Gır Gır’ın Babası Şimdi Ne Yapıyor

Tacettin Hiçyılmaz Ünlü sloganı belli yaşın üstündeki herkes hatırlar; “Gır Gır giren eve dırdır girmez”... Bazılarınız “Evet, şimdi hatırladım” diyordur. Gerçekten de Gır Gır, bir dönemin efsane...

1.07.2002 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Tacettin Hiçyılmaz

Ünlü sloganı belli yaşın üstündeki herkes hatırlar; “Gır Gır giren eve dırdır girmez”... Bazılarınız “Evet, şimdi hatırladım” diyordur. Gerçekten de Gır Gır, bir dönemin efsane ürünüydü. Neredeyse her eve girmiş, el süpürgesi olarak yerini almıştı... Bu ürünün yaratıcısı ise öğretmenliği bırakıp, küçük bir atölye ile işe başlayan Tacettin Hiçyılmaz idi. 1978 yılında İzmir vergi rekortmeni de olan Hiçyılmaz için o parlak günler geride kaldı. Şimdi küçük atölyede işlerini sürdürüyor, az sayıda süpürge üretimi yapıyor.

Kendi içine kapalı sanayi dünyası ile bilinir İzmir. Dolayısıyla da çok az insan tanır İzmir sanayicisini. Tacettin Hiçyılmaz, Türkiye’de de tanınan ender İzmirli sanayiciler arasında yer alır. 72 yaşındaki Hiçyılmaz öğretmenlikten istifa ederek girdiği iş yaşamında, Türkiye’ye çok önemli ürünü tanıtarak, “unutulmazlar” arasına girdi. Bir zamanların çok kullanılan ürününden, Gır Gır süpürgelerinden söz ediyoruz.

Baba evinin altındaki küçük atölyede başladığı işini, Gaziemir’de o dönemlere göre büyük bir fabrikaya taşıyan Tacettin Hiçyılmaz, “Ben bu işe başladığım zaman 40 yaşına basmadan Allah bana bir fabrika nasip etsin demiştim. Tam 39 yaşına bastığım zaman bu fabrikayı yaptım. Namık Kemal Şentürk o zamanlar İzmir valisiydi ve açılışını da o yaptı” diyor.

Sözlüklere giren, üzerine şarkılar yapılan ve 1960’lı ve 70’li yıllarda girmediği ev kalmayan Gır Gır süpürgelerinin yakaladığı başarı ile birlikte ısıtıcı, ızgara gibi yeni ürünlere de yönelen Hiçyılmaz henüz bu ürünlerden umduğunu bulamadığını söylüyor.

Makineleşme ile birlikte çalışan sayısının kısa bir zaman öncesine kadar 200’den 20’ye düştüğünü belirten Hiçyılmaz, ekonomik olumsuzluklar nedeniyle şu anda fabrikada 7 kişi çalışmakta olduklarını vurguluyor.

1978 yılında 11 milyon lira ile İzmir vergi rekortmeni ve Türkiye üçüncüsü olan Tacettin Hiçyılmaz o dönemi şöyle anlatıyor: “O yıl ben 11 milyon lira ile vergi rekortmeni olmuştum. Ertesi yıl 40 küsur milyon lira verip üçüncü olmuştum. Benim orada vatandaş olarak yaptığım çok güzel bir iştir. Ertesi yıl öğretmenlikten gelen adam vergi rekortmeni oldu biz babadan zenginiz rekortmen olamadık diyenler oldu. Bunların hepsi sonraki yıl benim üç katım kadar para verdiler. Ben üzülmedim gururlandım. Benim 40 milyon lira ile üçüncü olduğum yıl 60 milyon lira vergi veren bir kişi birinci oldu.”

Tacettin Hiçyılmaz Capital’e Gır Gır süpürgelerinin doğuşunu ve iş dünyasında yaşadıklarını anlattı:

İş yaşamınıza ne zaman başladınız? Aileniz de iş dünyasının içinde miydi?

Hayır, benim babam belediyede mıntıka amiriydi. Bizim ailede zanaattan gelme hiç kimse yok. Benim zanaatkar olmam şöyle olmuştur. Ben küçükken annem beni doktor olacak diye büyütmüş. Ben de doktor olmaya çok meraklıydım. İlkokuldan mezun olduktan sonra babam sanat okuluna gitmem için çok ısrar etti. Ben doktor olmak istediğimi söyledim. Babam, “doktor olacaksın da ne olacak” dedik. Ancak, ben sıradan bir doktor değil alim olmak istiyordum.

Meraklı bir insanım ve bu nedenle bir şeyler bulup insanlara yardımcı olabileceğimi düşünüyordum. Ancak, babam beni başka yerde okutmayacağını söyledi. Ben de okula gitmedim ve bakalım babam ne yapacak diye beklemeye başladım.

Babam mıntıka amiri olduğu için tüm esnafı tanıyordu ve beni bir demircinin yanına çırak verdi. Bir hafta çalıştım ve sonra “sanat okulu da olsa ben gideceğim” dedim. Rahmetli babam her zaman, “Bak ne iyi yapmışım da seni sanat okuluna göndermişim. Şimdi seni tüm Türkiye tanıyor” derdi. Ama ben yine de yanlış düşündüğünü söyler, “eğer doktor olsaydım, belki insanlığa kanserin ilacını bulmuş olacaktım” derdim.

Araştırmayı çok seviyorum. Ben Gır Gır’ın son modelini geliştirmek için 1 yıl boyunca atölyeden dışarıya çıkmadım. 15-20 yıllık bir model olmasına rağmen herkes şeklini çok beğenir hala.

Peki siz ne yapıyordunuz o dönemlerde? Bu işe girişiniz nasıl oldu?

Ben daha önce Mithatpaşa’da öğretmendim. Ankara’ya tayin edilince, gitmedim ve istifa ettim. 1950’li yılların başında benim babama ait bir ev vardı. O evin altını atölyeye dönüştürdüm. İstifa ettiğimde elime geçen parayla küçük bir matkap aldım ve bu şekilde başladım.

Biraz para kazanınca küçük bir torna ve giyotin makası aldım. Gır Gır süpürgesini yapmaya bu şekilde başladık. Gır Gır’ı ilk olarak çok iptidai bir şekilde yapıyorduk. Çok güzel bir şey değildi ama iş görüyordu. Haftada 50 tane üretiyorduk. Sonra günde 50 ve 100 tane üretmeye başladık.

Büyüme nasıl oldu peki?

Evin altındaki atölyeye sığmayınca Karabağlar’da kiralık bir fabrika bulduk ve orada çalışmaya başladık. Yeni yerimizde kasapların ve bakkalların kullandığı ticari tip buzdolabı yaptık. Onunla birlikte Gır Gır’ı da hep yürüttük. O arada İtalyanlarla bir buzdolabı anlaşması yaptık ve Sitice markasını Türkiye’de ürettik. Şu anda o marka yok.

Ben para kazandıktan sonra şu anda üzerinde bulunduğumuz arsayı aldım. Üzerine de şimdiki fabrikayı yavaş yavaş yaptırdık. Burada gene ticari tip buzdolabı üretimine sayıyı arttırarak devam ettik. Elektrikli soba ve ütü gibi şeyler ürettik. Eski tip ızgaralar ve vantilatör yaptık. Hatta o zamanlar ithalat yasaktı ve vantilatörün motorunu dahi kendimiz yaptık. Türkiye’de elektrikli ve elektriksiz ev aletleri ile ilgili olarak ne yapıldıysa biz başlatmışızdır.

Neden özellikle ev aleti üretmeyi tercih ettiniz?

Benim özel bir merakım var. Şu anda kızıl ötesi çalışan bir sobamız var. Daha bunu Türkiye’de kimse yapmıyor. Bunun taşı hiç kızarmaz ve oksijeni öldürmez. Çocuk odasında da kullanılabilir. Bir diğer özelliği de örneğin 1000 watt’lık bir soba yüzde 33 fazla ısıtır ama 1000 watt enerji yakar.

Bugün yapmakta olduğumuz bir su soğutucusu var. Termoelektrik modül denen çok küçük bir parça var. Soğutmayı bu parça yapıyor. 30 watt’lık bir gücü oluyor. Bu parçanın Türkiye mümessiliyiz ve Rusya’dan getiriyoruz.

Gır Gır süpürgesi fikri nasıl doğdu? Bunu anlatabilir misiniz?

Bir arkadaşım bana bir gün tahtadan yapılmış bir model getirdi. Son derece basit, şişe fırçası gibi fırçası olan bir aletti. “Ben bunu geliştirmeye çalışıyorum ama bir türlü başarılı olamıyorum” dedi. Biz de buradan yola çıkarak Gır Gır’ın tasarımını oluşturduk.

İlk yaptığımız Gır Gır çok gürültülüydü. Tekrar yaptık, bu kez de tekerlekleri büyük geldi, aldığı tozu çıkardı. Sonunda deneye deneye son haline getirdik. İlk yaptığımız zaman Gır Gır çok gösterişli bir alet değildi ama iş yapıyor diye satılıyordu. Günde 100 tane falan satıyorduk.

Ancak, aradan 10 yıl geçip de modellerimizi geliştirince satış rakamımız da günde 500 adete kadar yükseldi. Bu noktada biraz satışlarımız yavaşladı ve bizi taklit etmeye başlayanlar oldu. Taklit edenleri patenti bizde diyerek mahkemeye verdik, ürünleri piyasadan toplattık.  Ancak, bizi taklit edenlerin hepsinin yaptığı mallar 5-6 ay içinde kullanılmayacak hale geldi. Bizim bu süpürgemiz ise 30 yıldan önce eskimedi. Bizi taklit edenlerin ürünleri tutulmadıkça, bizim satışlarımız tekrar artamaya başladı. Günde bin 300 adet satışa ulaştık.

Gır Gır’ın ihracatını yapıyor muydunuz? Böyle bir talep var mıydı?

Bir ara biz 14 ülkeye süpürge ihraç eder duruma geldik. Bu ülkelerin arasında İngiltere, İsrail ve Arap ülkeleri de bulunuyordu. Libya en çok mal alan müşterimizdi. Ancak, ödemelerde sorun yaşayınca ihracatı kestik. Şu anda Yunanistan ile ihracatımız sürüyor. Hala onlara Gır Gır ve elektrikli ızgara gönderiyoruz.

Benim için bir diğer önemli nokta da 1979 yılında İzmir vergi rekortmeni olmamdır. İkinci yıl üçüncü, üçüncü yıl da dördüncü oldum. Ayrıca, 1980 yılında da Göztepe Kulübü Başkanlığı’nı yaptım. Göztepe hep ikinci ligde kalıyordu. Herkesin isteği ile kulüp başkanı oldum ve o yıl takımı şampiyon yapıp başkanlığı bıraktım.

Ben tuttuğunu koparan bir insanımdır. Başladığım her işi bitiririm, kendim beğenmediğim ürüne markamı koyup asla satmam. Önce ürünü benim beğenmem gerekiyor. Avrupalı yapıyor, ben neden yapamayayım? Ben yaptığım işten çok zevk alıyorum ve bir türlü ayrılamıyorum. Tam 51 yıl oldu. 72 yaşındayım. Çalışarak genç kalıyorum.

Şirketiniz ilk kurulduğu dönemde büyüklüğü ve cirosu neydi?

Ben 1983 yılına kadar şahıs olarak çalıştım. 1983’de anonim şirketlere ilişkin bir kanun çıktı ve biz de aile şirketi olmaya karar verdik. Eşim, 3 çocuğum ve ben, 5 kişi olarak şirketi kurduk. Hala da anonim şirketi olarak gidiyoruz.

Ciroyu tam olarak hatırlamıyorum ama vergi rekortmeni olacak kadar büyük bir ciro yapmışız demek ki. Ben İzmir’in en zengin adamı değilim ama zenginlerin üzerinde vergi verdim. Ben vergi rekortmeni olduğum sene vergimi ödeyecek param yoktu ama bankalar bana çok kredi açıyordu. Bir sanayicinin kaderi budur. Kazandığımız her şeyi makinelere yatırırız.

Gır Gır süpürgelerini zamana uydurabildiniz mi? Başarılı bir satış grafiği izliyor mu?

Süpürge şu anda satılıyor, ancak normal bir mal gibi satılıyor. Eski parlak dönemi yok ve olacağını da tahmin etmiyorum. Yunanistan yılda bir ya da iki kez 3 bin adet istiyor. Elektrikli ızgara da gönderiyoruz. Ancak, Yunanistan’ın nüfusu az ve ellerindeki mal bitmeden ikinci siparişi vermiyorlar.

Türkiye için ise benden sürekli mal alan toptancı müşterilerim var. Bu müşterilerim Gır Gır’ı Türkiye’de pek çok yere dağıtıyorlar. Türkiye’de hala bir uçtan bir uca gidiyor.

Bugüne kadar işinizde hata yaptığınızı düşünüyor musunuz?

Bir kez bir hata yaptım. Ben yaptığım her ürünü önce evime götürür ve 2-3 ay kullanırım. Hataları varsa gelir düzeltirim. Model olarak beğendiğim bir elektrikli süpürge vardı ve onu da evimde kullandım. Hiçbir hata görmedim ve 10 bin adet birden ürettik. Piyasaya vermeden farkına vardık ki, makinede bir hata var. Herkes yeni bir model ürettiğimi bildiği için piyasaya çıkması gecikince sürekli sormaya başladılar. Ben de bir hata yaptığımızı ve piyasaya çıkarmayacağımızı söyledim. O zaman ver kendi markamızla satalım dediler. Onu da yapmadım, çünkü bir sorun çıktığında bana yaptırdıklarını söyleyeceklerdi.

Ben 10 bin elektrikli süpürgeyi kimse kullanmaya kalkmasın diye hepsini pres makinesinde ezdim ve hurdaya attım. Bu konuda da kendimle iftihar ederim. O dönemde ciddi bir maddi kaybımız oldu ama yine de benim için itibarım önemlidir.

Bugüne kadar şirketiniz küçüldü mü? Geçmişte çalışan sayınız neydi ve şu anda kaç kişi çalışıyor şirkette?

İşlerin azalması ile birlikte ciromuzda da küçülme yaşandı. İnsanlarda para olmadığı zaman bizim işlerimiz de zora giriyor.

Çalışan sayısına gelince şu anda 7 kişi çalışıyoruz. Zaman zaman ben de inip atölyede çalışıyorum. Makineler de otomatik olduğu için çok iş yapmaya gerek kalmıyor. Şirketimizin en verimli çalıştığı dönemde 200 civarında çalışanımız vardı. Daha sonra bu sayı makineleşme ile birlikte giderek azaldı. En son 20 kişi ile 200 kişinin yaptığı işi yapmaya başlamıştık. Ama şimdi de durgunluk olunca 7 kişiye indik.

“GIR GIR SÖZLÜKLERE BİLE GİRDİ”

Gır Gır ismi nereden aklınıza geldi? Nasıl doğdu?

Kemeraltı’nda Zincirci Pasajı’nda bizim ilk mallarımızı alıp satan bir firma vardı. Bunlar iki kardeştiler. Biz iş dolayısıyla ailecek tanışıyorduk kendileriyle. Bir akşam hep birlikte toplanmıştık ve ürüne ne isim koysak diye düşünüyorduk. O dönem ilk yaptığımız süpürgeler biraz fazla ses çıkarıyordu. İki kardeşten birinin hanımı “Bu süpürge Gırrrr Gırrr diye ses çıkarıyor. Markası da Gır Gır olsun” dedi. Bu benim de çok hoşuma gitti ve o ismi kullanmaya karar verdik.

O günden sonra Gır Gır sözlüklere bile girdi. Sözlüklerde, “Evlerde temizlik işlerinde kullanılan bir aletin ismi” diye tanımı var. Bunun yanında reklamlarımızda kullandığımız sloganlar vardı. Bunlardan en önemlisi ve en çok kullanılanı “Gır Gır giren eve dırdır girmez”di. Bir de “Gır Gır içeri tozlar dışarı” sloganını kullanırdık. Beni insanlar da bu şekilde tanıyorlar.

Bunun yanında ünlü sanatçı Alpay bizim için 45’lik bir plak yaptı. “Her yerde kar var” şarkısını “Her yerde toz var” şeklinde uyarladı. Ben ürün yeniyken kazandığım paranın 3-4 katını reklama harcamışımdır. Bir kişi malını çok temiz yapıyor ve reklam da yapıyorsa kazanır. Ama ürün kötüyse o zaman alan beğenmez ve bir daha da satılmaz.

YENİ İŞLERDE DURUM NASIL?

Yeni işlerinizden bahsedebilir miyiz? Elektrikli soba ve ızgara üretimine nasıl başladınız ve bu alanda satışlarınız nasıl gidiyor?

Biz bunları iki yıla yakın bir zamandır yapıyoruz. Yeni bir ürünün oturması için 5-6 yıl geçmesi gerekiyor. Şu anda her iki ürünümüz de satılıyor, ancak yeterli sayıda değil. Bizim en iyi müşterimiz şu anda Kipa. Bizden sürekli mal alıyorlar.

Sizin küçük ev aletleri ve ısıtıcılar dışında başka ürünleriniz var mı?

Arada sırada sipariş üzerine yaptığımız işler oluyor. Bir kişi numune getiriyor ve ondan belirli sayıda üretmemizi istiyor. Örneğin bir ara sanayi tipi fritöz yaptık. Ama bu işler sürekli olmuyor. Siparişi veren kişi önce elindekileri bitiriyor ve sonra bizden ek üretim istiyor.

Benim bir dönem 8-9 şirkette ortaklığım vardı. O zaman büyük bir holding olmayı düşünüyordum. Ancak, sonra baktım ki, para dağıldıkça bu işim de küçük kalıyor. Bir gün tüm hisselerimi satıverdim.

“12 LİRAYA AL 30 YIL KULLAN”

İş yaşamınızda aklınızda kalan ilginç bir anınız var mı?

Bir gün İzmir’deki İstihkam Okulu’nun paşası geldi. Gır Gır süpürgesi almak istediğini söyledi. O anda da elimizde hazır süpürge yoktu. Paşa eşinin bu durumdan hiç hoşnut olmayacağını söyleyince, kendisini beklettik ve bir ürün montaj ettirdik. Kendisini eli boş göndermek istemedik. Beklerken paşa ile aramızda geçen sohbeti aktarmak isterim. Paşa bana “Sen çok akıllı bir adamsın, işini biliyorsun. Öğretmenlikten buraya kadar gelen bir adamı takdir etmemek mümkün değil. Ama bir hatan var” dedi.

Tabii ben hatamı merak ettim. Çünkü, bugüne kadar hep doğru işler yaptığıma inanmışımdır. Paşanın yanıtı şu oldu; “O kadar sağlam mallar üretiyorsun ki bir alan bir daha almıyor”. Ama ben bu durumdan şikayetçi değildim. Çünkü, Türkiye’nin nüfusu çok büyük. Biz o dönem milyonlarca Gır Gır sattık ve hala da satmaya devam ediyoruz. Gır Gır’da yenileme dönemi geldi ve şu anda ellerindeki eskiyenler gelip yenilerini alıyorlar. Özellikle yaşlı insanlar alıştıkları için gelip yenisini alıyorlar. Bence elektrik süpürgesinin olduğu her evde bir de Gır Gır olması gerekir. Çünkü kullanması çok pratik ve ihtiyaç olan her an elinizin altında bulabiliyorsunuz.

Eskiden bir Simtel’in elektrikli süpürgesi vardı ama o çok pahalıydı. Herkes Gır Gır’ı tercih ediyordu. Ben bu süpürgeyi 12 liraya sattığımız günleri hatırlarım. Ben o zamanlar Güzelyalı’da deniz kenarında 215 metrekare büyüklüğünde çok güzel bir evi 300 bin liraya almıştım.

 

 

 

 


 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz