Volatilite Sendromu

Aralık ayında bir kez daha tanık olduk. Önce piyasalarda yüksek ateş, para giriş-çıkışlarında büyük hareketlilik ve azalan istikrar...  Piyasalardaki kriz, Türkiye’yi yeniden “volatilite” hava...

1.01.2001 02:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Aralık ayında bir kez daha tanık olduk. Önce piyasalarda yüksek ateş, para giriş-çıkışlarında büyük hareketlilik ve azalan istikrar...  Piyasalardaki kriz, Türkiye’yi yeniden “volatilite” havasına soktu. Dünya Bankası’nın “Ilımlı volatile” ülkeler sınıfında yer almasına rağmen, Türkiye’de ateş arada bir çıkıyor. Uzmanlar, bunu, ülkenin genç ekonomisine ve siyasetin yapısına da bağlıyor...

Türkiye’nin para piyasalarında yaşanan krize teslim olduğu günlerde, Dünya Bankası’nın  (World Bank) hazırladığı bir raporda, çok önemli tablo ve saptamalar dikkati çekti. Rapor, Türkiye’nin yaşadığı ortamı açıklamaya uygun veriler içeriyordu. Araştırmada bizi ilgilendiren iki önemli tablo vardı; Birincisi, “Finansal Açıklık” (Financial Openness), diğeri de “Gelişmekte Olan Ülkelerin Volatilite” düzeyini ortaya koyan çalışmaydı.

Çalışmanın özü ise gelişmekte olan ülke piyasalarını yüksek volatiliteye iten etkenlerden en önemlisinin, özellikle son dönemlerde uluslararası para akışları olduğu idi. Çalışma bu eksende “Finansal Açıklık” olgusuna dikkat çekiyor ve ülkeleri hareketlendirenin bu tip sermaye akışları olduğunu vurguluyor.

Bu yorumlar, Türkiye’de son yaşananları aslında anlatıyor gibi... Çünkü, piyasaları krize sürükleyen, uluslararası sermayenin bir anda ülkeyi terk etme kararı almasıydı. Yaklaşık 10 günde 7.2 milyar doların çıkışı da bunu doğruluyordu.

“Dünya Açıklık Ligi” 

Dünya Bankası uzmanları, “Financial Openness” (Finansal Açıklık) değerlendirmesine göre ülkeleri analiz ediyorlar. Bu amaçla da bir endeks hazırlayıp, tablo oluşturmuşlar. Araştırmaya dahil edilen 101 ülke, 4 sınıfa ayrılmış. Birinci sınıfta “Tam açık” (Open) ülkeler yer alıyor. Diğerleri ise şöyle sıralanıyor: “Geniş anlamda açık” (Largely open), “Kısmen açık” (Partially open) ve “Oldukça kapalı” (Largely closed)...

Açıklıkta ilk sıraları İrlanda, Lüksemburg ve Avusturya alıyor. Bu ülkelerin endeks değerleri 1.92-1.93 arasında değişiyor. Ardından da Kanada, Danimarka, El Salvador ve Yunanistan gibi ülkeler geliyor. Arjantin, Brezilya, Şili gibi ülkeler ise açıklık sıralamasında alt bölümlerde yer alıyor.

Türkiye ise “Geniş anlamda açık” sınıfında değerlendiriliyor. Ancak, bu sınıftaki ülkelerin neredeyse en altında yer alıyor. 101 ülke için yapılan analizde ise Türkiye’nin 55’nici sırada bulunduğu dikkati çekiyor.

Açıklık volatilite mi getirdi?

Uzmanlar, finansal açıklık düzeyinin yüksek olmasının, aslında ekonomi açısından çok olumlu bir gösterge olduğunu belirtiyorlar. Bu, ülkeye sermaye girişini artırması açısından hayati önem taşıyor. Ancak, gelişmekte olan ülkelerde “finansal açıklık”, aynı zamanda büyük riskleri de beraberinde getiriyor. Brezilya, Rusya, Arjantin ve birkaç kez de Türkiye’de olduğu gibi, piyasalardaki tehlikeyi gören yabancı anında ülkeyi terk edebiliyor.

Piyasalarda ya da ekonomide “volatilite”nin yüksek olması için de, “finansal açıklık” düzeyi önemli. Açık olmayan bir ekonomide, piyasalar devlet kontrolünde olacağı ve giriş-çıkışlarda sınırlama bulunduğu için, yüksek hareket de olmayacaktır. Bu nedene, volatilite, daha çok, gelişmekte olan ülkelerden, “Finansal açıklık” düzeyi yüksekler de gerçekleşiyor.

“Volatilite”de Türkiye’nin yeri

Türkiye, 1990 sonrasında iki önemli kriz yaşadı. Her ikisinde de yüksek “volatilite” vardı ve uluslararası sermayenin ülkeyi terk etmesini de beraberinde getirdi. Ancak, bazı ülkeler, özellikle gelişmekte olan ülkelerde piyasaların ateşi daha sık yükseliyor. Bunu, Dünya Bankası’nın araştırması da ortaya koyuyor.

Araştırma, ülkeleri değerlendirirken, 4 gruba ayırıyor. Böylece ülkeler “volatilite” düzeylerine göre şöyle tanımlanıyorlar: “Yüksek volatilite”, “Volatile ülkeler”, “Ilımlı volatilite” ve “Düşük volatilite”...

Hemen belirtmek gerekiyor; Bu ülkelerin tamamı gelişmekte olanlardan oluşuyor. Aralarında gelişmiş ülke yok. Birinci grupta, Jamaika, Gabon, Nijirya, Venezüela, Malezya ve Panama gibi ülkeler yer alıyor.

“Volatile ülkeler” grubunda ise Meksika, Ekvator, Nikaragua, Şili ve Honduros gibi Latin Amerika ekonomileri dikkat çekiyor.

Türkiye ise “Ilımlı volatile” ülkeler grubuna alınmış. Bu grupta, Endonezya ve Arjantin gibi krizle anılan ülkeler bulunuyor.

Aslında gençlik hastalığı

Finans sözlüklerine baktığımızda, kavramın tam anlamını görmek mümkün. Aynen şu ifade yer alıyor: “Beklenmeyen, önceden bilinmeyen çalkalanmalar”... Sözlük anlamı, günlük hayata, piyasalara taşındığında, hareketliliğin yüksek olması, iniş çıkışların kısa aralıklarla yaşanması ve marjların geniş bir ortamda oluşması olarak yerleşmiş.

Uzmanlara göre, “volatilite”yi sadece finansal açıklığa bağlamak yanlış. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde, piyasada ve ekonomideki yüksek ateşin bir başka nedeni de “gençlik” sendromu. Yeni oluşan bir piyasaya sahip olması ve henüz kurumlarını oluşturması, Türkiye’deki ateşi artırıyor.

Uzmanlara göre, son krizde, her iki faktör de rol oynadı. Bir yanda ekonomideki kırılganlık nedeniyle yabancıların dövizlerini satıp çıkması, diğer yandan da “genç ekonomi” konseptiyle, piyasaların aşırı tepki vermesi vardı. 10 Kasım 2000 ile 20 Aralık 2000 tarihleri arasındaki gecelik faiz oranlarının seyri de bunu gösteriyor. 10 Kasım’da maksimum yüzde 33.1 olan İMKB repo piyasası oranı, 4 Aralık’ta maksimum yüzde 2000 düzeyini gördü.

Türkiye gerçekleri de etkili

Bayındır Menkul Değerler Araştırma Müdürü Mehmet Gerz, Türkiye’de yaşanan ani değişimlerde, yurt dışı ekonomik gelişmelerin yanında, ülkede yaşananların, özellikle de siyasi takvimin etkili olduğuna dikkat çekiyor. Gerz bu konuda şöyle konuşuyor:

“Volatilitenin siyasi boyutu ise en yatırımcıarın en fazla kanıksadığı durum.

Sık sık hükümetlerin değişmesi ve seçim olması piyasaları sürekli allak
bullak ediyordu. Hükümetin bu görünümü büyük ölçüde değiştirmesi
piyasalardaki siyaset baskısını nispeten artırdı. Ama özelleştirme ve
sermaye piyasaları gibi alanlarda sağlam bir yasal alt-yapının
oluşturulmaması nedeni ile şimdi de piyasalar sürpriz yasal gelişmelere
karşı aşırı duyarlı.”

Gerz’in dikkat çektiği bir başka konu da Ankara’dan alınan kararlarla ilgili. Bu da, özellikle kurumların ve sistemin yerleşmemiş olmasından, dolayısıyla  “genç ekonomi” faktöründen kaynaklanıyor. Gerz şu örneği veriyor:

“Turkcell, Nisan 1999'da lisans aldı ama vergi, gelir paylaşımı gibi bir çok konuda devletle davalı. Sonuçta devletin lisans verirken her tülü konuyu muğlaklığa izin vermeyecek detayda aydınlatması gerekirdi. Benzer gelişme, enerji özelleştirilmelerinde, Maliye Bakanlığı ile Enerji Bakanlığı arasında, KDV konusunda yaşandı. Bunların hepsi hisse fiyatında volatilite yaratıyor.”
 
TÜRKİYE’NİN VOLATİLİTE TAKVİMİ

Saruhan Özel/Denizbank Baş Ekonomisti

Denizbank’ın baş ekonomisti Saruhan Özel, piyasalardaki iniş-çıkışların bir takvim halinde yaşandığını söylüyor. Özel’in Türkiye’de yaşanan “volatilite”nin mevsimsellik karakteriyle ilgili değerlendirmeleri şöyle:

HAREKETİN ZAMANI:Normal koşullarda altında hangi dönemlerde TL piyasalarında günlük volatilite artıyor? Vergi dönemlerinde, yüklü dış borç itfası yapacak günlerde, özel ödeme döneminde veya bayram tatillerinde, Türkiye’de volatilite arıyor. Bazen de yurtdışından büyük miktarda para geldiğinde yüksek hareketler oluyor.

MERKEZ BANKASI FAKTÖRÜ: Geçmiş dönemde, piyasadaki volatilite daha azdı. Çünkü, Merkez Bankası, APİ ile piyasayı yumuşatıyordu. Ancak, programın başlamasından sonra Para Kurulu nedeniyle fazla bir şey yapamıyor. Bu nedenle piyasada volatilite arttı. Ancak, Merkez Bankası, özel dönemlerde (bayram tatilleri öncesinde) müdahale edebiliyor.

GÜNLÜK İŞLEYİŞ DEĞİŞTİ: Bugün blikidite krizinin yarattığı volatil ortamda, piyasanın nereye gittiğini bilemiyoruz. Sabahları hangi bankanın, ne kadar borçlanacağını göremiyoruz. İşlemler, sabahları yapılmıyor, örneğin repo piyasasında bugün saat 11’e kadar sadece 3 trilyon liralık işlem yapılmıştı. Kimse sabahları iş yapmıyor, herkes öğleden sonrayı bekliyor. Doğal olarak işlemler de dar bir zaman aralığına sıkışıyor. Bu ortamda verimli çalışamıyor, işlemler kapanışa doğru yoğunlaşıyor.

BÜYÜK BANKALAR AVANTAJLI: Volatilite sorun yaratıyor, piyasayı göremeden doğru plasman yapamazsınız. Yanlış hareket etme, yanlış pozisyon alma riski artıyor. Bu ortamda büyük bankalar, daha avantajlı oluyor. Kaynakları geniş olduğu için ve müşterileriyle işlemlerini öğlen 12’ye kadar yaptıklarından dolayı, piyasayı rahatlıkla domine edebiliyorlar. Tabii, borç ihtiyacı olan bankalar için söylemiyorum. Ama Demirbank’tan sonra öyle bir banka kalmadı denilebilir.
 
“İNSANLARI KORKAK HALİNE GETİRİYOR”

Kentbank’ın fon yönetiminden sorumlu genel müdür yardımcısı Bora Böcügöz, para piyasalarında yaşanan yüksek volatilitenin bankacılara, yatırımcılara ve iş dünyasına yönelik etkilerini anlattı:

UZUN VADEYİ ZORLAŞTIRIYOR: Volatilitenin yüksek olmasının en belirgin özelliği, bizlerin uzun vadeli pozisyon almamızı zorlaştırmasıdır. Hatta imkansız hale getiriyor. Kısa vadeli faizlerdeki yüksek volatilite, faizlerin bir gün 200’e çıkıp ertesi gün 50’ye düşmesi, aradaki marjın genişliği, uzun vadeli karar alma mekanizmasını çok olumsuz etkiliyor.

SÜREKLİ GECELİK DÜŞÜNÜYORUZ: Üstelik strateji belirlemeyi de zorlaştırıyor. Dolayısıyla herkesi, kısa vadeli bir bakış açısına ve kısa vadeli davranış tarzına itiyor. Çünkü, yaptığınız planların sapma riski çok yüksek oluyor. O yüzden de plan yapmamak, bir aksiyon haline geliyor. Pozisyonlarda sürekli olarak gecelik gitme eğilimi oluyor.

KORKUTAN FIRSATLAR: Tabii bu hem bono-tahvil piyasasını olumsuz etkiliyor. Çünkü, bir gösterge faiz olmadığı için, Hazine’nin borçlanmasında faiz oluşturmayı zorlaştırıyor. Bu şekilde bir gün fırsat olan, ertesi gün kayıp haline gelebiliyor. O da insanları korkak yapıyor.

HER HAREKET BİR RİSK: Ekonominin yatırım tarafına da çok olumsuz etkileri oluyor. Sanayici ve girişimcilerin herhangi bir yatırıma girmelerini olanaksız hale getiriyor. Gelecek için bir tahmin yapmak imkansız hale geliyor. Bankalar ise ne bir kaynak ne de bir kredi politikası oluşturabiliyor. Yaptığınız her hareketten zarar etme riski olduğundan dolayı, daha fazla çekiniyoruz.

KORKAK BANKACI YARATTI: Bankacılık da aslında tedbirli olmayı gerektiren bir meslek. Bankacının korkak, muhafazakar olması gerekiyor. Böyle olması gereken bir sektörde bunun aşırı getirebiliyor. Korkaklık, bir histeri haline gelebiliyor.

YATIRIMCI CEPHESİNDEKİ DURUM: Yatırımcıyla olan ilişkilerde şöyle bir negatif etkisi var: Böyle bir volatilitede insanlar, olabilecek kötü şeyleri düşündükleri için, yaptığı uzun vadeli yatırımdan pişman oluyor. Bunu da unutmuyor ve yatırım vadesi dolduğunda kısa vadede kalmak istiyor. Dolayısıyla yatırımcıyı kısa vadeye kalmaya yönelten tehlikeli bir oyuncak haline dönüşüyor. Yatırımcı, o faizi alamayacak olsa da, televizyonda gördüğü, gazete okuduğu o maksimum faiz için “Ben nasıl kaçırdım?” duygusuna kapılıyor.

Gün içerisindeki yüksek dalgalanma sırasında, çamura yatan müşteriyi mi “Siz beni anlamadınız, parayı ödeyin” falan, orada neye yanacağınız belli değil.”

VOLATİLİTEYİ DÜŞÜK FİYATTAN AL YÜKSEK GERÇEKLEŞİNCE DE SAT

Salih Neftçi/Ekonomist

Piyasalardaki hareketliliği yakından izleyen, bu konudaki tahminleriyle öne çıkan ekonomist Salih Neftçi, bir yazısında “Volatilite” konusunu ele alıyor. Yazı, IMF ile stand-by görüşmeleri sırasında yapılmış. Bu nedenle ayrı bir önemi var. Çünkü, şimdi de IMF’ye ek kredi konusu gündemde. Özellikle üzerinde durduğu ise “volatiliteden” kazanç sağlalamak. Neftçi’nin değerlendirmesi şöyle:

“Volatilite... Yani fiyatlarda yüksek bir hareketlilik. Biz IMF’nin sonunda çaresiz kalıp bir stand-by imzalayacağı görüşündeyiz. Aynı Brezilya’da olduğu gibi... Ama o gün gelene kadar da... Bir adım ileri, bir adım geri devam edecek.

Batı dünyasında olsaydı, bu durumu fark eden piyasa profesyonelleri hemen volatilite satın almaya başlarlardı. Volatiliteyi düşük fiyattan al, yüksek volatilite gerçekleşince aradaki farkı cebe at. Oturduğun yerden para kazan. İşi biliyorsan, ne faiz riskin var ne de çepten çıkan sermaye. Güzel bir fırsat.

Ama volatiliteyi alıp-satmayı bilmek gerekiyor. Bizim piyasalar zamanlarının tümünü bono alıp satmaya ayırmamış olsaydı, son yıllarda yeni beceriler öğrenebilirlerdi. Bu arada volatilite’nin nasıl trade edileceği ortaya çıkardı. Hazine bonosu alıp satmaktan başka uğraşlar olduğu da hatırlanırdı. Volatilite düşük fiyata alınır, yüksek fiyattan satılabilirdi. Büyük bir olasılıkla daha da fazla para kazanılırdı.”

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz