Giderek daha fazla sayıda şehir aşırı nüfuslu ve düşük hava kalitesinden muzdarip hale geliyor. Bu durumu hafifletmeyi vadeden iki ulaşım trendi var: E-ulaşım ve paylaşımlı taşıt kullanımı...
Giderek daha fazla sayıda şehir aşırı nüfuslu ve düşük hava kalitesinden muzdarip hale geliyor. Bu durumu hafifletmeyi vadeden iki ulaşım trendi var: E-ulaşım ve paylaşımlı taşıt kullanımı. Siemens’in yürüttüğü bir çalışma, paylaşımlı e-ulaşımın yaşam kalitesini nasıl artırabileceğini ortaya koyuyor. Ne fark ama! Üzerinde ağaçların sıralandığı çimden bir şerit, uzun bir caddeyi bölüyor. Sağında ve solunda yolcularla dolu otobüsler ve diğer taşıtlar için şeritler uzanıyor. Çimden şeridin biraz daha ötesinde, elektrikle çalışan arabalara, küçük motosikletlere ve üç tekerlekli taşıtlara ayrılmış şeritler var. Yayalar kaldırımlarda geziniyor; arada bir de yiyecek ve içecek satışı yapan çeşitli stantların önünde duruyorlar. Birkaç blokta bir, yolcular, 2045’te açılmış olan yeni bir metro hattının girişlerinden içeriye ve dışarıya doğru akıyor. Yaklaşık 20 yıl önce aynı yerdeki görünüm bambaşkaydı. Arabalardan, üç tekerlekli taşıtlardan, otobüslerden ve yayalardan oluşan bir karmaşa sürekli tıkanıklığa yol açıyordu. Herkes bu kaynayan yığından bir şekilde tek parça hâlinde çıkmaya çalışıyordu. İnsanların gidecekleri yere ulaşabilmek için yolda geçirmek zorunda kaldığı süre trafiğin en yoğun olduğu saatlerde yüzde 50 daha fazlaydı. Trafik yalnızca kaotik ve acı verici derecede yavaş olmakla kalmıyor, aynı zamanda bir yaşam tehdidi oluşturuyordu. Asya, Güney Amerika ya da Afrika’nın büyümekte olan bölgelerinde bulunan “gelişen ekonomiye sahip yüksek yoğunluklu bir şehre” hoş geldiniz! Bu şehir ufacık apartmanlarda iç içe yaşayan kilometrekare başına yaklaşık 13.500 insana ev sahipliği yapıyor. Bu şehrin nüfusu 2018 yılında 7 milyonken, 2050 yılında 10 milyona ulaştı, refah içinde, capcanlı, hızla gelişmekte olan bir şehir. Bununla birlikte bu gelişimin dezavantajları da oldu. Yıllar içinde trafik tıkanıklığı daha da arttı; hava kirliliği ve tıkanıklığın bedeli de... Dünyanın dört bir yanındaki pek çok büyük şehirde olduğu gibi şehrin yetkilileri de bu etkilere karşı yeni konseptlerle eyleme geçmeye karar verdiler.
Kamusal alanlar için yeni kullanım yolları
“Kentsel Ulaşımın Geleceğini Güçlendirmek” başlıklı bir çalışmada, Siemens ulaşım uzmanları iki mega trendin geleceğin şehirlerindeki trafik ve şehir sakinlerinin yaşam kalitesi üzerindeki olası etkilerini araştırdı. Uzmanlar elektrikle çalışan taşıtları ve birden fazla kullanıcının tek bir taşıtla ulaşım sağladığı paylaşımlı ulaşım şeklini inceledi. Çalışmada net bir sonuca varıldı: Paylaşımlı elektrikli ulaşım, şehir yaşamını daha iyi hale getirebilir. Siemens Şehir Teknolojisi ve İnovasyonu Yöneticisi ve bu çalışmanın da yazarlarından biri olan Julia Thayne, “Sera gazı salınımını düşürüyor, hava kalitesini iyileştiriyor, maliyetleri ve arazi kullanımını azaltıyor” diyor ve ekliyor: “Böyle bir şehrin sakinleri, özellikle de bugün ihtiyaç duyduğumuz pek çok park yerinin gelecekte gereksiz hale geleceği ve her yerde şarj istasyonları bulunacağı için kamusal ve özel alanların nasıl kullanılacağıyla ilgili yepyeni fikirler geliştirebilir.” Paylaşımlı elektrikli taşıtların olumlu etkileri dünyanın her yanında hissedilecek; sözünü ettiğimiz hızla gelişen şehir tipinde de “yüksek gelirli, düşük yoğunluklu” şehirler (Los Angeles gibi) ve Londra gibi “yüksek gelirli, yüksek yoğunluklu” şehir kategorisinde yer alan şehirlerde de. Londra’da, mevcut trafik sistemi ve emlak piyasası hâlihazırda limitlerine ulaşmış durumda. Daha fazla yol, otobüs şeridi ya da konut binası için yeterince yer yok. Burada, paylaşımlı ulaşım sayesinde yalnızca yeşil alan yaratılmakla kalmayıp yeni konut bölgeleri de yaratılabilir. Çalışmada tarif edilen, nüfusu 4 milyonu aşan model şehirde, 2035 yılına gelindiğinde daha önce park yeri olan alanlara tahmini olarak 258.000 yeni daire yapılabileceği hesaplanıyor. 2050 yılına gelindiğinde, bu sayının 653.000’e ulaşabileceği öngörülüyor. Özel araçların, otobüslerin (yüzde 60) ve paylaşımlı olarak kullanılan otomobillerin (yüzde 90) elektrifikasyonu çevreye de fayda sağlayacak. Ulaşım elektrifikasyonunun yüzde 0 olduğu bir tabloyla kıyaslandığında 2050’ye kadar trafikten kaynaklanan sera gazı salınımı sıfıra inecek ve nitrojen oksit (NOx) salımı da neredeyse tamamen ortadan kalkacaktır. Bilanço tablosu, nüfusu 2 milyonun biraz altında olan “yüksek gelirli, düşük yoğunluklu” bir şehir için de çok benzer olacak. Bu senaryoda, halk otobüslerinde yüzde 100, özel taşıtlarda ise yüzde 60 elektrifikasyon sağlandığı varsayılırsa, sera gazı salımı tamamen ortadan kalkacak ve havadaki NOx yüzde 60’a kadar azalacak. Son olarak, böyle hızla gelişen bir şehrin sakinleri de daha rahat nefes alabilecek. Trafiğin neden olduğu sera gazları ve azot oksit hacmi, 2050’ye gelindiğinde şimdiki hacimlerinin yalnızca yüzde 10’u ya da 20’si kadar olacak. Bunun yanı sıra 2050’ye kadar 660.000 yeni daire için alan oluşacak.
Paylaşımlı e-ulaşım hızla uygulanabilir
Her şey hesaba katıldığında, sonuçlar net: Paylaşımlı e-ulaşım daha sağlıklı bir çevre sağlıyor (elektrikli ulaşım sayesinde) ve insanların şehirlerini kendi kullanımları için geri kazanmalarına ve konutlar için daha fazla alana sahip olmalarına olanak veriyor. Çünkü özel taşıtlarla sağlanan ulaşımın azalması, daha fazla alan açıyor. Bu yüzden, Siemens’in dünyanın dört bir yanındaki müşterileri ve iş ortaklarıyla yaptığı fikir alışverişlerinin ardından paylaşımlı e-ulaşımın kentsel trafik sorunlarına etkili ve hızla uygulanabilen bir çözüm sunduğuna kanaat getirmiş olması şaşırtıcı değil; fakat bu ancak sorumlu tarafların uyum içinde hareket etmesi halinde gerçekleşebilir. Bu taraflar arasında belediyelerin elektrik idareleri, belediyelerin ulaşım ve inşaat bölümleri, yerel toplu taşıma müdürlükleri yer alabilir. Diğer konuların yanında, bu grupların, bahsedilen ulaşım biçimini cazip hale getirmek için paylaşımlı elektrikli araçların şarj edilmesi için gereken altyapıya yeterince yatırım yapılmasını sağlaması gerekiyor. Bunun yanında hızlı hareket etmeleri de gerekiyor. Thayne, “Pek çok şehrin 2035 veya 2050’yi bulacak olan uzun vadeli sürdürülebilirlik hedefleri koydukları görülüyor. Fakat çalışmamız, planlamanın ve yatırımların hemen başlaması gerektiğini gösteriyor. Bugün şehir trafiğini daha insancıl hale getirmek bizim elimizde; çünkü gelecek, bugün yaptıklarımızın sonucu olacaktır” diyor.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?