Erdoğan Özgörkey, İzmir’in önde gelen işadamlarından… Bir dönem kendisi Gelir Vergisi, şirketleri de Kurumlar Vergisi’nde ilk sıralarda yer alırdı. Özgörkey, Türkiye’nin önde gelen gruplarından bir...
Erdoğan Özgörkey, İzmir’in önde gelen işadamlarından… Bir dönem kendisi Gelir Vergisi, şirketleri de Kurumlar Vergisi’nde ilk sıralarda yer alırdı. Özgörkey, Türkiye’nin önde gelen gruplarından biriydi. Ancak, Coca Cola’nın strateji değişikliği ve aile içindeki bölünme, grubu zayıflattı, kendi deyimiyle, “sıfır” noktasına getirdi. Şimdi yeniden gıdada büyüyen Erdoğan Özgörkey, İzmirli grupların yaşadıkları sorunu, “Yüksek risk” ve “Düşük sermaye” gerekçeleriyle açıklıyor. Özgörkey, “Çoğu riskli işlere girdi. Fazla bir sermayeleri de yoktu. Aldıkları riski taşıyamadılar. En büyük hataları buydu” diye konuşuyor.
Erdoğan Özgörkey, Türkiye’nin bir dönemine adını yazdıran sanayicilerinin başında geliyor. İzmirli Özgörkey ailesinin ikinci kuşağını temsil eden Erdoğan Özgörkey, ağabeyi Nevzat Özgörkey’le birlikte Coca-Cola’nın Ege ve Akdeniz bölgelerinde şişeleme ve dağıtımını alarak grubun asıl büyüme hamlesini gerçekleştirmişti. 1966 ile 1993 yılları arasındaki 27 yılda Coca Cola’ya yurtiçi ve yurtdışında 8 üretim tesisi kattılar. Ege’de en yüksek vergi veren ilk 32 şirket içinde 4 şirketleri vardı. Yıl 1997’ye geldiğinde en çok gelir vergisi ödeyenler arasında Erdoğan Özgörkey 1’inci, Nevzat Özgörkey 2’nciydi. Grup artık zirvedeydi. Erdoğan Özgörkey’in ifadesiyle “Ne olduysa bundan sonra oldu ve meyve veren ağaç içeriden taşlanmaya başladı.” Yeni nesil, yeni arayışlar peşine düşmüştü. O esnada Coca Cola da tüm dünyada bir sistem değişikliğine gidiyordu. Her ülkede Coca Cola’yı tek grup altında topluyordu. Ortaklık yapısının değişimiyle birlikte Erdoğan Özgörkey ile Nevzat Özgörkey aileleri de bölündü. Erdoğan Özgörkey o anı şöyle ifade ediyor: “Elimle kurduğum veya satın aldığım, isimlendirdiğim 11 şirket ve 8 tesisten kurulu Ege’nin sayılı başarılı gruplarından biri gitmiş ortada benim yönümden sadece bir sıfır kalmıştı.”
Ve ardından 1998’de Erdoğan Özgörkey iki oğlu Murat ve Selim Özgörkey’le birlikte Erdoğan Özgörkey Grubu’nu yeniden inşa etmeye başladı. Torbalı’da aldığı 1 milyon metrekarelik arazi üzerine inşa ettiği dondurulmuş gıda üretim tesislerini 2001 yılında açtı. Bu arada otomotiv, turizm gibi çeşitli sektörlere de girdi. Grup 2008 sonunda lokomotifi olan dondurulmuş gıdada 100 milyon dolar, toplamda ise 150 milyon dolar ciroya ulaştı.
Capital, zirveyi yaşayıp sıfır noktasını gören ve bugün tekrar zirveye çıkışı başlatan Erdoğan Özgörkey Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Erdoğan Özgörkey’le İzmir ekonomisinden, İzmirli aile şirketlerindeki ayrılıklara, grubun yeni büyüme hamlesine kadar geniş bir yelpazede konuştu.
Türk iş dünyasının en deneyimli isimlerinden birisiniz. Yıllardır işin içindesiniz. Türk iş dünyasındaki değişimi nasıl buluyorsunuz?
Türkiye’ye kıyasla İzmir’in ve bölgenin gerilediği ifade ediliyor. Ben gerek Türkiye’nin gerek bölgenin özellikle son 25 yılda büyük gelişmeler kaydettiğine inanıyorum. 25 yıl öncesini düşündüğünüzde, Türkiye’de yokluktan başka bir şey yoktu. 1980 öncesinde Türkiye’de pek çok şey “yok” noktasındaydı. Sanayi belki doğmuştu ama büyüyememe, gelişememe sıkıntısı çekiyordu.
Türkiye, 1980’den sonra gerçekleştirdiği atılımla, bugünkü noktalara geldi. Tabii istenen nokta bu mudur? Hayır, insan her zaman daha iyisini istiyor. Ama bugün Türkiye’de o olmayan sanayi, belli bir seviyeye geldi. 25 yıl önce bize Türkiye’nin otomotiv sektöründe bu kadar ihracat yapacağını, tekstilde bu kadar ileri gideceğini söyleseler kimse inanmazdı. Bence özel teşebbüs büyük başarılar elde etti.
İzmir hem Osmanlı hem Cumhuriyet’in uzun bir döneminde Türkiye ekonomisinde çok önemliydi. Ticaret denince akla önce İstanbul, ardından İzmir geliyordu. Ne değişti? İzmir ekonomisi özellikle son yıllarda neden geriledi?
Bence İzmir yine çok önemli. İzmir ekonomisinde bir gerileme söz konusu değil. Böyle düşünülmesine neden olarak diğer illerin de sanayi ve ticarette önemli aşamalar kaydetmesini görüyorum.
Bundan 40-50 yıl önce iş yaparken İzmir merkezdi ama Ege Bölgesi’nin merkeziydi. Ben o zamanlar mobilya işi yapıyordum. Nazilli, Aydın, Denizli, Afyon ve Salihli’den insanlar mobilya almaya İzmir’e geliyordu. Herkes bugün ihtiyaçlarını yaşadıkları şehirde karşılayabiliyor. Bu durumu İzmir’in gerilemesi değil, diğer illerin gelişmesi şeklinde yorumluyorum.
-“İzmir gerilemedi” diyorsunuz?
İstanbul o zaman da İstanbul’du ve Türkiye’nin ithalat limanıydı. İzmir ise ihracat limanıydı ve bu bölgenin tarım ürünlerini ihraç ediyordu. Ama bugün Ege’de ve İzmir’de sanayi de var. Türkiye’de de sanayi yine en fazla İstanbul’un çevresinde gelişti.
İzmir’de geçmişte şehrin içinde 15-20 tane fabrika varken, bugün İzmir’in çevresinde 20 tane organize sanayi bölgesi faaliyet var. Ve buralarda yüzlerce tesis faaliyet gösteriyor. Belki bu tesisler çok büyük değil ama Türkiye ölçeğinde hatırı sayılır üretim yapıyorlar. Bunu kimse görmezlikten gelemez.
Yeni dönemde İzmirli iş adamlarından, genç iş adamlarından kimleri başarılı buluyorsunuz?
“İzmir geriledi” denmesinin bir nedeni de o. Eskiden Türkiye genelinde ön plana çıkan, tanınan İzmirli belli isimler vardı. O isimler de maalesef şanssızlığa uğradı. Sonra “İzmir geriledi” denmeye başlandı. Bugün belki öne çıkan belirgin isimler yok ama kendi çapında orta ölçekli çok miktarda iş sahibi var.
İzmir iş dünyasında çok sayıda büyük grup vardı. Ama gelişemediler, bazıları küçüldü, yok oldu. İzmirli işadamları nerede hata yaptı?
Çoğu riskli işlere girdi. Fazla bir sermaye birikimleri yoktu. Biraz da zamanından önce hamleler yaptılar. Kısa sürede, çok fazla sektöre girdiler. Sermaye birikimi yeterli olmayınca, aldıkları riski taşıyamadılar. Hata burada oldu diye düşünüyorum.
Bugün de belki aynı şartlar geçerli. Bu, Türkiye’nin de sorunu. Eskiden Türkiye’de çok büyük sermaye birikimi yoktu. Bugün bile yeterli sermaye birikimi olmayabilir. Ama yine belirli gruplar belli bir sermaye gücüne ulaştı. Bugün İstanbul’da da, Anadolu’da da, Gaziantep’te de, Antalya’da da, İzmir’de de, Denizli’de de bu birikimi oluşturanlar var. 25 yıl önce sermaye birikimine sahip 25 isim sayarsanız, bugün belki 200 tane sayabilirsiniz.
Siz grup olarak kendinizde ne gibi hatalar görüyorsunuz? Bugünkünden çok daha büyük bir grup olmanız gerekmez miydi?
Ege’de gelir vergisi sıralamasında 1997 ve 1998’de ben listede birinci, ağabeyim ikinciydi. 4 şirketimiz en yüksek vergi ödeyenler arasındaydı. Ödediğimiz vergi miktarları hala döviz bazında kimse tarafından ödenmedi. Gerek şirketler, gerek şahıslar olarak zirvedeydik.
Ne olduysa, bundan sonra oldu. Nevzat Ağabey’imin 1991 yılında başlayan rahatsızlığı artmış, işe konsantrasyonu azalmıştı. Meyve veren ağaç içimizden taşlanmaya başlamıştı. Gereksiz tartışmalar, gereksiz yeni arayışlar başarılara gölge düşürmeye başlıyordu.
Bu dönemde Coca-Cola da yavaş yavaş tüm dünyada sistem değişikliğine gidiyordu. Türkiye ve bizim grup da bu değişiklikten nasibini alacaktı. İçeriden ve dışarıdan deprem etkisini göstermeye başlamıştı.
Benim için 2 yol vardı. Ya değişen ve gelişen şartlara uyum sağlayacak ve gemiyi sakince limana yanaştıracaktım ya da fırtınalı havada yola devam edecektim ve neticeye tüm taraflar razı olacaktı.
Tecrübelerim bana gemiyi limana yanaştırıp, gerekiyorsa başka bir gemiyle sakin havalarda yeni yolculuklara çıkmanın daha uygun olacağını söylüyordu. Her ne kadar Nevzat Ağabey’imin bana söylediği “Erdoğan seninle ölünceye kadar ortağım” gerçeği olsa da, mevcut gemi su almaya başlamıştı.
-Peki siz ne gibi önlemler aldınız?
Ben fırtınanın dinmesi için elimden geleni yaptım. Önce Coca Cola’nın isteği doğrultusunda tüm Türkiye Coca Cola, tek çatı altında toplandı. Bu çatı altında 4 ortak grup vardı. Yüzde 40 hisse Coca Cola’nın, yüzde 40 hisse Anadolu Grubu’nun, yüzde 11,2 hisse Erdoğan Özgörkey Grubu’nun, yüzde 8,8 hisse ise Nevzat Özgörkey Grubu’nun oldu.
Bu hisse paylaşımıyla ağabeyimle olan ortaklığımız ana ortaklıkta ayrılmış oldu. Grubun ağırlıklı bölümü bizden koparıldı. Geriye kalanlar için de ortaklığın devam etmesinin anlamı kalmadı. Zaten benim esas ortağım Nevzat Ağabey’im, rahatsızlığının artması nedeniyle devre dışı bırakılmıştı. Grubun diğer ortakları da tarafımdan tesis edilen sistem sayesinde adil bir şekilde gürültüsüz olarak bölüştürüldü. Elimle kurduğum veya satın aldığım, isimlendirdiğim 11 şirket ve 8 tesisten kurulu Ege’nin sayılı başarılı gruplarından biri böylece gitmiş, ortada benim açımdan sadece bir sıfır kalmıştı.
-Bu büyük bu grup neden bölündü?
Ayrılmayı ortaya koyan, genç kuşak oldu. Oysa o güne kadar hayallerimizi, projelerimizi genç kuşağın devam ettireceğini düşünüyorduk. Biz bölündük ama tabii ki arkada ciddi bir birikim vardı.
O günden bugüne böyle bir bölünmeden sonra geldiğimiz noktayı ben kendime göre büyük bir başarı addediyorum. Çünkü, hakikaten sıfırdan bu noktaya geldik. Sıfırdan derken nankörlük de olmasın belli bir bilgi, deneyim ve finansman birikimimiz vardı. Bu birikimleri işi ilk kurduğumuz yıllara göre sıfır kabul etmek mümkün değil. Ondan sonra kendi prensiplerim ve inançlarım doğrultusunda büyüdük.
Ortaklık yapmama, kendi işimizi yapma, riske girmeme prensipleriyle belli bir noktadayız. Bundan sonra da daha hızlı, daha iyi şartlarda büyüyeceğimizi düşünüyorum.
Geçtiğimiz yıl “Yarınlar İçin” adında bir kitap yazdınız. Yazmaya nasıl karar verdiniz?
75 yılı geride bıraktım. Hayatımda zaman zaman yakınlarıma yaşadığım olayları anlatırken, ‘Ben buradan bir hatta iki kitap yazarım’ diye sık sık söylerdim. Ama gerçekten bir kitap yazabileceğimi hiç düşünmemiştim. Çocuklarım Murat ve Selim beni kitap yazmaya teşvik etti. ‘Baba 75 yaş önemli bir yaş. Sen hep yazarım, yazarım diyordun bari 75’inci yılın önemi için bir kitap yaz’ dediler. Bir anda pekiyi dedik.
Yazmaya koyuldum. Kitabı 3 ayda bitirdim. İlk bölüm benim anılarımdan, ikinci bölüm hayatımdaki önemli dostlarımın ve ailemin benim hakkımdaki düşüncelerinden oluşuyor.
Kitabınızda, “rakiplerinizi alarak büyüdüğünüz” dönemleri de anlatmışsınız. Bugün de bu şekilde mi hareket etmeye çalışıyorsunuz?
İlk işlerimden biri olan mobilya işinde denk gelmişti ve iki rakibimi alarak büyümeye devam etmiştim. Ama böyle bir büyüme yöntemim yok. Bugüne kadar girdiğim tüm sektörlerde sıfırdan işe başladım.
Bugün de ısrarla bize birçok teklif geliyor. “Sizin artık rakiplerinizi alarak büyümeniz gerekir” gibi telkinler yapıyorlar. Şartları bize uyan, mantıklı bir teklif çıkarsa alabiliriz. Bu yolla büyümeyi hızlandırabiliriz ama şu anda dondurulmuş gıdaya da sıfırdan yatırımla geldik.
Ortaklığı pek sevmiyoruz. Birtakım ortaklık teklifleri oluyor onlara hiç sıcak bakmıyoruz. Bu çok cazip bir teklifi de reddederiz anlamına gelmiyor ama ortaklık yüzde 90 prensiplerimize uymuyor.
Bundan sonra büyümenizi nasıl sürdürmeyi planlıyorsunuz? Lokomotif sektör ne olacak?
Lokomotif sektörümüzün hep gıda olacağını düşünüyorum. Ama bugüne kadar yapmadığımız ciddi büyük bir alım yapabiliriz. Belki o alım bunun da önüne geçebilir. Bugüne kadar birkaç tane teklif geldi ama bize uygun olmadı. Çocuklarım okullarını bitirmiş gelmişlerdi. Onların da iş konusunda belli bir noktaya gelmesi gerekiyordu.
Şimdi onlar da belli bir seviyeye geldi. Bir yandan bu işleri kurarken, büyütmeye çalışırken ciddi bir alıma girmedik ama böyle bir imkan ortaya çıkabilir. Böyle bir imkan çıkarsa ve seveceğimiz bize uyum sağlayacak bir sektörse ciddi bir alım yapabiliriz.
Emeklilik planınızı yaptınız mı?
Emekliliğin insanı çok yıprattığına inanıyorum. Okul arkadaşlarımdan oluşan bir grubum var. Onlara bakınca emekliliğin iyi bir şey olmadığına inanıyorum. Elim ayağım tuttuğu sürece çalışmak istiyorum. Emekli olmayı düşünmek bile istemiyorum. Hamdolsun şu anda sağlığım yerinde. Çalışmaya devam edeceğim.
Yetersiz Sermayeyle Büyük Risk Aldılar
“İki kuşak üst üste İzmir’den çok başarılı sanayici çıkmıyor” diye yorumlar yapılmıştı. Gerçekten böyle mi? Bunun nedeni kuşak çatışması ve kurumsallaşamama olabilir mi?
Çoğunu Tanıyordum
Biz de bu konuda birtakım telkinlere maruz kaldık. Bunların bir kısmının yapay olduğunu düşünüyorum. ‘Aile şirketlerinde ikinci ve üçüncü nesil başarısız’ deniyor. Tabii ki bunun da rolü vardır ama bahsettiğimiz birçok grubun bana yansımaları oldu. Onları yakından tanıyordum.
Sermaye Birikimleri Yetersizdi
Bunlara baktığım zaman da başarısızlığa en büyük neden olarak yeterli sermaye birikimine ulaşılmadan riskli işlere girilmesini görüyorum. Bu şirketler bir ağaç gibi büyürken, dalları cılız bir şekilde gelişti. İlk şiddetli fırtına o ağacı dibinden söküp götürdü.
Çok Hızlı Büyüdüler
Çoğu yeterli sermaye birikimine ulaşmadan çok fazla sektöre dağıldı. Hiçbir zaman kendi içlerinde çok güçlü bir yapıya ulaşamadılar. Esasında sağlam bir temellerinin olmayışı onların kolaylıkla yok olmalarına sebep oldu. 2’nci nesilden kaynaklanan problemler de önemli ama asıl sorun yüksek risk alarak, zamanından önce hızlı büyümek oldu.
Çıkarken Dinlenmek de Gerek
Benim iş hayatımdaki önemli bir prensibim şudur: Merdivenlerin basamaklarını teker teker çıkmak gerekir. Hatta biraz çıktıktan sonra bir sahanlık varsa o sahanlıkta biraz durup, etrafa şöyle bir bakıp, dinlenip ondan sonra yola devam edilmeli. Bunu yapmadıkları için çok iyi şirketler bugün yok.
İzmirli Aileler Neden Bölündü?
Yeni Nesil Anlaşamayabiliyor
İzmir’de bizim ailede babam birinci kuşaktı. Ben ve kardeşlerim ikinci kuşaktık. Biz de ikinci kuşak olarak birtakım şeyler yaşamadık değil ama işleri belli bir seviyeye getirdik. Bölünmelerin ana nedeni yeni neslin birbiriyle uyum sağlayamaması ve büyüklerin kontrolünden çıkma istekleri oluyor.
Gençler Özgürlük İstiyor
Ben kendimizden biliyorum. Gençler daha özgür olmak istiyor ve kontrolü pek sevmiyor. Büyükler bir kontrol mekanizması gibi görülüyor. Bundan kurtulmanın yolunun da ayrılmalar, bölünmeler olduğu düşünülüyor.
Bölüneceğimiz Aklıma Gelmezdi
10 yıl önce bölündük. Bizim bölüneceğimizi asla düşünmezdim. Fakat oldu. Bu işi de usulüne uygun ve sessizce gerçekleştirdik. Bizden sonra İzmir’de bu aşamaya gelen ailelerden bazıları usulüne uygun gerçekleştirdiğimiz için bu deneyimimizden istifade etmek istedi.
Çocuklarımla İşi Götürüyorum
Üçüncü kuşak olarak bugün çocuklarımla birlikte işi götürüyoruz. Ağabeyimin çocuklarının da belli işleri başardıklarını düşünüyorum. Herkesin başarısı, bundan sonra kendine ait. Bugün çocuklarıma güveniyorum, işi belli bir seviyeye getireceklerine de inanıyorum.
10 Yılda Sıfırdan 150 Milyon Dolar Yarattı
Bugün Erdoğan Özgörkey Grubu olarak iki oğlunuzla birlikte yola devam ediyorsunuz. Gıda, turizm, inşaat, tarım ve otomotiv gibi pek çok sektörde varsınız. Toplam ne kadarlık bir büyüklüğe ulaştınız?
Hayalini Gerçekleştirdi
10 yıl önce işe tekrar sıfırdan başladık. Öncelikle gıda sektörünü seçtik ve yatırımlarımızı buraya yönlendirdik. Hayallerimde hep bugün Torbalı’daki gibi büyük bir arazi üzerinde entegre tesislerimizi bir noktada toplayıp onları oradan yönetip, büyütmek amacım vardı. Sıfırdan tekrar başlarken bu hayali bundan sonra gerçekleştirmek amacıyla yola çıktık.
Yatırım 100 Milyon Euro’yu Aştı
Torbalı’da 1 milyon metrekarelik arazi alıp dondurulmuş gıda tesislerini buraya kurduk. 2 bin çiftçiyle sözleşmeli tarım yapıyoruz. Bugüne kadar 100 milyon Euro’yu aşan yatırım yaptık. Türkiye’deki pek çok fast food zincirinin neredeyse tek tedarikçisi konumuna geldik. Aynı zamanda ihracat da yapıyoruz. 2009’da perakende noktalarında da Feast markasıyla ürünlerimiz satılmaya başlandı.
2009’da Yüzde 25 Büyürüz
Dondurulmuş gıdada 2008 ciromuz 100 milyon dolar oldu. İzmir’de BMW, Mini ve Land Rover’ın temsilciliğini aldık. Antalya’da Türkiye’nin en büyük tekstil yıkama fabrikasını kurduk. Bu arada uzun yıllardır butik otel projemiz vardı. Aldığımız yeni bir gayrimenkulde İzmir’de onun inşaatına başladık. Grup 150 milyon dolar ciroya ulaştı. 2009’da yüzde 20-25 oranında büyümeyi hedefliyoruz.
Yol Almazsanız Hedefe Ulaşamazsınız
Pek çok ekonomik krizde iş yaptınız. Ve bugün krize rağmen yatırıma devam ediyorsunuz. Kriz ortamında şirketlere tavsiyeleriniz neler?
Yatırıma devam ediyoruz çünkü zaman çok değerli. Zamanı geri kazanmak mümkün değil. Ben her zaman girişimcilere temkinli olmalarını tavsiye ediyorum. Böyle zamanlarda bir yerine iki kere düşünerek hareket etmek gerekiyor. Ancak bir de zamanında atılması gereken adımları atmazsanız kaybettiğiniz zamanı geri kazanmanız mümkün olamayabiliyor. 1960 ihtilalinden sonra ufak bir yatırım yapıyordum. Bir yakınım bana ‘Sen ne yapıyorsun? Bu zamanda bu yapılır mı?’ dedi. Ben yine de o işi yapmaya devam ettim. O gün onları yapmasaydım belki bugünlere gelemeyecektik. Yola çıktığınız zaman yol almazsanız hedefe varmanız söz konusu olamaz. Bir yerlere ulaşmak için önce şartları iyi analiz edip, tedbiri elden bırakmadan yürümeye devam etmelisiniz.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?