"Sabaha kadar santranç oynuyorum"

Aslında Cardif CEO’su Yılmaz Yıldız, tam bir adrenalin tutkunu,Ama onun esas tutkusu satranç.

1.08.2009 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
"Sabaha kadar santranç oynuyorum"
Cardif Türkiye’nin CEO’su Yılmaz Yıldız, tam bir adrenalin tutkunu. Yamaç paraşütünden sky diving’e bol adrenalinli tüm sporları yapıyor. Ama onun öne çıkan bir başka tutkusu daha var: “En büyük adrenalin kaynağım” dediği satranç.
11-12 yaşından beri satranç oynayan Yıldız, Rus şampiyon Karpov’la bile maç yaptı. Harvard ve Heidelberg üniversitelerinde gerçekleştirilen çeşitli turnuvalarda kazandığı şampiyonlukları var.
Tahtasız ve piyonsuz oynanan körleme satrançta da uzman. Bu sayede, 64 kare 16 piyondan oluşan satrancı rakibiyle akıldan oynayabiliyor. Hem rakibi hem kendi hamlelerini kolaylıkla hafızasında tutuyor ve aklında adeta oyunun fotokopisini çekiyor.
“Şimdi Yahoo’nun satranç bölümünde çok oynuyorum” diyen Yıldız, özellikle hafta sonları satranca vakit ayırıyor. Yılmaz, çoğu zaman rakip bulamadığından bilgisayarla maç yaptığını söylüyor. Hafta sonları sabaha dek bilgisayarın karşısından satranç oynadığı da oluyor.
“Yanımda çalışanları hobilerini sormadan işe almam” diyen Yıldız’la satranç merakını ve adrenalin tutkusunu konuştuk:
İLK BİLGİSAYARLA BAŞLADIM
11-12 yaşımdan beri satranç oynuyorum. Esasında satranç oynamaya başlamam biraz ilginç oldu. Babam serbest meslek sahibiydi. İthalat ihracatla uğraşıyordu. İşi nedeniyle çok sık yurtdışına giderdi ve sık sık satranç kitapları getirirdi. Bir seferinde, o dönem dünyada sayılı olan satranç bilgisayarlarından birini getirdi. “Chess Challenger” diye bir bilgisayardı. Hala da bu bilgisayar durur ve çalışıyor.
Satranç oynamayı o bilgisayarda öğrendim. Çevremde satranç oynayan pek fazla kimse olmadığı için uzun süre bilgisayarla satranç oynamak zorunda kaldım. Ondan sonra yavaş yavaş kitaplarla ilerlettim ve bilgisayarı yenmeye başladım.
TED Ankara Koleji mezunuyum. Ortaokulda ve lisede turnuvalara katıldım. Turnuvalarda mutlaka ilk 3 içerisinde olurdum. İyi derecelerim vardı. Daha sonra üniversite eğimi için Almanya’ya ve Amerika’ya gittim. Oralarda satranç, Türkiye’ye göre çok daha ileride. Çok fazla satranç kulübü var. Amerika’da hem Boston hem Harvard üniversitelerinde çok satranç oynadım. Aynı zamanda Harvard Business School’un satranç kulübünün kurucularından biriyim. Harvard Üniversitesi’nin eski satranç kulübünde, ünlü matematikçilerle ve fizikçilerle satranç oynama imkanı yakaladım. Üniversitenin satranca meraklı ünlü profesörleri, akademisyenleri ve öğrencileri vardı. Hepsiyle oynama fırsatım oldu.
Genelde böyle ortamlarda şimşek satrancı denen zamana karşı satranç oynanır. 2-3 saatlik oyunlar oynanmaz. Bunlar genellikle 3-5 dakikalık oyunlar olur. Özel bir satranç saatiniz vardır. Karşı taraf hamleyi yaptıktan sonra saatinizi kurarsınız hamlenizi yapar düğmeye basarsınız. En fazla 5 dakikada oyunu bitirmeniz gerekir.
KARPOV İLE TANIŞMA
Amerika’da büyük satranç ustaları var. Onlardan üniversitede okurken bazı dersler aldım. Çok yararını gördüm. Amerika’da şöyle bir fırsatım oldu: IBM o dönemde “deep blue” diye yeni bir satranç programı geliştiriyordu. O dönemde de amaç, bilgisayar satrançta insanı yenebilir mi sorusuna cevap bulmaktı. O dönemde ünlü Rus satranç şampiyonu Karpov ile bilgisayarı karşı karşıya getirdiler. Ben de o salondaydım. Çok heyecanlaydım. Maç berabere bitmişti. Karpov, o dönemde dünya satranç şampiyonuydu.
Karpov, Harvard satranç kulübüne gelmişti. Harvard satranç kulübünün seçtiği 12 öğrenci ile satranç maçı yaptı. Onlardan biri de bendim. Herkesi yenmişti.~
 Maç sırasında Türk olduğumu öğrenince ekstra ilgi gösterdi. Orada oynayan herkes Amerikalıydı. 44-45’inci hamlede oyunun sonucunu beklemeden terk ettim. Normale göre daha kötü oynadığımı gördüm. Bu da büyük ustaya karşı oynamamdan kaynaklandı.
Harvard’ın bahçesinde Harvard Square diye bir yer vardır. Orada satranç oynanır. Yan yana dizilmiş masalar vardır. Herkes kahvesini alır bu masalarda satranç oynar. İlk baktığınızda oradaki insanlar çok sıradan gibi görünür. Bir sefer buradaki turnuvaya katıldığımda, Amerikan şampiyonu, yanında Avustralya şampiyonu, onun da yanında Rus şampiyonu vardı. Benim için o an hayatta gerçekten zamanın durduğu ve o satranç tahtası haricinde hiçbir şeyi düşünmediğim zamandır.
ASOSYAL BİR SPOR
Satrancın bir dezavantajı var. İki kişi arasında olduğu ve konuşarak oynanmadığı için bir parça asosyal bir spor. Futbol ya da basketboldaki gibi çok fazla sosyalizasyon imkanı yok. Satranç oynayan popüler isimlerin olmamasından da kaynaklanabilir. Satrancın daha geniş kitlelere pazarlaması yapılabilirse çok popüler olacağını inanıyorum. İş dünyasında çok fazla satranca meraklı kimse yok. Belki birkaç turnuva düzenlense çok daha popüler bir hale gelebilir. İşe alırken kişilerin hobilerinin neler olduğuna mutlaka bakıyorum. Mutlaka belli bir zaman geçiriyorum çünkü hobiler de biraz insan hakkında fikir verir.
Satrancın beynin stres altında karar alma yetisini geliştirme, doğru taşı doğru yerde doğru zamanda kullanma, karşı hamlelerin neler olabileceğini düşünme gibi kişiye kazandırdığı pek çok özellik var. Hakikaten gerçek hayatta da karşılaşabileceğiniz pek çok sorunun çaresi satranç oyununda. Satrancı çok kolay bir şekilde gerçek hayata uygulayabiliyorsunuz. İş hayatı da aynen satranç oyunu gibi. Yeni bir ürün çıkarırsam rakibimin buna karşı tepkisi ne olur, bunları hep düşünmek zorundasınız. Daha planlı, programlı, her bir olasılığı göz önüne alan ve her bir olasılığa karşı nasıl bir tedbir geliştirebileceğinizi düşünebileceğiniz bir spor. Dolayısıyla bu yönlerden satrancın inanılmayacak biçimde yararını görüyorum.
GERÇEK HAYATA BENZER
Satranç, pek çok açıdan gerçek hayata benzetilir ve bu benzetme doğrudur. Stratejik düşünmek, ileriyi planlamak, her bir hamlenizi ve o hamlenize gelebilecek karşı hamleleri hesaplamak, psikolojik olarak rakibinizi etkilemek gibi pek çok açıdan yararlı ve eğiticidir.
Satranç, gerçekten sistematik düşünmeyi ve ilerisini görmeyi alışkanlık haline getirebilecek bir oyun.
Özellikle biz Türkler daha duygusalız ve zaman zaman fevri ve çabuk tepkiler verebiliyoruz. Aslında satranç duygusallığı, çabuk karar vermeyi dizginlemeyi sağlıyor. Daha soğukkanlı, daha hesaplı, kitaplı karar alma yetilerimizi güçlendirecek bir oyun esasında. O nedenle herkese bir şekilde satrancın öğretilmesinin büyük fayda sağlayacağını düşünüyorum.
HER YAŞA UYGUN
Normalde her sporu yaşınız ilerlediğinizde yapamazsınız. Satrançta yaş fark etmiyor. 8 yaşında bir çocukla 50 yaşında birisi rakip olabiliyor.  Satranç, fiziksel bir spor değil ancak kesinlikle beyin sporu. Aslında sizi fiziksel olarak diri tutacak bir spor. Ancak dünya şampiyonalarına baktığınızda çok rekabetçi. Fiziksel anlamda da sağlam olmanız gerekiyor. Hobi olarak baktığınıza her yaşta oynayabilirsiniz. Satranç şampiyonlarına baktığınızda 4-5 yaşında satranca başladıklarını görüyoruz. 10-12 yaşında çok ciddi şampiyonlar çıkabiliyor. Satrançta başarılı olmanız için çok akıllı olmanız yetmiyor.~
 İyi bir antrenörünüzün olması, düzenli çalışmanız gerekiyor. Satranç oyuncusunun yetişmesinin bir futbol oyuncusunun yetişmesinden bir farkı yok. Saatlerce antreman yapması gerekiyor. Nasıl diğer sporlarda vücut ve kaslar yapılan spora alışıyorsa beyin de satranca alışıyor.
KIZIMA DA ÖĞRETTİM
Çok ciddi zaman gerektirdiği için çok profesyonel turnuvalara katılmadım. Genelde bilgisayar ve Yahoo üzerinden satranç oynuyorum. Harvard’dan arkadaşlarımla akşamleyin internet üzerinden oynuyoruz.
Hafta sonları bazen sabaha kadar satranç oynadığım oluyor. Eşim satranç oynamıyor. Ben de kızıma satrancı ilk 4-4,5 yaşında öğretmeye başladım. Ancak tabii ki küçük çocuklara satrancı öğretmek çok kolay değil. Sevdirerek biraz daha sempatik bir şekilde öğretmeniz gerekiyor. Karşılıklı oynarken büyük bir keyif alıyorsunuz.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz