Ekonomide Nisan Beklentisi

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen ay 2006 yılı bütçe sonuçlarını açıklarken “Nisan ayı çok hayırlı bir aydır” demesi genelde cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinin bu ayda başlayacak olmasına yorum...

1.03.2007 02:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen ay 2006 yılı bütçe sonuçlarını açıklarken “Nisan ayı çok hayırlı bir aydır” demesi genelde cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinin bu ayda başlayacak olmasına yorumlandı. Nisan ayının siyaset cephesinde neler getireceğini bilemiyoruz ama bu ay ekonomi açısından gerçekten de hayırlı bir ay olma potansiyeli taşıyor. Fakat bu potansiyelin hayata geçmesi için siyasette de işlerin çok fazla karışmaması gerekiyor tabii.

Ekonomide nisanı hayırlı bir ay yapabilecek olan gelişmelerin temelinde, bu ay içinde enflasyonda ciddi bir düşüş eğiliminin başlayabilecek olması yatıyor. Diğer hayırlı gelişmeler de enflasyonda bu düşüş eğiliminin başlamasına bağlanıyor. Enflasyonda beklenen bu düşüş eğilimi başladığı takdirde, Merkez Bankası’nın politika faizlerini mayıs ayından itibaren indirmeye başlayabileceği tahmin ediliyor. Faizlerin düşüşe geçmesiyle birlikte de iç talebin canlanmaya başlayacağı ve ekonomide büyümenin yeniden hızlanacağı öngörüsü yapılıyor.

Enflasyonun Rotası
Enflasyonda nisan ayında ciddi bir düşüş eğiliminin başlayabileceği beklentisi, geçen yıl gördüğümüz yükseliş eğiliminin aynı ayda başlamış olmasından kaynaklanıyor. Her ne kadar geçen yıl enflasyonu yeniden çift haneli hale getiren şey mayıs ve haziran aylarında finansal piyasalarda yaşanan dalgalanma sonrasında kurların yükselmesi olduysa da, enflasyonda ilk yükseliş eğilimi bu dalgalanma öncesinde ve nisan ayında başlamıştı. Zaten finansal piyasalarda yaşanan dalgalanmanın tetiğini çeken unsurlardan biri de nisan ayı enflasyonunun beklenenin ve de önceki yılki düzeyinin çok üzerinde çıkması olmuştu.

hed

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Enflasyon 2006’ya da tıpkı bu yıl olduğu gibi hafif bir yükseliş eğilimiyle başlamıştı. Fakat Merkez Bankası’nın tahminleri bu yükseliş eğiliminin geçici olduğu ve nisan ayından itibaren düşüş eğiliminin başlayacağı yönündeydi. Ancak bu beklenti gerçekleşmedi ve nisan ayında enflasyon düşmek yerine önemli bir yükseliş gösterdi. 2005 yılının nisan ayında yüzde 0,71 olan enflasyon 2006 yılının aynı ayında yüzde 1,34 olarak çıktı. Bu da mart sonunda yüzde 8,16 düzeyinde olan yıllık enflasyonun nisan sonunda yüzde 8,83’e çıkmasına neden oldu.

Merkez’in Senaryosu
Merkez Bankası’nın bu yılki enflasyon senaryosu da, geçen yıl tutmayan senaryosunun aynısı. Ocak ayı sonunda yayınlanan 2007 yılının ilk Enflasyon Raporu’nda yer alan tahminlere göre, yılın ilk üç ayında yatay bir seyir izlemesi beklenen enflasyonun nisan ayından itibaren düşüşe geçmesi bekleniyor.

Yıl sonuna yönelik enflasyon tahminleri biraz daha yüksek olsa da, görebildiğimiz kadarıyla, Merkez Bankası’nın senaryosunun bu kısmı piyasalar tarafından da paylaşılıyor. Çünkü enflasyondaki gidişat, önümüzdeki aylarda olağanüstü gelişmeler yaşanmadığı takdirde, senaryonun bu kısmının gerçekleşme ihtimalinin oldukça yüksek olduğunu gösteriyor. Enflasyon nisan ayından itibaren “baz etkisi” faktörü sayesinde düşüşe geçebilecek gibi görünüyor.

Faiz İndirimi Ne Zaman?
Merkez Bankası’nın yukarıda verdiğimiz enflasyon senaryosunun dayandığı varsayımlardan birini, politika faizlerinin (Merkez Bankası’nın bankalararası para piyasasında uyguladığı gecelik faizler) 2007 yılının son çeyreğinin başına kadar sabit tutulması, daha sonra ise kademeli bir şekilde indirime gidilmesi oluşturuyor. Yani Merkez Bankası en azından ekim ayına kadar faizleri sabit tutmak niyetinde olduğunu söylüyor.

Fakat bu beyan ekonomideki mevcut şartlarda öngörülenin dışında bir gelişme olmayacağı varsayımına dayanıyor. Öngörülenin dışında bir gelişme olduğu takdirde Merkez Bankası���nın bu duruşunda elbette bir değişiklik olacak. İşte şu an için öngörü dışı gelişmeler daha çok olumlu yönde olacak gibi göründüğü için de piyasalarda Merkez Bankası’nın faiz indiriminin daha önce ve de mayıs ayından itibaren başlayabileceği yönünde görüşler bulunuyor.

Merkez Bankası’nı beyan ettiği dönemden önce faiz indirimine gitmeye sevk edebilecek gelişmelerden biri kurların yeniden gerileme eğilimine girmiş olması. İkinci gelişme ise piyasa faizlerinin Merkez Bankası’nın halen uygulamakta olduğu gecelik faizlerin altına inme eğilimi göstermeye başlaması. Tabii bunlar tek başına Merkez Bankası’nı ilan ettiği tarihten önce faiz indirmeye sevk edebilecek gelişmeler değil. Ancak başka birtakım gelişmelerle desteklendiği takdirde, pekala böyle bir sonucun ortaya çıkması olasılığı var.

Cumhurbaşkanlığı Seçimi
Bahsettiğimiz bu başka gelişmelerden en önemlisinin cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde yaşanacaklar olduğunu düşünüyoruz. Zaten şu anda yurtiçindeki ekonomik bireylerin temkinli duruşunun gerisinde yüksek faizler kadar bu seçim sürecinde yaşanabileceği düşünülen siyasi gerginlikler de var. Bu nedenle tüketiciler büyük montanlı tüketim kararlarını, yatırımcılar da yatırım kararlarını ertelemiş durumda. Öyle sanıyoruz ki Merkez Bankası’nın faiz kararlarındaki temkinli duruşunun arkasında da genel seçimden çok cumhurbaşkanlığı seçimi konusundaki belirsizlikler yatıyor.

Eğer cumhurbaşkanlığı seçimi süreci korkulduğu gibi gergin bir ortamda geçmez ve nisan ayı siyaset dünyasında da gerçekten Başbakan Erdoğan’ın söylediği gibi “hayırlı bir ay” olursa, ekonomideki bu aşırı temkinlilik havası ortadan kalkabilecek. Merkez Bankası’nın da faizleri bu kadar yüksek düzeyde tutmaya çalışmasına gerek kalmayacak. Eğer enflasyon da beklediği gibi nisan ayından itibaren düşüşe geçerse, 14 Mayıs’ta yapılacak Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısından faiz indirimi kararı çıkabilecek.

Büyüme Hızlanır mı?
Biz ekonomide mevcut yavaş büyüme eğilimini yüksek faizler yanında cumhurbaşkanlığı seçimi dolayısıyla tüketici ve yatırımcının temkini elden bırakmamasına da bağlıyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimi kazasız belasız atlatıldığı takdirde bu aşırı temkinliliğin ortadan kalkacağını ve büyümenin yeniden hızlanma eğilimine gireceğini tahmin ediyoruz. Merkez Bankası’nın faizleri indirmeye başlamasıyla da bu eğilimin destekleneceğini düşünüyoruz. Böylece yılın ikinci yarısında daha yüksek oranlı bir büyüme yaşanacağını ve 2007 yılının ortalama büyüme oranının yüzde 5’lik hedef dolayında gerçekleşeceğini öngörüyoruz.

Ekonomide büyüme eğiliminin yeniden hızlanmaya başlaması ile aynı anda Merkez Bankası’nın faiz indirimine gitmesini de beklememiz ilk bakışta garip görünebilir. Ancak her ne kadar Merkez Bankası açıklamalarında tamamen enflasyona odaklanmış gibi biz izlenim çizmeye çalışsa da, yan gözle de olsa büyümeye de bakıyor. Öyle sanıyoruz ki ekonominin ağır bir durgunluğa sürüklenmesinin işsizlik ve gelişmiş ülkelere yakınsama süreci bağlamında yaratacağı tahribatın onlar da farkında. Ayrıca Merkez Bankası’nın tahminleri ekonomide mevcut çıktı açığının halen yüksek bir düzeyde olduğunu yani üretimin potansiyel üretim düzeyinin epey altında olduğunu gösteriyor. İşte bu nedenlerle, eğer enflasyondaki gidişat bekledikleri yönde olursa, Merkez Bankası’nın büyümenin hızlanmasına engel olmaya çalışmayacağını tahmin ediyoruz. Çünkü mevcut şartlarda büyüme hızlansa bile bu ekonomide aşırı ısınma anlamına gelmeyecek, sadece üretimin potansiyel üretim düzeyine yaklaştığını gösterecek.

Nisanın Hayrı Enflasyona Bağlı

Merkez Bankası, 2007 yılının ilk Enflasyon Raporu’nu 29 Ocak’ta yayınladı. Enflasyondaki gidişatla ilgili zengin bilgi ve değerlendirmelerin yer aldığı bu raporda, Merkez Bankası’nın önümüzdeki iki yıllık döneme ilişkin enflasyon tahminleri de yer alıyor. Bu tahminler enflasyonun bu yılın ilk çeyreğinde yatay bir seyir izleyebileceğini hatta bir miktar yükselebileceğini ama nisan ayından itibaren düşüşün başlayacağını gösteriyor.

Merkez Bankası, ekonomideki çıktı açığının üçüncü çeyreğe kadar giderek genişleyeceği ve politika faizlerini dördüncü çeyreğin başına kadar sabit tutacağı ana varsayımları altında, yüzde 70 olasılıkla, yıl sonunda enflasyonun yüzde 3,6-6,6 arasında olacağını tahmin ediyor. Bu tahminin orta noktası yüzde 5,1 ediyor ve yüzde 4’lük hedefin üzerinde bulunuyor. Bu da enflasyonda hedefin tutması olasılığını Merkez Bankası’nın da düşük gördüğü anlamına geliyor. Ancak Merkez Bankası’nın enflasyon tahmininin, yüzde 6-7 dolayındaki piyasa tahminlerinin biraz altında olduğu da dikkati çekiyor.

Merkez Bankası’nın 2008 yılı sonu için enflasyon tahmini ise yüzde 1,6-5,2 arasında. Bu aralığın orta noktası yüzde 3,4 ediyor. Yani Merkez Bankası enflasyonda hedefe esas olarak 2008 yılında ulaşılacağını düşünüyor. Merkez Bankası’nın 2008 ve 2009 yılı enflasyon hedefleri de yüzde 4 düzeyinde.

Ocak ayında enflasyon hem piyasa beklentilerinin (yüzde 0,3 dolayı) hem de geçen yılki düzeyinin (yüzde 0,75) üzerinde ve yüzde 1 olarak çıktı. Bu yükseliş büyük ölçüde kuraklık korkusu ve ihracatın yükselmesi nedeniyle işlenmemiş gıda ürünlerinin (meyve ve sebze) fiyatlarının mevsimsel faktörlerin çok üzerinde artmasından kaynaklandı. Fakat bu sürpriz yükseliş Merkez Bankası’nın enflasyon senaryosunu pek bozmuş değil. 2006’yı yüzde 9,65 düzeyinde kapatan yıllık enflasyon ocak ayında yüzde 9,93 oldu ve Merkez Bankası’nın tahmin aralığının çok üzerine taşmadı.

Sanayi 2006’yı Yüksekte Kapattı

Yılın ikinci yarısında epey yavaşlamasına rağmen sanayi üretimindeki artış 2006’yı yine de 2005’in üzerinde kapattı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yayınladığı aylık sanayi üretim endeksine göre, 2006 yılında sanayi üretimi yüzde 6 oranında artış gösterdi. Sanayi üretimindeki artış oranı 2005 yılında ise yüzde 5,4 olarak gerçekleşmişti.

Sanayi üretim endeksinde ağırlığı olan sektörlere baktığımızda, 2006 yılında sanayi üretiminin 2005’ten daha yüksek artış göstermesine en büyük katkıyı ana metal, makine-teçhizat ve elektrikli makine sektörlerinin yaptığını görüyoruz. Bu sektörlerde üretim artışının hem çift haneli olduğu hem de 2005 yılındaki düzeylerinin epey üzerinde gerçekleştiği dikkati çekiyor.

2006 yılında üretim artışı çift haneli olan bir sektör de metal eşya ama bu sektördeki üretim artışı 2005’e göre epey hız kesmiş durumda. Bu nedenle metal eşya sektörü sanayinin performansındaki yükselişe yeterince katkıda bulunamamış durumda.

Son birkaç yılda ihracatta başı çeker hale gelen otomotivde üretim artışının aşağı yukarı 2005 yılındaki düzeye yakın gerçekleştiği görülüyor.

Geleneksel ihracatçı sektörlerimiz olan tekstil ve giyimde ise durumun 2005 yılına göre biraz düzeldiği ama bu sektörlerin küçülmekten yine de kurtulamadığı dikkati çekiyor.

Çimento-cam-seramik sektörünün, faizlerdeki yükseliş nedeniyle yılın ikinci yarısında konut talebindeki artış durmasına rağmen yine de ortalamanın üzerinde bir üretim artışı yakaladığı görülüyor. Bu durum daha önce yapımına başlanan konutların inşaatının sürmesinden kaynaklanıyor.

Sanayi üretim endeksinde ağırlığa sahip olan sektörlerden kimya, gıda ve elektrik-gaz-su sektörleri de 2006’da ortalamanın üzerinde bir üretim artışı gerçekleştirmiş durumda. Petrol ürünleri ve madencilikte üretim artışı vasatı aşabilmiş değil. Plastik sektörü ise 2006’yı oldukça kötü geçirmiş görünüyor.

Büyüme ne olur?
Sanayi üretimini büyümeye etkisi bakımından incelediğimizde ise dördüncü çeyrek üzerinde yoğunlaşmamız gerekiyor. Aylık endeksin verileri dördüncü çeyrekteki sanayi üretimi artış oranını yüzde 5,5 olarak veriyor. Bu oran üçüncü çeyrekte gerçekleşen (yüzde 5,6) sanayi üretimi artış oranına çok yakın. Ancak üçüncü çeyrekte sanayi dışındaki sektörlerde durumun pek parlak olmaması, ekonominin genelindeki büyüme oranının daha düşük ve yüzde 3,4 olarak gerçekleşmesine yol açmıştı. Gözlemlerimiz sanayi dışındaki sektörlerdeki durumun yılın son çeyreğinde de pek iyi olmadığı yönünde. Bu nedenle ekonominin genelindeki büyüme oranının dördüncü çeyrekte de sanayi üretimindeki artış oranının altında ve yüzde 3,5 dolayında çıkacağını tahmin ediyoruz.

Ancak 2006’nın ilk yarısındaki büyüme oranları epey hızlı olduğu için, dördüncü çeyrekteki büyüme tahminimiz dolayında çıksa bile yılın tamamındaki büyüme yüzde 5’lik hedefin biraz üzerinde çıkabilecek. Böylece Türkiye ekonomisi tarihinde ilk kez beş yıl üst üste hızlı büyümeyi başarmış olacak.

Cari Açıkta Gerileme Dönemi

Türkiye’nin cari işlemler dengesi 2006 yılında 31,3 milyar dolarlık açık verdi. Esasında son aya kadar cari açık 33 milyar doların üzerinde gerçekleşecek gibiydi ama aralık ayında ithalatta yaşanan sürpriz düşüş cari açığı bir miktar geri çekti.

Merkez Bankası’nın yayınladığı ödemeler dengesi verilerine baktığımızda, cari açığın neredeyse tamamen dış ticaret kaynaklı olduğunu görüyoruz. İhracatımız son yıllarda epey yükseliş gösterse de ithalatımızdaki artış daha yüksek olduğu için artık kronikleşen dış ticaret açığından bir türlü kurtulamıyoruz. Hizmetler dengemizin fazla vermesi dış ticaret açığının bir bölümünü kapatıyor ama bu açığın büyük kısmının cari işlemler dengesine yansımasına engel olamıyor.

2006 yılında cari açığımız yüzde 37,2 oranında artış gösterdi. Cari açıktaki bu artışın temel kaynağı yine dışı ticaret açığındaki yükseliş oldu. Ancak bu kez hizmetler dengesindeki fazlanın azalması da cari açığın büyümesine hizmet etti. 2006 yılında, ödemeler dengesi kapsamındaki dış ticaret açığı yüzde 19,1 oranında artarken, hizmetler dengesindeki fazla ise yüzde 10 oranında geriledi. Hizmetler dengesindeki fazlanın gerilemesi büyük ölçüde, başka bir kutuda ayrıca işlediğimiz, turizm gelirlerindeki düşüşten kaynaklandı.

Yukarıda da değindiğimiz gibi cari açık esasında yılın son ayına kadar daha yüksek gerçekleşecek gibi görünüyordu. Kasım sonu itibariyle yıllık cari açık 33,5 milyar dolar düzeyindeydi. Aralık ayında ithalatta nedenini henüz tam olarak bilemediğimiz sürpriz bir düşüş yaşandı. İthalattaki bu düşüş fazlasıyla ödemeler dengesine de yansıyınca, 2005’in aralık ayında 3,9 milyar dolar olan cari açık 2006’nın aynı ayında sadece 1,8 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bu da yıllık cari açığın 2006’yı kasım sonunda ulaştığı değerin 2,2 milyar dolar daha altında kapatmasını sağladı.

Yine rekor kırdık
Ancak aralık ayında yaşanan bu düşüşe rağmen cari açık 2006 yılında yine bir rekor kırmaktan kurtulamadı. Bu rekor sadece mutlak değer bazında değil milli gelire oran olarak da geçerli. 2006 yılının cari açığını tahmini milli gelir büyüklüğüne bölünce yüzde 8 dolayında bir oran karşımıza çıkıyor. Bu alanda yine bir rekorun kırıldığı 2005 yılında cari açığın milli gelire oranı yüzde 6,3 olarak çıkmıştı.

Ekonomide geçen yılın ikinci yarısında başlayan yavaş büyüme eğiliminin bu yılın ilk yarısında da süreceğini tahmin ediyoruz. Bu nedenle cari açığın da 2007’nin ilk yarısında gerileme eğiliminde olacağını düşünüyoruz. Fakat yılın ikinci yarısında ekonomi beklediğimiz gibi hızlandığı takdirde cari açık da yeniden yükselişe geçecek. Buna rağmen yine de 2007 yılındaki cari açığın 2006 yılındaki düzeyinin bir miktar altında çıkabileceği tahminini yapıyoruz.

Son olarak belirtelim ki 2006 yılında cari açık yine rekor kırmasına ve mayıs ve haziran aylarında finansal piyasalar karışmasına rağmen finansman tarafından bir sorun yaşanmış değil. Tam tersine cari açığın finansman kalitesi 2005 yılına göre artmış durumda. 2005 yılında 8,7 milyar dolar olarak gerçekleşen net doğrudan yabancı sermaye girişi, 2006 yılında 18,9 milyar dolara ulaştı ve birkaç yıl önce hayal bile edemeyeceğimiz bir büyüklüğe erişti. Portföy yatırımlarının cari açığın finansmanındaki payı ise azaldı. Yapılan tahminler Türkiye’ye doğrudan yabancı sermaye girişinin bu yıl da yüksek gerçekleşeceği yönünde. Bu tahminler gerçekleştiği takdirde cari açığın finansmanında 2007’de de bir sorunla karşılaşmayacağız demektir.

Denk Bütçe Direkten Döndü

2006 yılının son ayına denk giren bütçe, aralık ayında verilen açık nedeniyle, yılın tamamında bu denkliğini koruyamadı. Bütçe 2006 yılını 4 milyar YTL’lik açıkla kapattı.

Fakat bu açığa rağmen 2006 yılı bütçe gerçekleşmeleri son 30 yılın en iyi kamu maliyesi performansına işaret ediyor. 2006 yılındaki bütçe açığının tahmini milli gelire oranı yüzde 0,7 olarak hesaplanıyor. Bu da 1975 yılından bu yana gerçekleşen en düşük orana karşılık geliyor.

2006 yılı başlarken hükümetin hedeflediği açık tutarı çok daha yüksek ve 14 milyar YTL düzeyindeydi. Esasında 2005 yılı daha düşük bir açıkla kapandığı için hedefin bu kadar yüksek belirlenmesi biraz, baştan hedefin altında bir gerçekleşmeyi garanti altına almayı amaçlayan, bir taktik gibi kokuyordu. Neticede bu taktik de amacına ulaştı ve hükümetin bütçedeki performansı hedeflenen düzeyin çok ötesine geçmiş oldu.

Yalnız burada hemen belirtelim ki o zaman bilinen 2005 yılı bütçe açığı aşağıdaki tabloda gördüğünüz 6,5 milyar YTL değil, 9,7 milyar YTL idi. Şimdi bildiğimiz 2005 yılı açığının daha düşük olmasının nedeni, 2006 yılında bütçe sınıflandırmasında değişiklik yapılması. Kamu maliyesinde 2005’e kadar konsolide bütçe uygulaması varken 2006’da merkezi yönetim bütçesi uygulamasına geçildi. 2005 verileri yeni sınıflandırmaya göre düzeltildiğinde de bütçe açığında önemli bir düşüş görüldü.

Ancak işin bu taktik kokan kısmını bir tarafa bıraktığımızda da 2006 yılındaki bütçe uygulaması sonuçlarının başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü bütçe açığında geçen yıla göre de yüzde 38 oranında önemli bir düşüş var.

Fakat 2006 yılında gerçekleşen bütçe açığı hükümetin bu konuda yaptığı son tahminin 1 milyar YTL üstünde gerçekleşmiş görünüyor. Bu da bu son tahmin sırasında yapılan hesaplarda önemli bir hata yapıldığı anlamına geliyor.

Gelirler hedefi çok aştı
2006 yılında bütçede iyi bir performans yakalanmasına büyük ölçüde gelirlerin beklenenden daha fazla artış göstermesi etki yaptı. Bütçe gelirleri hedeflenenden tam 11 milyar YTL daha fazla gerçekleşti. Gelirlerdeki bu artışa özelleştirme ve BağKur borçlarının yeniden yapılandırılması gibi bir defalık gelirlerin yanında vergi gelirlerindeki 5,3 milyar YTL’lik fazladan artış da katkı yaptı.

2006’da bütçe harcamaları ise hedeflenenden 1 milyar YTL daha fazla gerçekleşti. Harcamaların hedefi aşmasına faiz dışı harcamalardaki artış neden oldu. Faiz harcamaları ise hedefin çok az da olsa altında gerçekleşti. 2006 yılında faiz oranlarının ve dolayısıyla faiz ödemelerinin yükselmesi, faiz harcamalarının daha düşük gerçekleşmesini önledi. 2006’da faiz oranlarında yükseliş yaşanmasa faiz ödemelerinde önceki yıllarda gördüğümüz düşüş devam edebilecek ve böylece bütçe de fazla verebilecekti.

Faiz ödemelerindeki yükseliş ve de sosyal güvenlik kurumlarına yapılan transferlerin artacak olması nedeniyle, 2007 yılında bütçe açığının 16,7 milyar YTL olması bekleniyor. Bu tutar 2006’ya göre çok büyük bir artışa tekabül ediyor. Fakat kamu maliyesinde disiplinin sürmesi ve ekonomide olumlu gelişmelerin yaşanması halinde yine hedeflenenden daha düşük bir bütçe açığıyla karşılaşabiliriz. Ancak genel seçimlerin yapılacağı bir yılda hükümetin kamu maliyesinde disiplini ne ölçüde sürdürebileceği bir soru işareti olarak ortada duruyor.

Turizmde 2006’nın Kaybı Belgelendi

Biz turizmde 2006 yılının kaybedildiğini daha üçüncü çeyrek döneme ilişkin gelir ve harcama verileri açıklandığı zaman ilan etmiştik (Bakınız; Capital, Aralık 2006). Bu nedenle yılın tamamına ilişkin verilerin açıklanması bizim açımızdan sadece bu kaybın resmen belgelenmesine yaradı.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, 2006 yılında turizmden elde ettiğimiz gelir 16,9 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bizim en son tahminimizin (17-17,5 milyar dolar arası) biraz altında olan bu tutar, 2005 yılında elde ettiğimiz turizm gelirinin de altında kalıyor. 2005 yılında turizmden 18,2 milyar dolar gelir elde etmiştik. Buna göre 2006 yılında yaşanan düşüş yüzde 7,2 olarak hesaplanıyor.

Türkiye’de turizm geliri genelde yükselen bir trend çiziyor ve bu tür düşüşler ender görülüyor. Turizm gelirlerimizde bundan önceki düşüş, altı yıl önce, 1999 yılında yaşanmıştı.

Geçen yıl turizm gelirlerimizin düşmesine, kuş gribi ve karikatür krizi gibi nedenlerle ülkemize gelen ziyaretçi sayısının düşmesi yol açtı. 2006 yılında ülkemize, gurbetçisi ve yabancısı dahil, 28 milyon ziyaretçi geldi. 2005 yılında ülkemize gelen ziyaretçi sayısı 29,2 milyon kişiydi. Buna göre 2006 yılında ziyaretçi sayısında yüzde 4,1 oranında gerileme yaşandı.

İşsizlik Azalıyor

TÜİK’in geçen ay yayınladığı kasım ayına ait işgücü piyasası verileri, bu verilerin ekim, kasım ve aralık aylarında düzenlenen anketlere dayanılarak hesaplanması nedeniyle, aynı zamanda yılın dördüncü çeyrek dönemine ilişkin verileri oluşturuyor. Üçer aylık dönemlere ilişkin veriler de işsizliğin 2006 yılında ciddi bir düşüş eğilimine girdiğini gösteriyor.

2006’nın son çeyrek döneminde işsizlik oranı yüzde 9,6 olarak gerçekleşti. Bu oran 2005 yılının aynı dönemine göre 1 puanlık bir düşüşe tekabül ediyor.

2006’nın ikinci ve üçüncü çeyrek dönemlerinde de işsizlik oranı 2005’in aynı dönemlerine göre gerilemişti. Bu durum 6 Mart’ta açıklanacak olan 2006’nın tamamına ilişkin işsizlik oranının da 2005’in gerisinde olacağını gösteriyor. 2002’de çift haneye yükselen ve 2005’te de yüzde 10,3 olan işsizlik oranı, 2006’da yeniden tek haneli düzeye indi gibi görünüyor.

İşsizlikte sadece oransal değil, mutlak değer olarak da düşüş var. 2006’nın son çeyreğinde işsizlerin sayısı 196 bin kişi düştü. İşsiz sayısındaki düşüş ikinci çeyrekte 79 bin, üçüncü çeyrekte ise 38 bin kişi olmuştu.

İşsizlikteki gerileme ekonominin beş yıldır hızlı büyümesinin sonucu. İşsizlikteki gerilemenin sürmesi için ekonomideki hızlı büyüme eğiliminin de sürmesi gerekiyor. 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz