Saint-Gobain SEMEA CEO’su Thierry Fournier ve Türkiye CEO’su Aykut Aydoğan, şirketin düşük karbonlu üretim vizyonunu ve Türkiye’nin bu dönüşümdeki stratejik rolünü Capital'e anlattı.
Versay Sarayı’nın camlarını üretmek üzere 1665’te kurulan Saint-Gobain, bugün 80 ülkede faaliyet gösteriyor ve inşaat sektöründe sürdürülebilir çözümler geliştirmeye odaklanıyor. Geçtiğimiz günlerde Paris’te şirketin merkez binası ve Ar-Ge merkezinde bir araya geldiğimiz Saint-Gobain SEMEA CEO’su Thierry Fournier ve Türkiye CEO’su Aykut Aydoğan ile hem küresel dönüşümü hem de Türkiye’nin bu yolculuktaki yerini konuştuk.
Tuba İlze / [email protected]
“Amacımız, dünyanın karşı karşıya olduğu mega trendlere cesur bir şekilde yanıt vermek ve daha iyi bir yaşam için çözümler sunmak. Şirketimizin önceliği yalnızca ürün değil, mimarlara ve mühendislere bütünsel çözümler sunmak” diyen Saint-Gobain SEMEA CEO’su Thierry Fournier, şirketin en kritik gündeminin karbon ayak izini azaltmak olduğunu vurguluyor.
Fournier, “Cam yünü, taş yünü, alçıpan ve cam gibi ürünler onlarca yıldır fosil enerjiyle üretiliyordu. Şimdi düşük karbonlu süreçlere dönüştürmemiz gerekiyor” diyerek dönüşümün önemine dikkat çekiyor. Saint-Gobain Türkiye CEO’su Aykut Aydoğan ise bu amacın Türkiye’de organizasyonel dönüşümle pekiştiğini vurguluyor ve “Bürokrasiyi azaltıp daha çevik bir yapıya geçtik, markaları tek çatı altında bütünleştirdik ve müşteriye daha yakın hale geldik” diyor.
Aydoğan Türkiye’de atılan adımları şu sözlerle anlatıyor:
“2030 hedeflerimiz net: Endüstriyel su tüketimimizi yüzde 50, enerjiden kaynaklı karbon emisyonlarımızı yüzde 33, geri kazanılamayan üretim artıklarımızı yüzde 80 azaltacağız. Geri dönüştürülmüş hammadde kullanımımızı yüzde 30 artıracak, yüzde 100 geri dönüştürülebilir ambalajlar kullanacak ve tüm ürün gruplarımız için yaşam döngüsü analizlerini tamamlayacağız. Bu vizyon doğrultusunda, merkezimiz Fransa’da başlatılan “Sürdürülebilir Hareket Et” programını Türkiye’de de hayata geçirdik. 2022’de “sürdürülebilir projelere adanmışlık” temasını işledik ve çalışanlarımızın katılımıyla 105 farklı sürdürülebilirlik projesi ürettik. 2023 yılında bu projeleri uygulamaya başladık.”
Türkiye’nin inovasyon kapasitesine dikkat çeken Thierry Fournier ise “Türkiye’de geliştirilen çözümler başka ülkelerde benchmark oluyor. Bu ülke stratejik olarak merkezî bir konumda ve yatırımlarımızı artırmamız için doğru ortamı sağlıyor” diyor.
“Sektörün büyümesini 2 faktör şekillendirecek”
Türkiye’de yüksek enflasyon ve sıkı finansman koşullarının sektörü zorladığını belirten Aydoğan, kamu destekli projelerin lokomotif etkisine dikkat çekiyor: ve “Türkiye’de yüksek enflasyon ve artan maliyetler inşaat sektöründe ciddi bir baskı yaratıyor. Bu dönemi yönetirken biz de sektör dinamiklerini yakından izliyor ve stratejimizi iki farklı hızda büyüyen piyasa koşullarına göre şekillendiriyoruz. Bir yanda kamu kaynaklarıyla desteklenen, faiz dalgalanmalarından etkilenmeyen büyük yeniden yapılanma ve kentsel dönüşüm projeleri sektörün lokomotifi olurken; diğer yanda krediye bağımlı özel sektör projelerinde sıkı para politikaları nedeniyle yavaşlama yaşanıyor” diyor.
Önümüzdeki dönemde sektörün büyümesini en güçlü şekilde şekillendiren faktörün kentsel dönüşüm ve deprem sonrası yeniden yapılanma faaliyetleri olacağını söyleyen Aydoğan, “2025 bütçesinde sadece deprem bölgesinin iyileştirilmesi ve afetlere dirençli şehirler için 704 milyar TL kaynak ayrılması bunun en somut göstergesi. Analizler, deprem bölgesindeki altyapı yatırımlarının sektöre yaklaşık 2 puan, ülke genelindeki kentsel dönüşüm faaliyetlerinin ise 1,5-2 puan katkı sağlayacağını ortaya koyuyor. Bu tablo, 2025’te hedeflenen yüzde 4-5’lik büyümenin büyük kısmının kamu destekli projelerden geleceğini, 2026’da ise faizlerin gevşemesiyle özel sektörün de hareketlenerek “altın yıl” senaryosunu mümkün kılabileceğini gösteriyor” ifadesinde bulunuyor.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?