Türk tüketicisi, yerli otomobille, 1966 yılında, Koç Holding şirketi Otosan tarafından üretilen Anadol markası ile tanıştı. Ancak, Türkiye’ye damgasını vuran iki otomobil şirketi, sonraki yıllarda ...
Türk tüketicisi, yerli otomobille, 1966 yılında, Koç Holding şirketi Otosan tarafından üretilen Anadol markası ile tanıştı. Ancak, Türkiye’ye damgasını vuran iki otomobil şirketi, sonraki yıllarda ortaya çıkacak müthiş rekabet nedeniyle, Tofaş ile Renault oldu. Her iki şirket de, aynı dönemde, 1970’lerin başında üretime start verdiler ve birbirlerine benzer modellerle yarışa başladılar.
Üretime 13 Şubat 1971 yılında başlayan Tofaş’ın ilk modeli Murat 124 idi. Bu otomobiller piyasaya 54 bin TL’den sunuldu. İlk yıl satışları, fiyatların düşük olması nedeniyle 6 bin 927 adette kaldı. Oyak Renault’un piyasaya sunduğu Renault 12 modeli ise aynı yıl sadece bin 108 adet satılabildi. İlk raund Tofaş tarafından kazanıldı.
1972 yılında ise bu kez atak Oyak Renault’dan geldi. Şirket station-wagon modelini çıkararak rekabette bir adım öne geçti. Bunun meyvesini de 1975 yılında satışlarda Tofaş’ı geçerek aldı. Bu sonuç, Tofaş’ı kamçıladı ve 131 serisi için proje çalışmaları başlatıldı. Türkiye’de yıllardır “Kuş serisi” olarak anılan efsanen başlangıcını oluşturan bu model, Tofaş’ın en büyük silahını da oluşturdu.
Rekabet hep canlı kaldı
Tofaş Otomobil Fabrikaları ve Oyak Renault, Türk otomotiv sektörünün son 30 yılına damgalarını vurdular. Anadolu’nun dört bir yanına otomobil satarken, liderlik sürekli el değiştirdi, iller arasında önde olan şirket yıldan yıla ötekine geçti.
Yıllık satış rakamlarında farklı tablo ortaya çıksa da, otomobil parkı açısından liderlik yıllardır Tofaş’ın elinde. Örneğin 1990 yılında Türkiye’nin yollarındaki Tofaş üretimi araç sayısı 580 bin 863 adetti. Aynı yıl Oyak Renault’nun bantlarından çıkan otomobil sayısı 509 binde kalıyordu. İki markanın üretimi 100 olarak alındığında, Tofaş’ın payı yüzde 53 düzeyinde gerçekleşiyordu.
1996 yılında da aynı oran korundu. Ancak, Oyak Renault’nun atağı ile sonraki yıllarda fark biraz kapandı ve 1999 yılında Tofaş’ın payı yüzde 51’e geriledi. 1999 sonu itibariyle Türkiye’deki en büyük araba parkına Tofaş sahip. Bu fabrikadan çıkan otomobil sayısı 1 milyon 272 bin adet. Renault kökenli arabaların sayısı ise 1 milyon 242 bin düzeyinde.
Tercih yerlilerden yana
Şu anda otomobil sahipliğinde Türkiye geneli istatistiklere bakıldığında Tofaş ve Renault’un ezici üstünlüğü göze çarparken, İstanbul, İzmir ve Ankara gibi büyük kentlerde ithal otomobiller giderek daha fazla rağbet görüyor. Yine de bu durum uzun zamandır Türkiye’de üretim yapan Renault ve Türkiye’nin en köklü yerli otomobil markası olan Tofaş’ın üstünlüğünü zedelemiyor.
Türk tüketicisinin büyük çoğunluğu uygun fiyat koşulları, yaygın servis ve yedek parça ağı nedeniyle yerli üretim otomobilleri tercih ediyor. Özellikle Anadolu’da küçük esnafın en önemli gelir kaynaklarından biri olan otomobili onun için büyük önem taşıyor. Anadolu illerinde Tofaş ve Renault arasında kıyasıya bir rekabet yaşanıyor. Kütahya ve Şanlurfa’da Renault, Zonguldak ve Hatay’da Tofaş açık ara önde gidiyor.
Türkiye’nin tarihi otomobil markası Anadol’dan en çok İzmir’de bulunuyor. Türkiye’de trafiğe kayıtlı 100 bin 594 Anadol’un 14 bin 63’ü İzmir ve ilçelerindeki yollarda seyir halinde.
Büyük kentin tercihi
Türkiye ithal otomobil piyasasında ise Alman kökenli otomobillere olan talep son derece fazla. Lüks otomobillerde Mercedes ve BMW vazgeçilmez markalar olarak tüketicinin gözdeleri. İthal otomobiller daha çok büyük kentlerdeki üst gelir grubu tarafından rağbet görürken, yerli otomobiller her türlü bölgeden ve gelir kesiminden talep buluyor. Otomotiv Sanayii Derneği Genel Sekreteri Ercan Tezer bu durumu şöyle açıklıyor:
“Büyük kentler dışındaki Anadolu kentlerinde otomobil aslında bir ihtiyaç. Çünkü, otomobiller kentler ile kent dışındaki bölgeler arasında iletişimi sağlıyor. Ayrıca, küçük esnaf için de otomobil büyük önem taşıyor. Ama büyük şehirlerde otomobil bir statü göstergesi haline geldi. Dolayısıyla, büyük kentlerde ithal otomobiller daha çok tercih ediliyor. Tabii ithalatçı firmaların servislerini büyük kentlerde kurmaları da bir diğer etken olarak öne çıkıyor.”
Harita nasıl değişti?
Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi uzun yıllardır tüm Türkiye’de Renault ve Tofaş arasında kıyasıya bir rekabet yaşanıyor. DİE’nin 1993 yılı Trafiğe Kayıtlı Araçlar İstatistiği’ne baktığımızda 42 ilde Renault, 34 ilde ise Tofaş önde bulunuyor. 1999 yılı istatistiklerinde ise bazı illerde Renault lehine bir gelişme yaşandığı göze çarpıyor; Renault liderliğini 49 ile çıkarırken Tofaş 31 ilde lider konumda. Yerli otomobillerde üç büyük kentin ağırlığı var. Bursa, Adana, Antalya, Konya ve Balıkesir en çok yerli otomobil bulunan diğer iller.
Türkiye’de otomobil sahipliğinde Ford, Tofaş ve Renault’un ardından üçüncü sırada yer alıyor. İstanbul’da Renault küçük bir farkla Tofaş’ın önünde. Türkiye’de trafiğe kayıtlı 1 milyon 242 bin 789 Renault marka aracın 239 bin 97’si İstanbul’da bulunurken, Tofaş’ın 234 bin 818 aracı İstanbul yollarında seyrediyor. Türkiye’nin ikinci ve üçüncü büyük illeri olan Ankara ve İzmir’de Tofaş Renault’un oldukça ilerisinde yer alıyor.
Tofaş Pazarlama Hizmetleri Müdürü Ali Karaoğu, Tofaş marka otomobillerin belkemiğini serbest meslek sahipleri olduğunu belirtiyor. Karaoğuz, “Bu aslında sadece Tofaş’a özgü bir durum değil. Diğer markalara baktığımız zaman da doktor mühendis, tüccar kesimleri müşteri sıralamasında ilk sıralarda, memur ve işçiler ise sıranın sonunda yer alır” diyor.
Üç büyük il yine önde
Türkiye’de otomobil sahipliği konusunda yapılan araştırmalara göre otomobil satışlarının yüzde 35’i İstanbul’da, Yüzde 18.6’sı Ankara’da ve yüzde 7.5’i de İzmir’de gerçekleşiyor. Bu kentlerde kişi başına düşen otomobil sayısı da diğer illere göre oldukça yüksek. 1000 kişiye düşen otomobil sıralamasında Ankara 187 otomobil ile ilk sırada yer alıyor. Onu 129 otomobille Muğla ve 127 otomobil ile İzmir izliyor.
Yerli ya da ithal otomobil satışlarının özellikle büy��k illerde yüksek olmasının temel nedeni, bu illerde kişi başına düşen milli gelirin yüksek olması... Ayrıca, kentleşme oranı da, otomobil sahipliğinde itici bir güç olarak rol oynuyor. Ancak, Anadolu’da, OSD Genel Sekreteri Ercan Tezer’in de belirttiği gibi otomobil daha çok iş ve ulaşım amaçlı olarak kullanılıyor. Özellikle yerleşim birimleri arasında başka taşıma aracı bulmak zor olduğundan, Anadolu’da otomobil kurtarıcı konumunda yer alıyor.
İllerdeki rekabetin yüzü
Büyük illerde belki o kadar fazla dikkat çekmiyor ama özellikle Anadolu illerinde Tofaş ve Renault arasında kıran kırana bir rekabet yaşanıyor. Örneğin Güney illerinde Renault’un Toros ve Tofaş’ın Kartal marka otomobilleri özellikle tercih ediliyor. Bu otomobillerin ikinci el piyasası son derece hareketli.
DİE’nin 1993 ve 1999 verileri incelendiğinde, daha önce de belirttiğimiz gibi kimi illerde Tofaş ve Renault’un yer değiştirdiği görülüyor. Ford neredeyse her ilde üçüncülüğünü koruyor.
Afyon’da 1993 yılında Tofaş önde iken, 1999 yılında ibre Renault’u gösteriyor. Tıpkı Balıkesir, Çanakkale, Eskişehir, İçel, İstanbul ve Kırklareli’de olduğu gibi... Tofaş ise bu yıllara arasında sadece Zonguldak ve Ardahan’daki Renault egemenliğine son verebilmiş. Renault’un son dönemde ürettiği ve ithal ettiği yeni modellerinin bu farkı yaratıcı etkisi olduğu söyleniyor.
İkinci elin coğrafyası
Türk otomobil piyasasında gerçekleşen bir başka ilginç durum da ikinci el otomobil pazarının hareketliliği. Gelişen teknoloji ile birlikte otomobillerin kalitelerinin artması, ikinci elde de tercih edilmelerine neden oluyor.
OSD Genel Sekreteri Ercan Tezer, Türkiye’de ikinci el piyasasında asıl alıcının, yine Anadolu kesimi olduğunu belirtiyor. Tezer’e göre, çeşitli gelir gruplarının ellerinden çıkardıkları araçlar, Anadolu’da yaygın bir biçimde kullanılıyor ve dolayısıyla da özellikle son yıllarda ikinci el piyasasında canlılık gözleniyor.
Tofaş Pazarlama Hizmetleri Müdürü Ali Karaoğuz, üretim ve satış rakamlarını dikkate alarak ikinci el piyasa konusunda bir çalışma yaptıklarını söylüyor. Karaoğuz’a göre, bu çalışma, Türkiye’deki ikinci ve sonrası el araçların büyük bölümünün Tofaş olduğunu ortaya koyuyor.
Karaoğuz, Tofaş marka otomobillerin ilk pazara sunuldukları dönemde en çok İstanbul, Ankara ve İzmir’de satıldığını söylüyor. Karaoğuz’a göre, ikinci el piyasasında da yine bu iller öne çıkıyor.
Üretimden kalkanların durumu
İkinci el piyasasında, büyük illerin önde olmasını, Karaoğuz, gelir düzeyinin yüksekliğine bağlıyor. Nüfus ve gelir düzeyi nedeniyle, ikinci el piyasası yine İstanbul, İzmir ve Ankara’da daha hareketli.
Ali Karaoğuz Tofaş’ın üretimden kalkmış olan modellerinin de ikinci ve sonrası el piyasada oldukça önemli bir yer tuttuğunu söylüyor ve bunun gerekçelerine değiniyor:
“Ben üretimi sona ermiş olan Tofaş araçlarının hala talep gördüğünü düşünüyorum. Bunu, serbest otomobil pazarlarında rahatlıkla görebilirsiniz de zaten. Tofaş marka otomobillerin üretimden kalkmış olmasının alıcı için olumsuz bir yanı yok. Araçlar üretimden kalksalar bile, zaten ana firma on yıl boyunca kanunen yedek parçasını üretmek zorunda.
Bunun yanında Türkiye’de yedek parça ana firmanın sorumluluğu altında ama imkanlar ana firmayla sınırlı değil. Yan sanayii dediğimiz ara üretim firmaları piyasada talep varsa üretimi durdurulmuş olan araçların parçalarını üretiyor.”
Anadolu’nun büyük potansiyeli
Yetkililer Türk otomobil pazarının son derece dalgalı bir seyir izlediğini belirtiyorlar. Volkswagen Binek Araçlar Ürün Şefi Okan Aydın bu konuda şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Türkiye otomobil pazarının oldukça dalgalı bir değişim ve gelişim içinde bulunmasının en önemli nedenleri arasında, ekonomik ve siyasal alanda yaşanan istikrarsızlıklar gelmektedir. Otomobil sektörü ekonomik gelişmelere oldukça duyarlıdır. Bugün Türkiye’de 1000 kişiye 65 otomobil düşerken, bu Avrupa’da yaklaşık olarak 500 adetin üzerindedir. Buradan çıkarmamız gereken sonuç, Türkiye’nin hala oldukça yüksek bir potansiyele sahip olduğudur.
Bu potansiyelin satış adetlerine dönüşmemesinin bir çok sebepleri olsa da bunlar arasında en önemlisi kişi başına düşen milli gelirin azlığıdır. Bu sebeple genelde otomobil alımlarında daha ucuz olan araçlara bir yönelme vardır.”
Aydın’a göre, yerli olarak üretilen otomobillerin üretim maliyetlerinin azlığı ve teknik ve donanım özelliklerinin düşük olması, onların tercih edilmesinde etkin rol oynuyor. Ancak, Okan Aydın burada son yıllarda yeni bir trendin ortaya çıktığını belirtiyor ve şöyle devam ediyor: “ Bir kaç yıl öncesine kadar yüzde 10’larda olan ithal pazar payı Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne girişi ile birlikte artmış ve günümüzde hemen hemen yerlilerle eşit konuma gelmiştir.”
“ÜRETİMDEN KALKMIŞ ARAÇLAR ANADOLU’YA GÖNDERİLİYOR”
Ford Otosan Satış Destek Müdürü Serhan Turfan, kendileri tarafından üretilen ya da ithal edilen otomobillerin demografisiyle ilgili görüşlerini şöyle özetliyor:
“Anadol ile ilgili istatistikleri elde etmek, yorum yapmak zor görünüyor. Ancak, Escort’tan önce Taunus konuşulabilir. Taunus ilk olarak ithal ediliyordu, daha sonra Türkiye’de de üretime geçildi.
Genel olarak üretimden kalkan otomobillerde azgelişmiş bölgelere gitme gibi bir eğilim var. Bu durum Romanya, Bulgaristan gibi ülkelerde de aynı. Çok düşük modelli araçlar kullanılıyor. Türkiye’de de Anadolu’yu gezdiğimiz zaman İstanbul’dan çıkan, daha düşük modelli, üretimden kalkan modeller kullanılıyor. Bu da araçların hem daha ucuz olmasından hem de bu araçlara olan talebin az olmasından kaynaklanıyor.
Yeni araç müşterisi ya da daha bilinçli bir müşteri üretimden kalkmış olan araçlarının müşterisinin olmamasından korkuyor, eski teknoloji olduğunu düşünüyor. Genellikle eğitimli müşteriler üretimden kalkan araçları tercih etmiyorlar. Özellikle Renault’un eski modellerine Anadolu’da sık sık rastlanıyor.
Bize gelince, Escort’un üretimine henüz son verdik ve bu üretimi yeni biten modern bir araç. Escort’un ikinci elini yeni teknolojiyi isteyen müşterilerimiz tercih ediyor.
Biz 1994 yılında Escort üretmeye başladık ve bunun yaklaşık 1 yıl öncesinde de Taunus üretimden kaldırılmıştı. Escort’un park sayısı olarak yaklaşık 40 bin adet diyebiliriz. Taunus için bir rakam bulamadım ama Escort ile yakın bir rakam olduğunu tahmin ediyorum.
Hangi ilde ya da bölgede bu araçların talep gördüğü ya da en çok hangi ilde bulundukları konusunda ise elimizde bir bilgi yok. Ancak üretimden kalkmış olan araçlar Anadolu'ya kayıyorlar...
“YERLİ-İTHAL AYRIMI BİTTİ”
Yüce Auto Genel Müdürü Hasan Öztermiyeci Türkiye’de son yıllarda yaşanan yerli-ithal otomobil rekabetini farklı bir açıdan değerlendiriyor: “ Bence Türkiye’de son dönemde ithal-yerli otomobil ayrımı kalmadığı için, aslında bunların birbirine tercih edilebilirliği de söz konusu değil. İthal ve yerli otomobiller piyasayı neredeyse yarı yarıya paylaşıyorlar. 1983 yılından itibaren serbest ekonomiye geçişle birlikte, Türk otomobil piyasasındaki ithal otomobil sayısı giderek arttı.
Türkiye’deki otomobil sahipliği oranında yerli otomobiller açık ara önde ve bunun nedeni de 1960’lı yıllardan bu yana üretim ve satış gerçekleştiriyor olmaları. 1960-83 yılları arasında piyasaya tamamen yerli otomobiller hakimdi. 1983 yılında ithalatın serbest bırakılması ve dünya markalarının Türk otomobil piyasasına girmesi rekabeti arttırdı ve yerli üreticiler de modellerini yeniledi ve daha gelişmiş teknolojilerle araçlar üretmeye başladılar, yeni yatırımlar yaptılar.
Türk üreticiler artık üretemedikleri otomobilleri yurtdışından ithal ediyorlar ve böylelikle onlar da hem üretici hem de ithalatçı konumunda yer alıyorlar. Tüm yerli üreticilerimiz aynı zamanda ciddi birer ithalatçı haline geldiler ve ithal ettikleri otomobiller satışları içinde ciddi yer tutuyor. Örneğin Ford Otosan ve Renault gibi markalar hem üretici hem de ithalatçı olarak Türk otomobil piyasasında yer alıyor.
“ALMAN OTOMOBİLLERİ TERCİH EDİLİYOR”
OSD Genel Sekreteri Ercan Tezer, Türkiye’nin otomobil coğrafyası ile ilgili görüşlerini açıklarken şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Bugün Anadolu’daki dağılıma baktığınızda ithal araçlara rağbet olmadığını görürsünüz. Bence rekabet eşit koşullarda yapıldığı takdirde korkacak hiçbir şey olmaz ve ithalat da yüzde 30 seviyesini geçmez. Ama şu anda Türkiye’de Euro bölgesinden yapılan ithalatta eşit rekabet koşulları bulunmuyor.
Büyük illerde geçtiğimiz yıllara göre ithal araç sahiplik oranı artıyor ancak bunu Anadolu için söyleyemeyiz. İthal otomobil sahipliğinde de Alman otomobil markaları önde gidiyor.
Türkiye’de ithal otomobilleri tercih eden gelir grupları sadece üst gruplar değil. İthal otomobil alırken yedek parça bulunurluğuna ve servis ağının yaygınlığına dikkat etmek gerekiyor. İthal otomobiller, Alman şirketleri de dahil, Türkiye çapında Tofaş’ın sahip olduğu yaygın servis ve yedek parça ağına sahip olamazlar. Dolayısıyla da sadece büyük şehirlerde tercih edilirler.”
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?