Ekonomide Dip Tartışması Geçen ay 2008’in son çeyrek dönemine ilişkin milli gelir verilerinin açıklanmasıyla, ekonominin resesyonda olduğuna ilişkin hiçbir kuşku kalmadı. Esasında iktisatçıların ç...
Ekonomide Dip Tartışması
Geçen ay 2008’in son çeyrek dönemine ilişkin milli gelir verilerinin açıklanmasıyla, ekonominin resesyonda olduğuna ilişkin hiçbir kuşku kalmadı. Esasında iktisatçıların çoğunun bu konuda zaten bir kuşkusu yoktu ama Başbakan Erdoğan’ın “Küresel kriz bizi teğet geçecek” söylemi nedeniyle ekonomik kamuoyunda kafası karışık olanlar vardı. Dördüncü çeyrekte ekonominin yüzde 6,2 küçüldüğü açıklanınca, bu teğet söylemi iflas etti ve gerçek durum tam olarak açığa çıktı.
Ekonominin resesyonda olduğunun kesinleşmesinden sonra ise bu kez dipten dönüp dönmediğimiz konusunda bir tartışma başladı. Esasında bu konuda sadece ülkemizde değil küresel düzeyde de bir tartışma var. Son birkaç aydır, küresel krizin çıkış noktası olan ABD ekonomisinden bazı toparlanma sinyalleri geliyor. Bu da bazı iktisatçılar tarafından küresel krizin artık dibi bulduğu şeklinde yorumlanıyor. Benzer şekilde bizim ekonomimizden gelen bazı sinyaller de dipten dönüşün başladığı yönünde umut yaratıyor. Tabii her zaman olduğu gibi hem küresel düzeyde hem de ülkemizde, bu sinyallerin yanıltıcı olduğunu, ekonominin dibe doğru yolculuğunun daha sona ermediğini söyleyenler de bulunuyor.
Bu yazıda, bizim sürekli izlediğimiz öncü göstergeler çerçevesinde, Türkiye’deki dip tartışmasında kimin haklı olduğuna bakacağız. Küresel ekonomiye ilişkin olarak ise OECD’nin tahminlerini vermekle yetineceğiz.
Tüketimde Dipten Döndük
Öncelikle ekonominin tüketim cephesindeki duruma baktığımızda gerçekten de bir dipten dönüşün sinyallerini görüyoruz. Tüketim cephesine ilişkin olarak en çok önem verdiğimiz iki göstergeyi CNBC-e Tüketim Endeksi ile otomobil satışları oluşturuyor. Bu göstergelerin ikisinde de mart ayında yıllık bazda yükseliş yaşandı. CNBC-e Tüketim Endeksi 5 aylık, otomobil satışları ise 9 aylık bir gerileme döneminden sonra mart ayında yükseldi.
Bu iki göstergede mart ayında yaşanan yükseliş hükümetin aynı ayda beyaz eşya ve otomotiv ürünlerinde uygulamaya başladığı Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) indirimleriyle bağlantılı gibi görünüyor. Fakat bu göstergelerde ilk iki aydaki düşüş de ekonomide küçülmenin başladığı geçen yılın son çeyreğindeki kadar derin değildi. Dolayısıyla hükümetin vergi indirimlerinin tüketimde dipten dönüşün yaratıcısı olmadığı, sadece bu dönüşü hızlandırdığı anlaşılıyor.
Yatırım Cephesindeki Sinyaller
Ekonominin yatırım cephesindeki duruma baktığımızda da, tüketim cephesindeki kadar net olmasa da, dipten dönüşe ilişkin sinyaller görüyoruz. Yatırım cephesine ilişkin en önemli göstergelerimizi reel sermaye malı ithalatı, ticari araç satışları ve şirket kuruluşları oluşturuyor. Reel sermaye malı ithalatındaki düşüş şubat ayında az da olsa yavaşladı. Ticari araç satışlarındaki düşüş ise özellikle mart ayında epey hız kesti. Şirket kuruluşlarındaki düşüşte de son iki ayda bir yavaşlama söz konusu.
Yalnız yatırım cephesi göstergelerindeki düşüş tüketim cephesindekilere göre oldukça derin. Dolayısıyla buradaki dipten dönüş ekonomi için tüketim cephesindeki kadar anlam ifade etmiyor. Yatırım harcamaları bu yılın ilk çeyreğinde de büyümeye, geçen yılın son çeyreğindeki gibi, epey negatif etkide bulundu gibi görünüyor.
Dış talebe ilişkin göstergelerde de dipten dönüşe ilişkin zayıf sinyaller var. Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) verilerine göre, mart ayında ihracattaki düşüş şubat ayındaki düzeyinin çok az da olsa altında kaldı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verileri ise şubat ayı için benzer bir duruma işaret ediyor. TÜİK’in verileri reel hale getirildiğinde ihracattaki dipten dönüş biraz daha belirginleşiyor.
Stok Eritme Süreci
Ekonominin ilk üç cephesinde zayıf da olsa dipten dönüş sinyalleri varken, üretim cephesinden ise henüz bu yönde sinyal gelmiyor. Sanayi üretimindeki düşüş hala derinleşmeye devam ediyor. Kapasite kullanım oranındaki düşüş son dört aydır aynı çizgiye oturmuş durumda, daha fazla dibe gitmiyor ama toparlanma da göstermiyor. Reel ara malı ithalatındaki düşüş de giderek derinleşiyor.
Ekonominin özellikle tüketim cephesinde toparlanma varken üretim cephesinde henüz dibin görünmemesini stok eritme sürecine bağlıyoruz. Kriz döneminde öncelikle stoklar eritilmeye çalışıldığı için üretimdeki düşüş talepteki düşüşten çok daha yüksek oluyor. Geçen yılın son çeyreğinde ekonominin küçülmesinde bu stok eritme sürecinin büyük etkisi olmuştu. Stok eritme süreci bu yılın ilk çeyreğinde de ekonominin iç ve dış talepteki düşüşten çok daha hızlı küçülmesine yol açtı gibi görünüyor.
Ancak vergi indirimlerinin de etkisiyle ekonomideki bu stok eritme süreci tamamlandı gibi. Bu durum önümüzdeki aylarda üretimde de dipten dönüşü başlatabilir. Mart ayında olmasa bile nisan ayından itibaren sanayi üretimindeki düşüş hız kesmeye başlayabilir.
Çift Dip Tehlikesi
Yalnız ekonomide dipten dönüşün gerçekleşmesi büyümenin başladığı anlamına gelmiyor. Ekonominin dipten dönmesi sadece küçülme hızının yavaşladığını ifade ediyor. Küçülme hızının yavaşlaması ile büyümenin yeniden başlaması arasında ne kadar süre geçeceğini bilmek biraz zor. Fakat bugün için yapılan tahminler büyümenin en erken 2009’un son çeyreğinde başlayabileceğine işaret ediyor.
Bu arada vergi indirimlerinin 3 ay olan süresinin dolmasından sonra ekonominin yeniden dip yapabileceğinden endişelenenler de var. Bu endişe gerçekleştiği taktirde “U” yerine “W” şeklinde bir konjonktür grafiğiyle karşı karşıya kalacağız. Benzer bir durumu 1998-99 resesyonu sırasında, Marmara Depremi nedeniyle yaşamıştık. 1999’un ikinci çeyreğinde dipten dönmeye başlayan ekonomi, Marmara Depremi’nin tahribatı nedeniyle 1999’un üçüncü çeyreğinde yeniden dip yapmıştı. Fakat hükümet vergi indirimlerinin gerekirse uzatılabileceğini açıkladığından bu kez çift dip tehlikesi o kadar yüksek görünmüyor.
Kürenin Dipten DönüşüBu arada küresel ekonomiye ilişkin son tahminlerin dipten dönüş için bizdekine benzer bir tablo çizdiğini belirtelim. OECD’nin mart ayında yayınladığı geçici “Economic Outlook” raporuna göre ABD ekonomisindeki ve Euro Bölgesi’ndeki küçülme bu yılın ilk çeyreğinde en derin noktasına ulaştıktan sonra ikinci çeyrekten itibaren hız kesmeye başlayacak. Bu iki dev ekonomideki küçülme yine de yılın son çeyreğine kadar sürecek. 2010 yılının ilk çeyreğinden itibaren ise büyüme başlayacak.
OECD’nin raporunda dünya ticareti için de benzer bir seyir çizilmiş durumda. Dünya ticaret hacminde geçen yılın son çeyreğinde çok sert bir gerileme yaşanmıştı. Bu yılın ilk çeyreğinde de aşağı yukarı benzer bir düşüş yaşandığı tahmin ediliyor. İkinci çeyrekten itibaren dünya ticaret hacmindeki düşüşün hız kesmesi bekleniyor. Bu yılın son çeyreğinden itibaren ise dünya ticaret hacminin yavaş yavaş yeniden büyümeye başlayacağı öngörülüyor.
Küresel ekonomiye ilişkin bu tahminler gerçekleşirse, Türkiye’deki dipten dönüş de bundan güç alacak. Küresel ekonomide toparlanmanın başlaması öncelikle ihracat kanalıyla ekonomimizi olumlu etkileyecek. Ayrıca tüketici ve yatırımcı güvenini destekleyerek iç talep yoluyla da büyümeye olumlu etkide bulunacak.
Capital’in Seçim Analizi Doğru Çıktı
Dergimizin mart ayı sayısının “Konjonktür” bölümünde ekonomideki durumla yerel seçim sonuçları arasındaki ilişkiyi incelemiş ve iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) 29 Mart yerel seçimlerindeki oy oranının yüzde 40’ın altına düşmesinin mümkün olduğu sonucuna varmıştık. Bu analizimiz büyük ölçüde doğru çıktı. AKP, 29 Mart’ta belediye başkanlığı seçimlerinde oyların yüzde 40’ını, il genel meclisi seçimlerinde ise oyların yüzde 38,8’ini aldı. Böylece 2007 genel seçimlerindeki yüzde 46,6’lık oy oranına göre ciddi sayılabilecek bir oy kaybına uğradı.
Dördüncü Çeyrekte Yüzde 6,2 Küçüldük
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2008’in son çeyrek dönemine ve yılın tamamına ilişkin milli gelir verilerini geçen ay açıkladı. Türkiye ekonomisi 2008’in son çeyrek döneminde yüzde 6,2 oranında küçüldü. 2008’in tamamında ise yüzde 1,1’lik büyüme yaşandı.
2008’in son çeyreğindeki küçülme ile birlikte, Türkiye ekonomisinde 2001 krizi sonrasından bu yana 27 çeyrek dönemdir süren büyüme dönemi sona erdi. Bu yılın ilk çeyreğinde de ekonomide küçülme yaşandığına kesin gözüyle bakıldığından, 7 yıllık bir aradan sonra yeniden resesyona girdiğimiz de ortaya çıkmış oldu. Bilindiği gibi resesyon teşhisi ekonominin en az iki çeyrek üst üste küçülmesi halinde konuyor.
Milli gelir verilerinin ayrıntılarına bakıldığında, dördüncü çeyrekte ekonominin küçülmesine yol açan faktörlerin başında iç talepteki düşüşün geldiği görülüyor. İç talebin tüketim ayağını oluşturan hanehalkı tüketim harcamalarında yüzde 4,6’lık düşüş var. Yatırım harcamalarındaki gerileme ise yüzde 17,5’i buluyor. Kamu tüketimindeki yüzde 6,1’lik artış, bu harcamaların milli gelir içindeki payı çok düşük olduğu için, iç talepteki çöküşü telafi edememiş durumda. Mal ve hizmet ihracatı düşmesine rağmen mal ve hizmet ithalatındaki düşüş çok daha fazla olduğundan net ihracatın büyümeye katkısı pozitif görünüyor. Fakat net ihracattaki bu artış da ekonominin küçülmesine engelleyebilmiş değil. Bu arada son çeyrekte firmaların stok eritmeye hız verip üretimi iç ve dış talepteki düşüşten daha fazla kısmalarının da küçülmeyi derinleştiren bir faktör olduğunu belirtelim.
Milli gelir verilerine sektörel bazda baktığımızda ise yılın son çeyreğinde en hızlı küçülmenin yüzde 15,4 ile ticarette yaşandığını görüyoruz. İkinci sırada yüzde 13,4’lük küçülme ile inşaat sektörü yer alıyor. İmalat sanayiindeki küçülme de çift haneli ve yüzde 10,8 düzeyinde. Ulaştırma-haberleşme sektöründeki hasar daha az. Hava koşullarının olumlu geçmesi sayesinde tarımda küçülme görünmüyor. Finans sektöründe de henüz küçülme yok.
2008’in son çeyreğinde ekonomi küçülmesine rağmen yılın yüzde 1,1’lik büyümeyle kapanmasında önceki çeyrek dönemlere ilişkin verilerin yukarı doğru revize edilmesi etkili oldu. Yalnız ülkemizde kuşkuyla karşılanan bu revizyonların işin doğasında bulunduğunu belirtelim. Gelişmiş ülkelerde de istatistik kurumları bu tür revizyonlar yapıyor.
Ekonomide geçen yılın son çeyreğinde başlayan küçülmenin bu yılın ilk çeyreğinde de devam ettiğini tahmin ediyoruz. Hatta, öncü göstergelerden anladığımız kadarıyla, 2009’un ilk çeyreğindeki küçülmenin çift haneli olması ihtimali bile var. İkinci çeyrekten itibaren ise küçülmenin hızının kesilmesini bekliyoruz. 2009’un son çeyreğinden itibaren ise ekonomide büyümenin yeniden başlayabileceğini umuyoruz.
2009 Hedefleri Baştan Aşağı Değişti
Hükümetin geçen sonbaharda belirlediği hayali 2009 hedefleri, daha yılın ilk dört ayını çıkaramadan çöktü. Avrupa Birliği (AB) üyeliğine adaylık çerçevesinde hazırlanan ve geçen ay açıklanan Katılım Öncesi Ekonomik Programı’nda (KEP) 2009 yılı hedeflerinin baştan aşağı değiştirildiği görülüyor. 2009 yılının temel hedeflerindeki değişikleri şöyle özetlemek mümkün:
* 2009 yılı hedeflerinin çatısını oluşturan yüzde 4’lük büyüme hedefinde neredeyse 180 derecelik bir revizyon var. KEP’te 2009’da ekonominin yüzde 3,6 küçüleceği öngörülüyor. Bu durum, son altı ayda yaşanan gelişmelerden sonra artık 2009’da büyümenin mümkün olmadığını hükümetin de kabul ettiğini gösteriyor. KEP’te, 2010 yılından itibaren ise ekonomide büyümenin yavaş yavaş yeniden başlayacağı tahmini yapılıyor.
* Ekonomide büyüme yerine küçülmenin öngörülmeye başlamasıyla birlikte, işsizlikteki yükselişin de hızlanması bekleniyor. Daha önce 2009 yılında işsizlik oranının yüzde 10,4 olacağı tahmin ediliyordu. Şimdi ise bu oranın yüzde 13,5 olacağı tahmini yapılıyor. KEP’e göre, işsizlik oranındaki bu yükseliş kalıcı da olacak. 2010 ve 2011 yıllarında işsizlik oranı yüzde 13,9 olarak gerçekleşecek.
* İhracat ve ithalatta daha önce artış beklenirken şimdi ciddi bir düşüş beklentisi var. İhracatın geçen yıla göre yüzde 21 azalacağı ve 104 milyar dolara ineceği tahmin ediliyor. İthalattaki düşüş beklentisi daha da yüksek. İthalatın yüzde 32’lik düşüşle 138 milyar dolara inmesi bekleniyor.
* İthalattaki düşüşün daha fazla olması sayesinde cari açıkta iyileşme bekleniyor. Daha önce 50,4 milyar dolar ve milli gelirin yüzde 6,4’ü kadar olması beklenen cari açık için şimdi yapılan tahmin 11 milyar dolar ve milli gelirin yüzde 1,9’u kadar olacağı yönünde.
* Ekonomideki resesyon nedeniyle vergi gelirlerinde yaşanan düşüşün ve destek paketleri nedeniyle harcamalarda yaşanan artışın bütçedeki açığı epey büyüteceği de artık kabul ediliyor. 2009 yılının 10,4 milyar liralık bütçe açığı hedefi eski milli gelir hedefinin yüzde 0,9’una karşılık geliyordu. Şimdi ise bütçe açığının milli gelirin yüzde 5’ini bulması bekleniyor. Yaptığımız hesaplar, bu oranın 48,3 milyar liralık bir bütçe açığına tekabül ettiğini gösteriyor.
* Bütçe açığındaki yükseliş borçlanma ihtiyacını artıracağı için kamu borç stokuna ilişkin hedeflerde de revizyon var. Daha önce kamu borç stokunun milli gelire oranında 2001 krizinden sonra başlayan düşüşün 2009’da da süreceği tahmin ediliyordu. Şimdi ise kamunun borç yükünün 2009’da yeniden artmaya başlayacağı tahmini yapılıyor.
Enflasyonda Patikadan Sapma Yok
Enflasyonda kasım ayında başlayan düşüş süreci mart ayında sona erdi. Mart ayında yıllık enflasyon 0,2 puanlık artışla yüzde 7,9’a yükseldi.
Mart ayında enflasyonun yükselmesine büyük ölçüde işlenmemiş gıda (meyve, sebze vb.) fiyatlarındaki sıçrama neden oldu. İşlenmemiş gıda fiyatlarındaki sıçrama nedeniyle, gıda grubundaki fiyat artışı geçen yılki seviyesinin epey üzerinde çıktı. Bu grubun endeksteki ağırlığı nedeniyle bu fiyat artışı enflasyonun yükselmesine önemli etkide bulundu.
Mart ayında fiyat artışı geçen yılki seviyesinin üzerinde olan bir grup da alkollü içecekler ve tütün grubuydu. Fakat bu grubun endeksteki ağırlığı düşük olduğundan enflasyondaki yükselişe etkisi çok fazla olmadı.
Diğer harcama gruplarının hepsinde ise mart ayındaki fiyat hareketleri enflasyonu düşürücü yöndeydi. Bu gelişmede beyaz eşya ve otomotivdeki vergi indirimlerinin de etkisi oldu gibi görünüyor.
Merkez Bankası, 2009 yılı planlarını yaparken enflasyona mart ayı için yüzde 7,7-11,7 arasında bir patika belirlemişti. Mart ayındaki yükselişe rağmen enflasyon bu patikanın alt sınırına çok yakın bir noktada tutunmayı başardı.
Dış Borçta Gerileme Başladı
Türkiye’nın dış borç stoku 2008 yılı sonunda 276,8 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bu tutar 2007 yılı sonuna göre 27,9 milyar dolarlık artışa karşılık geliyor. 2007 yılı sonunda dış borcumuz 249 milyar dolar seviyesinde bulunuyordu.
Yıllık bazdaki bu artışa karşılık, üç aylık bazda ise dış borcumuzda geçen yılın son çeyreğinde düşüş söz konusu. 2008’in üçüncü çeyrek döneminde dış borç stoku 290,7 milyar dolar düzeyine kadar ulaşmıştı. 2008’in son üç ayında bu tutar 13,9 milyar dolar aşağıya indi. Böylece dış borçlarda 2005’in ilk çeyreğinden bu yana ilk kez düşüş yaşanmış oldu. 2005’in ilk çeyreğindeki düşüş de çok mütevazı bir düzeydeydi.
Geçen yılın son çeyreğinde dış borçta yaşanan gerilemeye, büyük ölçüde, özel sektörün vadesi gelen dış borcu kadar yeni borçlanma yapamaması neden oldu. Söz konusu dönemde özel sektörün dış borçlarında 12,4 milyar dolarlık gerileme yaşandı. Bu gerilemenin 7,9 milyar doları finansal kuruluşlardan, 5,5 milyar doları da reel sektörden kaynaklandı. Finansal kuruluşların dış borçlarındaki düşüş daha çok uzun vadeli olanlardan kaynaklanırken, reel sektörün ise büyük ölçüde kısa vadeli dış borçlarında azalma olduğu gözlendi.
Faizde Tek Hane Dönemi
Merkez Bankası’nın Para Politikası Kurulu (PPK), nisan ayındaki toplantısından sonra Türkiye’de tek haneli faiz dönemini başlattı. Merkez Bankası’nın bankalararası para piyasasındaki borçlanma faizi bu toplantıda yüzde 10,50’den yüzde 9,75’e indirildi.
PPK, mart ayındaki toplantısında faizi tam beklendiği gibi 100 baz puan indirmişti. Bu gelişme para politikasında sürprizlerin bittiği şeklinde yorumlanmıştı. Ancak nisan ayı toplantısında yine küçük çaplı bir sürpriz yapıldı. Beklentiler 50 baz puanlık bir indirim olacağı yönündeyken, 75 baz puanlık indirim gerçekleştirildi.
PPK’ya faiz indiriminde yeniden sürpriz yapma cesaretini, geçen ay piyasalarda yaşanan olumlu gelişmeler verdi gibi görünüyor. Mart ayında bir ara 1,80 liranın üzerine kadar çıkan dolar kuru geçen ay 1,60 liranın altına kadar indi. Piyasa faizlerinde de bir miktar düşüşün yaşandığı gözlendi. Enflasyonda da gidişat uygun olunca, PPK, beklentilerin biraz üzerinde faiz indirme şansını yakalamış oldu.
Şimdi faiz indirimlerinin önümüzdeki birkaç ayda da sürmesi ve politika faizinin yüzde 9’a kadar inmesi bekleniyor.
ABD’de Küçülme Derinleşti
ABD’de 2008’in son çeyrek dönemine ilişkin nihai milli gelir verileri, dergimizin baskıya gitmesinden sonra, mart ayının sonlarında yayınlandı. Bu veriler ABD ekonomisinin son çeyrekte önceki çeyreğe göre yıllıklandırılmış bazda yüzde 6,3 küçüldüğünü gösteriyor.
Açıklanan bu oran ABD’deki mevcut resesyonun son 30 yılda görülen en şiddetli resesyon olduğunu ifade ediyor. ABD ekonomisinde bundan daha derin küçülme oranlarına en son 1981-82 resesyonunda rastlanmıştı. 1990-91 resesyonundaki en derin küçülme oranı yüzde 3 düzeyindeydi. 2001 resesyonu sırasındaki en derin küçülme oranı ise yüzde 1,4’ten ibaretti.
Yapılan son tahminler ABD ekonomisindeki küçülmenin bu yılın ilk çeyreğinde daha da derinleştiği yönünde. Fakat ikinci çeyrekten itibaren küçülmenin hız keseceği tahmin ediliyor. ABD ekonomisinin yeniden büyümeye başlamasına ilişkin olarak ise genelde 2010’un ilk çeyreğine randevu veriliyor.
Bu durum ABD ekonomisindeki mevcut resesyonun süre açısından 1930’lardan beri görülen en uzun resesyon olacağını gösteriyor. 1920-1933 arasındaki büyük buhran tam 43 ay devam etmişti. Bundan sonraki resesyonlar ise en fazla 16 ay sürmüştü. Mevcut resesyon şimdiden 16 ayı doldurdu. Resesyondan çıkış 2010’un ilk çeyreğinde başlarsa, bu resesyon 24 ayı doldurmuş olacak.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?