Yüksek atlamadan alınacak dersler

Türkiye'deki konut sektöründe son birkaç yıldır alabildiğince bir büyüme var.

1.02.2011 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Yüksek atlamadan alınacak dersler

Özellikle bazı gruplar, ardı ardına hem de büyük projelerin sunumunu gerçekleştiriyor. 5-6 yıl önce sınırlı sayıda konut üretimini gerçekleştiren şirketler, şimdi aynı anda binlercesini inşa etmeye çalışıyor. Sinpaş Grubu'nun patronu Avni Çelik'e bu konuyu sormuştum. Onlar, nispeten daha yavaş, daha istikrarlı bir büyüme stratejisi izliyor. Stratejinin gerekçesini sorduğumda şu yanıtı vermişti: "Bizim iş yaşamımızdaki başarımızın arkasında, istikrarlı büyümek vardır. Etrafımızdaki arkadaşlardan ve dostlardan, 'Hızlı büyüyelim' önerileri çok gelmiştir. Ama biz hiç sıçrayarak büyümek istemedik. Daima makul riskler aldık. Hep kendimize konut sektöründen belli bir pay almaya odakladık. Sektör hızlı büyüyor diye yapabileceğimizden fazla işe, çok fazla riske girmedik."



Tek seferde zıplamak mümkün mü?
İş dünyasında "güç toplayarak" büyüme stratejisini savunanların sayısı bir hayli fazladır. Jim Collins gibi yönetim gurularının yer aldığı bu cephe, belli bir süre güç ve sermaye birikimi sağlamayı, ardından atağa geçmeyi savunur. Yeni iş model ve teknolojileriyle de desteklenen bu süreç, şirketin daha sürdürülebilir büyümesini de beraberinde getirir. Truck Business School'dan Vijay Govindarajan ve Chris Trimble'ın yaptıkları bir analiz, "güç toplama" ve "geliştirme" konusuna farklı bakış açısı getiriyor. Araştırmacılar, "yüksek atlama" sporunun olimpiyatlar tarihi boyunca gösterdiği performansı izleyip şirketler için mesajlar çıkarmış. 1908 yılındaki olimpiyatlarda Harry Porter, 1,905 ile Altın Madalya almış. 1932'de yükseklik 1,970'ye çıkmış. 1964'te 2,180, 1996'da ise 2,390 metreye ulaşılmış. Şöyle bakalım... Bir insan evladı 91 yıl öncesinden 30 cm kadar daha yükseğe atlayabiliyor. Bunu yaparken bilimden yararlanıyor. Daha modern yöntemlerle daha fazla antrenman yapıyor. Ancak daha da önemlisi, iş modelleri üzerinde de çalışıyor. Tabloda dagördüğünüz gibi son 100 yılda sağlanan bu gelişme, 4 farklı atlama tipi de yaratmış. İlk atlama 'Makas' yöntemi idi. Ardından 'Batı' tarzı geliştirildi. Burada atletler, atladıkları ayaklarının üstüne düşmeyi hedefliyorlar. 1936'da ise 'Straddle' modeli geldi. 1968'de Dick Foster, bugün de kullanılan modeli geliştirdi. Belki yeni bir iş modeli, 1996'da kırılan rekoru, önümüzdeki yıllarda geride bırakabilecek. Tıpkı şirketlerde olduğu gibi

Yeninin şansı yüksek mi?
Türkiye'de 530 binin üzerinde şirket var ama son 50 yılda bir o kadar da şirket kurulmuş ve çeşitli nedenlerle kapanmış. Böyle bakarsanız, yeni kurulan bir şirketin yaşama şansı, son 50 yıllık ortalamada yüzde 50 düzeyinde... Bu, aslında gelişmiş ülkelere bakıldığında oldukça yüksek bir "yaşama" şansı. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde, şirketlerin genç olması ve rekabetin gelişme aşamasında olması nedeniyle yaşam umudu artabiliyor. ~
Ancak iş dünyasında "bir şeye girişmek"; yani iş kurmak, yeni marka çıkarmak ya da yeni ürün piyasaya sunmak, o kadar da kolay değildir. Bir girişimcinin elinde avucunda ne varsa onu satıp, borçlanıp yeni şirket kurması, belki de alınacak en önemli risklerden biridir. Buna rağmen dünyanın dört bir tarafında her yıl 5 milyonun üstünde şirket kuruluyor. ABD'de kurulan her 5 işten 1 'i batıyor, ancak yeni girişimciler her yıl 1 milyona yakın iş kuruyor. ABD Bağımsız Araştırma Vakfı Ulusal Federasyonu'na göre işyerlerinin yarısı ancak kurulduktan 5 yıl sonra hala çalışabilir durumda oluyor. Aynı şey ürünler için de geçerlidir. Yeni ürünün başarılı olma şansı 13'te 1 düzeyindedir. Ama ürün yağmuru, krizlerde bile devam eder. Bireysel ya da kurumsal, "yeniyi deneme" tutkusu, her zaman kendini gösterir.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz