Faizler gerçekten düştü mü?

16.02.2022 10:18:000
Paylaş Tweet Paylaş
Faizler gerçekten düştü mü?

Yine dramatik bir ayı daha geride bıraktık. Aralık ayında politika faizinde 100 baz puan daha indirim yapılınca yüzde 30’lara gelmesi beklenen enflasyona rağmen politika faizi yüzde 14’e düştü. 19 Aralık itibariyle dolar kuru 18,20 TL’yi görmüştü. Bu gerçekten inanılmaz, daha da kötüsü çok üzücü ve yaralayıcı bir seviye. Bu işin böyle sürdürülemeyeceği, yeni kararlar alınması gerektiği hepimizce aşikardı. İşte 20 Aralık gecesi yeni kararlar açıklandı. Şapkadan yepyeni bir tavşan çıktı, yeni bir sayfa açıldı. Gelin bu yeni sayfada neler olabilir, anlamaya çalışalım.  

Faizler gerçekten düştü mü?

Yeni Ekonomi Modeli (YEM) olarak adlandırılan önceki politikada ana amaç faizlerin düşmesiydi. Gerçekten de faizler düştü mü? Ekonomide bireyler, firmalar ve en nihayetinde devletler, farklı kanallardan borçlanmaya gider. Bu borcu belli bir faiz oranıyla geri öderler. Bu borçlanma araçları arasında devletlerin ve özellikle büyük firmaların kullandığı ana borçlanma aracı tahvillerdir. Tahviller bu birimlerin borçlanma yaparken verdikleri ödeme taahhütleridir. Şimdi TMCB bu şekilde agresif bir para politikasıyla kabaca haftalık faiz diyebileceğimiz politika faizini yüzde 14’e kadar indirdi. Yani artık bankalar Merkez Bankası’ndan çok kısa vadede bu faizden borçlanabilir. Peki daha uzun vadelerde durum ne? İşte bu faizler piyasada belirlenir. Merkez Bankası’nın görevi piyasada güven oluşturarak daha uzun vadelerdeki faizlerin de kendi belirlediği bu haftalık faize yakın belirlenmesini sağlamaktır. Yani asıl marifet, en kısa vadedeki faizi indirirken daha uzun vadeli borçlanma faizini de indirebilmektir. Peki piyasadaki vadesi daha uzun tahvillerin faizlerinde bu düşüş gözlendi mi?

Maalesef hayır. Kutu 1’de önce Merkez Bankası politika faizinin yüzde 19 olduğu mayıs ayında, daha sonra da politika faizinin yüzde 14’e indirildiği aralık ayında, vadesi 3 ay ve daha fazla olan devlet tahvillerinin, yani devletin borçlanma senetlerinin verimlerini (kabaca faiz oranı) gösterdik. Hatırlarsınız geçen yazılarımızda da uzun vadeli tahvil faizlerinin yani 5 ve 10 yıllık tahvil faizlerinin bu politikayla daha da arttığını göstermiştik. Kutu 1’deki grafikte ise bundan da farklı bir durum var. Bırakın sadece vadesi 2 yıldan uzun olan tahvilleri 3 aylık tahvillerin bile faizi mart ayındaki seviyesinden daha yüksek. Bunun iki anlamı olabilir. Ya bu kadar kısa zamanda enflasyonda büyük bir artış bekleniyor ya da yakın zamanda bir faiz artışı bekleniyor. Yoksa en azından 3 aylık tahvil faizlerinin Merkez Bankası’nın politika faizine yakın olmasını beklerdik. Unutulmamalı ki gösterdiğimiz bu faizler devletin borçlanma faizleri... Şirketler ise risk durumuna göre genelde bu faizlerden biraz daha yüksek bir orandan borçlanır. O halde buradan çıkan sonuç şu: Bu politika piyasalarda faizlerin düşmesine neden olamamış, bilakis daha da artmasına neden olmuş.

YENİ KARARLAR

Anlaşılıyor ki şu an kadar uygulanan politikalarda ne faiz inmiş ne enflasyon kontrol altına alınabilmiş ne de döviz kuru belli bir seviyede dengelenmiş. Bıçak kemiğe dayanmış olacak ki 20 Aralık günü yeni ekonomik kararlar açıklandı. Bu kararın merkezinde ise açıklanan yeni mevduat, 3-6 ve 12 ay vadeli mevduat hesapları oldu. Her ne kadar bu satırların (yeniden) yazıldığı an itibariyle bu kararların detayı netleşmemiş olsa da hükümet dövizdeki dehşet verici tırmanışı engellemek için radikal kararlar aldı. Bu yeni açıklanan mevduat hesabına göre, mevduat sahibi vadesi geldiğinde eğer kurdaki değerlenme, mevduat faizinin getirisinin üstünde ise faizi değil kurdan elde edeceği TL’yi alacak. Bu karar aslında mevduat faizinin fiilen kurdaki artışla aynı seviyeye çıkması anlamında geliyor. Eğer ki kurdaki artış önceden açıklanan mevduat faizinin altında ise o zaman aynı eskisi gibi normal mevduat faizi geçerli olacak. Yani net mevduat kazancı mevduat faiziyle kurdaki değer artışı arasından hangisi daha yüksek ise o olacak. Bu kararda ana amaç, vatandaşların son aylarda iyice artan döviz talebini engellemek. Bu karar öncesinde TL cinsinden getiri düşükken kararla bu getirinin kurdaki artıştan daha düşük olmayacağı garantisi veriliyor. Anlaşıldığı kadarıyla aradaki bu kurdan kaynaklanabilecek farkı da hazine ödeyecek.

Peki bu işe yarar mı? Yani yatırımcı gerçekten dövize yönelmekten vazgeçip TL’ye döner mi? Buradaki en önemli değişken vatandaşın aynı getiriyi veren iki yatırım aracından hangisine daha fazla güven duyacağı. Önümüzde iki olası senaryo var.

İYİ SENARYO  

Diyelim ki vatandaş gerçekten de bu yeni kararlardan tatmin oldu. Dolayısıyla yatırımcının TL’ye güvenle ilgili bir sorunu kalmadı. Bu durumda yatırımcının vereceği karar hangi finansal enstrümanın getirisi daha yüksek ise onu tercih etmek olacaktır. O zaman dövizde ne gelişme yaşanırsa yaşansın TL’de kalırsa aynı getiriyi elde edecek olan yatırımcının döviz talebi gerçekten de kesilir. Talep kesilince, dövizdeki, en azından yurt içindeki yatırımcıdan kaynaklanan, değerlenme durur. Bu durumda piyasadaki sabit mevduat faizleri kurdaki getiriye göre daha yüksek kalacağından fiilen faizler aynı kalır. Fakat bu durumda en önemli gösterge, yatırımcının mevduat faizinden memnuniyeti olacak. Bu mekanizmayı anlamak için öncelikle kurdaki değerlenmenin uzun vadede enflasyon kadar olacağından yola çıkmak gerekiyor. Bu durumda eğer mevduat faizi hissedilen enflasyondan düşük kalırsa yatırımcının döviz talebi yine alevlenir. Döviz talebi öyle bir noktada dengeye gelir ki dövizdeki artış enflasyon beklentisi ile kafa kafaya gelecektir. O zaman da bu yeni mevduatın getirisi kurdaki artış ile aynı, yani fiilen enflasyon beklentisi kadar olacaktır. Ne zaman dövize talepten kaynaklanan artış enflasyon beklentisinin üstüne çıkar, işte o zaman bu yeni mevduat enstrümanı daha cazip hale gelir. O zaman da yatırımcı bu mevduata yani TL’ye yatırım yapmaya karar verir. Dolayısıyla bu mekanizma, kurdaki artış beklenen enflasyon kadar olunca dengelenir.  Bu senaryoda faizler de fiilen enflasyon kadar olacağından hazineden de reel olarak ekstra kaynak çıkmayacaktır. Bu durumda bütçe konusunda herhangi bir kötüleşme kaygısı da oluşmayacaktır. Fakat burada ana mekanizma yatırımcının aynı getiriye sahip olan TL ile döviz arasında, yatırım aracı olarak TL’den hiç kuşku duymadan TL’yi seçmesi.

KÖTÜ SENARYO  

Diyelim ki yatırımcı geçmişte TL’de yaşanan oynaklıktan dolayı TL’ye güvenini kaybetti. Bu durumda TL ile döviz aynı getiriye sahip olsa bile yatırımcı dövizi seçecek. Yatırımcının TL’den dövize geçişten vazgeçmesi için bu güvensizliği yansıtan daha yüksek bir getiri beklentisi olması gerekiyor. İşte o zaman dövize talep, TL ile dövizin getirisi aynı olsa bile canlı kalacak. Bu yeni durumdaki dengede kurdaki artış enflasyonun belli bir seviye üzerinde gerçekleşecek. Fakat bu tehlikeli bir denge. Öyle ki birincisi, kurdaki değerlenme enflasyonun önüne geçeceği için TL’de reel olarak değer kaybı devam edecek. Bu değer kaybı, ithalat ve maliyet kanalı aracılığıyla, tıpkı son aylarda yaşadığımız gibi enflasyon beklentilerini artıracak. Bu şekilde bir kur ve enflasyon döngüsü oluşacak. İkinci bir etmen de bu aradaki kur farkının hazine tarafından ödenecek olması. Yeni bir kaynak bulunmadıkça hazine bunu ancak iki türlü ödeyebilir. Ya ek vergi getirerek vatandaştan daha fazla para toplayacak ya da Merkez Bankası’ndan para basmasını isteyecek. Bu iki kanal da enflasyonu daha da fazla artırır. O durumda da gerçek mevduat faizleri artmadıkça enflasyon devamlı bir artış sarmalına girer. Üstelik hazinenin vereceği kur garantisinden dolayı bu sarmal normalde oluşacak sarmaldan çok daha hızlı gelişecektir.  Bunun nedeni, belki de en ekonominin en sağlam yeri sayılabilecek, mali dengenin gitgide bozulacak olması. Bu bozulma oldukça kur üzerine baskı artacak bu da bu yeni sistemin başarılı olmasını zorlaştıracak.

KISA VE UZUN VADE

Anlaşılan o ki bu yeni yapıda dengeler çok hassas. Güven ana değişken. Kanımca kısa vadede yatırımcı sadece reel getiriye bakarak karar verecektir. Yani kısa vadede özellikle 3 aylık mevduatta geçmişte yaşanan oynaklık ya da politikaların hızlı bir şekilde değişmesi çok da önemli olmayacak. Fakat daha uzun vadede güven duygusunun önemi en üst seviyede. Eğer yatırımcı bu politikanın da kalıcı olmayacağını görürse ya da ilerleyen zamanlarda TL’ye güveni zedeleyen durumlar oluşursa işte o zaman bu yeni mevduat sisteminin etkilerini hızla sarmala giren enflasyon olarak görmemiz işten bile olmaz. Üstelik artık bu mevduatlarda döviz garantisi olacağından dolarizasyonun seviyesi fiilen çok yükseğe çıkmış olacak. Dolarizasyonun bu kadar yüksek olduğu bir durumda ne para politikası işe yarar ne de maliye politikası.  

FİNANSAL KOŞULLAR 

Yazılarımızda ekonomik ve finansal kesimdeki aylık durumu, en son açıklanan veriler yardımıyla gerçek zamanlı olarak hesapladığım göstergelerle sizlerle paylaşıyoruz. Bu göstergelerin 2019 yılından bu yana gelişimini Kutu 2’de gösterdik. Bu ayki hesaplamalarımıza gelince… Finansal durum göstergesi aralık ayında bir önceki aya göre yüzde 1,05 azaldı. Kasım ayında ise bu düşüş yüzde 0,86 seviyelerindeydi. Hatırlatmak isterim yeni sistemle ilgili veriler bu hesaplamalarda yok. Finansal koşullardaki bu bozulmanın daha da devam etmesi ya da artık sonlanması bu yeni sisteme duyulan güvenle alakalı olacak. Ayrıca önümüzdeki günlerde dışsal faktörler de bizim yararımıza seyretmeyecek gibi görünüyor.

EKONOMİK KOŞULLAR

Ekonomik durum göstergesine baktığımızda ise aralık ayında bir önceki aya göre yüzde 0,29’luk bir büyüme öngörüyoruz. Kasım ayında ise bu oran yüzde 0,35 olarak gerçekleşti. Son açıklanan veriler ışığında gelişmelere baktığımızda ise üretimde ve istihdamda ekim ayında hafif de olsa bir canlanma yaşandığını görüyoruz. Öte yandan dış ticarette ithalatta çok belirgin bir yavaşlama söz konusu. Talepte ise yeniden bir canlanma görüyoruz. Fakat bu canlanmanın nedeni, ekonomiye duyulan güven değil. Bilakis aslında fiyatların çok artacağı beklentisinden dolayı gelecekteki tüketimi bugüne almaktan kaynaklanan bir talep artışı bu. İşte bütün bu gelişmelerin sonucunda ekonomik koşullarda daha çok sanayi üretiminden ve bu talep artışından kaynaklanan düşük bir büyüme gözlemliyoruz. Geçen ay açıklanan GSYH büyüme verisine göre 3. çeyrekte yüzde 2,7 büyüdük. Hatırlarsanız bizim ağustos, eylül ve ekim tahminlerimiz sırasıyla yüzde 1,7, yüzde 2,1 ve yüzde 2,2 olarak oldukça yakın tahminlerde bulunduk. 4. çeyrekte ise beklentimiz ekonominin 3. çeyreğe göre yüzde 1,2 büyümeyle biraz daha yavaşlaması yönünde.

GELECEĞE YÖNELİK BEKLENTİLER

Görünen o ki finansal koşullardaki kötüleşmeye rağmen ekonomik koşullarda düşük de olsa büyüme devam ediyor. Geçmişte de buna benzer süreçlerden geçtik. Özellikle 2017 sonlarından 2018 ortalarına kadar benzer bir şekilde finansal ve ekonomik koşullar birbirinden oldukça ayrışmıştı. Finansal istikrar, ekonomik istikrar için olmazsa olmaz ön koşul. O yüzden de bu iki göstergenin uzun süre birbirinden bağımsız bir şekilde hareket etmesi mümkün değil. Önümüzdeki dönemde bu yeni sistemin finansal koşullara etkisi çok önemli olacak. Finansal koşullarda iyileşme olursa bu durum tabii ki ekonomik koşullara da yansıyacak. İşte biz de bu iki göstergedeki hareketlerden yola çıkarak kısa vadede ekonominin durgunluğa girme olasılığını hesaplıyoruz. Bu ayki hesaplamamızda önceki hesaplamalarımıza göre artan bir olasılık söz konusu. Kasım ayında bu olasılığı yüzde 33 olarak hesapladık, geçen ay ise bu olasılık yüzde 15 düzeyindeydi. Dileriz bu yeni mevduat yapısıyla finansal koşullarda iyileşme gözlenir de bu olasılık düşer. Kutu 3’te bu olasılıkların zaman içinde gelişimini bulabilirsiniz.

Yeni yılınızı en içten dileklerimle kutlar, mutlu ve sağlıklı bir yıl dilerim.

SON 1 YILDA KAYIP NE DÜZEYDE?

Grafikte Mayıs 2021 ve Aralık 2021 itibariye hazine tahvillerinin verimlerinin (kabaca faiz oranları) vadelerine göre değerlerini gösterdik. Mayıs 2021’de Merkez Bankası’nın politika faizi yüzde 19 seviyesinde iken Aralık 2021’de politika faizi yüzde 14’e düşmüş durumda. Buna rağmen kısa vadeli hazine tahvilleri olan 3 aylık hazine tahvillerindeki faiz bile Aralık 2021’de Mayıs 2021’e göre daha yüksek. 

FİNANSAL DURUM KÖTÜ

Mavi ile gösterilen finansal durum, son TCMB kararlarıyla iyice aşağı inmiş durumda. Öte yandan kırmızı ile gösterilen ekonomik durum göstergesinde ise büyüme yavaş da olsa devam ediyor.                

DARALMA OLASILIĞI DÜŞÜK

Grafikte 2007’den itibaren hesapladığımız ekonomik daralma olasılığı gösterdik. Grafikte de görüldüğü gibi bu olasılık 2008-2009’da ve 2018’de yaşanan ekonomik daralma ve en son COVID-19 salgının getirdiği ekonomik şok zamanlarında yüzde 100’e çok yaklaşmış. Bununla birlikte şu andaki ekonomik daralmaya girme olasılığı yüzde 33.                   

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


YAZARIN DİĞER YAZILARI TÜMÜNÜ GÖRÜNTÜLE

Yorum Yaz