Türkiye piyasaları 2013 yılına hızlı başladı. Ancak ocak ayı sonunda Moody’s’in kredi notu artışı yapmaması bir düzeltme nedeni oldu. Son aylarda IMKB, benzer ülke borsalarına göre değerleme olarak yüzde 10 daha pahalı hale gelmişti. iMKB’de yaklaşık yüzde 10 kayba neden olan son düzeltme hareketi bu köpüğü almış oldu. Borsa dışında faiz ve döviz piyasalarında ise fazla bir dalgalanma görülmedi. Yani piyasalarda yaşananlar ne bir kriz ne de bir çöküştür. Öncesinde soluksuz yükselen borsada yüzde 10’luk geri çekilme sağlıklı bile oldu. Örneğin, ocak ayı ile birlikte bireysel emeklilik sistemine girmeye başlayan yeni yatırımcılara daha makul seviyelerden hisse senedi alma şansı doğdu.
DÜŞÜK FAİZ ORTAMINDA YATIRIM
Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yatırımcılar düşük faiz gerçeğini ve sonuçlarını daha iyi anlamaya başlıyor. Devlet tahvil faizleri yüzde 6-7 civarına, mevduat faizleri ise yüzde 7-8 aralığına kadar geriledi. Yıllık enflasyon beklentisini yüzde 6 diye alırsak reel faizlerin yüzde 0-2 aralığına indiğini görürüz. Faizlerin düşmesi borç alanlar için iyi bir gelişme olmakla birlikte, tasarruf sahipleri ve emekli ödemelerini yapmak için faiz gelirine bağımlı sandık ve vakıfları zor duruma sokmaktadır. Düşük faiz ortamı Türkiye’de yatırım kalıplarını kökten değiştirecektir. Kısaca söylemek gerekirse tasarruflar artan oranda reel yatırımlara, gayrimenkule ve kolektif yönetilen fonlar vasıtasıyla sermaye piyasalarına akacaktır. Faiz getirisini artırmak isteyenler için ek getiri sağlayan özel sektör tahvilleri daha cazip olmaya başlıyor. Şimdilik ikinci el işlem hacmi yok denecek düzeyde olan özel sektör tahvil piyasası, önümüzdeki yıllarda ciddi büyüme gösterecek.~
Grafikte varlık dağılımını verdiğimiz BES fonlarında, tahvil ve reponun azalıp hisse senedi ve özel sektör tahvili miktarının arttığını göreceğiz. 2012 sonunda Türkiye'de yüzde 16 olan hisse senedi oranının Polonya’da yüzde 32 olduğunu belirtirsek daha yolun yarısında olduğumuzu görebiliriz. Miktar olarak ise bizde 20 milyar TL’yi (8 milyar Euro) geçen fon büyüklüğü Polonya’da 58 milyar Euro ile bizdekinin 7 katından fazla.
DÜŞEN FAİZLER NOT ARTIŞINA İŞARET EDİYOR
Grafikte iki yıl vadeli Türkiye devlet tahvillerinin faizini benzer vadeli Brezilya ve Polonya faizleriyle birlikte gösteriyoruz. Her iki ülkenin de kredi notu Türkiye’den yüksek ama Brezilya Merkez Bankası enflasyon endişesiyle temel faizi görece yüksek tuttuğu için faizleri Türkiye’den daha yüksek. Polonya, AB üyesi olmanın avantajıyla enflasyonda istikrarı sağlamış bir ülke. Türkiye ise sağlam bütçe disiplini ve azalan kamu borcu sayesinde borçlanma faizlerini hızla aşağı çekmeyi başarıyor. Bu grafik Türkiye’nin önümüzdeki aylarda yatırım yapılabilir kredi notuna ulaşacağına dair piyasanın onayı olarak alınabilir. Ocak ve şubat aylarında TCMB faiz koridorunu yüzde 4,5-8,5 bandına indirirken bankaların zorunlu karşılıklarını (bir yıla kadar olan vadelerde) artırdı. Bu politikanın yan etkisiyle kredilerin çok hızlı artmaması için TCMB bankalara uyguladığı zorunlu karşılık oranlarını ortalama yüzde 11’e (dövizde yüzde 11,5) çıkarttı. Karmaşık gibi gözüken bu para politikasını riske sokabilecek en önemli risk unsurları cari açık ve enflasyonun tekrar yükselmesi olur. Bu iki risk unsuru yılın ilk yarısında sorun olmazsa yılın 3. çeyreğinde Mo-ody’s’den kredi notu artışı gelebileceğini düşünüyoruz.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?