Müziğe 6 yaşında başladı. İlk bestesini 8 yaşında yaptı. Liseye giderken Cemal Reşit Rey’den özel dersler aldı. Londra’da pazarlama okurken müzik yapmayı sürdürdü. George Michael’la çalıştı. Alinur...
Müziğe 6 yaşında başladı. İlk bestesini 8 yaşında yaptı. Liseye giderken Cemal Reşit Rey’den özel dersler aldı. Londra’da pazarlama okurken müzik yapmayı sürdürdü. George Michael’la çalıştı. Alinur Velidedeoğlu onu reklam sektörüyle tanıştırdı. Binlerce reklamın, müziğini yaptı. Mehmet Ali Birand’la tanışması unutulmaz belgesel müziklerine imza atmasına neden oldu. Türkiye onu belgesel müzikleriyle tanıdı. Şimdi ise Fahir Atakoğlu’nu tüm dünya tanıyor. Dünyanın en önemli müzik eleştirmenlerince tartışılmaz bir yetenek olarak tanımlanıyor. Albümleri dünya müzik listelerinin 1 numarasını görmüş durumda. 2008’de “Müziğin Oscarı” olarak tanımlanan Grammy ödüllerine çok yaklaştı. 2009’da Grammy’yi almaya kararlı. Atakoğlu başarı için yeteneğin tek başına asla yeterli olmadığını söylüyor.
Onu önce Demirkırat, Kıbrıs, Sarı Zeybek, 12 Mart gibi pek çok önemli belgesele, besteleriyle hayat veren müzisyen olarak tanıdık. Oysa o aynı zamanda 80 ve 90’lı yıllara ait hatırladığımız pek çok reklama cıngıllarıyla da renk veren isimdi. Türkiye’nin en önemli müzisyenleriyle birlikte çalıştı. Ardından kendi topraklarında elde ettiği başarıyı sınır ötesine taşımak için ABD’ye gitti. Ahmet Ertegün yaşarken Fahir Atakoğlu için, “Avrupa'nın en önemli piyanist ve bestecilerinden biridir… Müzik dünyasının zirvedeki isimlerindendir” demişti. Bugün ABD’de yaşayan Fahir Atakoğlu, besteleriyle ve müziğiyle dünya müzik otoritelerince tartışılmaz bir yetenek olarak kabul ediliyor.
Albümleri tüm dünyada 2 milyondan fazla sattı. Dünyanın en önemli müzik dergilerinden Jazziz, Atakoğlu’nun müziğine gerçek anlamda “küresel caz” tanımını yakıştırdı. İstanbul in Blue albümüyle dünyanın en önemli müzik ödülleri olarak kabul edilen Grammy’de aday adayı oldu. Atakoğlu bugün müzik hayatının zirvesinde. Ve albümleri için dünyanın en iyi davulcusu kabul edilen Horacio El Negro Hernandez, efsanevi basçı Anthony Jackson, kuşağının önde gelen gitaristleri Mike Stern ve Wayne Krantz ve saksafoncu Bob Franceschini ile çalışıyor. 2009 yılında çıkaracağı albümüyle bu kez Grammy’yi almak en önemli hedefi. Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nın 20 bin çocuğun eğitimine destek olmak üzere düzenlediği “Onları hiç böyle görmediniz” etkinliği için Türkiye’ye gelen Fahir Atakoğlu’yla çocukken çıktığı ve bugün ABD’de sürdürdüğü başarı yolculuğunu konuştuk.
Annem Fark Etti
Piyano çalmaya 6-7 yaşında başladım. Moda’da 4 katlı bir evde yaşıyorduk. Evin ilk katında, kuzenim Nil yaşıyordu. O piyano çalardı. Onun üst katında dayılarım otururdu. Dayılarımın 3 çocuğu da müzisyendi. Onların evinde de bütün müzik aletleri vardı. Biz de evin son 2 katında yaşıyorduk. Bu nedenle sürekli müzikle iç içeydim. Müziğe olan ilgimi ilk annem fark etti. Beni piyanonun başında bir şeyler çalarken görmüş. Daha sonra bana özel dersler aldırmaya başladı. Bu dönem Türkiye’de tam 1980 öncesine denk geliyor. O zamanlar beni sadece annem destekledi. Çünkü müzisyenler için Türkiye’de iyi bir gelecek görülmüyordu.
Cemal Reşit Rey’den Özel Ders
8 yaşıma geldiğimde artık besteler yapıyordum. O yaştayken bile melodileri hissediyordum. Lisede müzik hocam Muzaffer Uz, benimle ilgilendi. Beni Cemal Reşit Rey’le tanıştırdı. Cemal Reşit Rey’den 3 yıl bestecilik, orkestrasyon ve piyano dersleri aldım. 1980 öncesinde Londra’ya gittim. Londra Üniversitesi, Croydon Koleji’nde reklamcılık ve pazarlama eğitimi aldım. Londra Müzik Okulu’nun bazı derslerine katıldım. O sırada stüdyo müzisyenliği yaptım, gruplarla çaldım. Güney Londra Caz Festivali’ndeki yarışmada 2’nci oldum. Ayrıca George Michael ve pek çok önemli sanatçıyla çalıştım.
Binlerce Cıngıl Yazdım
1985’te Londra’dan Türkiye’ye döndüm. Annem dönmem için çok ısrar etmişti. Hayatımı sadece müzik yaparak kazanmaya çalışıyordum. Param yetmediği için müzik aletlerimi satıp buraya geldim. Bana ilk reklam müziğini yazdıran Alinur Velidedeoğlu oldu. İlk olarak Kartopu örgü yünlerinin müziğini yazdım. Daha sonra her sabah 1-2 cıngıl yazar hale geldim. Bu böyle 10 yıl sürdü. Binlerce cıngıl yazdım. Reklam müzikleri yazmam bana maddi özgürlük getirdi ve müzikal yaratıcılığımı güçlendirdi. Aynı dönemde İstanbul Gelişim Orkestrası’yla tanıştım ve onlarla çaldım.
İlk Albümün Etkisi
Hem reklam müzikleri yapmış olmam hem İstanbul Gelişim Orkestrası’yla hem de Sezen Aksu’yla çalışmış olmam bana müthiş deneyimler kazandırdı. Mehmet Ali Birand, Kıbrıs belgeselini hazırlarken onunla tanıştım. Belgesel müzikleri yapmaya da böylece başladım. O günlerden bugüne hala sahne arkasında çalan arkadaşlarım var. Ben bir süre sonra kendi namıma bir şeyler yapmak istedim. Belgesel müziklerimin birkaçını toplayarak 1994’te ilk albümümü çıkardım. 1994’e kadar hep sahne arkasındayım. O albüm çok başarılı oldu. Dinleyiciler müziğime sahip çıktı ve bugünlere geldim.
ABD’ye Neden Gittim?
1990’da müziğe daha yakın olmak için ABD’ye gittim. Bütün dünya müzisyenleri ABD’ye geliyor. Şu anda orada kendi şirketim, menajerim ve bir ekibim var. Kariyerim için orada daha fazla şey yapabileceğimi gördüm. Öyle de oldu. Dünyanın müzisyenleri, bestecileri, dünyanın icracılarıyla birlikte kendimi, yapmak istediğim şeye daha yakın hissettim. Washington DC’ye yakın, ormanın içinde sessiz bir evde yaşıyorum. İstediğim zaman New York’a gidiyorum, orada çalıyorum. 13 yaşında bir oğlum var. You Tube’daki görüntümün altına “O benim babam” diye yazmış. Benimle gurur duyuyor.
Hayalim Hollywood
Grammy’de bu yıl ilk 5’e giremedim. Önümüzdeki yıl tekrar katılacağım. ABD’de çok iyi bir konumdayım. Dünyaca tanınmış, kendi kariyerlerinde, kendi üsluplarıyla, kendi renkleriyle bir yere gelmiş müzisyenler artık benim müziklerimi tanıyıp benimle birlikte çalıyor. Bunu devam ettirmek ve daha üst noktalara gelmek istiyorum. Örneğin Hollywood’da bir film müziği yazmak istiyorum. Hiçbir zaman oldum demiyorum. Hep iyi, güzel müzikler yazmaya devam edeceğim ve icra edeceğim. Bugün bana icracı mısın desen, hayır besteciyim derim. İcra ediyorum ama kendi bestelerimi icra ediyorum. Dolayısıyla bir klasik piyanist gibi icracı değilim. Kaç bestem var bilmiyorum.
Çok Yönlüyüm
Tanınmamı sağlayan belgesel müzikleri oldu. Fakat tiyatro da, bale de yazıyorum. Dokümanter de yazıyorum, film de yazıyorum. Çok yönlüyüm. Müziği at gözlüğüyle görmüyorum. Ben cazcıyım da demiyorum klasikçiyim de demiyorum. Ben besteciyim, müzik yapıyorum. Benim kadar çok yönlü birini tanımıyorum.
Konserlerden önce 10 gün, kampa giriyorum. Bazen her gün piyano çalıyorum. Sürekliliği olan bir tempom yok. Bazen günde 12 saat çalıyorum bazen 1 saat. Klasik çalsam yılda 200 konser verebilirim ama ben kendi müziğimi yapıyorum. Her yerde ve herkesle çalmıyorum.
Yurtdışına Çıkmak Gerekiyor
Hedef Koymadım
Müziğe başlarken hedef koymadım. Sadece müziğimi iyi yapayım, hissettiğimi güzel bir şekilde ortaya çıkarayım istedim. Kariyer olarak bir yere kadar geliyorsunuz. Dünya çapında olmak için mutlaka size inanan bir ekibinizin olması gerekiyor. İyi müzik yapmak yeterli değil. Onu insanlara doğru şekilde tanıtmak da gerekiyor.
Eleştirilere Açık Oldum
Eleştirilere hep açık oldum. Müziği yaparken her türlü duyguyu hep kendi yaşamımdan örnek aldım. Aşkı, yalnızlığı, acıyı, ölümü ben ne kadar biliyorsam onu verdim. Yarattığınız şeyin sunduğunuz tarafı nasıl etkileyeceğini bilemezsiniz. Siz sadece yarattığınız şeyi yaratırken hissettiğinizi bilirsiniz. O hissin doğru ya da yanlışı yok. Müzikte başarı denen şey, böyle geliyor.
Sadece Yetenek Yetmez
Ben tekniği çok iyi, ne insanlar biliyorum. İstediği kadar yetenekli olsun duygu olmadan başarı mümkün değil. Gençlere bulundukları coğrafyayı düşünmeden, özgür hareket etmelerini öneriyorum. Hissettikleri şeyi yapmalılar. Ancak o zaman başarılı olabilirler. Dünyada artık hiç kimsenin nereden geldiği önemli değil. O anda yaptığın iş önemli. Ülkemizdeki müzisyenler daha fazla yurtdışına çıkmalı.
Özlem Aydın Ayvacı
[email protected]
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?