1952 yılında uzun ve yorucu bir seferden dönen Dumlupınar denizaltısı Çanakkale Boğazı’nda İsveç bandırallı Nabuland adlı şileple çarpıştı. Türkiye Cumhuriyeti’nin en hüzünlü deniz kazasında Dumlupınar birkaç saniye içinde sulara gömüldü. Çok sayıda dalgıç gemideki 81 kişilik mürettebatı kurtarmaya çalıştıysa da sonuç alınamadı.
İşte o dönem Dumlupınar’ı kurtarmak isteyen ve hatta vurgun yiyen dalgıçlardan biri de T-Box Genel Müdürü Doğan Kaşıkçı’nın akrabasıydı. Bu nedenle Kaşıkçı’nın çocukluk anılarında bu olayın önemli bir yeri var. Çünkü anneannesinden sıklıkla dinlediği bu tarihi kaza onun gözünde dalgıçları tam bir kahraman yaptı. Kaşıkçı’nın çocukluk hayallerini bir gün o kahramanlardan biri olmak süsledi.
Kaşıkçı, profesyonel hayatında yönetici olmayı seçse de bugün hayallerine kavuşmuş görünüyor. Çünkü hayatta en büyük keyfi dalmak. Türkiye’nin dört bir yanında suyun metrelerce derinlerine iniyor, oradaki dünyayı her dalışta yeniden keşfediyor. Üstelik sadece Türkiye sınırlarıyla yetinmiyor. Mısır’dan Malezya’ya, Tayland’dan Singapur’a dünyanın pek çok yerinde derin dünyayı ziyaret ediyor. Gördüklerini başkalarıyla paylaşmak için de 5 yıldır su altı fotoğrafları çekiyor. Bu konuda kendisini öyle geliştirmiş durumda ki çok sayıda ödüllü fotoğrafı bulunuyor. Dalmaya ve su altı fotoğrafına dair hedefi ise bu işe daha çok zaman ayırmak. “Hedefim daha çok dalışa gitmek, çekmek istediğim çok yer var. Antarktika’ya ve Avustralya’ya gidip fotoğraf çekmek istiyorum. Benim amacım bu hobiyi en iyi yapanlardan biri olmak” diyor.
T-Box Genel Müdürü Doğan Kaşıkçı, su altına duyduğu ilgiyi tüm boyutlarıyla Capital’e anlattı. ÇOCUKLUK İDOLÜ KAHRAMAN DALGIÇ
“Ben çocukluğumdan beri dalgıçlığa çok meraklıydım. Dumlupınar battığında anneannemin kuzeni Dumlupınar’a dalıp da sonra vurgun yiyen dalgıçlardan biriydi. Bu, benim için inanılmaz bir kahramanlık hikayesi. Ben bu hikayeyle büyüdüm. Ancak küçükken orta kulak ameliyatı geçirdim. 1998 yılına kadar bir daha hiç dalamayacağımı düşünüyordum. 1998 yılında eşimle birlikte Fethiye’de tatil yapıyorduk. Tatilde bizimle birlikte bir deniz tabip yüzbaşı vardı. Bir gün dalmaya gideceğini söyledi. Ben de kulağımdan ameliyat olduğumu anlatınca bana “Yine de dalabilirsin” dedi. Ben de o tabip yüzbaşı ile dalışa gittim. İnanılmaz zevk aldım. Böyle bir mutluluk olamaz. O an kararımı verdim, mutlaka dalgıç olacaktım. Eşim evlilik yıl dönümümüz olan 16 Kasım’da bana bir dalış maskesi ve palet almış. Bir de bir hocanın telefon numarasını verdi. Dolayısıyla dalış eğitimine 1998 yılında başladım. Daha sonra da çeşitli yerlerde dalış yaptım. SU ALTI FOTOĞRAFÇILIĞINA GEÇİŞ
Eşim ise dalmayı hiç istemiyordu, sevmiyordu. Sırf denizin altında gördüklerimi görsün diye bir arkadaşımdan fotoğraf makinesi aldım. Böylelikle o fotoğraflarla dünyanın güzelliklerini gösterip eşimi ikna etmek istedim. İkna oldu olmasına ama bende fotoğraf çekmek hastalık haline geldi. Çok uğraşarak Nikon markalı bir makineyi e-Bay’den aldım. Makine çalışmadı. Türkiye’deki internet sitelerini araştırıp bir avukattan eski bir makine aldım. 2-3 yıl onu kullandım. Daha sonra Amerika’dan şu anda kullandığım sistem olan CNC sistemi aldım. Aşağı yukarı 5 yıldır su altı fotoğrafları çekiyorum.
Su altı fotoğrafçılığı konusunda eğitim almadım. Ama çok sayıda ustayla beraber çalıştım. Seminerlere katıldım. Zafer Kızılkaya, Recep Dönmez gibi kişilerle çok vakit geçirdim. Türkiye’de her yıl yapılan yarışmalara katılıyorum. Bu isimler çok iyi ve yetenekli. Ben dandik makinelerle katıldığım zaman onlar çok yüksek teknik cihazlarla çekiyorlardı. Ben de onları seyrediyordum. ~ AMACI GÜZELLİKLERİ KORUMAK
Su altı fotoğrafçılığını bakarak, kitap okuyarak, biraz da tecrübe edinerek geliştirdim. Su üstünde de fotoğraf çekiyordum. Ancak amatör seviyesinin üstüne çıkan bir fotoğrafçılığım yoktu. Su altını özellikle çok istiyordum. Kaptan Cousteau’ya sormuşlar: “Sen profesörsün. Senin gibi binlerce profesör var. Ama senin kadar su altı ile uğraşan, adına özel makineler tasarlanan başka bir adam yok. Üstelik sen bundan para da kazanmadın. Neden bunu yaptın?” O da şöyle cevap vermiş: “İnsanlar sevdikleri şeyi korurlar. Su altını korumam için onlara sevdirmem gerekiyordu.”
Benim de su altında bu kadar çok fotoğrafa bağlı kalmamın sebebi bu. Çünkü su altında gördüklerim o kadar güzel ki onların korunmasını istiyorum. Bizim şirketin yemekhanesinde benim çektiğim su altı fotoğrafları var. Aynı zamanda şirketten arkadaşlara su altı eğitimleri veriyorum. Bunun nedeni, hem şirket içi motivasyonu sağlamak hem benim gördüğüm ve ulaştığım zevke onların da ulaşmasını mümkün kılmak. Eski şirketimde de bunu yapmıştım. Bu şirkette de bunu yapmak istiyorum. ŞİRKETTE SU ALTI EĞİTİMİ VERİYOR
Bizim ekipten 6 kişi istedi. E��itimlere başladık. Şu anda ben iki yıldız dalış eğitmeniyim. Aynı zamanda dive master’ım. Dünyada 3-4 tane eğitim veren ve takip edilen ekol var. Bunlar SSI, CMAS ve Amerikan şirketi olan Padi. Ben CMAS’da iki yıldızlı eğitmenim, Padi’de dive master’ım. Eğitimler için en başta bir yıldız alıyorsunuz. Belli bir süre geçtikten sonra arkasından iki yıldız.…
Su altında iyi fotoğraflar çekebilmek için öncelikle usta bir dalıcı olmak gerekiyor. Çünkü su üstünde genelde objeler hareketsiz. Ama su altında her şey hareketli. Durağan hiçbir şey yok. Kökü kayaya yapışmış bir yosun bile dalga ile devamlı hareket halinde. Dolayısıyla su altında fotoğraf çekmek için çektiğiniz şey kıpırdamasa da siz kıpırdamak durumunda kalıyorsunuz. Bu nedenle çok iyi bir yüzücü olmak gerekiyor. Aynı zamanda fit olmak da şart. Suyun altındaki becerilerin çok gelişmiş olması lazım. İyi bir teknik ekipmana sahip olmanız gerekiyor. DENİZ CANLILARINI DA TANIMAK GEREK
Su altı fotoğrafçılığında en önemli nokta, su altı canlılarının nerede olacağını bilmek. İyi bir su altı fotoğrafçısı aynen zıpkınla dalış yapan bir avcı gibi olmalı. Yani balık nerede yaşar? Hangi taşın altında hangi tür balık olur? O balığın üzerinde parazit olur mu? Bunları bilmek gerekiyor. Dünyanın en zehirli yaratığı aşağı yukarı benim baş parmağım kadar bir ahtapot. O hayvanın taşlar arasında dolaştığını görebilmeniz lazım. Bu nedenle eğitimden öte okumak, bakmak gerekiyor. Örneğin ben David Daublet adında bir su altı fotoğrafçısını yakından takip ediyorum. Bence ondan daha iyi çekim yapan biri yok. Adam resmen hayal ediyor ve sonra da uyguluyor. Ben de “Bu kişi böyle çekmiş ama ben böyle çeksem olur mu” diye düşünerek çekimler gerçekleştiriyorum.
Çekmek istediğim hayvanın yaşam yerine göre daldığım derinlik değişiyor. Ayvalık’ta Gorbon mercanları vardır, kırmızı, çok özel mercanladır. 40 metre aşağıdadır. Dalışı ona göre planlıyorum. 40 metre dik ineceğim, 5 dakika sonra hemen yukarı çıkacağım.
Suyun altında ne kadar çok vakit geçirirseniz sizin için o kadar iyi. Ben özellikle yurtdışı dalışlarında mümkün olduğu kadar sığda ve çok kalmak istiyorum. Genellikle yarışmaları kazandığım fotoğraflar 3-5 metrede Kaş’ta çekilen fotoğraflar. Çünkü sığ olduğu zaman güneş ışığı da geliyor. Mümkün olduğu kadar flaş değil doğal ışık kullanmak istiyorum. 10 metrenin altında ışık kalmıyor, flaş kullanmak zorunda kalıyoruz. ~
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?