Yatılı okul yıllarında şekillenen okuma alışkanlığı, Perrigo Türkiye Genel Müdürü Kaya Kurşun’un hayatında zamanla düşünsel bir yolculuğa dönüştü. Kurşun, kitapları yalnızca bilgi kaynağı değil empati kurma, sorgulama ve karar anlarında yol gösterici olarak görüyor. En çok etkilendiği yazarlar arasında Dostoyevski ve Nietzsche yer alıyor.
Yoğun iş temposu, sık seyahatler ve bitmeyen toplantılar arasında CEO’lar için kendine ait bir zaman yaratmak kolay değil. Ancak bazı yöneticiler, bu hızlı akışı kişisel ritüellere dönüştürmeyi başarıyor. Perrigo Türkiye Genel Müdürü Kaya Kurşun da onlardan biri. Çocuklukta başlayan kitap tutkusu, bugün yalnızca bir alışkanlık değil düşünsel bir aktivite olarak hayatında yer alıyor. “Kitap okumak benim için bir lüks değil ihtiyaç” diyen Kurşun, edebiyatla kurduğu bağı insanı ve hayatı anlama çabası olarak tanımlıyor.
Nil Dumansızoğlu / [email protected]
Capital Dergisi / Ağustos 2025
Kurşun’un yatılı okul yıllarında şekillenen okuma tutkusu, zamanla derinlik kazanan bir yolculuğa dönüşmüş. Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt’ünü defalarca okuyarak her seferinde yeni anlamlar çıkardığını söyleyen Kurşun’un hayatında Dostoyevski’nin yeri ise çok özel. Onun karakterleriyle zihninde konuşmaya devam ettiğini anlatıyor. Öyle ki bir gününü herhangi bir yazarla geçirme şansı olsa onun Dostoyevski olmasını istediğini belirten Kurşun, “St. Petersburg sokaklarında yürür, bir köprüde durur, hayat üzerine konuşurduk” diyor.
Kaya Kurşun’la çocukluk yıllarından bugüne uzanan okuma serüvenini, kitaplarla kurduğu düşünsel bağı, favori yazarlarını ve okuma ritüellerini konuştuk:
Çocukluğunuzdan bu yana okuma alışkanlığınız nasıl başladı?
Sanırım babamdan miras kaldı. 6 yaşımdan beri okuyorum. Evde çekyatın altında saklı geniş bir kitaplık vardı. İlkokula başlamadan önce okuma yazmayı öğrendim. Ben karşı komşumuzda da çok vakit geçirdim, onların da ciddi bir kütüphanesi vardı. Yani kitapların arasında büyüdüğümü söyleyebilirim. Okul bahçesinde koşturan bir çocuk değil salonda kitap karıştıran bir çocuktum.
İlk okuduğunuz kitabı hatırlıyor musunuz?
Gerçekten adını hatırlayamıyorum. Küçük Prens gibi yaygın bir eser değil yerel bir yayıncının hikayesiydi. Fakat sayfaları çevirmenin verdiği heyecanı asla unutmadım.
Okula başlamanızla birlikte kitap okuma alışkanlığınız nasıl evrildi?
Kadıköy Anadolu Lisesi’nde yatılı okudum. Akşamları düzenlenen kulüp toplantılarında edebiyat ve siyaset kitapları tartışılırdı. Okul kütüphanesi büyük bir hazine gibiydi. Her gün yeni bir kitap keşfetmek demekti benim için.
Yatılı okulda kitap okumak günlük hayatınızda ne kadar yer tuttu?
Okul ortamı politikti. Okulda farklı görüşlerde çok arkadaşımız vardı. Herkes kendi bakış açısını edebiyat ve siyaset kitapları üzerinden savunuyordu. Tartışmalar boyunca kitaplar sürekli masamızdaydı. Özellikle hafta içi akşamları ve hafta sonları kitap kulüplerinde bir araya gelir, fikir alışverişi yapardık.
Yatılı okul dostlukları hala devam ediyor mu?
Kesinlikle. 19 yaşında mezun olmama rağmen 45 yaşında hala aynı arkadaşlarımla görüşüyorum. O bağ hiç kopmadı. O dönemde hayatımın en sağlam ilişkilerini kurdum.
İş temposunda kitap okumaya nasıl vakit ayırıyorsunuz?
Evde televizyonum yok. Telefon ve tablet gibi cihazlarda ekran süresini sınırladım. Sabahları yürüyüş yaparken kitabımı da yanıma alırım. Akşam ise kızım uyuduktan sonra mutlaka kendime okuma saati ayırırım. Haftalık planımı yaparken bu zamanı önceden belirlerim ve o saat geldiğinde başka bir işle ilgilenmem. Kitap okumak benim için bir lüks değil ihtiyaç. Günlük programımda sporu ve okumayı vazgeçilmez iki alışkanlık olarak görüyorum. Bu yüzden hangi şehirde, hangi yoğunlukta olursam olayım o zamanı korumaya çalışıyorum.
Boş zaman kavramı sizin için ne ifade ediyor?
Boş zaman yok, zaman tek zenginlik. İşle aile arasında geçirdiklerim bile benim için kıymetli. Zamanı yönetmekten çok, ona bilinçli alanlar açmak gerektiğini düşünüyorum.
Kitap okumak için özel bir mekanınız veya ritüeliniz var mı?
Belirli bir ritüelim yok ama doğada olmak beni okumaya teşvik ediyor. Özellikle Sapanca’daki evimizde, doğanın içinde olmak kitabın içine daha çok çekiyor. Ortam ne olursa olsun, bulduğum her fırsatı değerlendiririm. Öyle ki askerdeyken de okumaktan vazgeçmemiştim; nöbetlerde bile kitap okuduğum zamanlar oldu.
Sesli kitap tercih ediyor musunuz?
Hayır. Sesli kitaplara hiçbir zaman ısınamadım. Dinlerken odağımı kaybediyorum, o yüzden o deneyim bana göre değil. Kindle da denedim ama o da olmadı. Ben fiziksel kitabı tercih ediyorum; elimde tutmak, sayfa çevirmek başka bir şey.
Kitaplarınıza not alır mısınız, altını çizer misiniz?
Hayır. Altını çizmeme alışkanlığım sanırım yatılı okul yıllarına dayanıyor. O dönemde kitapları sürekli arkadaşlarımızla değiş tokuş ederdik; bu yüzden kitaba iz bırakmamak neredeyse bir kural gibiydi. Bugün de o alışkanlık devam ediyor. Kitaplara ne not alırım ne çizim yaparım. Sadece başladığım ve bitirdiğim tarihi yazar, bir de imzamı atarım. Onun dışında kitaba hiç dokunmam.
Kitap seçerken nasıl karar verirsiniz?
Kişisel tavsiyelere güvenirim, sosyal medya listelerine değil. Ambalajı şampuan kutusunu andıran, aşırı pazarlanmış kitaplardan uzak dururum. Kitabın kapağı beni cezbetmez, içeriği belirleyicidir. Tavsiyeyi kimin verdiği, o kişinin okuma kültürü daha önemli.
Tavsiyelerine çok güvendiğiniz kimler var?
Jaguar Yayınları’nın kurucusu Behlül Dündar, çok yakın arkadaşım. Onun önerileri benim için çok kıymetli. Beni hiç yanıltmadı diyebilirim. Bazı kitapları hediye etti, bazılarını tavsiye etti. Bu nedenle onun söylediklerine özel bir önem veriyorum. Onun söylediklerini neredeyse hiç sorgulamadan okurum.
Okuma hedefi koyar mısınız?
Hayır. Bazen üç ay hiç okumadığım oluyor, bazen de üç ayda 10 kitap okuyorum. Kendi doğal akışıma bırakırım. Zorunluluk değil ihtiyaç gibi hissedince okuyorum.
Sizi en çok etkileyen yazarlar kimler oldu?
Dostoyevski beni her zaman en derinden etkileyen yazarlardan biri oldu. Onun karakter çözümlemeleri, ahlaki çatışmaları, insan ruhunun karanlık yönlerine inmesi çok çarpıcı. Suç ve Ceza’daki Raskolnikov gibi karakterler hala zihnimde yaşıyor. Nietzsche ise düşünsel anlamda beni çok etkiledi. Kafka’nın o boğucu ama hakiki dünyası, modern bireyin çıkmazlarını anlatışı da çok özel. Ayn Rand, komünist bir düzende yetişip ABD’de bireycilik üzerine kurulu romanlar yazmasıyla beni etkileyen yazarlardan... Hayatın Kaynağı, Atlas Vazgeçti gibi kitaplarında hem güçlü karakterler hem felsefi bir derinlik var. Onu “Amerika’nın Dostoyevski’si” gibi görüyorum. Tolstoy ise inançla yüzleşmeyi, ahlaki dönüşümü, hayatın anlamına dair sorgulamaları edebiyatla buluşturduğu için çok kıymetli.
Tekrar tekrar okuduğunuz bir kitap var mı?
Nietzsche’nin “Böyle Buyurdu Zerdüşt”ünü birçok kez okudum. Her okuyuşumda başka bir cümle çarpıyor, başka bir anlam çıkıyor. İlk okuduğumda ne demek istediğini anlamadığım birçok şey, yıllar sonra başka bir tecrübeyle birleşince kafamda oturuyor. Bazen sadece bir bölümünü açıp okuyorum, çünkü zihinsel olarak hep yeniden düşündüren bir metin.
Kişisel gelişim kitapları okur musunuz?
Hayır, kişisel gelişim adı altında pazarlanan kitaplara mesafeliyim. Genelde çok formülcü ve yüzeysel buluyorum. Bence en iyi kişisel gelişim kitabı, biyografiler. Örneğin Nelson Mandela’nın hayatı gibi gerçek mücadeleleri, dönüşümleri okumak bana daha çok şey katıyor. Stefan Zweig’in “Yıldızın Parladığı Anlar”ı veya Atatürk’ün hayatına odaklanan “Çankaya” da birer kişisel gelişim kitabı gibi okunabilir. Suç ve Ceza gibi bir roman da insanı içsel sorgulamalara itiyor. Bunlar bence kişiyi geliştiren asıl metinler.
Kitapların size kattığı en önemli şey nedir?
Empati ve farklı perspektifleri anlamayı öğretti. Duyguları, karakterleri kendi içimde yaşadım. Kimi zaman hiç tanımadığım biriyle empati kurar hale geldim. Bu da hem özel hayatta hem iş hayatında başka bir bakış açısı kazandırdı.
Kitap biriktirme eğiliminiz var mı?
Evet, okuyamayacağım kadar kitabım var. Bazılarını depolara kaldırdım. Zamanla bir arşive dönüştü. Her kitapla bir bağ kuruyorum.
Çocuğunuza okuma alışkanlığını nasıl aşılıyorsunuz?
Önce biz okuyoruz, sonra ilgi alanına uygun seçtiklerimizi veriyoruz. Zorlamadan merak uyandırmaya çalışıyorum. Beraber okuduğumuz kitaplardan sonra üzerine konuşmak da çok işe yarıyor.
Bir gün bir yazarla vakit geçirme şansınız olsaydı, kimi seçerdiniz?
Dostoyevski’yi seçerdim. Onunla St. Petersburg sokaklarında yürümek isterdim. Bir köprünün üstünde durup sokaktan geçenleri izler, hayat üzerine konuşurduk. Belki bir kumarhaneye girerdik; nehir kenarında, soğukta insanların titreyerek yürüdüğü o kasvetli atmosferi paylaşmak isterdim.
“LATİN AMERİKA’DA UZUN BİR TATİL YAPMAK İSTERİM”
“YAŞAM TARZI İLGİMİ ÇEKİYOR”
İşle ilgili çok fazla seyahat ediyorum. Bazen hafta sonlarını uzatabildiğim zaman bu seyahatleri değerlendiriyorum. İspanya, İtalya ve İngiltere en sevdiğim ülkeler. Özellikle İtalya ve İspanya’nın yaşam tarzı ilgimi çekiyor. İnsanların hayata bakışı, işi ciddiye alışları ama aynı zamanda keyifli yaşamayı bilmeleri çok etkileyici. İngiltere ise başka bir düzlemde. Dünya başkentlerinden biri olarak gördüğüm Londra’da çok iyi hissediyorum, kültür çeşitliliği ve entelektüel atmosfer beni çarpıyor.
“JAPONYA, ÇELİŞKİLER ÜLKESİ”
Japonya, en ilginç deneyimlerden biriydi. Kyoto ve Tokyo’da kaldım. İki şehir de birbirinden çok farklı. Tokyo tam anlamıyla bir çelişkiler şehri. Toplumda olağanüstü bir düzen ve sadelik varken alışveriş merkezleri tam bir sirk havasında. İnsanların yaşını anlamıyorsunuz; 55 yaşındaki biri 30 gibi görünebiliyor. Beslenme alışkanlıkları, fiziksel hareketlilik ve stres yönetimi çok farklı. Ama bireysellik neredeyse sıfır; herkes aynı, herkes kolektifin bir parçası. Duygular bastırılıyor, bireysel ifade çok sınırlı.
“1 AY KALIP ANLAMAK GÜZEL OLUR”
Latin Amerika’yı çok merak ediyorum. Kültürel dinamizmi ilgimi çekiyor. Eduardo Galeano’nun Latin Amerika’nın Kesik Damarları kitabı bu ilgimi daha da artırdı. O kitapla bu coğrafyaya dair başka bir perspektif kazandım. Türkiye’yle de tarihsel benzerlikleri var. Vakit bulsam, 15 gün ya da 1 ay kalıp anlamaya çalışmak isterim.
“DOĞADA SAKİNLEŞİYOR VE SADELEŞİYORUM”
GÜNLÜK RUTİN
Haftanın 3–4 günü sabah saatlerinde spor yaparım. Sonra işe başlarım, akşam eve dönünce ailemle vakit geçiririm. Gece ise ya kitap okurum ya yürüyüşe çıkarım. Cuma günleri ofiste kimse olmadığından uzaktan çalışıyorum. Her güne aynı şekilde başlamasam da belli sabit alışkanlıklarım var.
EN DEĞERLİ ANLAR
Doğada vakit geçirmeyi çok seviyorum. Doğada olmak, rol yapmadığınızı, sadece var olduğunuzu hatırlatıyor. Denizdeki dalgaları, dağ manzaralarını izlerken insanın kendi önemsizliğini görüp sakinleşiyor, sadeleşiyorum.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?