Uzmanlar, 2012 öngörülerini paylaştı ve küresel ekonominin rotasını tartıştı.
M. Rauf Ateş Öncelikle hepinize hoş geldiniz demek istiyorum. Geniş Açı toplantılarımızı 3 ayda bir İş Yatırım'ın sponsorluğunda gerçekleştiriyoruz. Bu toplantımızda son gelişmeler ışığında global ekonominin nereye gittiğini tartışacağız. Söze hemen Prof. Dr. Seyfettin Gürsel ile başlamak istiyorum. Genel bir çerçeve çizmek gerekirse şu anda neredeyiz?
Seyfettin Gürsel Gürses diyor ki; araba viraja çok hızlı giriyor, savrulacak. Ben ise zaten virajın ortasında olduğumuzu düşünüyorum. Yani aradaki fark orada. Bence biz viraja girdik, çok da hızlı girmedik. Onun için virajın ortasındayız. Bence hâlâ savrulmadan çıkmamız yüksek ihtimal.
Uğur Gürses Bizim açımızdan daha ağır seyredecek bir durum. Bu nedenle benim viraj tanımlamama bir anlamda öyle bakılması gerekiyor. İkincisi de virajın daha henüz başlarındayız. Bana kalırsa ortalarına ulaşmış değiliz. Yunanistan krizi virajın başlangıcı değildir aslında. Virajın başlangıcı Almanya, Fransa ve Avrupa'nın birincil bankacılık sisteminin krizidir. Biz daha henüz o noktadayız ve kriz de bence yeni başlıyor. Buradan gelmek istediğim nokta şu: Bizi en çok ilgilendirecek yer burası çünkü finansal sistem ayakta kalmanın da ötesinde, finansal sistemdeki o büyümüşlüğün tekrar küçülmeye doğru dönüşmesi. Bunun en güzel göstergesi Avrupa Merkez Bankası'nda yaklaşık 300 milyar Euro'luk bir fon bankalar tarafından likit tutuluyor. Bu Lehman krizinden daha yüksek bir seviye. Lehman krizi ortaya çıktığında Avrupa Merkez Bankası'nda tutulan paradan çok daha yüksek bir para. Bu finansal sistemin giderek kendi kendine küçülmeye çalışmasının uzun bir süre daha devam edeceğini düşünüyorum. Avrupa'nın şu anda mevcut sistem içerisinde de bu krizi çözemeyeceği çok açık bir biçimde görülüyor. Tamamen kendi içinde bir çürüme, kendi içinde kopma noktasına doğru gidiyoruz. Ne zaman ikna olurum? İsveç tipi bir model uygulandığında. İsveç'te ne olmuştu? Devlet bankalara el koydu, bankalara sermaye koydu. Amerika bunu 2008 Ekimindeki Lehman krizinden sonra çok güzel bir şekilde yaptı. Citibank, Bank of America gibi bankaların hepsine Amerikan hazinesinden sermaye konuldu. Bu finansal krizin sadece finansal boyutu bile Türk bankacılık sistemi ya da Türk ekonomisi için yavaşlatıcı nitelikte. Zaten ödemeler dengesinde gelen paraya, özellikle de portföy yatırımlarına, bankacılık sisteminin bankalardan sağladığı finansmana bakıldığı zaman, hatta daha da önemlisi benim çok fazla önemsediğim Türk reel sektörünün dışarıdan doğrudan sağladığı kredilere bakıldığında görüyoruz. Reel sektörün dışarıdan sağladığı krediler ödemeler dengesinin finansal kalitesi açısından çok önemli. Tüm bunların son dönemde ters yüz olduğunu görüyoruz. Yani 2006-2007'deki özel sektörün sağladığı doğrudan kredilerin bugün o boyutta olmadığını görüyoruz. Benim itirazım şuraya: Bir viraja çok hızlı girerseniz savrulursunuz. Daha yavaş girmemiz gerekirdi. Biz bunun sonuçlarını önümüzdeki dönemde göreceğiz. Türkiye'de kriz denilince bir batma-çıkma durumu anlaşılıyor ama işin aslı bu değil. Hızlı bir şekilde büyümede hız keseceğiz. Bunu herhalde bir ve ikinci çeyreklerde çok sert biçimde göreceğiz. En iyimser tahminle üçüncü çeyrekte pozitif büyüme görebiliriz gibi görünüyor ama bunun bugünkü fotoğraf içerisinde olduğunu söylemem lazım. Bir ve ikinci çeyreklerde bir önceki çeyreklere göre küçülme olabilir. Biz 2012 yılını en iyi ihtimalle yüzde 1-2 pozitif olarak bitirebiliriz. Bunun daha kötü olma ihtimali de mümkün. Avrupa krizinin daha sonuçlanmadığını, henüz daha hiçbir şey yapılmadığını, alınan bütçe önlemlerinin de finansal krizi çözmeyeceğini ya da reel ekonomide ivmelenme sağlamayacağını düşünecek olursak, önümüzdeki dönemde bunu daha sert biçimde hissedeceğiz diye düşünüyorum. Çünkü bu şekliyle sürdürülebilir değil.~
Ahmet Çimenoğlu Aslında Seyfettin Hoca ile Uğur Bey'in pozisyonu farklı taraf gibi ortaya konulmuş olsa da genel mesajlar aşağı yukarı aynı. O genel mesajlara ben de katılıyorum. Geçenlerde bir ekonomist raporunda okudum. Avrupa krizi ile ilgili şöyle bir ifade kullanmış: "Kaçırılmayacak kadar iyi bir kriz". Bu aslında Avrupalıların önemli bir kısmının, özellikle Almanların, bu krize nasıl baktıklarını göstermesi açısından son derece önemli. Bu bir başka şeyi de gösteriyor. Şu anda Avrupa ile ilgili konuştuğumuz konu aslında ekonomiden ziyade politik bir konu. Dolayısıyla şu anda Avrupa içerisinde yaşadığımız tartışma politik bir tartışma. Aynı şeyi Amerika'da da görüyoruz. Amerika'da da ekonomik olayları son zamanlarda belirleyen hep politik gelişmeler. Almanlar bugün isteseler kendilerini destekleyecek ülkelerle birlikte Uğur Bey'in biraz önce banka sermayesi güçlendirmesinden tutun da Amerika'dakine benzer yoğun tahvil alımlarıyla piyasaları son derece kolay bir biçimde sakinleştirebilirler. Fakat bunu yaptıkları zaman şu anda çevre ülkelerde başlamış olan reform süreci yarım kalabilir endişesi taşıyorlar. Dolayısıyla da bu ülkeler tam yola girmişken bu süreci tamamlamadan tekrar eski sisteme dönebilir diye endişe ediyorlar. O yüzden biraz da tehlikeli bir oyun oynuyorlar.
Şant Manukyan Bence aslında birkaç tane problem var. Şu anda Avrupa öne çıkmış durumda ama dünyanın tamamı problemli. Amerika'daki sorun sürüyor. Evet ABD'de de bankalar daha kuvvetli hale geldi ama orada hala ciddi bir borç sorunu var. Önümüzdeki yıl bütçede muhakkak bir uzlaşmaya varılacak. Yeni hükümetle, yeni başkanla beraber ciddi kısıntılar yapılacak. Amerika bu işin içinden çok çıkmış değil. Dönüp bakıyoruz, Çin yüzde 50 yatırımla büyüyen bir ülke. Artı ihracat var. Orada da bu büyümenin bu şekilde devam edip etmeyeceği tartışılıyor. Orada da bize benzer bir yavaşlama yavaş yavaş başladı. Bundan sonraki süreçte yavaşlama biraz daha şiddetlenebilir ama tabii orada alınabilecek önlemler diğer ülkelere oranla daha fazla. Japonya'nın durumunu zaten biliyoruz ve karşımızda Avrupa var. Ben tüm bu sorulara biraz geriye gidip bakmak istiyorum. Amerika'daki problem aslında biraz deregülasyonlarla başladı. Biraz da 2000'deki resesyondan daha hızlı çıkabilmek için faizlerin bastırılarak konut piyasasına verilen destekle. Yine benzer bir şekilde Avrupa'da kriz aslında 2000 yılında Euro'ya geçilmesiyle başladı diyebiliriz. Dönüp de bugün Avrupa'nın yapısına baktığımızda, örneğin bu konut balonunun İspanya'da oluşurken yani 100 birimden 155 birimlere çıkarken Almanya'da bu 100'den 104 birime çıkıyor. Tabii o esnada belki İspanyollar bunu görüyordu, farkındaydılar ama ECB (European Central Bank) üzerinden müdahalede bulunamadılar. Dönüp yine Euro ile birim başına işçilik maliyetlerine bakıyoruz. Almanya'da Euro'nun kuruluşundan bu yana 100'den 106'ya çıkmışken Yunanistan, İtalya gibi ülkelerde 145-155'lere çıkmış durumda. Macaristan'da daha bile yüksek. "Yunanlılar, İspanyollar siesta yapıp yatıyorlar" diye eğleniyoruz ama onun dışında da ortada biraz yamyamlık eden bir Almanya var. Ticaret açığı olarak da bakarsanız örneğin İtalya bile arada sırada ticaret açığı veren ilk 10 ülke arasına girerken, Euro'yla beraber neredeyse her yıl İspanya, İtalya, Yunanistan açık vermeye başlıyor. Almanya da çok hızlı bir şekilde fazla vermeye başlıyor. Dolayısıyla bir; Avrupa'daki yapı bir şekilde değişmek zorunda. Ben orada kötümser senaryonun biraz daha mantıklı olduğunu düşünüyorum. Bir şekilde ya Kuzey ülkeleri daha farklı bir Euro'ya geçecekler veya bir-iki ülke Euro'dan dışarıya alınacak ve daha sonra tekrar içeriye kabul edilecek. Yunanistan'daki bankacılık sisteminden mevduat çıkışları da bir yıl içinde yüzde 30'lara varmış durumda. Yani Euro'dan çıkılması konusunda Yunanistan aday bir ülke. Tabii tersi düşünceler de var. Almanya çıksın da oluşabilecek bir şok daha rahat göğüslensin denilebilir. ~
Güzin Bayar Biz daha çok reel ekonomi ile ilgileniyoruz. Ben reel ekonominin bakış açısını biraz yansıtmak isterim. Hocamızın da dediği gibi net ihracatın pozitif katkısı söz konusu. Aslında halihazırdaki bütün sorunlara rağmen ihracatın çok iyi gidişi söz konusu. Avrupa Birliği ülkelerine bile çok iyi bir ihracat var. Bu yılın ilk 10 ayında yüzde 20'lerde bir ihracat artışı yaşandığını görüyoruz. Avrupa Birliği'ne ihracat artışımız yüzde 21. Krize rağmen Avrupa Birliği'ne ihracatımızın payı artıyor. Çok enteresan gözlemlerimiz var. Krizdeki AB'li üyelere olan ihracatımız da artıyor. Yunanistan'a yüzde 10 ihracat artışı var. İspanya'ya yüzde 15, İtalya'ya yüzde 25 ihracat artışı var. Hollanda gibi krizden daha az etkilenmiş ülkelere yüzde 34 ihracat artışı yaşandı. Biz bu rakamlara kalemler bazında da baktık. Çok enteresandır, Yunanistan gibi ülkeler kriz içinde. İthalatları düşüyor ve birçok ithalatı düşen kalemde o ülkeye ihracatımızı artırabilmişiz. Krize rağmen pazar payımızı artırmamız gibi durumlar söz konusu. Üstelik bu trendi birçok farklı kalemde görebiliyoruz. Mesela içinde petrol yağları, motorlu kara taşıtları gibi kalemler var.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?