TL’NİN ÖNLENEMEZ DÜŞÜŞÜ

27.01.2022 14:46:000
Paylaş Tweet Paylaş
TL’NİN ÖNLENEMEZ DÜŞÜŞÜ

Dramatik bir ayı daha geride bıraktık. TCMB para politikası kurulunun (PPK) faiz kararı, bir kere daha gündeme damgasını vurdu. Kasım ayında politika faizinde bu kez de 100 puan daha indirim yapılınca yüzde 20’ye çıkmış enflasyona rağmen politika faizi yüzde 15’e düştü. Aradaki bu fark, yani yüzde -5 reel faiz, TL’nin zaten az olan cazibesini yok etti. Bu da kurda büyük bir düşüşü beraberinde getirdi. Bu satırlar yazıldığında dolar kuru 11,20 TL’yi görmüştü. Geçen ay bunun enflasyon üzerine etkisini ayrıntılı bir şekilde incelemiştik. Belli ki daha da yüksek enflasyonun yaşanacağı günler yakın. Bu gelişmelerin ekonomik nedenlerle açıklanamayacağı ortada. Bu yüzden artık yönümüzü dünyada benzer ülkelere çevirip onların ne yaptığına bakmakta fayda olduğunu düşünüyoruz. 

TL’NİN ÖNLENEMEZ DÜŞÜŞÜ

Türkiye’ye benzer gelişmekte olan ülkelerdeki durumu Kutu 1’deki grafikte göstermek istiyorum. Karşılaştırma için seçtiğim ülkeler Brezilya, Rusya, Güney Afrika, Güney Kore ve Çin... Bu ülkelerden Brezilya ve Rusya, doğal kaynaklar açısından bize göre daha zengin olsa da özellikle Güney Afrika yapı olarak Türkiye’ye biraz daha benziyor.

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki bu ülkelerin hiçbirinde Türkiye’deki gibi yüzde 20 enflasyon yok. En yüksek enflasyon Rusya ve Brezilya’da var ki o da yüzde 7-8 düzeylerinde. Zaten Türkiye dünya enflasyon liginde en tepelerde. Bu grafikte her bir ülke için iki değer gösterdim. Bunlardan ilki, ülkelerin verdiği reel faiz ki bunu enflasyon ve politika faiz farkı olarak hesapladım, bir diğeri de yerel para birimlerinde Amerikan Doları’na karşı son bir yılda yaşanan değer kaybı...

Grafiğimize baktığımızda şu an için gerçekten de hemen bütün ülkelerin negatif faiz verdiğini görüyoruz. Bu konudaki tek farklı ülke, Çin ki bilindiği gibi Çin dünyanın en fazla ihracat yapan ülkelerinden biri. Öte yandan bu negatif faizin en düşük olduğu ülke yüzde -5 ile Türkiye. Evet, son yıllarda Türk Lirası’nda yaşanan onca değer kaybına ve enflasyonun yüzde 20’leri görmüş olmasına rağmen Türkiye şu anda kendi liginde en düşük faiz veren ülkelerden biri.

Peki bu durumun getirisi nedir? Evet, Türkiye 2021’de büyük olasılıkla yüzde 8-9 bandında büyüyecek. Fakat Türk Lirası bu politikayla son bir yılda neredeyse yüzde 50 değer kaybetti. Dile kolay yüzde 50. Üstelik son 3 yıldaki kayıp daha fazla. Artık üretimimiz, emeğimiz, yarattığımız katma değer, bir önceki yıla göre çok daha ucuzlamış durumda. Diğer hiçbir ülkede benzer bir durum yok. Bırakın yüzde 50’yi, parasında yüzde 10’dan fazla değer kaybeden ülke sayısı çok az. Yani Türkiye, dünyada bu konuda neredeyse tek. Bu gerçekten üzücü olmaktan da öte çok dramatik bir durum. Bu durumun getirdiği sonuç ise şöyle: Türkiye’de yüksek katma değerli olan her şey, hızla yurt dışına, gerçek değerini bulduğu yabancı ülkelere gidiyor. Bu yüzden de türlü zorluklarla yetişen oldukça donanımlı iş gücümüz gitgide daha da artan bir şekilde başka ülkelere göç ediyor. Bu tamiri uzun yıllar alacak bir durum yaratıyor.

İHRACAT YAPISI DEĞİŞMELİ

Peki neden bu üzücü duruma katlanmak durumundayız. Anladığımız kadarıyla ana amaç, değersiz yerel para yoluyla ihracatı artırıp ithalatı azaltarak cari açığı kapatmak. Geçen ayki yazımda Türkiye’nin ithalat yapısını incelemiştim. Görüyoruz ki ithalat yapımızdaki ara malı ve hammadde bağımlılığı, bu şekilde düşük kur politikasıyla bugünden yarına çözülebilecek bir sorun değil. Çok daha kapsamlı politikalar gerekiyor. Yetenekli iş gücümüzün hızla başka ülkelere gitmesine engel olacak adımlar atılması gerekiyor.

Peki ihracat yapısındaki durum ne? Kutu 2’de Türkiye’deki ihracat yapısını satılan malların teknolojik yapısına göre inceledik. Bu sınıflamadan yüksek teknoloji malları, gerçekten katma değer getiren, yüksek kazanç sağlayan ihracat mallarına giriyor. Yani eğer cari açık kapanacaksa ihracat içinde yüksek teknoloji içeren malların payının hızla artması gerekiyor ki ihracatımız kalıcı olarak artsın. Peki ülkemizdeki durum ne? Kutu 2’deki grafik gerçeği çok acı bir şekilde gösteriyor. Türkiye’nin ihracat yapısındaki aslan payı düşük teknoloji içeren mallardan oluşuyor. Buna karşın yüksek teknoloji içeren malların oranı en fazla yüzde 3 olarak gerçekleşmiş. İşte asıl yoğunlaşmamız gereken yer burası. Peki düşük kur bu oranı artırır mı? Tabii ki hayır. Bilakis, bu kadar düşük kur ve nihayetinde gerçekleşen iş gücünün ucuzlaşması, düşük teknoloji içeren malların ihracatını daha fazla desteklerken yüksek teknoloji içeren malların ihracatını desteklemekten öte köstekler. Unutulmamalı ki bu malları üretmek için yetişkin insan kaynağına ihtiyaç var. Bu insan kaynağını ise bu kadar değersiz Türk Lirası ile ülkemizde tutmak maalesef pek mümkün değil. Kanımca bu tarz bir politikanın uzun vadede refahı artıracak bir şekilde cari açığı kapatmasının olanağı yok. Bunun getireceği tek şey, artan fakirlikle birlikte imkansızlıklardan dolayı cari açığın kapanması ki o da ancak geçici olabilir.

FİNANSAL İSTİKRARSIZLIK ARTIYOR

Yazılarımızda ekonomik ve finansal kesimdeki aylık durumu, en son açıklanan veriler yardımıyla gerçek zamanlı olarak hesapladığımız göstergelerle sizlerle paylaşıyoruz. Bu aydan itibaren artık bu göstergelere daha fazla yer ayıracağız. Bunun nedeni, artık ekonominin mantıklı bir temelden uzaklaşması ve salt verinin bize özellikle gelecekle ilgili gösterdiklerinin çok daha fazla önemli hale gelmesi.

Bu göstergelerin 2019 yılından bu yana gelişimini Kutu 3’te gösterdik. Bu ayki hesaplamalarımıza gelince… Finansal durum göstergesi, kasım ayında bir önceki aya göre yüzde 0,30 azaldı. Ekim ayında ise bu düşüş yüzde 0,48 seviyelerindeydi. Finansal koşullardaki TCMB’nin çekirdek enflasyon açıklamasından sonra ağustos sonlarından itibaren başlayan kötüleşme eylül, ekim ve kasım aylarındaki faiz indirimleriyle devam etti. Bu bağlamda finansal koşullarda da son 3 ayda art arda azalma yaşanıyor. Finansal koşullar göstergelerini oluştururken hem faizler, borsa reel getirisi, döviz kuru, reel kredi hacmi ve döviz rezervleri gibi göstergeleri hem de CDS, uzun ve kısa vadeli hazine bonosu getiri farkı, borsadaki aylık gerçekleşen oynaklık gibi ekonomideki farklı risk ölçeklerini kullanıyoruz. Dolayısıyla finansal koşullar göstergesi, finansal piyasaların geniş bir yelpazedeki ortak hareketlerini yakalıyor. Bu ay her ne kadar borsadaki reel getiride olumlu gelişmeler olsa da diğer göstergelerdeki bozulma o kadar yüksek seviyede ki finansal koşullardaki genel bozulma son hızla devam ediyor. Dolayısıyla yapılan faiz indirimleri finansal istikrarı sağlamak bir yana finansal koşullarda hızlı bir kötüleşmeye yol açtı. Üstelik bu ayki PPK kararlarında açıklandığı üzere hala başka bir faiz indirim için de yer var. Finansal koşullardaki bu bozulmanın daha da devam etmemesi için herhangi bir neden görmekte zorlanıyoruz ve yaşanan bütün bu kur şoklarından sonra bu kötüleşmenin devam etmesini bekliyoruz. Ayrıca önümüzdeki günlerde dışsal faktörler de bizim yararımıza seyretmeyecek gibi görünüyor. Dolayısıyla bu kötüleşme hızlanarak devam edebilir. Grafikte de bu kötüleşmenin başlangıcını en son 2021 Mart ayından yaşanan sarsıntıyla birlikte gösterdik.

EKONOMİK KOŞULLARDAKİ TABLO

Ekonomik durum göstergesine baktığımızda ise kasım ayında bir önceki aya göre yüzde 0,24’lük bir büyüme öngörüyoruz. Ekim ayında ise bu oran yüzde 0,13 olarak gerçekleşti. 2021’in 3. çeyreğinde 2. çeyreğe yüzde 2,18’lik bir büyüme öngörüyoruz. Öte yandan 2021’in 3. çeyreğinde 2020’nin 3. çeyreğine göre büyümeye baktığımızda bu durum yüzde 6,4’lük bir büyümeye dönüşüyor. Ekonomik koşulları hesaplarken ekonomideki arz, talep, dış ticaret ve iş gücü piyasasındaki anlık gelişmeleri gösteren veriler kullanıyoruz. Bu bağlamda sanayi üretim endeksi, perakende satış hacmi, ciro endeksi, tarım dışı istihdam ve ihracat ve ithalat miktar endeksleri gibi birçok değişken kullanıyoruz. Dolayısıyla bu gösterge ekonominin geniş bir kesimindeki ortak hareketi yakalamakta oldukça başarılı. Son açıklanan veriler ışığında gelişmelere baktığımızda ise üretimde ve istihdamda eylül ayında hafif de olsa bir canlanma yaşandığını görüyoruz. Öte yandan dış ticarette hem ihracatta hem de ithalatta bir yavaşlama söz konusu. Benzer bir şekilde de talepte de yaz aylarında yaşanan patlama yerini durgunluğa bırakmış durumda. İşte bütün bu gelişmelerin sonucunda ekonomik koşullarda daha çok sanayi üretiminden kaynaklanan düşük bir büyüme gözlemliyoruz.

GELECEĞE YÖNELİK BEKLENTİLER

Görünen o ki finansal koşullardaki kötüleşmeye rağmen ekonomik koşullarda düşük de olsa büyüme devam ediyor. Geçmişte de buna benzer süreçlerden geçtik. Özellikle 2017 sonlarından 2018 ortalarına kadar benzer bir şekilde finansal ve ekonomik koşullar birbirinden oldukça ayrışmıştı. Finansal istikrar, ekonomik istikrar için olmazsa olmaz ön koşul. O yüzden de bu iki göstergenin uzun süre birbirinden bağımsız bir şekilde hareket etmesi mümkün değil. Şu anda da ekonomik ve finansal koşulların birbirinden çok hızlı bir şekilde uzaklaştığını görüyoruz. Burada ana soru, hangi göstergenin diğerine yakınsayacağı. Eğer önümüzdeki dönemde finansal koşullar ekonomik koşullara yakınlaşmaya başlarsa bu iyi haber. Fakat tersi durum, ekonomik koşullarda bir kötüleşme, bir durgunluk olacağı anlamına geliyor. Ana temennimiz tabii ki finansal koşulların bir an önce düze çıkması ve hızla iyileşmesi. Fakat geçmiş deneyimlerimiz, tıpkı 2018 Ağustos ayında patlak veren krizde olduğu gibi maalesef ekonomik koşulların finansal koşulları takip ettiği yönünde. İşte biz de bu iki göstergedeki hareketlerden yola çıkarak kısa vadede ekonominin durgunluğa girme olasılığını hesaplıyoruz. Bu ayki hesaplamamızda önceki hesaplamalarımıza göre artan bir olasılık söz konusu. Kasım ayında bu olasılığı yüzde 15 olarak hesapladık, geçen ay bu olasılık yüzde 8 düzeyindeydi. Hala kritik olarak algılayacağımız değerlerin altında, fakat giderek artan bu olasılığın önümüzdeki aylarda tekrar daha düşük düzeylere düşmesini temenni ediyoruz. Kutu 4’te bu olasılıkların zaman içinde gelişimini bulabilirsiniz.

TEHLİKELİ KAYIP

Grafikte Brezilya, Rusya, Güney Afrika, Güney Kore, Çin ve Türkiye’de reel faiz ve ülke para birimlerinde son bir yılda Amerikan Doları’na karşı yaşanan değer kaybını gösterdik. Görüldüğü gibi en düşük reel faiz yüzde -5 ile Türkiye’de. Bununla birlikte Türk Lirası’ndaki değer kaybı son bir yılda neredeyse yüzde 50’ye ulaştı.

YÜKSEK TEKNOLOJİ İHRACATI DÜŞÜK

Grafikte 2007’den bu yana ihracatı yapılan malların teknolojik yapısına göre oranını gösterdik. Görüldüğü gibi son 15 yılda bütün oranlar neredeyse aynı kaldı. Türkiye’nin ihracatında aslan payı, hep düşük teknoloji ürünleri alıyor. Yüksek teknoloji ürünlerinin ihracat içindeki payı ise yüzde 3’ü hiçbir zaman geçmiyor.

BÜYÜME SÜRÜYOR

Mavi ile gösterilen finansal durum, son TCMB kararlarıyla iyice aşağı inmiş durumda. Öte yandan kırmızı ile gösterilen ekonomik durum göstergesinde ise büyüme yavaş da olsa devam ediyor.            

DARALMA OLASILIĞI DÜŞÜK

Grafikte 2007’den itibaren hesapladığımız ekonomik daralma olasılığını gösterdik. Grafikte de görüldüğü gibi bu olasılık, 2008-2009’da ve 2018’de yaşanan ekonomik daralma ve en son COVID-19 salgının getirdiği ekonomik şok zamanlarında yüzde 100’e çok yaklaştı. Bununla birlikte şu andaki ekonomik daralmaya girme olasılığı yüzde 15.                   

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


YAZARIN DİĞER YAZILARI TÜMÜNÜ GÖRÜNTÜLE

Yorum Yaz