Mart ayına piyasalar yükselen enflasyon ve artan siyasi tansiyonla başladı. Ek olarak IMF ile yeni bir anlaşmaya gidilmeyeceği açıklandı. Bu olumsuz haberlerle piyasalar dalgalı bir seyir izledi. Ancak ABD ekonomisinde toparlanma hızının artması ile yaşanan iyimserlik piyasaları destekledi. Hatta mart sonuna yaklaşırken Türkiye ekonomisi ve piyasaları yılın ilk çeyreğini olumlu bir tonda tamamlıyor.
Nisan ayı ile birlikte yılın ikinci çeyreğine başlarken küresel piyasaların yanıt arayacağı soru şu: FED, MBS (Varlığa Dayalı Menkul Kıymet) alımını kestiğinde ABD yeni bir gayrimenkul krizine sürüklenir mi? Bu sorunun cevabı FED’in genel yaklaşımında saklı: ABD’de toparlanma iyice sağlanmadan ne faizler artacak ne de likidite teşvikleri çekilecek. Burada kritik nokta FED’in 2010 ve 2011 süresince bir enflasyon riski görmemesi.
Bu düşük faiz ortamı bir süre daha Türkiye gibi ülkelere destek olacak. Global etkenlerin çekim kuvvetiyle Türkiye’de de faizler ve döviz kurları düşüş eğiliminde olacak. IMF’siz kredi notu artan bir ülke olarak Türkiye, sermaye çekiminde olumlu bir noktada bulunuyor. Borsada ise dalgalı olmak kaydıyla genel bir yükseliş eğilimin hakim olmasını bekliyoruz. Yeniden canlanan şirket satın alımları (M&A) borsada şirket bazında hareketler yaratabilecektir. Siyasette yaşanan sürprizler piyasalarda dalgalanmaya neden olsa da büyük resmi değiştirmemekte, hatta genelde alım fırsatı olmaktadır.
İMKB’de banka hisselerindeki yükselişin nedenleri
Mart ayının ikinci yarısında İMKB’de büyük ölçüde banka hisseleriyle sınırlı bir yükseliş oldu. Büyük banka hisselerinde bir haftada yüzde 10 ila 20 arası yükselişler yaşandı. Yıllık faizin yüzde 9 olduğu bir ortamda, bir haftada yaşanan bu yükseliş, ciddi bir hareket olarak incelenmeye değer. Basında çıkan spekülatif ve dar değerlendirmeler, yatırımcıların kafasını karıştırabilir. Ancak, yüklü yabancı alımıyla yaşanan bu yükselişin birkaç temel sebebi var:
1. Bankalar yılın ilk çeyreğinde yüksek karlar açıklayacak. Nitekim sektörün Ocak’ta toplam karlılığı, Aralık ayına göre yüzde 47, geçen yılın Ocak ayına göre yüzde 29 arttı.
2. Enflasyonun Mart’ta yeniden tek haneye inmesiyle faizler tekrar düşüş trendine girebilir. Bunun için 3 Nisan’da açıklanacak Mart ayı enflasyonunun yüzde 1’in altında geri gelmesi yeterli.
3. Son olarak ekonomide toparlanmanın ivme kazanması, gelecek aylarda kredi talebini arttırabilir.
Bu olumlu etkenlere rağmen banka hisselerinin değerlemeleri, kısa vadede doyuma ulaşmış gözüküyor. Büyük bankaların ortalama piyasa/defter değeri oranı 2.0’ye yaklaşmış durumda. Bu oran pek çok Amerika ve Avrupa bankası için 1.0’in altında. Türkiye gibi gelişmekte olan ülke bankaları için ise 2.0-2.5 arasında değişiyor. Türk bankaları, bu yükseliş ile, değerleme olarak ucuz bölgesinden çıkıp benzer ülke bankalarına göre normal seviyeye gelmiş oldu. Bu seviyeden sonra yeni bir yükseliş trendi olması için faizlerin yüzde 8,5 seviyesinin de altına düşmesi ve kredi talebinde çift haneli büyüme trendinin yakalanması gerekir. Bunun için ise enflasyonun alacağı yön büyük önem arz ediyor.
~ Çift haneli enflasyon kalıcı değil
2009 yılı boyunca tek hanede seyreden enflasyon, gıda fiyatlarındaki hızlı yükselme ile tekrar çift haneye çıktı. Bu da tahvil faizlerini yüzde 9’un üstüne çıkardı. TCMB ve ekonomi yönetimi enflasyondaki yükselişin geçici olduğunu savunuyor. Açıkçası bu görüşe biz de katılıyoruz. Enflasyonu büyük ölçüde gıda enflasyonu yukarı çekti. Çekirdek enflasyon yüzde 5; kira enflasyonu ise tarihsel dip noktası olan yüzde 4,75’te bulunuyor. Yani aslında talepten kaynaklanan kalıcı bir enflasyon yükselişi söz konusu değil.
Geçici de olsa enflasyonun çift hanede olması enflasyon beklentilerini bozma riskine sahiptir. Bu yüzden TCMB beklenti yönetimine çok önem veriyor. Nitekim mart ayı ile birlikte enflasyon çok büyük olasılıkla yeniden tek haneye düşecek. Ancak sonraki aylarda ekim ayına kadar enflasyon görece yüksek seyredip daha sonra kararlı bir şekilde düşmeye başlayacak. Enflasyon konusunda önümüzdeki 6 kritik ayda hükümetin de TCMB’ye yardımcı olması gerekir. İç talep zayıf seyretse de bazı alanlarda devlet hizmetlerinin yetersizliği veya rekabet eksikliği enflasyon açısından risk teşkil etmektedir. Örneğin eğitim ve sağlık hizmetleri.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?