"Ülkemize inanıyoruz,çalışmaya devam"

Adnan Bali ile yeni dönem büyüme planlarını,Türkiye ve dünyadaki gelişmelerin bankacılık sektörüne etkilerini konuştuk..

25.04.2017 13:38:570
Paylaş Tweet Paylaş
"Ülkemize inanıyoruz,çalışmaya devam"
Elçin Cirik
[email protected]

Türkiye’nin en büyük özel bankası İş Bankası, 2017 yılında kredilerde yüzde 12, mevduatta yüzde 14 büyümeyi hedefliyor. “Bunlar agresif değil, ekonominin büyümesi ile dengeli hedefler” diyen İş Bankası Genel Müdürü ADNAN BALI, bu yıl büyümenin KOBİ’ler başta olmak üzere işletme segmentinden ve kredi kartları ile ihtiyaç kredilerinden geleceğini söylüyor. Bali, bu yıl acil tedbirlere başvurmayacaklarının sinyallerini veriyor ve “Biz zor dönemlerde istihdam azaltmaya ya da şube kapatmaya kalkışmayız. Çeyrek bazlı performanslarla banka yönetmiyoruz” diye konuşuyor.

İş Bankası, bugün 70’e yakın ilde en büyük özel kreditör konumunda. Kalan illerde de ikinci durumda. Pazar göstergelerini yakından takip ettiklerini anlatan İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, göreve geldiği 2011 yılından bu yana bankayı kredilerde 3 kattan ve mevduatta 2 kattan fazla büyüttü. Bu süreçte bankanın kârı da yüzde 60 artış yakaladı. Banka bu süreçte büyümenin kalitesine de özel önem gösterdi. “2016 sonunda sorunlu alacak rasyosu sektörde yüzde 3,3 iken İş Bankası’nda yüzde 2,38” diyen Bali, 2017’de ülke ekonomisinin yüzde 3,2, bankacılık sisteminin kredilerde yüzde 11,6, mevduatta yüzde 11,9 büyüyeceğini öngörüyor. İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali ile yeni dönem büyüme planlarını ve Türkiye ve dünyadaki gelişmelerin bankacılık sektörüne etkilerini konuştuk:
* 2011 yılında ilk göreve geldiğinizde “Süvari vizyonuyla yeni liglere talip olacağız” demiştiniz. Aradan geçen sürede hedeflerinizi ne ölçüde gerçekleştirdiniz?
 Banka o tarihten bu yana çok ciddi bir dönüşüme uğradı. 2011’de nakdi kredilerde yüzde 43 büyüdük. Adeta bankaya orta ölçekli bir banka ilave oldu. Kredi rakamımız 64 milyar TL’den 91 milyar TL’ye çıktı. Nicel boyutunun yanında bu büyümenin zamanlaması önemliydi, çünkü net faiz marjlarının daha yüksek, aktif kalitesinin daha iyi olduğu bu dönemde büyüme özkaynağa daha fazla katkı sağlayabildi. Biz buna proaktif büyüme diyoruz. Daha sonra ekonominin ılımlı büyüdüğü dönemde ise dengeli büyüme programlarıyla verimliliklerimiz nicel ve nitel olarak çok farklılaştı. Personel ve şube başına kredi, mevduat, kâr rakamlarımızda çok ciddi oranlarda artışlar görüldü. 2011’den bu yana şube sayımız ancak yüzde 20 arttı. Aşağı yukarı 1.100’ün biraz üzerindeyken yüzde 20’lik artışla 1.373 şubeye ulaştık. Her yıl yeni istihdam sağlamamıza rağmen emekli olanlar ve ayrılanlarla denge sağlandığı için çalışan sayımız hiç değişmedi. Biz bu dönemde tüm çalışanlarımıza “Bu kaynaklarla önden yüklemeli pozisyondayız. Büyümenin tüm olanakları hazır, şimdi dükkanlarımızın içini dolduracağız” mesajını verdik. Bu dönemde kredilerimiz 3 kattan, mevduatımız 2 kattan, öz kaynaklarımız 2 kattan, kârımız da yüzde 60’tan fazla arttı. Bugün 150 milyar TL’yi aşkın nakdi ticari kredi toplamıyla özel bankaların içinde lider konumdayız.
* Bu büyüme bankanın pazardan aldığı payları nasıl etkiledi?
 Bizim toplam ticari kredilerimiz içinde KOBİ’lerin payı yüzde 30. KOBİ’lerin en çok kullandığı taksitli ticari kredilerde yüzde 20’nin üzerinde pazar payımız var. Türkiye’de 70’e yakın ilde en büyük kreditör özel bankayız, bunları tek tek inceliyoruz. Diğer illerde de ikinci sıradayız. Son 5 yılda tüm müşterilere dokunarak çok yaygın şekilde büyüdük. Ben özellikle hızlı büyüme dönemlerinde yurt içinde yılda 70 bin mil uçuyordum. Bu çalışmalar sonucu pazarda ticari kredilerde pazar payımız yüzde 9’dan yüzde 20’ye kadar geldi. Bankamızda en büyük 100 şirketin toplam ticari kredilerden aldığı pay yüzde 40 civarındaydı. Bugün bu oranı yaygın büyümeyle yüzde 25’in altına çektik. Yanlış anlaşılmasın, bu büyük şirketlerdeki paylarımızı azalttığımız için olmadı, onlarda da büyüdük. Aynı dönemde büyük işlerden, kritik projelerden geri kalmadık. 5 yılda 7 milyar doları enerjide olmak üzere toplamda 13 milyar dolarlık proje finansmanı gerçekleştirdik. Altyapı finansmanlarında, Osmangazi Köprüsü, 3. Köprü, Avrasya Tüneli, özelleştirmeler ve kamu özel iş birliklerinde aktif rol oynadık.
* Bu büyümeyle birlikte sorunlu alacak tarafında nasıl bir yol izlendi? Bugün bankanın sorunlu alacak rasyosu ne kadar?
 Büyümenin kalitesine özel önem veriyoruz. Sorunsuz büyüme hedefiyle sektörden daha hızlı büyümeyi ve sektörden daha az sorunlu krediye maruz kalmayı başardık. Sorunlu kredi rasyosunda 2010 yılında yüzde 3,6 ile ilk kez sektörle eşit hale geldik. Sektörün bu bakımdan en iyi hale geldiği 2013’e kadar ise görece daha az takibe intikal ve daha fazla tahsilat ile sektörde yüzde 2,6 olan sorunlu krediler rasyosunu bankamız için yüzde 1,6’ya indi. 2016 sonuna kadar bilinen nedenlerle burada yukarı doğru bir dönüş oldu. 2016 sonunda sorunlu alacak rasyosu sektörde yüzde 3,2 iken İş Bankası’nda yüzde 2,38 olarak gerçekleşti. Bu oran en büyük özel kreditör olarak intikalde ve tahsilatta iyi bir kas geliştirdiğimizin göstergesi… En büyük özel bankanın sorunlu alacak rasyosunu aşağı çekmesi, ülkenin kaynak tahsisi için de çok önemli. Sadece aktif kalitesini değil gelir kalitesini de iyileştirdik. 5 yılda hizmet gelirlerimizi 2,5 kat artırdık. Hizmet gelirlerinin toplam gelirler içindeki payını yüzde 15’lerden 5 yılda yüzde 19’a çıkardık. O sayede de sermaye yeterliliğimizi yüzde 15’in üzerinde tutmayı başarabiliyoruz. Özkaynaklarımız 17 milyar TL’den 36 milyar TL’ye geldi. Tüm bunlar 2016 yıl sonu 4,7 milyar TL’ye ulaşan kârımızı da açıklıyor. İş Bankası’nın kârı Türkiye’nin kârıdır ve Türkiye’nin kârınadır. Çünkü o kârı buharlaştırmıyoruz, bir yere transfer etmiyoruz. Çok makul bir kısmını dağıttıktan sonra kalanını özkaynağa ekliyor, yeni kredi yeni iş ve yeni istihdam için kullanıyoruz.~* Kredilerinizin aktif içindeki payında nasıl bir değişim yaşandı? 
 Son 5 yılda aktif ve pasif bilanço kompozisyonunda önemli değişiklikler oldu. Aktifte 2011’de menkul kıymetlerin payı yüzde 35 iken bugün yüzde 17’ye geldi. Kredilerin payı ise yüzde 49’dan yüzde 66’ya yükseldi yani asıl işimize döndük. Pasifte mevduat önemini korurken mevduat dışı kaynakları çeşitlendirdik. Mevduat dışı yabancı para kaynaklarının payı yüzde 6’dan 17’ye kadar çıktı, 5 milyar dolardan 14 milyar dolara geldik. Yurt içi ve yurtdışı tahvilde bugün sektör lideriyiz. Diğer yandan, bilançoya yapısal anlamda odaklanmamızı sağlayacak sadeleşmelere hız verdik. Gemport, Nemtaş’ın gemileri ve Ant Gıda gibi farklı işlerimizden satış suretiyle çıktık. Avea’daki payımızın çok uygun ve doğru bir zamanlamayla satışıyla da ana faaliyet konumuz olmayan bir sektörden çıktık. Dolayısıyla uzun dönemli bir vizyonla ülkenin ihtiyaç duyduğu finansal hizmetlere son derece yapıcı bir şekilde devam ediyoruz. 2016’nın sıra dışı gündeminde özellikle de 15 Temmuz darbe girişiminden sonra hemen gecikmeksizin ve tereddütsüz ortaya koyduğumuz tavırla zor zamanlarda zorda kalanların yanında olduğumuzu gösterdik. Bizim kıymetimiz genelde zora girildiğinde anlaşılıyor. Biz böyle zor dönemlerde acil tedbirlere başvurarak, istihdam azaltmaya ya da şube kapatmaya kalkışmayız. Bundan birkaç yıl önce örneğin birçok oyuncunun ilgi gösterdiği Güneydoğu’da şimdi şubeler kapatılıyor. Oysa biz orada ticari şube açıyoruz. Çünkü bizim bugün veya yarın için değil, bu ülkenin orta ve uzun vadeli geleceğine taahhüdümüz var. O taahhüdümüz çerçevesinde işleri böyle yapıyoruz. Yani çeyrek bazlı performanslarla banka yönetmiyoruz.
* Orta vadede büyüme planınız nasıl şekilleniyor?
 İş Bankası olarak üreten, istihdam ve katma değer yaratan firmaların kesintisiz biçimde desteklenmesinden ülkemizin büyük ölçekli yatırımlarının finansmanına kadar geniş bir yelpazede kaynak sağlamaya ve büyümeye devam ediyoruz. Bununla birlikte, sermayeyle ilgili kısıtlar bu stratejileri büyük ölçüde belirliyor. Riskine nazaran kârlılığa katkısı olan ve yaygın müşteri segmentindeki alanlarda büyümek durumundayız.
Sektörün yüzde 21-22 oranında sermaye yeterliliği olduğu dönemlerde bankalar her alanda, çok da fazla önceliklendirmeye ihtiyaç duymadan büyüyebiliyordu. Ama bugün yüzde 14-15 özsermaye kârlılığıyla, bir de reyting kuruluşunun kararının da burada bir puan civarında olumsuz etki yapması beklenen bir durumda, yeni iş yapma kapasitesini besleyecek alanlara yönelmemiz gerekiyor. Bu alanlar da işletme segmenti ve başta KOBİ bankacılığı olmaya devam edecek. Diğer taraftan hane halkına doğrudan dokunan kredi kartları, ihtiyaç kredileri ile bunların yarattığı çapraz satış ürün ve hizmetleri de katkıda bulunmayı sürdürecek. Biz zaten epey zamandır stratejimizi dengeli ve önceliklendirilmiş büyüme programlarına göre kuruyoruz.
* Bu stratejiyle kredilerinizin dağılımı nasıl olacak?
 Bankamızda ticari kredilerin toplam kredilerdeki payı daha ağırlıklı, ticari krediler toplamdan yüzde 75 pay alıyor. Bu ticari krediler içinde KOBİ’lerin payı ise yüzde 30. Buna karşılık bireysel bankacılık kredilerinin toplam içinde payı yüzde 25. Son yıllarda yaygın büyüme stratejimiz gereği mikro işletmeler ve KOBİ’lerde hızlı büyüme yakaladık. 3 yılı aşkın süredir mikro işletme segmentinde her yıl yüzde 50 büyüyoruz. KOBİ’lerde de yıllık büyümemiz yüzde 20 ve üzerinde oluyor.
* Bu yıl ne kadarlık büyüme hedefiniz var?
 Hazırladığımız programa göre 2017’de ülke ekonomisinin yüzde 3,3, bankacılık sisteminin kredilerde yüzde 11,6 ve mevduatta yüzde 11,9 büyüyeceğini öngörüyoruz. Henüz resmi rakamlar açıklanmadı ancak 2016 yıl sonu ekonomide büyüme performansının da yüzde 2,5 olacağını öngörüyoruz. Kişisel olarak büyümenin, üçüncü çeyrekteki daralma nedeniyle biraz daha düşük çıkabileceği konusunda kaygım var. Bu yıl makro ihtiyati tedbirlerdeki gevşeme ve kamunun bütçedeki imkanlarıyla genişletici mali politikaları uygulaması yoluyla büyümenin yüzde 3,3’e ulaşacağını öngörüyoruz. Biz de İş Bankası olarak bu yıl kredilerde yüzde 12 ve mevduatta yüzde 14 büyümeyi hedefliyoruz. Bunlar agresif değil, ekonominin büyümesi ile uyumlu ve dengeli büyüme hedefleri. Ama bu büyümenin alt kalemlerinde önceliklendirdiğimiz alanlarda daha yüksek büyüme rakamlarına imza atacağız.
* Dijital bankacılıkta neler yapıyorsunuz?
 Benim dijitalleşmeden anladığım aracısızlaştırma yani değer zincirinde zaman içinde fiktif hale gelen tarafların devreden çıkmasıdır. Biz bugün “anında kredi” adıyla ayda 100 milyon TL’nin üzerinde krediyi, kişilerin mobil kanallardan gerekli bilgileri girmeleri suretiyle birkaç saniye içinde verebiliyoruz. Tüm iş süreçlerimizi bu kapsamda gözden geçiriyoruz. Dijitalleşmede ulaşacağımız büyük veri ile müşterinin her alanda bıraktığı izleri entegre ederek kişiye özel hizmetler sunabileceğiz. Verinin güvenliği için ciddi bir veri merkezi yatırımına giriştik, yılın ikinci yarısında bu merkezi tamamlayacağız. Bir de Silikon Vadisi’nde inovasyon merkezi açtık. Silikon Vadisi’nde üç genel müdür yardımcımızla bir hafta kadar kaldım. Startup’lardan Google’a kadar şirketleri geniş bir yelpazede inceledik. Silikon Vadisi’nde o kadar özgür düşünen ve farklı işler yapan insanlar var ki o iklim tüm işlerinizi bir daha yeniden düşünmeniz gerektiğini söylüyor. Silikon Vadisi’ndeki merkezimizi deyim yerindeyse yol geçen hanına çevirerek bankadaki pek çok genç arkadaşımızın oradaki iklimden yararlanmasını istiyoruz.~“AMERİKA’NIN BÜYÜME POLİTİKASI KRİTİK”
DÜNYADA DURUM

Özellikle Brexit kararıyla Avrupa Birliği’nde bir belirsizlik ortamı ve onu izleyebilecek zincirleme etkiler anlamında zorlanmalar olacak gibi görünüyor. Avrupa Birliği’nin global krizden bu yana ekonomik zorlukları vardı. Şimdi olay biraz daha siyasi mahiyet kazandı. ABD’de Trump’ın kazanması özellikle genişletici mali politikalar uygulayacak olması bakımından enflasyon ve büyümeye artı etki yapacak olsa da bu durumun yeniden iç ve dış açık dönemini başlatması muhtemel. Bu dönemde ABD büyüme politikası kritik. Bu çerçevede faiz artışlarının hızlanabileceğinden hareketle gelişmekte olan ülkelerden yeniden sermaye çıkışları olabilir. Bunlar global anlamda bizi meşgul eden problemli noktalar.
DENGELEYEREK GİTMELİYİZ
Dikkat ederseniz Türkiye’de döviz kurunda daha olumlu bir trende girilebilecek iken dış dalga sertleşince bu trend kesintiye uğruyor. O yüzden global gelişmelerin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ben global krize ABD’nin dış ve iç açığının sürdürülemez hale gelmesi nedeniyle girildiğini düşünüyorum. Bu durumda ABD’de yaratılacak güçlü Amerikan dolarıyla dış açık ve genişletici mali politikalarla iç açık büyüterek yeniden dünyayı 2008 krizine getiren şartlara dönebiliriz. Ama hangi vadede bu noktaya geliriz? Bu önemli. Politikacılar açısından bakıldığında bu programın bir süreliğine yüksek büyüme hızı getireceği öngörülüyor. Ancak sonrası ne olur, hep beraber göreceğiz. Türkiye’nin bu hassas dönemi dış ticaretini çeşitlendirerek, dış ilişkilerini dengeleyerek iyi yönetmesi gerekiyor. Dünya ile uyumlu, yeni iş birlikleri yaratacak şekilde belli alanlarda çatışmaya yer vermeden süreci yönetmemiz lazım.

“İŞİMİZE BAKACAĞIZ, REYTİNGİ GERİ ALACAĞIZ”
19 YILDA GERİ ALDIK

Reyting, bir ulusun borçlanma maliyetini ve refahını belirleyebilecek kritik bir mevzu. “Çeyiz gibi sandıklarda saklanmalı” demiştim, kaybedilecek olmasından ürktüm. Ancak maalesef öyle de oldu. Türkiye 1994 yılında iki derecelendirme kuruluşundan aldığı yatırım yapılabilir ülke notunu kaybetmişti. Bu notu geri almamız 19 yılımızı aldı. Ülke olarak çok büyük kazanımlar elde edilmesine rağmen, 2013’ün ilk yarısında not artırımını aldık. 3 yılda da maalesef geri verdik. Bu duruma bir Türk vatandaşı olarak üzülüyorum ama işlerimizin, moralimizin bozulmasına izin vermemeliyiz. Türkiye en yüksek doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını “yatırım yapılabilir ülke” notuna sahip değilken aldı. Ülke performansı da önemli.
HAK ETMEDİK
Ayrıca bu kararı hak ettiğimizi de düşünmüyorum. Subjektif bir karar olarak görüyorum. Biz Fitch’in aynı notu verdiği ülkeleri inceledik. Bu ülkelerde 2012-2015 yılları arasında büyüme ortalama yüzde 3,3, Türkiye’de ise yüzde 6,1. Bu ülkelerde bütçe açığının/ GSYH’ye oranı yüzde 2,7, Türkiye’de ise 1,3. Brüt kamu borç stoğunun/GSYH’ye oranı da yüzde 43,7 iken bizde yüzde 30. Yani Türkiye temel göstergelerde bu notu hak edecek noktada değil. O nedenle işimize gücümüze bakacağız, çalışacağız. Reytingimizi geri alacağız.
KAYNAKTA SORUN YOK
Bu dönemde bankalarda kaynak bulma konusunda bir sorun yaşanmıyor. Gerek darbe girişiminden sonra gerekse reyting düştükten sonra Türk Hazinesi başarılı bir Euro tahvil ihracı gerçekleştirdi. Ayrıca 4 finansal kuruluş da toplamda 2,1 milyar dolar borçlanma yaptı. Kaynak maliyetlerinde 35-40 baz puanlık artışlar var ama bu artışlar öyle çok kritik değil. Biz bankacılar olarak bu dönemleri çok test ettik. Kaynaklar bıçak gibi kesilmez. Sadece daha uygun bir iklimde kaynak bulma imkanını bir miktar ötelemiş oluyoruz.

“KÂR DÜŞER”
BASKI ALTINDA

Sektörde kârlılık, fonlama maliyetlerinin düşmesine bağlı olarak 2016 yılında bir miktar iyileşti. Geriden gelen bazı yüklerin azalma trendine girmesiyle ve Visa’nın satışı nedeniyle bankalar tek defalık kazançlar sağladı. Bu etkenler 2016’da bankaların kârını yukarı taşıdı. Ama içine girdiğimiz dönemde dış ve iç bazı faktörler sektördeki kârlılığı aşağı yönlü baskılayacak gibi görünüyor. FED’in faiz artırım politikasının beklenenden sert, hızlı ve daha yüksek dalga boyuyla olması halinde ve buna bağlı ya da farklı etmenlerle Merkez Bankası’nın faiz artırımlarına gitmesi durumunda sektörün kârlılığı olumsuz etkilenir.
İŞSİZLİK DE ETKEN
Ayrıca gerek kur artışının gerek ekonomik büyümede yüksek olmayan performansın etkileriyle sorunlu krediler alanında, aktifin kalitesi anlamında da birtakım artış trendleri olabilir. Bunların hepsi bankaların kârlılığını olumsuz yönde etkileyecek unsurlar. İşsizlik yüzde 12,1 ile son 7 yılın en yüksek seviyesini gördü, genç işsizlik oranı da zorluyor. Bunlarda tabii ki bankacılığın kârlılığını olumsuz etkiler.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz