Stanford Üniversitesi’nden Prof. Ilya A. Strebulaev, Alex Dang ile birlikte kaleme aldığı The Venture Mindset kitabında girişimci zihniyeti yeni bir çerçevede ele alıyor.
Girişimcilik artık sadece iyi bir fikir ve cesaretle yola çıkmak anlamına gelmiyor. Belirsizlik, kaynak kıtlığı ve hızlı değişen piyasa koşulları karşısında ayakta kalabilmek için daha derin bir zihniyet dönüşümü gerekiyor. Bu noktada Stanford Üniversitesi’nden Ilya A. Strebulaev ve Alex Dang’in birlikte kaleme aldığı The Venture Mindset kitabı, girişimcilik dünyasına yepyeni bir düşünsel çerçeve sunuyor.
Tuba İlze / [email protected]
Start-Up Dergisi / Haziran-Temmuz-Ağustos 2025
“Girişimcilik, riskten kaçmak değil onunla çalışmayı öğrenmektir” diyen Strebulaev, hem veriye hem sahadaki deneyime dayalı güçlü bir perspektif sunuyor. Airbnb’nin ilk günlerinden Amazon’un Fire Phone deneyimine, Mailchimp ve Basecamp gibi yatırım almadan büyüyen örneklere kadar uzanan analizleriyle girişimcilik anlayışına yeni bir mercek tutuyor. Ona göre, “Home runs matter” yani bir anlamda “Asıl kazanç nadir ama büyük vuruşlardan gelir” anlayışı sadece büyük yatırımcıların değil sınırlı kaynakla yola çıkan herkesin pusulası olabiliyor. Belirsizliğe rağmen hareket edebilme yetisi, Türkiye gibi gelişmekte olan pazarlar için kritik bir avantaj yaratıyor.
Amerika’daki en büyük 10 şirketten 7’sinin girişim sermayesi (VC) destekli olduğunu hatırlatan Strebulaev, Apple, Microsoft ve Tesla gibi devlerin arkasındaki asıl itici gücün erken dönem yatırımlar olduğunu belirtiyor. “Bu 10 şirketin toplam piyasa değerinin yüzde 87’si de VC destekli oluşumlara ait. Ayrıca 2024 yılında ortaya çıkan unicorn’ların yüzde 50’sinin yapay zeka odaklı girişimler olması girişimci zihniyetin teknoloji trendleriyle nasıl iç içe geçtiğini açıkça ortaya koyuyor” diyen Strebulaev, Türkiye’nin dünyanın sayılı kurumsal girişim sermayesi merkezlerinden biri olacak potansiyele sahip olduğunu düşünüyor.
Prof. Ilya A. Strebulaev’e girişimciliğe yönelik sorularımıza şöyle yanıt verdi:
“The Venture Mindset” adlı kitabınızda, girişimci zihniyetin geleneksel risk algılarından nasıl farklılaştığını anlatıyorsunuz. Geleneksel girişimcilerin risk ve başarısızlıkla ilgili en sık hangi stratejik hataya düştüğünü gözlemliyorsunuz?
Geleneksel girişimcilerin çoğu, başarısızlığı nihai bir yenilgi olarak görüyor ve riskten uzak durmayı doğru strateji sanıyor. Ancak girişimci zihniyet, tam tersine riskin yapıcı bir araç olduğunu kabul eder. Girişim sermayedarları başarısızlığı bir hata değil öğrenme fırsatı olarak değerlendirir. Airbnb’nin hikayesi bunu çok iyi örnekliyor. Kurucular, defalarca reddedilmesine rağmen yolluna devam etti. Mısır gevreği satışı gibi kısa vadeli çözümlerle ayakta kaldılar. Ürünü sürekli test ettiler ve her denemede kullanıcı geri bildirimlerini analiz ederek bir sonrakine geçtiler. Bu yaklaşım, onların büyüme motoru oldu. Başarı tek seferlik bir atılım değil ardışık deneylerle şekillenen bir yolculuk. Bu yüzden girişimci zihniyeti, belirsizlikle barışmak ve her adımı veriyle yönlendirmek üzerine kurulu. Belirsizliği kucaklamak sadece cesaret değil metodik esneklik de gerektiriyor. Başarılı girişimciler, bu belirsizliği bir tehditten ziyade keşif alanı olarak görüyor. Airbnb’nin yükselişi bunun canlı kanıtı.
Kitapta Amazon’un Fire Phone projesine özel bir yer ayırıyorsunuz. Bu başarısızlık hikayesi girişimci zihniyet açısından neden bu kadar anlamlı?
Fire Phone, Amazon için finansal olarak başarısız bir projeydi. Ancak girişimci zihniyet açısından çok kıymetli dersler içeriyor. Jeff Bezos, bu projeyle müşterinin satın alma alışkanlıklarını doğrudan etkileyecek bir cihaz geliştirmek istedi. Ürün piyasada tutunamadı, ama proje ekibinin öğrendikleri sonrasında Alexa ve Echo gibi başarı hikayelerine dönüştü. Bu örnek, başarısızlığın gizlenmesi gereken bir utanç değil öğrenme fırsatı olarak kullanılması gerektiğini gösteriyor. Girişimci zihniyet, başarısızlık korkusunu değil, öğrenme cesaretini ödüllendirir. Amazon’un bu kültürü, yeniliği sürdürülebilir kılan şeydir. Girişimciler için çıkarım şudur: Başarısızlık kaçınılmaz olabilir, önemli olan o deneyimi nasıl dönüştürdüğünüzdür.
Sıklıkla vurguladığınız “Home runs matter” ilkesinin temelinde ne yatıyor?
“Home runs matter” ifadesi, beyzbol teriminden geliyor ve girişim sermayesi bağlamında çok yüksek getiri sağlayan az sayıda yatırımın, portföyün tamamındaki kazancı belirlediğini ifade ediyor. Girişim sermayedarları yatırım yaptıkları girişimlerin çoğunun başarısız olacağını peşinen kabul eder. Ancak 1-2 “home run” yatırımla tüm portföyü amorti etmeyi ve hatta olağanüstü kârlar elde etmeyi hedeflerler. Kitapta bu yapının sadece yatırım dünyası için değil girişimciliğin geneli için geçerli olduğu vurgulanıyor.
VC desteği olmayan, özkaynaklarla büyüyen girişimler de bu zihniyeti benimseyebilir. Önemli olan, sınırlı kaynaklarla bile asimetrik getiri yaratabilecek büyük fikirlerin peşinden gitmektir. Örneğin, Mailchimp veya Basecamp gibi şirketler, dış yatırım almadan küresel markalara dönüştü. Bu şirketler, riskten kaçınmak yerine riski dikkatli yöneterek küçük yatırımlarla büyük etkiler yaratmaya odaklandı. “Home run” zihniyeti, aslında riskin büyüklüğünden ziyade getirinin potansiyeline odaklanmak. Bu yüzden ister dış sermaye olsun ister özkaynak, mesele hangi bahislerin gerçekten oyunun kurallarını değiştirme potansiyeli taşıdığı.
Sermaye kıt, devlet desteği sınırlı. Girişimciler dış finansman olmadan bu zihniyeti nasıl hayata geçirebilir?
Kısıtlı finansal kaynaklara rağmen girişimci zihniyet uygulanabilir ve hatta bazen daha etkili olabilir. Bu tür ortamlarda başarılı olan girişimciler, genellikle “önce kanıt, sonra sermaye” anlayışıyla hareket eder. Örneğin Paystack, Nijerya’da MVP aşamasında manuel çözümlerle başlayıp kullanıcı talebini test etti. Türk girişimi Mavi, büyük yatırım turları olmadan pazarı test ederek büyüdü. Bu örneklerde görüldüğü gibi küçük ama çoklu denemelerle risk dağıtılır, erken geri bildirim toplanır ve ürün pazar uyumu sağlanır. Bu yaklaşım “portföy mantığı”nın sade bir versiyonu. Ayrıca iş ortaklıkları, topluluk kaynakları ve gelir paylaşım modelleri gibi alternatif yollarla sermaye yaratmak mümkün. Girişimci zihniyet, sahip olduğuna değil yapabileceğine odaklanma yetisidir. En iyi fikirler, çoğu zaman sınırlı kaynaklardan doğar.
Girişimci zihniyet büyük kurumlarda nasıl uygulanabilir? Teknoloji dışı sektörlerde, örneğin perakende veya üretimde başarılı örnekler gördünüz mü?
Geleneksel şirketlerde girişimci zihniyeti uygulamak zor ama mümkün. Bunun için şirketlerin esnek karar yapıları oluşturması ve deneysel çalışmalara alan açması gerekir. Bosch, Ford, Walmart gibi şirketler bu konuda adımlar attı. Ford, elektrikli araçlar için küçük, otonom çalışan ekipler kurdu. Bu ekipler start up gibi hareket etti. Walmart, Walmart Labs’i kurarak dijitalleşmeye hız verdi. Zara, mağazalardan gelen verilerle hızlı ürün güncellemeleri yaparak büyük üretim hatlarına kıyasla çok daha çevik hale geldi. Bu örnekler, girişimci zihniyetin sadece teknolojiyle değil karar alma süreçlerinin hızı, deneysellik ve geri bildirim döngülerinin iyileştirilmesiyle de ilgili olduğunu gösteriyor. Kurumsal yapılar bunu içselleştirdiğinde dönüşüm kaçınılmaz oluyor. Girişimci zihniyet, işlevsel bir kültür ve liderlikle birleştiğinde kurumun DNA’sını değiştirebiliyor. Bu da kalıcı avantaj getiriyor.
Türkiye gibi gelişmekte olan pazarlarda girişimci zihniyetin en uygulanabilir yönleri neler?
Gelişmekte olan ülkelerde belirsizlik, sadece bir engel değil aynı zamanda bir avantaj. Türkiye gibi pazarlarda kurallar hızlı değişebilir, altyapı sınırlı olabilir; ancak bu durum yaratıcı çözümler geliştiren girişimciler için bir fırsata dönüşebilir. Girişimci zihniyetin en uygulanabilir yönlerinden biri, hızlı test yapma ve geri bildirim alma kapasitesidir. Ayrıca Türk girişimciler genellikle belirsizlik karşısında oldukça esnek ve dayanıklı. Bu zihniyet değişime açık olmayı, başarısızlıktan ders çıkarmayı ve kaynakları etkin kullanmayı teşvik eder. Türkiye’deki girişimciler pazarı dinleyerek, küçük deneylerle büyümeyi öğreniyor. Mavi gibi markalar, bu çevikliğin ve kullanıcı odaklılığın ürünü. Risk, bu pazarlarda kaçınılması gereken değil yönetilmesi gereken bir unsur. Bu yüzden girişimci zihniyet, Türkiye gibi ortamlarda sadece uygulanabilir değil, aynı zamanda gerekli. Bu yaklaşım içgörü, cesaret ve esneklikle birleştiğinde kalıcı başarıyı mümkün kılıyor.
Girişimciler yatırımcıların karar süreçlerini daha iyi anlamak için ne yapmalı? Bu anlayışa sahip olmanın katkısı nedir?
Yatırımcılar karar verirken çok katmanlı bir eleme süreci uygular. Başta hızlı “hayır” filtreleri devrededir. Girişimciler, bu aşamada yatırımcıların en çok nelere dikkat ettiğini bilmeli. İlk sunumda yatırımcı genelde “Neden bu yatırımdan vazgeçmeliyim?” sorusuna yanıt arar. Olası kırmızı bayraklar, ilk dakikalarda kararın olumsuz verilmesine neden olur. Girişimci zihniyeti, bu süreci tersine mühendislikle çözmeyi önerir. Yatırımcıların geçmiş yatırımları, değerlendirme kriterleri ve ilgi alanları araştırılmalı. Böylece sunumlar sadece ikna edici değil odaklı da olabilir. Bu yaklaşım yatırımcının güvenini artırır, yatırım alma olasılığını güçlendirir.
Yatırımcı sunumlarında sık yapılan hatalar neler?
Hataların başında her şeyi çok büyük göstermek geliyor. “Unicorn olacağız”, “Pazar 100 milyar dolar” gibi abartılı ifadeler, içerik yetersizse inandırıcılığı zedeler. İkinci hata, rakip analizinin yüzeysel geçilmesi. Yatırımcılar, pazarı tanıyan ve farkını somut olarak ortaya koyan girişimcileri tercih eder. Üçüncü yaygın hata ise hikayeyi anlatamamak. İyi bir yatırım sunumu netlik, veri, vizyon ve samimiyetle yapılır. Sunumda sadece “ne” yaptığınızı değil “neden” yaptığınızı anlatın. Bu, yatırımcının sizinle duygusal bağ kurmasını sağlar.
“TÜRKİYE SAYILI MERKEZLERDEN OLABİLİR”
KONUM
Girişim sermayesi tüm sektörlerde belirleyici bir konuma geldi. Hatta Stanford’daki ekibimiz, son 50 yıldaki tüm başarılı girişimleri analiz etti ve hemen hepsinin arkasında girişim sermayesi olduğu ortaya çıktı.
KIRILMALAR
Gelecek 20 yılda kapitalizm dünyasında büyük kırılmalar yaşanacağını söyleyebiliriz. CEO’ların buna yanıtı ya iç inovasyonu güçlendirmek ya kurumsal girişim sermayesi aracılığıyla dış inovasyonu şirketlerine taşımak olacak.
BÜYÜK FIRSAT
Türkiye için burada büyük bir fırsat olduğunu görüyoruz. Türkiye bu alanda dünyanın gerisinde değil hatta dünyanın sayılı kurumsal girişim sermayesi merkezlerinden biri olacak potansiyele sahip.
“İNANÇ UZLAŞIDAN DEĞERLİDİR”
KARAR DİNAMİĞİ
Geleneksel yapılarda kararlar çoğunluk uzlaşısıyla alınır. Ancak girişimcilik ortamında bu yaklaşım yetersiz kalır. Girişim sermayedarları, fikir birliğinden çok güçlü savunulan bireysel inançlara önem verir. Airbnb örneğinde olduğu gibi Reid Hoffman yatırım kararını ortaklarının büyük kısmı karşı çıksa da kendi inancıyla aldı.
YATIRIM STRATEJİSİ
Andreessen Horowitz gibi fonlar, fikir birliği olan girişimlerdense içlerinden birinin tutkuyla savunduğu projelere yönelir. Çünkü radikal başarıların çoğu başta anlaşılmayan fikirlerden doğar. Yatırımda çoğunluğun değil güçlü bir azınlığın sesi belirleyici olur.
FİKİR ÇEŞİTLİLİĞİ
Girişimci zihniyet, çatışan fikirlerin doğurganlığına inanır. Uyum yerine gerilimi, tek ses yerine çoğulculuğu savunur. Bu çeşitlilik hem stratejileri geliştirir hem daha yaratıcı çözümlerin önünü açar.
“SIÇRAMA SABIRLA GELİR”
KARARLILIK
Zoom’un kurucusu Eric Yuan, kullanıcı deneyimini takıntılı şekilde merkeze aldı. Her geri bildirimi titizlikle analiz etti ve ürünü buna göre yeniden tasarladı. Bu kararlılık, ürünün kalitesini sürekli artırdı.
TEKRARLI İLERLEME
Zoom’un başarısı tek seferlik bir sıçrama değil yıllara yayılan iteratif geliştirme sürecinin sonucu oldu. Her yeni sürüm, önceki deneyimlerden beslenerek optimize edildi.
HAZIRLIKLI ZAMANLAMA
Pandemi Zoom’un büyümesini hızlandırdı ama bu şansa değil uzun süreli hazırlığa dayanıyordu. Yuan, kriz gelmeden önce kullanıcı ihtiyaçlarını anlamış ve çözümünü hazırlamıştı.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?