Türkiye, 12 Haziranda bölgemizde eşi görülmemiş bir olgunlukla seçimini yaptı. Yüzde 87'lerin üzerinde bir katılım ile halk demokrasiye güveninin tam olduğunu gösterdi ve uzlaşmaya zorunlu olacak bir parlamento şekillendirdi. Bunu yaparken herhangi bir koalisyona gerek kalmadan güçlü bir iktidar belirledi. İktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi'ne diğer partilerle uzlaşarak yeni anayasa yapma görevini verdi. Bu müthiş sonucu halk olgunlukla karşıladı ve demokratik olarak çarklar yeniden dönmeye başladı. Seçim boyunca sakin ve güvenli bir ortamda oy kullanılması ve halkın kendini yönetecek kadrolara görev vermesi, ülkemizin bulunduğu bölge için bulunmaz bir nimet. En gelişmiş batı ülkelerinde seçimlere katılımın yüzde 50'leri zor aştığını dikkate alırsak geniş katılım sonucu halkın iradesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne tam yansıdığı söylenebilir. Bu da Türkiye'ye siyasi olarak büyük olanaklar sunmaktadır. Ak Parti'nin kazançlı çıkmasında ve halkın bu kadar geniş kesiminden destek bulmasında ekonominin iyi yönetilmesinin, halka sunulan hizmetlerin başarısının en büyük faktör olduğunu düşünüyorum. Küresel olarak büyük krizlerden geçildiği günümüz ortamında ülkemiz ekonomisinin benim iş hayatıyla yakından ilgilendiğim son 46 yılda görülmemiş derecede olumlu görünüm verdiğini söyleyebilirim. Hızla kalkınan Türkiye, zaman içinde işsizlik sorununa da göreceli olarak çözüm üretebilecektir.
Ekonomik değerlendirmelerde öne çıkan husus ise ülkemizin tasarruf oranlarının düşüklüğü nedeniyle bu hızlı kalkınmayı getiren yatırımların yurtdışından gelen sermaye akımları desteğinde finanse edilmesi durumudur. Ülkemizin yarattığı tasarruflar kalkınmamızı hızlı sürdürmemizi karşılayamadığı için bu yurtdışı sermaye akımına ihtiyacımız devam edecektir. Buradaki önemli konuise bu sermaye akışının niteliğidir. Pek tabii olarak bizler ülkemize uzun vadeli, doğrudan yatırım olarak gelecek sermayeyi tercih ediyoruz. Ancak küresel sorunlar, sermaye birikimini yapmış ülkelerdeki ekonomik sıkıntılar doğrudan sermaye akış hızını olumsuz etkiliyor.
Bu durumda kısa süreli sermaye girişi, ekonominin kırılgan noktası olan cari açık konusunu gündemde tutuyor. Cari açık sağlıklı finanse edildiği müddetçe sorun yok. Ancak yurtdışında dengelerin değişmesiyle giren sermayenin yurtdışına hızlı çıkma olasılığı iktisatçıları endişelendiriyor. Cari açığın büyümesinde en büyük faktör enerji ihtiyacımız için yapılan ithalattır. Doğalgaz, petrol gibi ürünleri yurtdışından almaya zorunluyuz. Peki ithal ettiğimiz ve büyük döviz çıkışına neden olan bu ürünleri verimli kullanıyor muyuz? HAYIR..~
İşte burada WWF Türkiye ve WWF International'ın birbirinden ayrı olarak enerji uzmanlarına yaptırdığı bilimsel araştırmalar yüzde 40'a varan tasarrufun sağlanabileceğini gösteriyor. Yani ithal ettiğimiz, cari açığın en büyük nedeni olan enerji ihtiyaçlarımızda yüzde 40 tasarruf. Bu oran cari açık sorununu büyük ölçüde ortadan kaldırır.
Peki bu neden yapılamıyor? Enerji verimliliği, güçlü bir iktidarın zorunluluk getiren kanun ve kararlar geçirmesini, belki de halkın zorlanmaktan başlangıçta pek memnun olmayacağı kararlar almasını gerektirdiği için bugüne kadar kısıtlı olarak ele alındı. Zorunluluk gerektiren kararları şöyle sıralamak mümkün: Kullanılacak elektrikli cihazların sadece enerji verimli olanlarla sınırlandırılması, diğerlerinin satışının ve kullanılmasının yasaklanması... Zorunlu olarak binalarımızın yalıtımlarının geliştirilmesi, devlete ait olanlar, özel olanlar, mevcut olanlar ve yeniler hepsinin ısı, su, ses yalıtımlarının kampanya olarak ele alınması... Otomotivde sadece enerji verimlilere yol verilmesi gibi bazen teşvik, bazen de zorlama gerektirecek kararlar ile enerjinin maksimum değerde verimli kullanılması. İşte güçlü iktidar bunu yapabilir. Cari açık sorununu çözerken işsizlik sorununa katkı yapacak bu uygulamaları sadece güçlü iktidar gerçekleştirebilir.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?