Enerjinin geleceği

Dünyanın her yerindeki bölgesel enerji piyasalarının ortak bir yanı vardır...

8.04.2016 15:14:470
Paylaş Tweet Paylaş
Enerjinin geleceği
Bugün pek çok ülkenin ajandasının ilk sıralarını enerjinin geleceği konusu işgal ediyor. Elektrik enerjisine duyulan talep, dünya nüfusunun artış hızından üç kat fazla artıyor. 2030 yılına gelindiğinde global elektrik gereksinimi üçte iki oranında artmış olabilir. Aynı zamanda enerji piyasalarının yüzleşeceği meydan okumalar da bugüne kıyasla çok daha fazla çeşitlenebilir. Enerji talebi artmasına rağmen endüstrileşmiş ülkelerin çoğunun ajandasının üst sıralarında maliyet etkinliği ve bazı vakalarda da iklim değişikliği gibi meseleler geliyor. Ancak tüm ekonomilerin olmazsa olmazı halen sürdürülebilirlik ve verimliliktir.
Doğalgaz: Geleceği çok parlak
Bu bağlamda bir enerji kaynağı, yani doğalgaz çok önemli bir rol oynayabilir. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) doğalgazın gelecekte altın çağını yaşayacağını düşünüyor. 2035 yılı itibarıyla doğalgaz dünyanın toplam enerjisi içindeki bugün beşte birlik olan payını, dörtte bire yükseltebilir. 2030 yılında ise doğalgaz bir enerji kaynağı olarak yüksek salımlı kömürü geride bırakabilir. Eğer bunu başarabilirse bu durum dünyanın iklimi açısından çok iyi bir şey olabilir. Neden mi? Çünkü bugün enerji üretiminde hakim olan kömürle çalışan teknolojilere kıyasla doğalgazla çalışan enerji tesisleri çevreye çok daha az miktarda CO2 salıyor. Ayrıca bir başka avantajı daha var: Doğalgazla çalışan tesisler, çok hızlı bir şekilde devreye alınabildiğinden rüzgarın esmediği veya güneşin parlamadığı zamanlarda yenilenebilir kaynakların çıktılarındaki ani düşüşleri derhal telafi edebilir. Kendi portföyüne daha şimdiden doğalgaz üretiminden doğalgazla çalışan enerji tesislerine kadar her şeyi dahil etmiş olan Siemens, gelecekteki doğalgaz tüketimi patlamasından müthiş kârlı çıkabilir. Bu şirketin H-sınıfı gaz türbinleri bugün kendi sınıfında dünyanın en çok satan ürünüdür. Bu ürünlerin ilk lansmanları, 2011 yılında yapılmış olmasına rağmen Siemens bugüne kadar bu üstün performanslı sistemlerden dünya genelinde 28 tane satmış durumda. Aşağıda belirtilen pazarlara bir göz atıldığında, bu şirketin doğalgazla enerji üretimine yönelik üstün verimli çözümlerinin daha şimdiden dünyanın dört bir yanındaki enerji arzı üzerinde ciddi bir payı olduğu görülür: ABD, Asya ve Avrupa’da… ~ABD: Fiyatları ve CO2 salımlarını düşürüyor
ABD’nin bugün global enerji talebindeki payı yaklaşık altıda bir oranında ve onun iştahı artmaya devam ediyor. Ancak aynı zamanda ABD, dünyada CO2 salımının düşüşte olduğu az sayıda enerji piyasasından da biri. Kömürle çalışan köhnemiş enerji tesislerinin yerine yeni doğalgazlı tesisleri işletmeye aldığı için CO2 salımları sadece 2012 yılında yüzde 6 civarında düştü. Doğalgazla çalışan tesislerin sayısında görülen patlamanın ardında yatan temel faktör ise “alışılmadık kaynaklar” denilen yerlerden üretimi giderek artan doğalgazın ucuz fiyatıdır. Bu gibi kaynaklardan her geçen gün daha çok faydalanması sayesinde ABD’nin dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz üreticisi olacağına kesin gözüyle bakılıyor. Üstelik bu ülke kendisine enerji arzını çeşitlendirmek gibi bir hedef de koyduğundan yenilenebilir enerji kullanımını daha da artırmak niyetinde. Siemens bu alanda kaçınılmaz olarak kilit bir oyuncu olacak. Bu şirket, şimdiye kadar çoğu ABD sınırları içinde üretilmiş 13 tane H-sınıfı gaz türbini satmış durumda. Bu büyüyen pazara gelecekte de kusursuz bir şekilde hizmet sunmayı garanti altına almak için Kuzey Carolina Charlotte’ta gaz türbinleri, buhar türbinleri ve jeneratörler üreten yeni bir Siemens tesisini 2011 yılının sonlarında faaliyete geçirmişti.
460 bin haneye enerji
Buna ilaveten Siemens, 2013 Aralık ayından itibaren ABD’de neredeyse 460 bin hanenin elektrik ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek bir miktarda, yani 1.500 megawat (MW) toplam kapasiteli rüzgar türbinleri ihalelerini de ardı ardına kazanıp duruyor. Bunun içinde bugüne kadarki en büyük karasal rüzgar enerjisi (1.050 MW) siparişi de var. Şu anda hızlı bir çıkışta olan ABD pazarındaki gelişmeler, son derece gelecek vadedici. Enerji fiyatları daha şimdiden düşmeye başladı bile ve bunun sonucu olarak bir yandan ekonomi büyürken diğer yandan da CO2 salımları azalıyor ve bu kombinasyona diğer pek çok enerji piyasası gıptayla bakıyor. 
Asya: Talep patlıyor 
Asya’da da sürdürülebilir enerji arzının odağında daha şimdiden üstün verimlilik rasyolarına sahip doğalgazlı enerji tesisleri yatıyor. Örneğin Çin bugün resmen elektriğe aç: Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Çin, yılda 4.000 terawat/ saat (TWh) hacminde elektrik tüketiyor. IEA’ya göre bu rakam 2030 yılında ikiye katlanarak 8.000 TWh’a yükselecek. Bu yüzden Çin’de enerji üretimiyle talebi çok daha verimli yönetilmek zorunda. Bu ülkede 2030 yılına kadar daha dengeli bir enerji karışımı tutturmanın planları yapılıyor. Her ne kadar lider rolü kömürle çalışan enerji tesisleri oynayacak olsa da yenilenebilirler de bir hayli önem kazanacak. Mesela Çin bugün 60 gigawat (GW) seviyesinde olan kurulu rüzgar çiftliği kapasitesini 2020 yılına kadar 150 GW’a çıkarmayı planlıyor. Ancak yenilenebilirlerin daha fazla oranda kullanılıyor olması aynı zamanda rüzgarın esmediği veya güneşin parlamadığı zamanlarda enerji şebekesinde dalgalanmalar yaşanması riskini de artırıyor. Bu soruna çok çabuk devreye alınabilen yüksek randımanlı kombine çevrimli enerji tesisleri çözüm olabilir. Siemens, daha şimdiden Çin’de bu gibi santrallerden birkaçını kurmuş durumda. Örneğin 2012 Ekim’inde en mükemmel doğalgazlı enerji projesi olarak Asya Enerji Ödülü’ne layık görülen ve 4 bloğundan her biri Siemens’in F-s��nıfı türbinleriyle donatılmış olan Shanghai Shenergy Lingang santrali, sadece 10 dakika içerisinde maksimum çıktı seviyesiyle çalıştırılabilir hale geliyor. Siemens’in bu teknolojisi gelecekte enerji karışımında inişli-çıkışlı yenilenebilirlerin payı arttıkça oluşabilecek şebeke istikrarsızlıklarının telafi edilmesinde kullanılabilir.~ Vietnam’a anahtar teslimi santral
Güneydoğu Asya’nın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olan Vietnam’da da enerji arzının artırılmasında kombine çevrimli santrallerden faydalanılıyor. Vietnam’da 2020’ye kadar elektriğe olan talebin her yıl yüzde 14 civarında artması bekleniyor. Ancak yetersiz kapasitesi yüzünden bu ülke sık sık elektrik kesintilerine maruz kalıyor. Vietnam’ın 2011-2020 enerji master planında, içinde Siemens’in SGT5-4000F türbinlerinin olduğu 730 MW’lık Nhon Trach 2 kombine çevrimli anahtar teslimi santral gibi tesislerin de yardımıyla mevcut elektrik kapasitesinin üçe katlanması öngörülüyor. Yaklaşık 300 kilometre uzaktaki Güney Kore ise tercihini son model Hsınıfı gaz türbinleri familyası yönünde yapıyor. Bugüne kadar bu türbinlerden 8 tane sipariş vermiş olan bu ülkenin, kendine ait enerji rezervi çok az ve sıvı doğalgaz (LNG) gibi yakıt türlerini ithal ederek enerji santrali verimliliklerini artırmak zorunda. 800 MW’lık bir santralin verimliliğinde yüzde 1 oranında bir artış, yılda ekstra 60 milyon kilovat/saat elektrik üretimi anlamına gelir ki bu rakam yakıt maliyetlerini veya CO2 salımlarını artırmaksızın kabaca 30 bin kişiye yetecek bir elektrik arzıdır. CO2 salımlarını azaltacak şekilde fosil yakıtlara olan bağımlılığını sınırlandırmak için AB, 2020 yılına yönelik üç kilit hedefini tanımlayan 20-20-20 adında bir program başlattı: AB’de sera gazı salımlarını 2020’ye kadar 1990’daki seviyesinin yüzde 20 altına çekmek; AB’nin enerji verimliliğini yüzde 20 artırmak ve AB’nin enerji karışımında yenilenebilirlerin payını yüzde 20’ye yükseltmek.
Birinci sınıf enerji politikaları
Ancak durum böyleyken bile bu hedefleri tutturmak hiç de kolay olmayacak. 20-20- 20 programının başarıyla uygulanmasının önünde yatan tek zorluk coğrafi farklılıklar değil. Avrupa’da halen tekdüze bir enerji politikası ve entegre bir enerji piyasası yok. Bu sayılan nedenlerden dolayı 20- 20-20 gibi hedefler ve hatta Almanya’nın çok daha ihtiraslı enerji geçiş süreci bile fevkalade önemli. Ancak onlar sadece çabaların Avrupa seviyesinde koordine edilmesiyle başarılı olabilir. Örneğin, Almanya’da yenilenebilir enerji üretiminde artışlar yaşanıyor olsa da köhnemiş ve çevreye zarar veren kömürle çalışan santrallerin elektriği çok daha ucuza üretebilmeleri yüzünden salımlarda da artışlar görülüyor. Piyasadaki CO2 salımı sertifikalarının çokluğu yüzünden bu sertifika fiyatlarının olağanüstü düşük kaldığı AB salım ticareti sistemi, yaşanan bu durumun başlıca sorumlusu. Aynı zamanda Almanya’daki yenilenebilirlerle üretilen elektriğin ihtiyaç fazlası kısmı sıklıkla komşu ülkelerde elektrik fazlası olmasına yol açıyor.
Gerekli olan zaten burada
Sonuçta Avrupa’nın çoğu yerinde artık yüksek randımanlı enerji santrallerini her zaman kârlı bir şekilde çalıştırmak mümkün değil ve yenilerini kurmakla da kesinlikle hiç kimse ilgilenmiyor. Şayet bu politik meydan okumalara birer çözüm bulunursa Avrupa, yeni bir enerji sistemine doğru bir geçiş sürecine hazır hale gelecektir. Rüzgar çiftlikleri, akıllı şebekeler, elektrik süper otobanları, yüksek randımanlı doğalgazlı enerji santralleri veya endüstriye, binalara ve ulaşıma yönelik gerçek enerji tasarrufu inovasyonları, işte tüm bu gerekli teknolojiler, artık elimizin altında ve bunlardan çoğuna Siemens’in portföyünden ulaşılabilir.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz