FAİZ AÇMAZI

29.11.2021 11:11:000
Paylaş Tweet Paylaş
FAİZ  AÇMAZI

Dalgalanmalarla dolu bir ayı geride bıraktık. Bir yandan pandemi olanca hızıyla sürerken diğer yandan eylül ayının sonunda iki önemli toplantı vardı. Bunlardan ilki, 21-22 Eylül tarihlerinde gerçekleştirilen FED’in para komitesi toplantısı, ikincisi ise 23 Eylül Merkez Bankası para kurulu toplantısı... Son yıllarda birçok kez tecrübe ettiğimiz üzere yine aynı açmazla karşı karşıyayız. Yüksek enflasyonu dizginlemek için faiz artırılmalı mı yoksa ekonomik büyümeyi desteklemek amacıyla faiz düşürülmeli mi? Sonuçta Merkez Bankası faizi 100 baz puan düşürme yolunu seçti. Gelin bu konuyu yeniden tartışalım.

FAİZ  AÇMAZI

Aslında artık gündemimizde daha önemli, aciliyeti daha yüksek konular olması gerekiyor. Bu konulardan belki de ilki, çevre politikaları ve iklim değişikliğine karşı alınması gereken önlemler. Hatırlarsanız geçen haftaki yazımı tamamen bu konuya ayırmıştım. Türkiye’nin bu konuda önemli bir dönüm noktası olan Paris İklim Anlaşması’nı onaylamayan birkaç ülkeden biri olduğunu ve bu iklim değişikliği konusunun sadece doğal afetler yönünden değil, ekonomi açısından da çok önemli olduğunu belirtmiştim. Öyle ki artık yeni küresel düzende, birçok kredi kaynağına ulaşımın ancak yetkin çevre politikalarıyla mümkün olacağını belirtmiştik. Daha yazımın mürekkebi anca kururken eylül ayının sonlarına doğru sevindirici haber geldi. Buna göre Paris İklim Anlaşması, önümüzdeki günlerde Meclis’in onayına sunulacak ve bir aksilik olmazsa yürürlüğe girecek. Bu çok olumlu bir adım ve bir an önce gerçeklemesi temennisi içindeyim.

Bu haberi takip eden konuyla ilgili haberlere bakıldığında da bu ani, sürpriz sayılabilecek kararın arkasında diğer hedeflerin yanında yaklaşık 3 milyar dolar büyüklüğünde uygun şartlarda kredi kullanım imkânı var. Dolayısıyla geçen ay vurguladığım iklim sorunun kaynaklara ulaşım anlamında ekonomik boyutu gerçekten de kendisini göstermiş durumunda. Nedeni ne olursa umarım bir an önce yürürlüğe girecek bu adımı çok doğru buluyorum. Bu güzel haberden sonra ayın sonunda gündemimizde birinci sıraya yerleşen konuya, yani faiz kararına dönelim. Bu konuya geçmeden önce de faiz kararının olası nedenlerini anlamak için öncelikle hem dünyadaki hem Türkiye’deki durumu biraz tartışmak isterim. Öncelikle dünyadaki durumu anlamak için FED’in kararlarını irdeleyelim.

FED KARARLARI

FED’in eylül ayı toplantısı öncesinde, bütün dünyanın gözü, buradan çıkacak kararın üzerindeydi. Bunun nedeni, ABD ekonomisi pandeminin getirdiği ekonomik durgunluktan hızlı bir şekilde çıkarken artık politika değişikliğinin zamanının gelmesiydi. Gerçekten de temmuz ayında yapılan önceki toplantıda FED’in uzun zamandan bu yana sürdürdüğü aylık 120 milyar dolar tutarındaki varlık alımının azaltılması (tapering) sürecine başlanacağı sinyalleri verilmişti. Bunun arkasında yatan en büyük nedenlerden birisi, ekonominin çok hızlı toparlanırken enflasyonun da beklenin üzerinde artmasıydı. Gerçekten de ABD’de tüketici enflasyonu, son aylarda yüzde 5’in üzerinde seyrederken ağustos ayı aylık enflasyonun beklenenden düşük gelmesi enflasyonun bu seyrinin biraz durulmaya başladığını gösterdi. Öte yandan FED’in çok dikkat ettiği ABD iş gücü piyasası ve özellikle işsizlik oranı, pandeminin etkilerini üzerinden atıp hızla düzelirken yine de pandemi öncesi seviyelere gelmiş değil. Bu yüzden de FED bu kararı alırken piyasaları ürkütmeden yavaş bir strateji izliyor. Belki de en önemli gelişme, FED’in varlık alımlarının azaltma kararıyla faiz artırımı kararını birbirinden ayırması oldu. Özellikle ABD uzun vadeli bonolarının getirilerinin düşük seviyelerde kalmasından anlaşılıyor ki FED, bu ayrım konusunda piyasaları ikna etmeyi çok başarılı bir şekilde yerine getirdi. Aslında kanımca temmuz toplantısında ilk büyük adım atılmıştı, ama eylül toplantısı bu adımı iyice pekiştirdi. Öncelikle her ne kadar varlık alımının azaltılması konusunda piyasaların beklentisinin aksine herhangi bir takvim açıklanmasa da bunun artık yakın bir zamanda gerçekleşeceği belirtildi. Dolayısıyla artık yılın son iki ayında bu işlemin başlayacağı konusunda piyasada geniş bir kanı oluştu. Öte yandan eylül toplantısında ilk defa bu varlık alımlarının 2022 ortasında sonlandırılmasının düşünüldüğü söylendi. Dolayısıyla her şey beklentiler dahilinde giderse aylık 10-20 milyar dolar bir varlık alımı azaltılmasıyla FED, 2022 ortalarına doğru varlık alımlarını tamamen bitirecek.

Bu sadece ABD değil Türkiye için de önemli bir karar, çünkü dünyada para politikası teşviklerinin bu önemli ayağının 2022 ortasında sonlanacağı bekleniyor. Diğer yandan belki de daha önemli karar ise politika faizi üzerineydi. Bu konuda henüz net bir beklenti oluşmasa da açıklanan metinde karar vericilerin faiz artırımının zamanlamasına yönelik beklentilerinin biraz daha öne alındığı anlaşılıyor. Bu uzun zamandan beri likiditeye boğulan piyasaları çok sarsıcı bir gelişme olacağı için faiz konusunda varlık alımı azaltılmasına benzer bir sürecin işlemesi olası değil, fakat artık bu konu da konuşulmaya başlandı. Özetle FED güvercin duruşuna biraz daha devam ederken, piyasayla sağlıklı bir iletişim içinde genişleyici para politikasını yavaş yavaş sonlandırmaya başladı. Ama dediğim gibi bu birkaç yıl sürecek bir süreç, özellikle de faiz konusunda. Yine de uzun zamandan beri dillendirdiğimiz üzere dünyada sıcak para kanallarının yavaş yavaş kapandığı bir sürece girdiğimiz anlaşılıyor. Peki bu dış kaynağa çok ihtiyacı olan ülkemizde durum ne?

EKONOMİ ISINDI

Para politikası kararları alınırken tıpkı FED örneğinde de yazdığım gibi birçok göstergeye bakılır. Bunlardan en önemlileri ise tabii ki finansal istikrarın ana göstergesi enflasyon ve bunun yanında ekonominin durumunu gösteren ana gösterge olan GSYH’dir. Bu ikisinin de nihai hedefi, ülkede refahı artırmak ve işsizlik gibi temel sorunları iyileştirmektir. Enflasyon konusunda en son açıklanan yüzde 19,25’lik tüketici enflasyonu ve hayatın her aşamasında bundan daha da şiddetli hissettiğimiz pahalılık ortada. Bunu artık tartışmaya bile gerek görmüyorum. Peki GSYH’de son iki yılda durum ne?

Kutu 1’de son iki yılda gelişimi hem reel GSYH seviyesi hem de çeyreklik büyümelerle gösterdim. Aslında resim çok net. Pandeminin yarattığı durgunluktan sonra o kadar büyük ölçekte bir kredi genişlemesi yaşandı ki ekonomi sonraki çeyrekte hemen pandemi öncesi eğiliminin de üzerine çıkarak olağan, hatta bunun da üzerinde bir patikaya yerleşti. Belli ki 2020’nin 3’üncü çeyreğinde gerçekleşen bu rekor büyümeden sonra ekonomik büyüme biraz da doğal olarak yavaşlasa da yüksek seviyede devam ediyor. Hatta şunu tekrar söylemekte fayda var; büyüme o kadar büyük bir sıçrayış yapmış ki pandemi olmasaydı da ekonomi bu seviyede belki de daha bile düşük olacaktı. Peki bu büyüme sağlıklı mı? Bu sorunun yanıtı için iş gücü piyasasına bakalım.

Kutu 2’de tarım dışı sektörlerdeki istihdam ve iş gücüne katılım oranını gösterdim. Tarım dışı sektörlerdeki istihdam önemli bir gösterge. Bunun nedeni, bu göstergenin mevsimsel dalgalanmalardan çok etkilenen tarım sektörü dışında ekonomide ne kadar istihdam yaratılabildiğini yansıtması. Kutu 2’de gördüğümüz gibi tarım dışı istihdam sayısı son 2 yılda çok az değişmiş. Üstelik nüfus artışına rağmen. En belirgin değişim pandemi sürecinde görülüyor. Pandeminin getirdiği ekonomik durgunlukla istihdam düşerken daha sonra hemen yerine gelmiş, fakat artış çok sınırlı. Özellikle GSYH’deki değişime bakınca istihdamın yerinde saydığı anlaşılıyor. Demek ki bu büyüme o kadar sağlıklı değil. En önemli getirisi olması gereken istihdam yaratma görevini yerine getirememiş. Daha da acısı iş gücüne katılım oranı zaten düşük olan yüzde 53 seviyelerinden pandemiyle yüzde 47’ye düşmüş. Yani birçok vatandaşımız iş aramaktan da vazgeçmiş. Ancak son iki çeyrekte yüzde 50 seviyesine çıkmış. Yani bu yüksek büyüme performansı işsizliğe çare bulmaktan çok uzak. Nihai hedefi olan toplumun refahını yükseltmekte başarılı değil.

MB FAİZ KARARI 

Dünyamızda ve ülkemizde göstergeler bu şekilde. Bu göstergeler TCMB’de karar alıcılar tarafından da yakından takip ediliyor. Bu bağlamda Merkez Bankası para politikası kurulu (PPK) eylül ayında sürpriz bir şekilde 100 baz puan indirme yönünde karar aldı. Ekonomistlerle yapılan anketlere göre bu karar sürpriz olarak değerlendirebilir ama türev piyasalardan hesaplanan beklentilerde bu indirim fiyatlanıyordu. Kanımca ekonomistler beklentilerini, olması gerekenin olacağı varsayımıyla oluştururken piyasalar, gerçekleşecek kararı daha iyi öngörmüş. Kanımca olması gereken faizleri azaltmak bir yana, enflasyonda belirgin bir düşüş toplumun geniş kesimlerinde hissedilmeden faizlerin artırılması kararı bile masada olabilmeliydi.

Göstergelere baktığımızda ekonomi zaten yüksek hızda büyüme göstermiş. Üstelik bu yüksek hızın arkasındaki politikalar yüzünden enflasyon çok tehlikeli seviyelere çıkmış. Fakat buna rağmen bu büyüme, istihdam yaratan bir büyüme değil. Demek ki enflasyonu yaratan etmenlerden biri olan talep de toplumun sadece belirli bir kesiminden geliyor. Bu büyümeden toplumun sadece sınırlı bir kesimi yararlanıyor. O halde bu politikada doğru gitmeyen bir şey var. Bu politikada ilk ele alınması gereken şey ise ekonominin istikrara kavuşması ve gelir artışının toplumun geniş kesimlerine yayılması. Bu da ancak enflasyonun kalıcı olarak makul seviyelere düşmesiyle gerçekleşebilir. Bunun için Merkez Bankası’nın elinde iki silah var. Birincisi faiz, ikincisi ise sözlü yönlendirme. İkincisinin bırakın işe yaramasını, yanlış uygulandığında TCMB’ye ne kadar zarar verdiğini en son çekirdek enflasyon tartışmasında gördük. Dolayısıyla eldeki tek araç faiz. Kanımca artık enflasyonu düşürmede kalıcı etki gösterecek başka araç da yok.

GÖRÜNÜM NASIL?

Yazılarımda ekonomik ve finansal kesimdeki aylık durumu, en son açıklanan veriler yardımıyla gerçek zamanlı olarak hesapladığım göstergelerle sizlerle paylaşıyorum. Bu göstergelerin 2019 yılından bu yana gelişimini Kutu 3’de gösterdim. Bu ayki hesaplamalarımıza gelince… Finansal durum göstergesi, eylül ayında bir önceki aya göre yüzde 0,24 yükseldi. Ağustos ve temmuz aylarında ise bu artışlar yüzde 0,34 ve 0,24 seviyelerindeydi. Finansal koşullardaki son aylarda yaşanan düzeltme yavaş da olsa devam ediyor. Finansal koşullardaki gidişatın ana belirleyicisi Merkez Bankası’nın yüksek enflasyon varken alacağı kararlar olacak. Özellikle de önümüzdeki aylarda hafif azalması beklenen enflasyona karşı nasıl bir faiz politikası uygulanacağı konusunda… Faizde alınan indirim kararından sonra bu gidişatın devam etmeyebilir.

Ekonomik durum göstergesine baktığımızda ise eylül ayında bir önceki aya göre yüzde 0,07’lik bir büyüme öngörüyoruz. Ağustos ve temmuz aylarında ise bu oranlar sırasıyla yüzde 1,04 ve -0.32 olarak gerçekleşti. 2021’in 3’üncü çeyreğinde 2’nci çeyreğe yüzde 1,74’lük bir büyüme öngörüyoruz. Öte yandan 2021’in 3’üncü çeyreğinde 2020’nin 3’üncü çeyreğine göre büyümeye baktığımızda bu durum yüzde 6,0’lık bir büyümeye dönüşüyor. Bu yüksek büyüme performansından dolayı da ekonominin durgunluğa girme olasılığını yüzde 5 olarak hesapladık.

Herkese güzel ve sağlıklı bir ay dilerim.

 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


YAZARIN DİĞER YAZILARI TÜMÜNÜ GÖRÜNTÜLE

Yorum Yaz