Aynı zamanda bu işin nasıl yapılacağı konusunda söz sahibi olmayı ve finansal anlamda yenilenebilir enerjiden kendileri adına kârlı çıkmayı da istiyor. Yurttaşların kendi temiz enerjilerini üretebilmek için nasıl bir araya geldiğini ve bu sayede daha temiz bir geleceğin desteklenmesine nasıl katkıda bulunduklarını gözler önüne seren önemli örnekler mevcut. Almanya'nın Kuzey Denizi sahillerineyakın bataklıkların etrafında göz alabildiğince yayılan bereketli yeşil alanlar var. Elbe Nehri'nin denize döküldüğü bu yerdeki plajlar, bisiklet yolları ve doğal koruma alanları, turistlerin rahatlayıp dinlenmeleri ve sağlıklarını geri kazanmaları için eşsiz fırsatlar sunuyor. Ancak Oederquart'ın Aşağı Saksonya toplumunu çevreleyen bu bölgenin yerel ekonomiye sunduğu bir başka şey daha var: Rüzgar. Güney Almanyalı bir yatırımcı bunu 1990'larda farketmiş ve bir rüzgar çiftliğine
yönelik gayrimenkul projesi geliştirmek üzere arazi sahipleriyle pazarlığa başlamış.
Grafiği görmek için görsele tıklayın. Pek çok insan köyün huzurunun tehdit altına girdiğini düşünmüş. Eğer şu andan itibaren bu dev rüzgar türbinlerine katlanmayı kabul ederlerse o zaman bundan kasabada yaşayan sadece birkaç kişinin kârlı çıkacağı düşünülmüş. Yatırımcı eli boş gönderilmiş. Onun yerine bin 150 kişiden oluşan bu toplum çabucak bir kooperatif kurmuş ve ardından bunu bir şirkete dönüştürmüş. Özetle rüzgarın hasadını kendileri kaldırmak istemiş. Kısa bir süre içinde, kasabanın nazım imar planına uygun bir şekilde tüm uygun parseller belirlenmiş. Her bir yurttaşın DM1,000 (511 dolar) ya da daha fazla miktarda para ödeyerek rüzgar çiftliğine ortak olabilmesinin önü açılmış.
Bugün bu rüzgar parkının İdari Müdürü olan Jürgen Goldenstein, "O günlerde gerek parasal gerek yasal mevzuat açısından ne türden bir işe bulaştığımız konusunda hiçbir fikrimiz yoktu. Tıpkı bir izci grubu gibi bu işe girişmiştik" diyor. Söz konusu topluluk bir planlama bürosuna gitmiş. 1997 Aralık ayında ilk rüzgar türbini hizmete girmeden önce de rüzgar potansiyeli ölçümleri, çevreye verilen etki analizleri ve lisanslama işlemleri yapılmış.~
İzleyen yıllarda içinde Siemens'in ürünlerinin de olduğu 15 yeni ünite daha eklenmiş. Bugün mevcut kurulum ile toplamda 28 megawatlık enerji üretilebiliyor. Ancak bu rüzgar çiftliğinin bugünkü seviyesine gelmesi hiçde kolay olmamış. Örneğin rüzgar tahminleri o derece iyimsermiş ki bazı yıllar rüzgar getirisi beklentilerin bir hayli aşağısında kalmış. Ama her şeye rağmen geleceğe güvenle bakmayı sürdürmüşler. 1994 yılından bu yana bu kasabanın rüzgar çiftliği projesine neredeyse 400 hissedar yatırım yapmış durumda. Kısmen Almanya'nın enerji geçişinin kısmen de nükleer enerjiden çıkışının bir sonucu olarak Oederquart halkı doğru olanı yaptığına inanıyor.
Yurttaşların mülkiyetindeki enerji parklarının altında yatan ana fikir, tek tek bireylerle yapılması imkansız olan şeylerin bir grup halinde başarılabileceğidir. Almanya'da yani bu kooperatifin doğum yerinde bu ana fikir hiç olmadığı kadar canlı tutuluyor. Pek çok vakada yurttaşlar sadece birkaç yüz Euro'luk mütevazı rakamlarla projelere katılabiliyor. Bu eğilim şu günlerde her yerde gözlemlenebiliyor. 2007 ile 2011 yılları arasında Almanya'da tescilli enerji kooperatiflerinin sayısı 101'den 586'ya yükseldi. German Cooperative and Raiffeisen Confederation (DGRV)'e göre, son bir yıldır 80 bin Alman hanesi kendi evlerinin tüm elektrik ihtiyacını bu gibi kooperatiflerden sağlıyor. 2010 yılında Almanya'daki yenilenebilir enerji üretimi kapasitesinin yüzde 40'ı sivil bireylerin elindeydi ve bunun dışında yüzde 11'lik kısım da çiftçilere aitti. Bir kıyaslama yapmak gerekirse, Alman Çevre Bakanlığı Doğanın Korunması ve Nükleer Güvenlik Programı çerçevesinde desteklenen Trend:Research Market Institute'ın bulgularına göre, kapasitenin sadece yüzde 6,5'lik kısmının mülkiyeti en büyük dört Alman enerji tedarikçisine ait.
Bu gelişme ile tek tek yurttaşlar Almanya'nın enerji geçişi sürecinde birer çığır açıcı rol üstlenmiş durumda. DGRV'nin CEO'su Dr. Eckhard Ott, "Yurttaşların yaşadıkları yerlerde elektrik altyapısnın yeniden yapılandırılma sürecine müdahil olmalarının en ideal yolu enerji kooperatifleridir. Ancak bu sayede bölgesel enerji projelerinin kabul görme seviyeleri yükseltilebilir" diyor. Aslında insanların katılmak için pek çok sebepleri var. Kendi bölgelerinde fark yaratmak, fosil yakıtlardan uzak durmak istiyor veya paranın kendi bölgelerinde kalmasını istiyorlar. Örneğin kendi rüzgar çiftliklerini işleten yurttaşlar, kendi yerel müteahhitleri sayesinde şirket vergilerinin yerel topluma geri dönmesini sağlıyor.~
İşin riski çok az. Alman Yenilenebilir Enerji Yasası'na göre (EEG), kendi kaynaklarıyla oluşturulmuş enerji tesislerinde üretilen yeşil elektriğin doğrudan şebekeye verilmesi gerekiyor. Başarılı olunabilmesi için de tesisin yerinin çok iyi seçilmiş olması, maliyetlerin gerçekçi hesaplanması ve bölgede projeyi desteklemek için yeterince katılımcı ilgisi olması lazım. Elektriğin önünde sonunda enerji şebekesine verilmesini sağlamak için de bu girişime şebeke operatörünün ve yerel enerji şirketinin katılımının sağlanması şart.
Güvenilir gelir.
Yurttaş tabanlı enerji projeleri aslında özellikle gelişmemiş altyapıları olan bölgeler için ekstra bir gelir kapısı anlamına geliyor. Bassens rüzgar çiftliği, bunun başarılı örneklerinden biri. Kuzey Denizi'inden sadece 500 metre uzakta olan bu Aşağı Saksonya toplumunda, 1990'lı yıllarda tek tek sayısız rüzgar ünitesinin inşası planlanmıştı. Ancak zamanla başlıca planlanan rüzgar türbini sayısına karşı olan yurttaşlar arasında husumet oluştu. İlk tahminler projenin geçerli olduğunu gösteriyordu. Ancak toplum rüzgar enerjisi tesislerinin düzenli bir şekilde yapılmasını istiyor ve yeni bir imar planı hazırlanması gerektiğini söylüyordu. Yerel çiftçiler sonunda planda önerilen toprak geliştirmesini kabul etti ancaktek bir şartla: bu girişimin ortak kurucularından biri olan Johann Dirks'ün ifadesiyle, "Rüzgar türbinleri inşa edildikten sonra onlara aval aval bakmak yerine bunları biz işleteceğiz ve edinilen kârı biz cebimize koyacağız". Bugün Dirks, Windpark Bassens GmbH ve Bürgerpark KG'nin yönetim direktörlerinden biri. Toplamda 16 çiftçi bu plana ikna olmuş ve ilgili alandaki çevre sakinlerini yeni rüzgar çiftliği projesine yeniden dahil edebilmek için onlarla görüşmüş. Sonunda 120 hane halkı bir araya gelmiş ve gerekli sermayenin dörtte birini koymuş. Bir planlama firması sayesinde müteahhitlerle ve teftiş şirketleriyle sözleşmeler yapılmış. Artık heryıl Kuzey Denizi'nin ham rüzgarları sayesinde bu hissedarlar kendilerine vaad edilen temettü ödemesini düzenli olarak alıyor. Toplam çıktısı 20,4 megawat olan 34 ünite ile yılda yaklaşık 45 milyon kilowat saatlik enerji üretiliyor ve bununla 10 bin hanenin tüm elektrik ihtiyaçları karşılanıyor. Bu örnekler gösteriyor ki özellikle rüzgar enerjisi projelerinde, yurttaşların hem finansal anlamda hem karar verme sürecinde işe dahil ihtimalleri çok yüksek oluyor.
Almanya'da aynı zamanda ısı üretimi için kurulmuş yurttaş kooperatifleri var. Bunlardan biri Kiel'in güneydoğusunda 450 nüfuslu küçük bir topluluğun yaşadığı Honigsee'de bulunuyor. 2006 yılında burada iki tane çiftçi bir biyogaz fabrikası kurdu ve yan kojenerasyon tesislerinden gelen atık ısıyı isteyen yurttaşlara ücretsiz sunabileceğini duyurdu. Burada zorunlu tek koşul yurttaşların kendi yerel ısı dağıtım ağlarını kurmuş olmalarıydı.~
Başlangıçta köydeki hiç kimse böyle bir ağın nasıl kurulacağını bilmiyordu. Bu girişimin ortak kurucularından ve bu kooperatifin eski İcra Kurulu üyelerinden biri olan Dr. Frank Heblich, "Nihayetinde hiçbirimiz mühendis değildik. Yerel enerji tedarikçisinin kapısını çaldığımızda, bize böylesine kapsamlı bir ağı kurmanın maliyetinin çok yüksek ve finansal anlamda verimsiz olduğunu söyleyerek kibarca bu projeye katılamayacağını belirtip kapıyı gösterdi" diyor.
Ancak bu projeye gönül veren grup bu fikirden kolay vazgeçmek istemiyordu yani zaten elde hazırolan atık ısıyı alıp kullanmak ve diğer yandan fosil yakıtlardan ve onlardan kaynaklanan maliyetlerden tasarruf etmek fikrinden. Ardından, bu ağın kurulmasının ne kadar pahalıya mal olabileceği, enerjinin ne kadarını tüketebileceklerini umabilecekleri ve nihayetinde bu projenin bir yandan tüketiciler açısından cazip olmaya devam ederken diğer yandan her bir hissedara en fazla kaç paraya mal olacağı hakkında çalışmaya başladılar. Böylesi bir projeyi hayata geçirmek, ağa bağlanacak hane sayısına bağlıdır. Bu yüzden yöre sakinleri projeye dahil edilmek için genel bir toplantıya davet edildiler. Heblich, "En büyük endişe kaynakları eski ısıtma sistemleri tamamen sökülüp çöpe atılacağından kışın soğukta kalma ihtimaliydi" diyor. Sonunda yöre sakinlerini ikna eden şey ise yapacakları maliyet tasarrufu olmuş.
Ardından yatırım maliyetlerinin yüzde 30'unu karşılayacak bir kooperatif kurmuşlar. Geri kalanı krediler ile hükümet destek programınca karşılanmış. Bir mühendis profesyonel destek vermiş ve gerekli inşaat ihalelerinin düzenlenmesine yardımcı olmuş. 2007 Haziran'ında ise temel atma töreni yapılmış. 100 gün sonra ilk hane ağa bağlanmış. Bugün köyün büyük kısmı bu ağa bağlanmış durumda. Herkesin korktuğu büyük çaplı bir ısı kesintisi olmadı ve birkaç saat içinde ısı dağıtımını tekrar başlatan bir mobil ısı ünitesi kiralanması durumu sadece üç kez yaşandı. Bugün herhangi bir büyük çaplı ısı kesintisi ihtimaline karşılık bir biyogaz yakıcısı yedek olarak tutuluyor. Yerel ısıtma ağı kurulduğundan bu yana Honigsee'de yaklaşık bin 500 metrik tonluk CO2 salınımı tasarrufu yapıldı. İşte bu, insanların bir topluluk halinde çalıştıkları zaman her yurttaşın yenilenebilirenerji kaynaklarının kullanımının artırılmasına nasıl katkıda bulunabileceğini gösteren bir başka örnek. Yani artık aşağıdan yukarıya doğru bir enerji geçişi sürecinin başladığından bahsedilebilir.~
Dünya genelinde yurttaş katılımı.
Danimarka ile Almanya zaten geleneksel olarak yenilenebilir enerjiyi bir öncelik olarak görmüş ülkeler. Bugün yurttaş mülkiyetinde olan ve yurttaşlarca işletilen enerji tesisleri bazında çığır açıcı konumdalar. 1991 yılından bu yana, Almanya'da Şebeke'ye Elektrik Satışıyla İlgili Yasa sayesinde insanların yenilenebilir kaynaklardan elde ettikleri enerjiyi şebekeye satabilmelerinin önü açılmış oldu. Danimarka'da ise 1970'lerde yaşanan enerji krizine bir tepki olarak sivil vatandaşlara kendi enerjilerini kendileri üretmeleri için vergi muafiyetleri uygulandı. Bu program çok başarılı oldu. 1996 yılına gelindiğinde Danimarka'da 2 binden fazla sayıda rüzgar enerjisi kooperatifi kuruluydu. 2004 yılı itibarıyla yaklaşık 150 bin aile rüzgar enerjisi kooperatiflerine üye ve günümüzde Danimarka'nın toplam elektrik ihtiyacının takriben dörtte biri rüzgar enerjisiyle karşılanıyor.
Kuzey Amerika da bir süredir bu yaklaşımı örnek alıyor. Kanada'nın Ontario eyaleti 2009 yılından bu yana yurttaşlarını kendi enerjilerini üretmeleri doğrultusunda teşvik ediyor. Sivil yurttaşlara ürettikleri temiz elektriği belirli bir sözleşme dönemi boyunca sabit bir fiyat tarifesi üzerinden şebekeye satabilme imkanı veriliyor. Bu türden sözleşmelerin toplam elektriksel hacmi 3 bin 500 MW'ı buluyor ki bu rakam dört tane büyük enerji tesisinin toplam çıktısına eşit. Kooperatif girişimlerinin toplam rüzgar kapasitesindeki yüzdesi itibarıyla ülke genelinde sadece yüzde 1 oran ile kıyaslandığında yüzde 27 ile çok yüksek bir düzeyi yakalayan Minnesota'da da yurttaş katılımı teşvik ediliyor.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?