelebilecek önemli bir yıkıma karşın Norveçli bilim adamlarının geliştirdiği küresel bir tohum kasası var. Bu aynı zamanda kıyamet kasası olarak da adlandırılıyor. Kuzey Kutbu’ndan 965 kilometre daha kuzeyde konumlanan 3 milyon tohumu olası facialara karşı koruyacak dev bir robot-bina yapılmış. Gelecekte küresel ısınmanın en fazla tahribatı tarım konusunda yaratacağı belirtiliyor. Dünya genelinde de tarım konusunda önemli Ar-Ge çalışmaları yapılıyor. Yeni türler geliştirme, tohum ıslahı, modern tarım teknikleri konusunda sürekli faaliyet gösteren şirketler var. Türkiye’de de modern tarım konusunda önemli adımlar atılıyor. Özellikle belirttiğimiz gibi organik tarımla başlayan bu gelişim süreci son bir iki yıldır topraksız tarımla daha da ileriye gitmiş durumda. 40 milyar dolarlık global bir pazar söz konusu topraksız tarımda.
Verim 5 kat daha fazla
Türkiye, tarım açısından şanslı ülkeler arasında yer alıyor. Ancak tarımda bölünmüş topraklar, erozyon ve kuraklık verimi engelliyor. ~
Türkiye’nin toprak verimliliğinin yapılan araştırmalara göre son 10 yılda yüzde 23 azaldığı belirtiliyor. Tarım alanında yeni gelişmeye başlayan topraksız tarım, bugünün ve geleceğin yatırım alanı olarak yerini şimdiden üst sıralara taşımaya başladı. Topraksız tarım, diğer adıyla “hidroponik yetiştiricilik”, dünyada 40 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaştı. Türkiye’de ise 100’e yakın serada bu teknik kullanılmaya başlandı. Topraksız tarımın en yoğun olarak kullanıldığı ülkelerin başında Hollanda ve Belçika geliyor. Bu iki ülkenin seralarının toplam yüzde 95’inde topraksız tarım yapılıyor. Türkiye’de ise özellikle son bir yıldır yatırımcılar bu alana akın etmiş durumda. Türkiye’deki son tabloya göre toplam 48 bin hektar seranın yaklaşık 4 bin dönümünde topraksız tarım uygulamasına geçilmiş bulunuyor. Uzmanlar, Türkiye’nin topraksız tarım yapılan sera alanının iki-üç yıl içerisinde 15 bin dönüme çıkacağını söylüyor. Topraksız tarım yönteminde verim normal tarıma göre 5 kat daha fazla. Hareketli su kültürü ile yapılan topraksız tarımda 1 tohumdan 16 bin tane domates üretiliyor.
Bu tarımda hormon ve ilaç kullanılmıyor. Dolayısıyla kalıntı içermeyen ve yüksek fiyatlardan alıcı bulan ürünlerin yetiştiği topraksız seralar, geleneksel seracıları da harekete geçiriyor. Ürünün pazarlanmasında fiyatı yüksek olmasına rağmen hiçbir sıkıntı çekilmediğini belirten sektör temsilcileri, hem iç pazarda hem de ihracatta alıcının sürekli olduğunu belirtiyor. Avrupa standartlarında yapılan üretim, Avrupa pazarlarına, Rusya’ya, Arap ülkelerine çok rahat bir şekilde ihraç ediliyor. Hatta zincir marketlerin bu ürünleri almak için hiçbir zorluk çıkarmadığı da belirtilenler arasında. Çünkü tüketicilerin son dönemde sağlıklı beslenme anlayışı giderek gelişiyor.
Topraksız tarım nasıl yapılıyor?
Uluslararası topraksız tarım derneği ISOSC, topraksız tarımı şöyle tanımlıyor: “Sucul olmayan bitkilerin köklerinin besin solüsyonuyla desteklenmiş tamamen inorganik ortamlarda yetiştirilmesi.” Topraksız tarımda fidelerin dikimi toprak yerine nötr kabul edilen kaya yünü (rockwoll), hindistancevizi kabuğu (cocopeat), perlit, pomza, hareketli su veya benzeri nötr kabul edilen ortamlar kullanılarak yapılıyor. Hiçbir içeriği olmayan tamamen nötr denilebilecek bu maddelerin tek işlevi bitki kökünün su tutmasını sağlamak. Dolayısıyla çok verimsiz alanlarda bile rahatça tarım yapılabiliyor.
Bitkinin topraktan alması gereken doğal besin maddeleri (potasyum, azot, fosfor, magnezyum ve benzeri mineraller) spagetti damla sulama yöntemiyle doğrudan bitkinin köküne, tamamen bilgisayar kontrollü olarak veriliyor. Böylece bitkinin optimum yetişmesi sağlanıyor. Eksik ya da fazla ya da zararlı bir oluşum böylelikle bitkiye yaşatılmıyor. Ayrıca bitkinin döllenmesi Bombus arıları tarafından yapılıyor. Böylelikle sağlığa zararlı hormon kullanımı engellenmiş oluyor.
Organik tarım gelişiyor
Organik tarım, ürünlerinin biraz pahalı satılması nedeniyle çok hızlı gelişemiyor ancak, sağlıklı ve bilinçli bir kesim tarafından tüketilmeye devam ediyor. Pazarın Türkiye’deki yıllık büyüme oranı yüzde 10. Organik tarımın tarihi gelişmiş ülkelerde 1980’li yıllara dayanıyor. Global pazar büyüklüğü ise 51 milyar dolar. Toplam 130 ülkede 32 milyon hektarlık alanda organik üretim yapıldığı belirtiliyor. Türkiye’de ise ekolojik tarım sektörünün büyüklüğü 200 milyon dolar civarında. İç pazar tüketimi yaklaşık 5 milyon dolar. Ege Bölgesi, Türkiye organik tarım alanlarının yüzde 29,07’sine sahipken, üretim miktarının da yüzde 23,54’ü Ege’den karşılanıyor. ~
İzmir ise bin 156 üreticiyle Türkiye’de ilk sırada yer alıyor.
Organik tarımındaki büyümenin beraberinde geliştirdiği farklı sektörler de var. Bunlardan biri organik gübre sektörü. Toprakların sürdürülebilir kullanımını sağlama, çevre kirliliğini azaltma ve dünyada organik tarıma doğru artan talebi göz önüne alarak azotlu ve fosforlu ticaret gübrelerinin kullanımını aza indirecek organik gübre kullanımına ağırlık veriliyor. Aslında tarımda bütün girdiler halka halinde. Bir üretim zincirindeki gelişim, diğerini etkiliyor. Dünyada sağlık bilincinin her geçen gün artmasıyla organik tarım, geleceğin en popüler alanlarından biri haline gelecek. Bu alanda yeni üreticilerin pazara girmesi beklenirken, fiyatların da üretim maliyetlerinin düşürülmesiyle birlikte daha makul bir seviyeye geleceği tahmin ediliyor.
Meyve, sebze, yem bitkileri
Tarım sektörünü iyi bilen uzmanlar, bu işin içinde olan yöneticiler Türkiye’de tarımın geleceğini çok parlak görüyor. Muhakkak gelişecek bir sektör olarak tanımlıyorlar. Öne çıkacak ürünler olarak meyve ve sebze, buğday, mısır ve soya gibi yem bitkileri belirtiliyor. Bilinçli tarım yapılmasının ise gübre sektörünü olumlu etkileyeceği tahmin ediliyor. Ayrıca, çiftçinin doğru ürünleri yeterli miktarda üretip, ürününü değerinde satmasının da gübre sektörünü olumlu etkileyeceği görüşü hakim. Zira çiftçinin gelirinin artması girdilere harcama yapmasını mümkün kılabilir.
Adana Ticaret Borsası Başkanı Muammer Çalışkan, bir tarım ili olan Adana’daki gelişmeleri şöyle anlatıyor: “Çukurova Türkiye’de ve dünyada tarım için en elverişli bölgelerden biri. Önemli olan katma değeri yüksek olan ürünleri üretmek. Birim alandan daha fazla gelir elde etmek önemlidir. Topraksız tarım bir fırsat olabilir. Ayrıca biz bu dönemde sert çekirdekli bodur meyve yetiştiriyoruz. Küçük bahçelerde yapılan meyvecilik, elma, erik, şeftali, nektarin gibi, artık büyük binlerce dönüm alanlarda yapılmaya başlandı. Dönümde 50-100 dolar gelir elde edecekken, bunlar 500-600 dolardan başlıyor. Ciddi bir gelir sağlanıyor. Bu ürünlerin ihracat şansı da yüksek.”
Zeytin de yine bir sanayi hammaddesi. Türkiye’nin zeytin konusunda önünün açık olduğu, zeytin üretiminin artmasıyla birlikte bu alandaki fabrika yatırımlarının da artacağı öngörülüyor. Adana’da hem organik, hem de topraksız tarım yapıldığını söyleyen Çalışkan, tarımda en önemli gelişmenin bilinçli, eğitimli yöneticiler tarafından başlatıldığını anlatıyor. Çalışkan şöyle devam ediyor: “Artık ikinci, üçüncü nesiller, yurtdışında eğitimlerini alıp, memleketlerine dönüyor ve tarımla uğraşıyor. Bizim bu bölgede çok sayıda eğitimli çiftçi var. Eğitimli insanlar her zaman yeni gelişmeleri, dünyayı takip ediyor ve de toprağı verimli değerlendiriyor. Yeni ürünler, katma değeri yüksek ürünler her zaman fırsat.”
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?