JOHN CHAMBERS, pek çok uzmana göre iş dünyasının yetiştirdiği en iyi CEO’lardan biri.
Şeyma Öncel Bayıksel
John Chambers, dünyanın önde gelen teknoloji devlerinden Cisco’nun efsanevi CEO’su. Cisco’ya ölçek atlatan lider olarak tanınıyor. Öyle ki katıldığında 400 çalışana, tek bir ürüne ve 70 milyon dolar ciroya sahip olan şirket, 2015 yılında CEO’luk koltuğunu devrettiğinde 10 bin çalışanı olan, 47 milyar dolarlık bir deve dönüştü. Siber güvenlik ve veri saklama gibi konularda lider pozisyona ulaştı. Chambers’ın başarıları bunlarla sınırlı kalmadı. Chambers, Cisco’daki kariyer yolculuğunda tam 180 şirketi satın aldı ve Cisco bünyesine kattı. Pek çok çalışanını milyoner yapmasıyla ünlendi. Şirketin; Nortel, Lucent, Alcatel, IBM, Dell ve HP gibi önemli rakiplerin manevralarını hasarsız, hatta üstünlük kazanarak atlatmasını sağladı. İşte tüm bu nedenlerle Chambers bugün iş dünyasının en iyi CEO’larından biri olarak gösteriliyor. Geçtiğimiz yıllarda CEO koltuğunu bırakan Chambers, kariyer hayatına damgasını vuran ve kendisine başarı getiren bu deneyimlerini “Connecting The Dots” (Noktaları Birleştirmek) isimli bir kitapta topladı. Sadece şirketlerin değil, etkin lider olmak isteyen her iş insanının faydalanacağı kitabında şirketlere yeni dönemde “kazanmanın” yollarını ise şöyle anlattı:
ERGEN GİBİ DAVRAN, DİSLEKSİ GİBİ DÜŞÜN
“Ben disleksiyim. Bu da benim hayatım boyunca karşılaştığım her olaya farklı bakmamı sağladı. Geleceğin trendlerini herkesten önce görebiliyordum. Bir ergen gibi meraklı, iddialara açık, risk almaktan kaçınmayan bir yapıya sahiptim. Pazarın hangi yöne gideceği konusunda her zaman net bir görüşüm oldu. Bunu çoğu zaman ergen gibi davranıp, dislektik gibi düşünmeme borçlu olduğuma inanıyorum. Dünyada da CEO’ların 5’te 1’inden fazlası disleksi. Sonuçta Virgin, Charles Schwab, JetBlue, Ikea, CNN, Ford ya da The Body Shop gibi markaları yaratabilmek için başkalarının görmedikleri fırsatları görmeniz, kutunun dışında düşünmeniz gerekiyor. Peki dislektik gibi düşünmek tam olarak ne anlama geliyor? İlk adım, büyük resme ve olası sonuca odaklanmak olmalı. Gerçekleri sentezlemeye çalışmak ya da yazılı bir raporda sunmak yerine her şeyi kafanızda bir resim veya grafik olarak görmeye çalışın. Ortak temalar ortaya çıkıyor mu, buna dikkat edin. Önemli olan bulduğunuz eğilim ve bağlantılardır. Pazardaki büyük değişimlere dikkat edin. Bu değişimlerle ilgili kafanızda boşluklar varsa bunları doldurmak için verilere ya da işin uzmanlarına başvurun. Aldığınız bu yeni bilgilerin ardından bir adım geri gidin ve tüm bu bilgileri büyük resmin içine oturtun.
RAHAT ALANINIZDAN ÇIKIN
Bir sonraki adım ise kendi konfor alanınızdan çıkmak olacak. Bir ergen gibi davranın. Sizin rolünüz işleri karıştırmak ve başkalarının görmediğini görmektir. Sizi tanıdık sonuçlara götüren önyargılı fikirlerden kurtulmaya çalışın. Ben 1997’de sesin gelecekte bedava kullanılacağını söylediğimde herkes benimle alay etti. Ses, telekom şirketlerinin en kârlı alanıydı, odak işiydi. Sesin bir yerden bir yere ulaşması için gerekli olan telekom altyapısını inşa etmek ise startup’ların bu işe girmelerinin önündeki en büyük engeldi. Ancak ben tüm bunlarla ilgilenmiyordum. Çünkü, gerçek rekabetin başka yerde olduğunu hissetmiştim; o da internetti. 1990’ların ortalarında, ses sinyallerini parçalamak ve bunları bir bilgisayardan diğerine herhangi bir veri gibi aktarmak mümkün hale geldi. Bana göre bu durum dünyadaki her telekom şirketinin temel iş modelini derinden sarstı. İnternet Protokolü Üzerinden Ses’i (VOIP) kullanabilmeniz için neden bakır telefon kabloları kullanmanız gereksin ki? Bu teknolojinin gelişeceğinden emindim. Maliyet farkı ise inanımaz boyuttaydı. Aslında internet gibi telefon hatları da sabit bir maliyettir. Telekom şirketlerinin uzun mesafeye daha fazla ücret almalarının tek nedeni bunu yapabiliyor olmaları. Yoksa 1 çağrının maliyetiyle 100 çağrının maliyeti arasında bir fark yok. Sonuçta 90’lardan önce bu arz edilen hizmeti ikame edecek anlamlı bir alternatif de yoktu. Bana göreyse yakın dönemde sesli aramaların internet üzerinden bedava yapılması ve herhangi bir veri şekli gibi ele alınması kaçınılmazdı. Tek soru bu değişimin ne kadar zaman alacağıydı. Ben bu oluşacak örüntüyü çok önceden görmeyi başarıp, risk alarak bu alana yatırım yaptım ve kazandım.
HER ŞEYE RAĞMEN CESARET
Başarının bir başka sırrı da cesaretli olmak… Ben kariyer hayatım boyunca o sırada başkalarına doğru gözükmeyen pek çok satın alma gerçekleştirdim. Bunlardan biri de 1993 yılında aldığımız Crescendo’ydu. Bu şirketi satın almamış olsaydık, dünyanın en büyük ve lider network ve internet şirketi olmayabilirdik. 95 milyon dolar ödeyerek, yılda 10 milyon dolarlık satışı ancak gerçekleştirebilen bir şirketi satın aldık. Bu oldukça cesaret isteyen bir adımdı. Cisco’nun hisseleri o sırada darbe aldı. Pek çok yönetim kurulu üyemiz bu kararı beğenmedi. Bu satın almanın gerçekleşmesi için kendi kariyerimi bu şirketin kurucuları olan ve tanımadığım dört kişi için ortaya koydum. Bunun nedeni bu dört kişiyle aynı cesur vizyona sahip olmamızdı.Ayrıca müşterilerim ve pazardaki veriler de bana bu şirketi gösteriyordu. Crescendo, Ford Company’den bir arkadaşım bu küçük şirketin “Fast Ethernet” geliştirdiğini söyleyene kadar radarımda değildi. Bu teknoloji bakır telefon kabloları üzerinden verinin oldukça hızlı şekilde gönderilmesini sağlıyordu. Bu teknolojiyi daha önce duymamıştım. Ancak “switches” teknolojisinden haberim vardı. Bunlar bilgisayarları, printerları ve server’ları yerel bir network’e bağlıyordu. Teknoloji geliştikçe ve network’ler birbirine daha bağlı hale geldikçe, bu tür yeni teknolojilerin mevcuttakilerin yerini alacağını öngörmüştüm. Müşterilerimiz arasında yer alan Boeing’den bir yöneticiyle konuşurken de bana geleceğin teknolojisi olarak Fast Ethernet’ten bahsetti. Hemen her iyi satıcının yapacağı gibi bu konuda 10 milyon dolarlık sipariş almak için ne yapmamız gerektiğini sordum. Boeing idarecisi, Cisco’nun Crescendo’yu satın alması ve teknolojisini anlaşmaya dahil etmesi halinde bu anlaşmanın gerçekleşebileceğini söyledi. Crescendo’yu satın aldım. Onlar oyunu kazanmak değil, yeniden yazmak isteyen bir ekipti.
ÜRÜNLERİ DEĞİL, AMACI SAHİPLEN
İster 2 çalışanınız ister 100 bin çalışanınız olsun, bugün sahip olduğunuz şirket yarın ihtiyaç duyacağınız şirketten farklı olacaktır. Eğer teknoloji işindeyseniz, yeni model ve icatlara duyulan ihtiyaç hiçbir zaman bitmez. Ben Cisco’nun CEO’su olarak başından bu yana dört prensibi benimsedim. İlk olarak şirket için vizyon ve stratejiyi oluşturmam gerektiğini biliyordum. Üst düzey lider takımını işe almak, elimde tutmak, gerektiğinde değiştirmek de benim işimdi. Kültürü yaratıp bunun şirket içine yayılmasını sağlamak da önemli iki görev olarak önümde duruyordu. 1991’de katıldığım Cisco, 2015’te ayrıldığım şirketten çok farklıydı. Zaman içinde “routing” teknolojisinden “switching”e geçtik. IP üzerinden sesten sonra videoya, veri merkezlerine, buluta, ülke dijitalleşmesi işine, nesnelerin internetine yöneldik. Biz, 180 diğer şirketi satın almanın yanında onların ürünlerini, DNA’sını ve uygulamalarını bünyemize kattık. Bu yapıları bir araya getirerek müşterilerimizin daha az riskle ve daha düşük maliyetle istedikleri sonuçları elde etmelerine yardımcı olan bir mimari yapıyı Cisco’nun içinde birleştirdik. Piyasada yaşanan pek çok çöküş ve geçiş döneminden sağ çıkmayı başardık. En önemlisi faaliyette bulunduğumuz alanlarda pazarda ya 1’inci ya da 2’nci olduk. Üretim ve tedarik zincirinde devrim yaratan dış kaynak kullanımı gibi uygulamalara öncülük ettik. CFO’muz Larry Carter tarafından tasarlanan Virtual Close isimli muhasebe aracı, 24 saat içinde şirketimizin finansal sağlamlığını gerçek zamanlı görmemizi sağlayan çığır açan bir sisteme imza attı. Bu arada rekabet ettiğimiz şirketlerin neredeyse tamamı piyasadan silindi. Wellfleet, SynOptics, Cabletron, Alcatel, Lucent, Nortel gibi şirketler artık yok. Tüm bu başarıların nedeni ise aslında basit: İlk başta yaptığımız iş olan routers ya da switch ürünlerimize odaklanmadık. Vizyonumuzda ve varoluş nedenlerimiz arasında yer alan değişime adapte olmayı seçtik.
BAŞARILI SATIN ALMA SIRLARI
180 şirketi bünyesine katan ve bu şirketlerin her birinin DNA’sını Cisco’nunkiyle uyumlu hale getiren bir lider olarak başarılı bir satın alma için 7 altın kural olduğunu düşünüyorum. İlk önce her satın almanın sizin vizyon ve stratejinizle uyumlu olması gerekir. Cisco-Crescendo örneğinde mesela network sektöründe switching teknolojisinde gelecek olduğunu gördük. Routing ve switching teknolojilerini birbirine rakip değil, tamamlayan alanlar olarak algıladık. Peki başarılı bir satın almanın diğer kuralları neler? Bir satın alma sırasında pazar geçişlerine ve teknolojik yeniliklere dikkat etmeniz gerekir. Müşterileri dinlemek ise çok önemli. Her iki şirket için kazan-kazan stratejisi oluşturursanız her iki şirketin liderleri, yatırımcıları, çalışanları ve sonuçta müşterileri sizinle aynı kulvarda ilerleyecektir. Kendi portföyünüzde yer alan işlerle uyum sağlamayacak şirketlere ve teknolojilere de odaklanmamanız gerektiğini düşünüyorum. Bunun yanında kültürel uyumluluk da çok önemli. Daha önceden de bahsettiğim gibi ürünü ön planda olan değil, kültürü kendi şirketiniz içinde eriyebilecek bir şirket almanız gerekli. Satın alınan şirketin coğrafi entegrasyonuna da dikkat edin. Bir işinizden başka bir işinize ulaşmak için uçağa bindiğiniz anda başarılı olma şansınız dramatik bir şekilde düşüyor. Bu tabii ki çok iyi bir işi satın almanıza engel değil, ancak fazladan bir risk olduğunu da unutmamanız gerekir.
KAZANAN TAKIMIN ÖNEMİ
Müşterilerle iyi ilişki kurmak ve işinizi rahat sürdürmek için kazanan bir takıma ihtiyacınız var. Bu da hiç kuşkusuz şirketlerin en fazla zorlandığı konuların başında geliyor. Doğru üründen ziyade, doğru insanlara sahip olmak önemli. Anahtar rollere doğru insanları bulmak ise çok büyük bir zorluk. Bu kişileri ne zaman terfi ettireceğiniz ya da onların yerine ne zaman birini bulacağınız ise daha da zor bir konu. Ancak şunu unutmayın şirketler bir takım olarak kazanır ya da kaybeder. Pek çok teknoloji şirketinin işlerini bir garajda kurduğunu biliyorsunuz. Ancak bu işlerin çoğu, iyi bir takımla ortaya çıktı. Steve Jobs ve Steve Wozniak, Bill Hewlett ve Dave Packard, Bill Gates ve Paul Allen, Jim Balsillie ve Mike Lazaridis, Larry Page ve Sergey Brin bunlara sadece birkaç örnek. Sonuçta takımınızın gücü şirketinizin de gücünü gösterecektir. Ben de kariyer hayatım boyunca en fazla takım oluşturmayı sevdim. Örneğin bir CIO arıyordum. Sadece teknolojiden anlayan değil, bizim vizyonumuzu, kültürümüzü de anlayacak birisine bakıyordum. Pek çok adayla görüştükten sonra, CIO rolü için kime ihtiyacım olduğunu anladım: Adı Rebecca Jacoby idi ve bizim tedarik zincirimizi yönetiyordu. Çok karışık ve pek çok şirket için stratejik olmayan bir görevi vardı. Bu kişi bu işi dünyanın en iyi tedarik zinciri fonksiyonuna dönüştürmüştü. CIO rolünü teklif ettiğimde ise kabul etmedi. Beni en az 10 kez reddetti. Ancak iyi bir takım oluşturmak kararlı olmayı da gerektirir. 10 ayın sonunda arkadaşları ve ailesinin de yardımıyla onu ikna ettim. Kısa süre içinde sektördeki en iyi ilk 3 CIO arasında anılmaya başlandı. Bu da bize müşterilerimiz arasında müthiş itibar getirdi. Sonuçta hem o hem ben hem şirket kazandı.”
KRİZİ DOĞRU YÖNETİN BÜYÜME ERİDİ Kariyer hayatım boyunca öğrendiğim en önemli konu başarılı CEO’ların karşılaştıkları krizlerin bir ürünü olduğudur. Bu krizlere nasıl yanıt verdikleri onları başarılı ya da başarımız yapan en önemli konu. En başta kesin ve net bir bilgi vereyim: Krizleri ancak müşterinizi dinleyerek atlatabilirsiniz. Bizim Cisco’da yaşadığımız en büyük kriz 2001 yılında yaşanan dot.com krizi oldu. Bu dönemde 45 gün gibi bir sürede yüzde 70’lik büyümemiz yüzde 30’a düştü. Müşterilerimizin çeyreğe yakın bölümü yok oldu. Bu dönemde inanılmaz hızla büyümüştük. 90’lı yılların tamamında ciromuzu her yıl katlayarak ilerledik. 2001 yılında çalışan sayımızı 44 bine çıkardık. ÖLÇEK BÜYÜMESİNE DİKKAT Her 12 ayda ölçeğinizi ikiye katlamak bazı konuları kaçırmanıza da neden oluyor. Bizde de aynı role sahip pek çok çalışan oluştu. Aynı türden yazılımlar yazıyor, aynı ürünleri geliştiriyorlardı. 2000 yılının sonunda 44 büyük bağımsız proje ekibimiz vardı. Krizin ardından benzer ürünlerin sorun yaratabileceğini anladık. Bunların sayısını azalttık. Mühendislik grubumuzu da konsolide ettik. ETKİ DALGA DALGA YAYILDI Bu kolay bir şey değildi, kendi kariyerleri boyunca anormal büyümeler gören kişiler içinse tam bir yıkım oldu. Bu dönemde doğru hamleleri yapmasaydık batardık. Bazıları önlem almak için geç kaldınız dedi, bazıları çok kötümser düşündünüz erken aksiyon aldınız… Ancak bir gerçek var ki bizim krizden çıkmak için gösterdiğimiz çabalar doğru ve yerindeydi. Zaten bu nedenle hamlelerimizin olumlu etkisi tüm pazara da dalga dalga yansıdı. |
|
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?