“AB’ye tam üyelik zor”

Prof. Lucrezia Reichlin ile Avrupa’nın gelecekteki ekonomik ve siyasi stratejilerini şekillendirecek kilit konuları konuştuk...

20.09.2024 16:10:280
Paylaş Tweet Paylaş
“AB’ye tam üyelik zor”

TUBA İLZE 

[email protected]

London Business School ekonomi profesörü LUCREZIA REICHLIN Türkiye’yi de yakından takip eden bir ekonomist. Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğinin zor olduğunu düşünüyor. Türkiye’de düşük faiz oranları ve kredi kontrolünün enflasyonist ortamda işe yaramadığının görüldüğünü söylüyor. Euro bölgesinde de enflasyon olmasına rağmen bunun kısa süreli olduğuna vurgu yapıyor. En büyük farkın ise merkez bankası güvenilirliği noktasında olduğuna dikkat çekiyor ve “Bir merkez bankası güvenilirliğe sahipse bir veya iki yıl enflasyona tolerans gösterebilir ve hedefe kademeli olarak geri dönebilir. Ne yazık ki Türkiye Merkez Bankası bu güvenilirliği kaybetti. Bu da dezenflasyonu daha maliyetli hale getirecek” diye konuşuyor.

Türkiye’nin en büyük ticaret pazarı Avrupa’nın ekonomik ve siyasi geleceği, küresel çapta yaşanan hızlı değişimlerle şekilleniyor. Bu süreçte enerji dönüşümü, teknolojik yenilikler, sosyal politikalar ve çevresel sürdürülebilirlik gibi konular büyük önem taşıyor. London Business School ekonomi profesörü Lucrezia Reichlin, bu kritik konularda geniş çapta yazılar kaleme alıyor. Avrupa Merkez Bankası’ndaki (ECB) araştırma direktörlüğü deneyimi ve now-casting alanındaki çığır açıcı çalışmalarıyla tanınan ekonomist Prof. Reichlin’in analizleri Avrupa’nın önümüzdeki 10 yıl için üstlenmesi gereken stratejik öncelikleri ve bu hedeflere ulaşmak için benimsenmesi gereken yenilikçi yaklaşımları kapsıyor. Prof. Reichlin, Türkiye’yi de yakından takip ediyor. Türkiye’nin Avrupa için hayati bir komşu olduğunu ancak siyasi sistem gibi farklılıkları küçümsememek gerektiğini söylüyor. “Bu farklılıklar iş birliğinde ilerlemeyi engelledi. Buna rağmen AB’nin doğu Akdeniz’de güvenli ve istikrarlı bir ortam inşa etmek için Türkiye ile iş birliği yapma çıkarı söz konusu. Tam üyelikten ziyade daha çok seçmeli iş birliği bekliyorum” diye konuşuyor. Prof. Lucrezia Reichlin ile Avrupa’nın gelecekteki ekonomik ve siyasi stratejilerini şekillendirecek kilit konuları konuştuk: 

Avrupa ülkeleri mevcut ekonomik zorlukların üstesinden gelmek için hangi spesifik politikaları benimsemeli? 

Avrupa, açık ticaret modeline dayalı ekonomik yapısını tehdit eden yeni bir jeopolitik ortamla karşı karşıya. Çin ve ABD arasındaki düşmanca rekabetin ortasında Avrupa önemli kayıplar yaşayabilir. Ekonomik güvenlik şu anda gündemde ve bu hem ekonomik hem de siyasi bir mesele. Avrupa, bazı kilit sektörlerde yerel üretimi teşvik etmek, sınır ötesi endüstriyel birleşmeleri desteklemek ve inovasyonda ölçek büyütmeyi sağlamak için devlet yardımı kurallarını gevşetmeli. Ancak bunu yaparken de Avrupa’nın en büyük avantajı olan tek pazarı tehlikeye atmamalı. Ana hedef, dış şoklar durumunda daha fazla risk paylaşımı sağlayarak dayanıklılığı artırmak olmalı. Bu inovasyonu finanse etmek ve yeşil dönüşümü desteklemek için federal araçlar gibi daha fazla ortak araç anlamına gelir. Ancak bu politikaların ulusal sınırlar boyunca siyasi parçalanma ve artan Avrupa karşıtı duygularla uygulanması kolay değil. Kısacası Avrupa’nın ekonomik güvenliğini sağlamak ve sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek için hem kısa vadeli toparlanmayı hem de uzun vadeli rekabetçiliği destekleyecek politikalar benimsemesi gerekiyor. 

Peki son Avrupa Parlamentosu seçimlerinin sonuçlarını göz önünde bulundurarak hangi önemli politika değişikliklerini öngörüyorsunuz? Bu değişiklikler Avrupa’nın ekonomik stratejisini nasıl etkileyecek? 

Avrupa Parlamentosu seçimlerinde merkezci çoğunluk korunmuş olsa da sağ kanat Avrupa karşıtı güçler güç kazandı. Bu durum, dengenin değişmesine ve AB politikalarının yeniden yönlendirilmesine yol açacaktır. Önceki yasama döneminin merkezi olan yeşil anlaşmanın köklü bir şekilde değişeceğini düşünüyorum. Artan siyasi parçalanma, karar alma süreçlerinde zorluklara ve olumsuz senaryoda olası bir felce yol açabilir. Avrupa’nın gelecekteki politikalarının özellikle ABD’deki gelişmeler ve sınırlarımızdaki iki savaş gibi dış faktörlerden etkileneceğini öngörüyorum. Bu nedenle Avrupa’nın ekonomik stratejisi de bu değişikliklere göre şekillenmek zorunda kalacak. Bu yeni denge, Avrupa’nın ekonomik güvenliğini sağlamak için daha fazla dayanıklılık ve risk paylaşımı içeren politikalar geliştirmeyi zorunlu kılacak. Yeşil dönüşüm ve inovasyonun desteklenmesi gibi uzun vadeli hedeflere ulaşmak için daha esnek ve koordineli bir yaklaşım benimsenmeli. 

Türkiye’nin ekonomik istikrarı ve AB ile iş birliğini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Türkiye, AB için hayati bir komşu ve Rusya, Asya ve Orta Doğu’ya açılan bir köprü. Yakın gelecekte tam üyelik pek olası görünmese de iş birliği her iki tarafın da çıkarına olacak. Avrupa, Çin-ABD bipolarismine karşı çok kutuplu bir alternatif inşa etmeye çalışmalı ve Türkiye, bu süreçte önemli bir oyuncu olabilir. Elbette, siyasi sistem gibi farklılıklar�� küçümsememek gerekir. Bu farklılıklar iş birliğinde ilerlemeyi engelledi. Buna rağmen, AB’nin doğu Akdeniz’de güvenli ve istikrarlı bir ortam inşa etmek için Türkiye ile iş birliği yapma çıkarı söz konusu. Tam üyelikten ziyade daha çok seçmeli iş birliği bekliyorum. Bu, gelecekte daha iddialı bir ilerleme için koşul olan güveni yeniden inşa edecektir. Türkiye’nin genç ve dinamik nüfusu, teknolojik yenilikler ve ekonomik büyüme için büyük bir potansiyel taşıyor. Türkiye’nin AB ile ortak projelerde yer alması bölgesel rekabet gücünü artırabilir ve ekonomik büyümesine katkı sağlayabilir. Ayrıca Türkiye’nin teknoloji ve inovasyon alanında yapacağı yatırımlar hem ülkenin hem de bölgenin kalkınmasına katkı sağlayabilir. Türkiye’nin ekonomik istikrarı ve büyümesi için yapısal reformlara ihtiyaç duyuluyor. AB ile daha yakın iş birliği, bu süreçte önemli bir rol oynayabilir. Sosyal politikaların geliştirilmesi ve ekonomik reformların uygulanması, Türkiye’nin AB üyelik sürecinde ilerlemesine yardımcı olacak. Bu reformlar, uzun vadede Türkiye’nin ekonomik ve sosyal uyumunu güçlendirebilir.

Eşitsizliği azaltmak ve daha adil bir gelir dağılımı sağlamak için maliye politikaları nasıl bir rol oynayabilir? 

Eşitsizliğin çok karmaşık nedenleri var ve maliye politikalarıyla kolayca çözülemez. Ancak maliye sistemini iyileştirmek için bazı adımlar atılabilir. Pandemi sonrası uygulanan ve pandemiden daha ağır etkilenen ülkelere yönelik bir yeniden dağıtım aracı olan Avrupa Birliği’nin yeni nesil programı buna bir örnek. Eğitim yatırımlarıyla çok daha fazlası yapılabilir. Avrupa, sosyal uyum taahhüdüne sahip ve ilke olarak eşitliği teşvik ediyor. Ancak bu hedeflere ulaşmak için geliştirilmiş araçlardan hala yoksunuz. Asgari ücret, sosyal hizmetlere, sağlığa ve eğitime erişim önemli önlemler olup bu konularda federal düzeyde daha fazla çalışma yapılmalı. 

İklim değişikliği ve çevresel sürdürülebilirlik bağlamında gelişmekte olan ülkeler için hangi stratejik adımları önerirsiniz? 

Gelişmekte olan ülkeler çok önemli. Küresel sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyelerin 1,5 ila 2 derece üzerinde tutmak, gelişmekte olan ve yükselen piyasa ekonomileri daha hızlı bir şekilde karbon salımını azaltmadıkça imkansız olacak. Tarihsel olarak karbon salımı konusunda Avrupa ve ABD’nin büyük rolleri var. Şimdi bizden daha hızlı büyüyen ve yetişen ülkelere tazminat ödememiz gerekiyor. Kömürün aşamalı olarak kaldırılması büyük bir sorun. Bunu kolaylaştırmak için G7 ülkeleri büyük ölçekli finansman sağlamalı. Ne yazık ki bu gerçekleşmiyor. İşe yarayabilecek bir mekanizma, yenilenebilir enerji finansmanını kömürün aşamalı olarak kaldırılmasına bağlamaktır. 

Now-casting alanındaki çalışmalarınız ekonomik karar alma süreçlerini nasıl iyileştiriyor? 

Now-casting’in arkasındaki temel fikir oldukça basit. Reel ekonominin durumu hakkındaki veriler genellikle geç yayımlanır, ancak bu veriler yayımlanmadan önce daha güncel bilgileri (anketler, finansal değişkenler, kredi kartı verileri vb.) kullanarak mevcut durumu tahmin edebiliriz. Amaç, bugünkü durumu tahmin etmektir, yani “şu anda neredeyiz?” sorusuna cevap vermektir. Bu teknik, hem piyasa katılımcıları hem de politika yapıcılar için büyük önem taşır. Özellikle para politikası, ekonomik koşullardaki değişimlere ilişkin kararlar alırken zamanlama çok kritiktir. Döviz kuru tahminine gelince, now-casting modelleri temellere tepki verdiği sürece döviz kurunu tahmin etmeye de yardımcı olabilir. Ancak döviz kuru birçok faktöre bağlı olduğu için yüksek frekansta çok dalgalıdır. Reel aktivitenin now-cast’i, iş döngüsü frekansında döviz kuru tahmini yapmaya yardımcı olacak bilgiler sağlar.


“KÜRESEL İSTİKRAR İÇİN YENİ ARAÇLAR GEREKİYOR”

ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ  
Dünya ekonomisinin geleceği için enerji dönüşümü kritik öneme sahip. Küresel sıcaklık artışını sınırlamak ve sürdürülebilir enerji kaynaklarına geçiş yapmak için büyük ölçekli yatırımlar gerekiyor. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin karbon salımını azaltması için G7 ülkelerinin finansal destek sağlaması gerekiyor.

TEKNOLOJİK YENİLİKLER 
Ekonomik büyümenin ve rekabetçiliğin anahtarı ve teknolojik gelişmeleri desteklemek için daha fazla Ar-Ge yatırımı yapılması gerekiyor. Tek pazarı derinleştirerek ve sınır ötesi endüstriyel birleşmeleri teşvik ederek Avrupa bu alanda liderlik rolü üstlenebilir.

SOSYAL VE EKONOMİK UYUM Eşitsizlikle mücadele, sosyal uyum ve ekonomik istikrar için hayati öneme sahip. Ortak sosyal politikaların geliştirilmesi Avrupa’nın karşılaştığı ekonomik ve siyasi zorlukların üstesinden gelmesinde kritik rol oynayacak. Asgari ücret, sağlık ve eğitim gibi alanlarda federal düzeyde daha fazla çalışma yapılması gerekiyor.



“İSTİKRAR İÇİN MB BAĞIMSIZLIĞI ŞART”

GEÇMİŞTEKİ HATALAR 
Türkiye’de geçmişte birçok hata yapıldı; faiz oranları çok uzun süre düşük tutuldu ve bu, hızla artan enflasyon ve liranın değer kaybı ile sonuçlandı. Para politikası siyasi baskıya yanıt verdi. Düşük faiz oranlarının enflasyonla mücadelede yardımcı olacağı düşüncesi, gerçeklerle çelişti. Ayrıca, politika faizleri düşürülürken uzun vadeli piyasa faizleri enflasyon beklentilerini ve merkez bankasına olan güven eksikliğini yansıtarak yükseldi. Faiz oranlarını düzenleyici önlemlerle düşük tutma girişimi oldukça bozucuydu.

BAĞIMSIZLIK VE DEZENFLASYON Merkez bankaları bağımsız hareket etmeli, ancak elbette hesap verebilir olmalı. Avrupa’da sık sık diğer politikalarla koordinasyonu savunmuş olmama rağmen şimdi Türkiye sıkılaştırma politikası uygularken, dezenflasyon maliyetini hafifletmek için faiz oranı politikasını diğer araçlarla birleştirmesi gerektiği kanısındayım. Merkez bankasının bağımsızlığını korumanın fiyat istikrarı ve nihayetinde finansal ve ekonomik istikrar için kritik öneme sahip olduğuna inanıyorum. Bu anlamda, son politika değişikliği memnuniyetle karşılanmalıdır.

GÜVENİLİRLİK VE ENFLASYON 
Türkiye örneği, düşük faiz oranları ve kredi kontrolünün enflasyon kontrol dışına çıktığında ekonomi için işe yaramadığını gösteriyor. ECB Türkiye’nin yaşadığı türden bir enflasyonla hiç karşılaşmadı. Euro bölgesindeki son enflasyon dönemi kısa süreliydi ve çoğunlukla arz kaynaklıydı. Ancak gösterdiği şey, bir merkez bankası güvenilirliğe sahipse bir veya iki yıl enflasyona tolerans gösterebilir ve nominal çıpayı kaybetmeden hedefe kademeli olarak geri dönebilir. Ne yazık ki Türkiye Merkez Bankası bu güvenilirliği kaybetti ve bu da dezenflasyonu daha maliyetli hale getirecek.


Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz