Kapatılan Bankaların Müşterilerine Talibiz

Can Akın Çağlar / Family Finans Genel Müdürü   Family Finans, özel finans kurumları sektörü için yeni bir isim... Ancak, aslında sektörün en eskisi. Ülker Grubu’na geçişiyle birlikte adını ...

1.04.2002 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Can Akın Çağlar / Family Finans Genel Müdürü

 

Family Finans, özel finans kurumları sektörü için yeni bir isim... Ancak, aslında sektörün en eskisi. Ülker Grubu’na geçişiyle birlikte adını değiştiren şirket, aynı zamanda büyük bir dönüşüm sürecini de başlattı. Yeniden yapılanmaya, teknolojiye yatırım da eşlik etti. Ardından sermaye artırımı geldi. Bununla birlikte, şubeleşme atağı için start verildi. 12 şubeye ilk etapta 10, ardından da bir 10 daha eklenmesi planlanıyor.  enel müdür Can Akın Çağlar, “Kapatılan 19 bankanın, özellikle Anadolu’da açıkta kalan müşterilerine talibiz” diyerek hedefini de ortaya koyuyor.

 

Türkiye 2001 yılında yaşadığı ekonomik krizden geçerken, finans sektörünün yaşadıklarını bütün kamuoyu yakından izledi. Ancak, bu dönemde gözler hep bankaların üzerinde oldu, onlarla ilgili gelişmelere odaklanıldı. 1980’lerin ortalarında kurulmaya başlayan, sonraki yıllarda sayıları artan özel finans kurumları (ÖFK) ise yaşadıkları sıkıntılara rağmen pek öne çıkmadılar. İhlas Finans’ın tasfiye konumuna gelmesi bu kurumları yeniden gündeme getirdi. Bankalarla ilgili çeşitli spekülasyonların dolaştığı bu dönemde, ÖFK’lardan da büyük ölçüde kaynak kaçışı yaşandı. Sektörde yaşanan yüzde 50 küçülme de bunu ortaya koyuyor.

 

Bu nedenle de sektör iyice kabuğuna çekildi, yaralarını sarma sürecine girdi. Ancak, ÖFK’lar arasında bir şirket vardı ki, sektördeki küçülmeye rağmen, yeniden yapılanmayla adeta kabuk değiştirdi.  Evet... Family Finans’tan eski adıyla Faisal Finans’tan bahsediyoruz. Ülker Grubu’nun sahibi Sabri Ülker’in mayıs ayında şirket hisselerinin büyük çoğunluğunu alması, bu değişimin ana nedeni. Yeniden yapılanmaya isim değişikliğiyle başlayan şirket, müşteri odaklı bir yaklaşımla iş yapış şekillerini de yeniledi. Bu süreçte bilgi işlem alt yapısı da tamamen değişti.

 

Family Finans’ın Genel Müdürü Can Akın Çağlar, 2002 yılında ilk hedeflerinin kriz öncesindeki rakamlarına ulaşmak olduğunu söylüyor. “Kapatılan orta ölçekli 19 bankanın müşteri segmentine ulaşmayı hedefliyoruz” diyen Çağlar, şirketteki yeniden yapılanmayı, hedeflerini ve ÖFK’larla ilgili merak edilenleri Capital’e anlattı:

 

Ülker Grubu’nun satın almasının ardından şirkette neler değişti?

 

Şirketin mayıs ayında el değiştirmesiyle birlikte, bizim de piyasalara bakış şeklimiz değişti. Kamunun ortaya koyduğu yasal düzenlemelerdeki gelişmeler ve bizim ortaklık yapımızın net olmaması nedeniyle ertelediğimiz projelerimizi birbiri ardına hayata geçirmeye başladık. İlk etapta 2 trilyon lira olan sermayemizi önce 20, sonrasında ise 50 trilyon liraya çıkardık. Ardından şirketin unvanını değiştirdik. Arap ismini çağrıştıran Faisal’ı, bir müşterimizden gelen öneriyle Family olarak değiştirdik.

 

Türkiye’de kurulan ilk özel finans kurumu olmamıza rağmen, şube sayımız 12’de kalmıştı. Bu nedenle ilk etapta 10 şube, eğer rakamsal verilerimiz istediğimiz yönde gerçekleşirse bir 10 şube daha açmayı planlıyoruz. 5 yıllık hedefimiz de orta ölçekli bir kuruluş haline gelmek. Bu doğrultuda da şube sayımızı 50’ye çıkarmayı planlıyoruz.

 

Organizasyon yapınızda nasıl bir değişim yaşandı?

 

Müşterisini tanımayan, onun isteklerini karşılamayan hiçbir kurumun ayakta kalma şansı yok. Bu nedenle yüzümüzü müşterimize dönme, onları daha çok tanıma gayreti içerisindeyiz. Bununla ilgili bir takım yatırımlar da yaptık. Çünkü, biz müşterilerimizle beraber büyüme yolunu seçtik. Bu nedenle pazarlama ağırlıklı bir yapı oluşturduk.

 

Pazarlamanın yanı sıra, operasyon ve finansal kontrol departmanlarının da önemi bir hayli arttı. Bu arada, personel eğitimleri konusunda ciddi çalışmalarımız var. Şu anda bütün personel, birer hafta kesintisiz olarak eğitim almaya başladı. Bu arada herkes eleman çıkarırken, bizim büyümeye yönelik tavrımız bize heyecan veriyor.

 

Ortaklık yapısının değişmesi müşterileri nasıl etkiledi?

 

Ülker çok bilinen bir marka. Bunun yanı sıra, Sabri Ülker iş dünyasının en tanınan işadamlarından biri. Bunun getirdiği güvenle hakikaten çok ciddi bir müşteri kazandık. Ancak, krizin ilk başladığı dönemde, insanlar ciddi şekilde paralarını çekmeye başladı. Krizin en derinleştiği noktada müşteri sayımız 61 bin 465’ti. Şu anda 67 bin 700 müşterimiz var. Son 6 ayda aşağı yukarı 5-6 bin tane yeni müşteri kazanmışız. Üstelik bu dönemde herhangi bir ekstra çabamız olmadı.

 

Öncelikle kendi mutfağımızı düzenlemek istedik. Yeni şubelerle birlikte olabildiğince hızlı büyüme trendine gireceğimizi düşünüyorum. Bu arada Sabri Ülker Bey’in bu şirketi aldığı duyulduğu anda, mevduat çıkışı bıçak gibi kesildi.

 

Mevduat çekilişlerinde İhlas Finans’ın durumu etkili oldu mu?

 

Aslında biz krizi katmerli olarak yaşadık. Hem bankacılığın içerisinde olmamız, hem de sektörün yüzde 40’ını elinde bulunduran İhlas Finans’ın sistem dışında kalması bizi inanılmaz etkiledi. Mevduatlarımız kriz öncesinde 219 milyon dolara ulaşmıştı. İhlas olayı nedeniyle 100 milyon dolara geriledik. Şu anda ise 169 milyon dolara yükseldi. Diğer finans kurumlarından da yüzde 50’lere varan çıkışlar yaşandı.

 

Bizim bankalar gibi, Interbank piyasasından, Merkez Bankası’ndan ya da dış piyasalardan  borçlanma şansımız yok. Bu enstrüman azlığına, kapılarda kuyrukların oluşmasına rağmen, mevduat sahiplerimizi mağdur etmeden paralarını ödedik. Tabii bunda kredilerin yüzde 95’inin geri dönmesinin etkisi çok büyük. Mevduatların çekilişiyle, kredilerin geri dönüşü birbirini karşıladı ve biz müşterilerimizi mağdur etmedik.

 

2002 yılında ulaşmak istediğiniz nokta neresi?

 

Kurumumuzun ana hissedarı Sabri Ülker şu anda 82 yaşında. Bize, “Yaptığınız işi her şeyden önce kaliteli yapın. Bunu insanlar görsün, onlara bir şekilde anlatın. Ondan sonra büyüme ve karlılık gelir” diyor. Bu nedenle ilk hedefimiz işimizi kaliteli yapmak.

 

2001 yılındaki hasarları çok kısa vadede kapatmak istiyoruz. Ağırlıklı olarak ilk 6 ayı rehabilitasyon dönemi olarak düşündük. Kendi iç yapılanmamızı da bu dönemde tamamlayacağız. İkinci yarıda ise rakamsal olarak hızlı bir büyüme içerisinde olacağımızı tahmin ediyorum. İlk hedefimiz, kriz öncesindeki rakamlara ulaşmak. Şu anda 169 milyon dolara geldiğimiz düşünülürse, bunu başarmamız da çok zor değil.

 

Hedef müşteri segmentiniz hakkında bilgi verir misiniz?

 

19 orta ölçekli bankanın sistem dışında kalması, onların hitap ettiği müşteri kitlesini açıkta bıraktı. Özellikle Anadolu’da orta ölçekli bankalar sistemden çıkınca, diğer büyük bankalara büyük bir müşteri akını oluştu. Bu nedenle de o bölgelerde hizmetlerin aksadığını duymaya başladık. Bizim fiziki anlamdaki büyüme isteğimizin altında da bunun etkisi son derece büyük. Family Finans olarak bu bankaların boşalttığı segmente hitap etmek istiyoruz.

 

Bu arada, Ülker Grubu bilindiği gibi gıdayla uğraşıyor. Bu nedenle biz de ürün yelpazemizde gıda ve ambalaj sektörüne ağırlık vermek istiyoruz. Ürün segmentinde ise ağırlıklı olarak leasinge yöneleceğiz. Burada bir yeniliği gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Leasing alacaklarından oluşturduğumuz portföyü yurtdışında tekrardan kullanma, yani menkul kıymetleştirme dediğimiz prosesten geçirmek istiyoruz. Bunun yapabilmemiz için de belli bir portföye ulaşmamız gerekiyor. Şu anda ona konsantre olmaya çalışıyoruz.

 

Bankacılıkla çok fazla rekabet etmeyeceğiz. Zaten yüzde 3’lük payla böyle bir rekabet şansımız yok. Biz sistemin tamamlayıcı unsurlarıyız. Dolayısıyla, vatandaşlara alternatif bir imkan sağlamak anlamında bir çaba içerisindeyiz.

 

Şu anda müşterilerinize sunduğunuz hizmetler neler?

 

Bizim 4 tane temel ürünümüz var. Üretim desteği, yeterli likiditesi olmayan müşteriler için tasarladığımız bir ürün. Müşteri başvuruyor ve anlaşma olması halinde müşteriye kredi tahsisi yapılıyor. Müşteri cebinde para varmış gibi hareket ediyor, anlaşmasını yapıyor. Bize ödemeyi yapacağımız yeri söylüyor.Biz peşin ödemeyi yapıp müşteriden anlaştığımız vadede kullandırdığımız fonu tahsil ediyoruz.

 

İkincisi, leasing yoluyla işletmelerin makine, ekipman, bina gibi ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Üçüncü hizmetimiz ise kar-zarar ortaklığı, yani diğer bir ifade ile risk sermayesi ürünümüz ve son olarak bireysel finansman dediğimiz tüketici kredileri sistemi var. Bankalarda kullanılan enstrümanlara çok paralel.

 

Bunun yanı sıra internet bankacılığı, ATM’ler, POS’lerle bu ürünleri destekliyoruz. Ayrıca, tabi ki bankacılığın sunduğu diğer teminat mektubu, çek işlemleri, ithalat, ihracat, akreditif gibi klasik bankacılık hizmetlerini de sunduğumuzu hemen belirtmeliyim.

 

Şube sayınızı artırmayı planladığınızı söylediniz. Şube yeri seçimini neye göre yapıyorsunuz? Özel finans kurumları muhafazakar kesimin bankaları olarak bilinir. Şube yeri seçiminde bu kesimin yoğun olarak yaşadığı yerleri mi, yoksa ticaretin yoğunlaştığı bölgeleri mi tercih ediyorsunuz?

 

2002 yılında açmayı planladığımız 10 şubenin 5’ini İstanbul’da, diğer 5’ini ise Anadolu’da açma niyetimiz var. Şu anda çalışmalar devam ediyor. Ağırlıklı olarak ticaretin yoğun olduğu, mevduat potansiyeli olan yerlerde yapılanmayı planlıyoruz.

 

Bankacılık neticede bir ticaret. Bu nedenle insanların bize emanet ettiği parayı en verimli şekilde kullanmak arzusundayız. Ben şu anda Kayseri’de şube açmıyorum, benim için Gaziantep ya da pazarda kimsenin olmadığı Rize ve Van çok daha önemli. Bu illerde de muhafazakar eğilimli insanlar olmakla beraber, fon kullandırma tarafında müşterileri potansiyelinin varlığı da çok önemli.

İnsanlar ticari saiklerle hareket ediyor. Aktif yapımızdaki müşteriler çok homojen. Mevduat tarafımızda, bir grup müşterimiz faiz geliri elde etmek istemediği için, bir grup da bizim dağıttığımız kar payları daha yüksek olduğu için geliyor.

 

Elinizdeki kaynağı nasıl değerlendiriyorsunuz? Çünkü, bugüne kadar özel finans kurumları hep kar payı dağıttı. Ancak, hiç zarar ettiği olmadı. Bu nasıl gerçekleşiyor?

 

Bizim kar payı oranlarımız bankalara paralel gidiyor. Çünkü, biz fon kullandırırken, piyasadaki vade farkını dikkate alıyoruz. Örneğin, bir buzdolabını peşin alırsanız, 100 milyon lira, 6 ay vadeli alırsanız 150 milyon liradır. Bu yüzde 50’lik vade farkı, bizim kullandığımız vade farkı. Bunu belirleyen de piyasadaki risk, faiz oranları ve müşterinin kredibilitesi. Yani bankalarla ortak bileşenleri kullanıyoruz.

 

Bu nedenle dağıttığımız kar payları da bankalardan elde edilen faiz geliriyle paralel seyrediyor. Çünkü, ciddi bir rekabet var. Bugün bankalar yüzde 25 verirken, siz yüzde 5 vereceğim derseniz, bu iş yürümez. Aktifinizde kullandığınız oran aynı olunca, bunu pasife dağıtma oranı da aynı oluyor. Biz aktifimizde bulunan değerlerden elde ettiğimiz karın yüzde 80’ini müşterilere dağıtıyoruz. Yüzde 20’si de işletme giderleri olarak bize kalıyor. Piyasadaki oranları kullandırdığımız için de bankalara paralel gidiyor. 

 

Peki hiç zarar etmiyor musunuz?

 

Tabii ki biz de zarar ediyoruz. Ama bizim 100 projemiz var ve bunlardan 5’i zarar ediyor. Dolayısıyla kar eden projeler, zarar eden projeleri absorbe ediyor. Şu anda yüzde 10’larla fon kullandırırken, yüzde 5-6’larla kar payı dağıtmamızın sebebi de, zarar ettiğimiz projeler için ayırdığımız karşılıklar. Bütün projeler zarar ederse, ancak o zaman zarar ederiz. Bir tane işlem yaparsanız, riskiniz ve zarar etme şansınız çok yüksektir. Bu nedenle sürekli olarak aktifimizi büyütme çabasındayız.

 

Ağırlıklı olarak orta ölçekli, yapısı sağlam, teminat şartlarını yerine getiren firmalarla çalışıyoruz. Aslında finans kurumlarının da batırdığı ya da ödeme planına bağladığı krediler oluyor. Ama bunlar büyük hacimler içerisinde ki, şu anda Family Finans’ın kullandırdığı krediler 150 milyon dolar civarında, gözden kayboluyor. Ancak, bu zararlar da tabii ki müşterilere yansıyor. Zaten yansımamış olsaydı, şu anda dağıtılacak kar yüzde 8’ler civarında olurdu.

 

ÖFK’ların finansal sistemdeki payı oldukça küçük. Bu neden kaynaklanıyor?

 

Bizim sıkıntımız, kendimizi çok iyi anlatmamız. Sektörde aldığımız pay yüzde 3’ü hiç geçmemiş. 1998 yılında bir araştırma yapılmıştı. Bu araştırmaya katılanların sadece yüzde 3’ü özel finans kurumlarını biliyordu. Bunların sadece yüzde 1’i ÖFK’larda işlem yapmıştı.

 

Çünkü, bizler 17 yıldır bulduğumuz pastayla yetinip, yeni pazar arayışına hiç girmemişiz.

 

Zaman zaman bankaların rekabetiyle, zaman zaman da yasal çerçevedeki belirsizlikler bizi engellemiş. Biz bankacılığın sunduğu bütün finansal enstrümanları müşterilerimize sunuyoruz. Ancak, ÖFK’ların ne yaptığını hala tam olarak anlatabilmiş değiliz. Oluşturulan birliğin görevlerinden biri de bu sistemin nasıl çalıştığını insanlara anlatmak. Çünkü, ÖFK’lar çok fazla tanınmamanın dezavantajlarını yaşıyor. Tanıtıma başlarsak, 1.5 milyar dolar civarında olan büyüklüğün çok kısa zamanda 5’e katlanacağını düşünüyorum.

 

Peki bu nasıl olacak? Sadece tanıtım payınızı büyütmeye yetecek mi?

 

Türkiye’de 10-15 milyar dolar civarında bankacılık sistemine girmeyen para olduğunu söyleniyor. Bunun bir kısmı bankacılık sistemine güvenmemekten, bir kısmı ise dini inançlardan kaynaklanıyor. Biz bu insanlara ulaşmamışız. Bizler sistemden yüzde 10’lar civarında pay alsaydık, kasım ve şubat krizleri bu kadar derin yaşanmazdı. Çünkü, bankacılık sisteminde koşullar gereği faiz riski taşınıyor. Biz de bu faiz riski yok. Bize para yatıran insanlara herhangi bir taahhütte bulunmuyoruz. Dolayısıyla, pasiflerin maliyeti bizi rahatsız edecek boyuta gelmiyor. Aktifte bunu ne kadar iyi kullandırırsak, o oranda gelir dağıtıyoruz.

 

Kasım’da faizler 7500’lere gittiğinde bankalar bunu müşterilerine yansıtmak zorunda kaldı. Bizim bu tarz bir uygulamamız yok. Biz bir fon kullandırdığımızda, bugünden işlem maliyeti belli olduğu için, faizler yükseldiğinde de bunu müşteriye yansıtmıyoruz. Ya da kullandırdığımız kredileri geri çağırmıyoruz. Bütün bunlar fon kullanan insanlar açısından ciddi bir avantaj.

 

Biz mutlaka bir mal hareketini finanse etmek zorundayız. Geçen yıl dönmesi gereken kredilerin yüzde 95.21’ini tahsil etmişim. Çünkü, ben kredi kullandırdığım müşteriyi kontrol edebiliyorum. Bütün bu özelliklerimizi müşterilerimize tümüyle anlatabildiğimiz zaman ciddi bir müşteri teveccühüne sahip olacağımızı ve dolayısıyla pazar payımızın hızla büyüyeceğine inanıyorum.

 

“ÇALIŞANLARI MUTLU ETMEK İÇİN ŞİRKETE SAUNA YAPTIRDIK”

 

2001 yılını nasıl geçirdiniz? Rakamsal olarak neler değişti?

 

İhlas Finans’ın oluşturduğu güvensizlik ve karamsar ortam ciddi bir mevduat çekilişine yol açtı. Dolayısıyla çok fazla iş yapamadık. Kredi kullandırdığımız müşterileri de mağdur etmeden, mevduat sahiplerinin taleplerini karşıladık. Açıkçası çok keyifli bir dönem değildi. Hakikaten kendimizi test etme imkanımız oldu. Kendi mali bünyemizi, müşterilerimizi ve personelimizi test ettik. Bilançomuz yüzde 50 küçülmesine rağmen, müşterilerimizle ilişkilerimizde herhangi bir sorun yaşanmadı.

 

Krizin en ağırlaştığı dönemlerde personelin moralitesini düzeltmek için şirkete spor salonu ve sauna yaptırarak, hem kendilerine hem de kuruma güven duymalarını sağladık. Tüm bunlar da bu sıkıntılı dönemden yüzümüzün akıyla çıkmamızı sağladı. “İyi makinist rötarını yolda kapatır” diye bir söz var. Biz rötarımızı kapatacağımızı düşünüyoruz. Ama ülke olarak rötarı kapatmamız önemli. Bu sağlanırsa sıkıntılı dönemden daha çabuk çıkarız.

 

“BANKALARLA YOĞURT YEME TARZIMIZ FARKLI”

 

ÖFK’larla ilgili düzenlemeler sektörde neleri değiştirdi?

 

ÖFK’larla ilgili iki milat var. Biri 1983 yılı, yani ilk kararnamenin çıktığı tarih. Ancak, bundan sonraki dönemde işler Bakanlar Kurulu kararı ve ona ilişkin tebliğlerle yürütülüyordu. Bu da  yasal zemini sağlam olmayan bir yapılanma olduğu için güven telkin etmiyordu.

 

İkinci milat da 1999 yılında Bankalar Kanunu kapsamına alınmamız oldu. Yani hak ve yükümlülükler açısından bankalarla eşit pozisyona geldik. Ancak, burada da iki şey eksik bırakılmıştı. Birincisi, Bankalar Birliği üyesi olamamıştık. Çünkü, banka değildik. Bu da karar mercilerinde sesimizin duyulmaması demekti. Ancak, geçen haziran ayında Özel Finans Kurumları Birliği kurulması yolunda ilk adım atıldı.

 

Eksik bırakılan ikinci şey ise TMSF gibi bir güvencemizin olmamasıydı. Bize özel bir güvence fonu oluşturularak bu sorun da ortadan kaldırıldı. Sonuçta da bankalar bizi, biz bankaları haksız rekabetle suçlamaz olduk. Aslında bankaların da bizim de yaptığımız iş finansal aracılıktır. Bankalarla sadece yoğurt yeme tarzımız farklı.

 

TEKNOLOJİYE 5 MİLYON DOLAR

 

Son yıllarda finans sektöründe teknolojiye ciddi şekilde kaynak aktarılıyor. Yeniden yapılanma sürecinde siz teknolojiye yatırım yaptınız mı?

 

Ülker Grubu’nun şirketi satın almasının ardından bilgi-işlem alt yapısını tamamen değiştirdik. Sistem değişikliği sürecinde, yaklaşık 3 milyon dolarlık bir yatırım yaptık. Ayrıca, GPRS uyumlu POS’ler, ATM ve internet bankacılığı konusundaki yatırımlarımız da devam ediyor. Bütçe hedefleri doğrultusunda 2002 yılında da teknolojiye 2 milyon dolarlık yatırım yapmayı planlıyoruz. Tabii teknoloji yatırımları hep devam edecek. Çünkü, sürekli olarak yeni ihtiyaçlar, dolayısıyla yeni ürünler ortaya çıkıyor.

 

Biz internet bankacılığı, ATM’lere ilişkin ciddi çalışmalar yaptık. GPRS uyumlu POS’lere geçme konusunda ise çalışmalarımız sürüyor. Normal POS’lerde işlem zamanı 33 saniye civarındayken GPRS uyumlu POS’lerde bu süre 4 saniyeye kadar düşüyor. Yani müşterilerin telefon masrafları ciddi oranda düşecek.

 

Ayrıca, üretimden pazarlamaya kadar tüm halkanın nakit hareketlerinin bizim üzerimizden geçirilmesini sağlayan bir nakit yönetim sistemi kuruyoruz. Bu da Mobil POS’lar yoluyla olacak. Bu da çeki ortadan kaldırmaya yönelik bir ürün. Dolayısıyla para tamamen bankacılık sistemi içerisinde kalacak. Teknik anlamda bir aksilik ortaya çıkmazsa, çok ciddi bir ürün olarak müşterilerimizin hizmetine sunacağız.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz