Muhtar Kent 2013’te Coca-Cola’nın CEO’su ve dünya başkanı olarak 5’inci yılını dolduracak. Coca-Cola ile başlayan ve onunla devam eden 35 yıllık kariyerine pek çok insan, ülke ve pozisyon sığdırdı. Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde “Benim Hikayem” başlıklı sunumuyla büyümenin aritmetiğini anlatan Kent, kariyer basamaklarını tırmanırken aldığı dersleri de paylaştı. Kullandığı iş modelini, gözlemlerini, etkilendiği değişimi anlattı. İşte Muhtar Kent ve onun 35 yıllık kariyerinden çıkardığı dersler...
Aslında aylardır bunun hayalini kuruyorduk. Uludağ Ekonomi Zirvesi'nde Muhtar Kent'i ağırlama fikri, bizi oldukça heyecanlandırıyordu. Bu heyecanımız gerçek oldu ve Muhtar Kent, zirvenin önemli konuşmacıları arasında yer aldı. Katılımcıları ve izleyenleri oldukça etkileyen bir konuşma yaptı. “Burada size, benim hikayemi anlatacağım.
35 yıllık kariyerime nasıl başladım? Nerelerden geçtim? Buraya nasıl geldim? Bu şekilde sunumum inşallah daha çok ilginizi çeker” diyerek konuşmasına başlayan Coca-Cola'nın CEO'su ve dünya başkanı Muhtar Kent, kariyer basamaklarını tırmanırken öğrendiklerini Uludağ Ekonomi Zirvesi'ne katılan iş dünyasının değerli temsilcileriyle paylaştı. Bu önemli sunumun detaylarını ise şimdi de siz Capital okurlarına aktarıyoruz:
UMUT SİNYALLERİ
“Dünya çok hızlı değişiyor. Dünyada okullaşma oranı, yüzde 55'ten yüzde 75'lere tırmandı. 25 yıldır dünya önemli bir barış içinde. Evet, bir sürü yerde çatışmalar oluyor. Ama gerçekten silahlı çatışma, son 25 yılda yüzde 35 azalmış vaziyette. Bebek ölümleri dünyada yüzde 40 düştü. Ayrımcılık dünyada azalıyor, hoşgörü her gün önemli ölçüde artıyor. Kadınların ekonomiye katkısı da her geçen gün yükseliyor. Bu, bence en önemli fırsatlardan bir tanesi.~
Tarım verimi, muazzam şekilde artıyor. Amerika'da bir arkadaşımın çiftliğinde bir gün geçirdim. 850 bin dolarlık bir araçla yaklaşık 45 km boyunda, 25 km eninde bir arazideki mısırları kestik ve arkadan takip eden kamyonlara yükledik. Kabininin içinde müzik çalan bir araçla hiç dokunmadan yaptık bu işi. Yani böyle bir dünyada yaşıyoruz. Şehirleşme hızlanıyor. Çevre duyarlılığı muazzam artıyor. Eskiden Bursa'ya geldiğimde muazzam bir hava kirliliği vardı. Bugün hava gayet güzel, açık, bütün şehir gayet güzel şekilde gözüküyordu, ona da çok sevindim.
MUAZZAM GELİŞME
İletişim artıyor dünyada. İletişim önemli, çünkü ilk e-postanın 1970'lerde yollandığını düşünürsek 2012 yılı itibariyla gezegende 3,4 milyon e-posta hesabı bulunuyor. Yaklaşık her gün 300 milyar e-posta atılıyor. Bunların 175 milyarı özel, geri kalanı da işle ilgili. Yani her dakika 208 milyon e-posta. Sosyal medya muazzam şekilde gelişiyor. Facebook neredeyse
1 milyarı geçmiş vaziyette. Sadece Coca-Cola'nın Facebook'ta 60 milyon üyesi var. Türkiye Facebook'ta en büyük ülkelerden biri. Twitter aynı şekilde. Online alışveriş pazarı büyüyor. 2012 Aralık verisine göre Amerika'da e-ticaret hacmi, 300 milyar dolara ulaştı. Yani dünyadaki 30'uncu büyük ekonomi olarak kabul edilebilir. Tayland'ın GSMH'si ile aşağı yukarı aynı. Böyle bir dünyada yaşıyoruz. Son 10 yılda, geçmiş 20 yıldan da hızlı gelişen, büyüyen bir dünya, aynı zamanda küçülen bu dünya.
Dünyaca tanınan bir markaya sahip, bunun dışında milyar doları aşan 16 tane markası olan, 207 ülkede binden fazla fabrikasında 770 bin çalışanı olan, dünyadaki en büyük tüketici ağına sahip
bir sistemin başında olup büyümemin matematiğini irdeleyeceğim.
Ama önce kendi kariyerimdeki yolculuğumdan bahsedeceğim. Sonra büyüme aritmetiğini ve arkasından Coca-Cola'daki büyüme stratejisini irdeleyeceğim. Çünkü büyüme, öyle bir şey ki oksijen gibi yükseldikçe hava azalıyor, zorlaşıyor Başarıyı elde etmek zor ama başarıyı tekrarlamak çok daha zor. Dünya şampiyonasında kaç tane 4 kez üst üste altın madalya kazanmış sporcu var? Bir tane, o da Jean-Claude Killy. Onun için başarıyı tekrarlama çok daha zor.~
HER ŞEYİN BAŞLADIĞI NOKTA
Kariyerime, 1979'da Atlanta'da başladım. İlk 10 ayımı kamyonlarda geçirdim. Her sabah 4'te kalktım, kamyonları yükledim ve marketlere, irili ufaklı satış noktalarına Coca-Cola sattım. Böyle başladım kariyerime. Amerika'ya 1978'in sonunda gittim. Cebimde İngiltere'deki bir üniversitenin diploması vardı, bir de Amerika'da doğduğuma dair bir doğum sertifikası. 1,5-2 ay sonra bir gazete ilanı gördüm ve iş hayatıma Coca-Cola'da başladım. Benim için çok önemli bir 9 aydır. O 9 ayı hiçbir zaman unutmadım. Çünkü iş, paranın el değiştirdiği yer, o satışların olduğu nokta. Her şey oradan başlıyor. O şişe veya diğer 500 markaya ait 3 bin mamul satıldığı vakit, herkes oradan bir şeyler kazanmış oluyor. Kamyonu yapan şirket, taşıyan, satış noktası, ortaklarınız... Dünyada 300 tane şişeleyici ortağımız var, oradan koptuğunuz anda her şeyden koparsınız.
Onun için hala bugün bile büyük zevk alıyorum piyasayı dolaşmaktan. Bu hafta Riyad ve Abu Dabi'deydim. Yine kamyonları dolaştım, yine satış noktalarını gezdim. Her hafta gittiğim yerde bunu yaparım. Çünkü paranın, o 1 doların, o 60-70 sentin el değiştirdiği yer kadar değerli bir yer yoktur bizim işimizde. Coca-Cola'nın vasıtaları, 20 milyon satış noktasını her hafta ziyaret eder ki UPS, DHL, Fedex gibi şirketlerden daha fazla araca sahibiz. Aynı zamanda da bunlar hibrit araçlardır.
MARKA VE SÖZ
12 aylık dönemin sonunda reklam müdürü olarak Roma'ya tayin oldum. Orada ilk defa markanın bir söz olduğunu öğrendim. İyi bir markanın ise tutulmuş bir söz olduğunu öğrendim. Ve bir markanın ne kadar önemli bir şey olduğunu, ilk defa reklam müdürlüğüm sırasında İtalya'da öğrendim. Yaklaşık 2 yıl geçirdim orada.
1981 yılında Hollanda'ya yeni bir iş kurmak için atandım. O sıralarda Türkiye, Coca-Cola bünyesinde sorunlu bir işti. Çok ufak bir yeri vardı. İlk 50'ye bile giremiyordu. Şirketin içinde hemen hemen hiç Türk de yoktu. Hollanda ofisine gittiğimde, tek yabancı bendim. Hollandaca da konuşmuyorum. Hollanda'ya ilk gittiğimde ilişkilerin ne kadar önemli olduğunu fark ettim. Yenilikçiliğin, girişimciliğin ne kadar önemli olduğunu da öğrendim. İlk defa Avrupa boyutunda 4 ayrı patronum vardı, 4 ayrı genel müdüre rapor veriyordum. Yeni bir iş kuruyorduk. Bu iş, bütün seyahat piyasasına Coca-Cola ve meyve suları gibi benzer mamullerimizi yeni bir ambalajda sunma işiydi. Ve etkilenmenin, ilişkilerin hakikaten ne kadar önemli olduğunu da orada öğrendim.
İLİŞKİ YÖNETİMİ
1985'te Türkiye'ye genel müdür olarak atandım. O zamanlar Coca-Cola'nın Türkiye'deki genel merkezi, İzmir'deydi. İlk Türk genel müdür de ben oldum.~
Coca-Cola, Türkiye'deki operasyonuna 1963-1964'te başlamış. 20 yıllık süre zarfında da iş başında hep yabancı genel müdürler olmuş. Çok sorunlu bir işti. Vergi sistemlerinden, yeteri kadar ölçek olmamasından, kısıtlayıcı bir ekonomi olmasından dolayı satılan her şişeden zarar ediyorduk.
O zamanlar döviz olmadığı için Manisa'da bir salça fabrikamız vardı. Salça üretip, salça satıp karşılığında döviz üretiyorduk. Coca-Cola ve benzeri içecekler için gereken ne varsa onları ithal ediyorduk, bu şekilde işimizi yönetiyorduk. Ama bunların hepsi 85-86 yılında değişti. Hepimizin bildiği gibi Türkiye'nin önü açılmaya başladı. Türkiye'nin kıpırdanma yıllarıydı. Türkiye, 4 yılda yaklaşık 450 milyon şişeden 1,5 milyar şişelik bir pazar haline geldi ve buradaki iş büyümeye başladı. Genel merkezi İstanbul'a taşıdım.
Çünkü bütün reklam şirketleri ve ticaret İstanbul'daydı. Türkiye'de bulunduğum yıllarda, ilk defa devletle olan ilişkilerin, hem milli seviyede hem de yerel yönetimlerle olan ilişkilerin ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Uzlaşmanın ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Bazı ortaklarımızla anlaşamıyorduk, onun iş için başarı için ne kadar önemli olduğunu vurguladım.
RİSK VE ISRAR
1989 yılında Doğu Avrupa'dan sorumlu olarak Viyana'ya atandım. Orada 30 ayda, 22 fabrika kurduk. Çünkü Berlin Duvarı'nın çökmesinin hemen akabindeki yıllarda Doğu Avrupa'da müthiş bir açılım vardı.
Hızlı hareket etmenin, risk almanın, risk olmayan yerde başarının olmadığı inancıyla ısrarcı olmanın ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Çok kültürlü olmanın, yani birçok kültürden gelen insanların sentezinden çıkan bir kararın, her zaman daha doğru bir karar olduğunu bir kere daha gördüm. Kariyerim için o yıllar, dönüm yılları oldu. Çok inişli çıkışlı, ama önemli bir bilgi birikimi edindim. 1997 yılında Türkiye'ye geri döndüm ve Efes İçecek Grubu'nun başkanı oldum. Türkiye'de 5,5-6 yıl çalıştım.
O zamanlar Türkiye, çok daha büyük bir atılım içindeydi. Bu atılımdan da faydalanarak bir Türk şirketinin, nasıl Türkiye'nin dışına açıldığına tanık oldum. Bunun içinde olmak da benim için hem enteresan hem de etkileyici bir deneyimdi. Nakdin ne kadar önemli olduğunu, burada kendim vurguladım ve anladım. Yerelden beynelmilele geçişlerde, neler gerektiğini bir kez daha anladım. Vizyonun önemini anladım. Orada Adriyatik'ten Çin'e uzanan bir bölgeyi kapsama vizyonu ortaya koyduk. Vizyonun her zaman basit ve herkes tarafından anlaşılır olması çok önemli. Yönetimin, takımın ne kadar önemli olduğunu ve paydaşların ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladım.
Ve daha sonra 2005'te Coca-Cola şirketine tekrar döndüm ve Asya sorumlusu olarak Hong Kong'a atandım. Orada da dünyadaki dengelerin nasıl değişeceğini bir kez daha gördüm. Artık Asya'nın dünyada çok daha fazla söz sahibi olacağını, Çin'in bilhassa içindeki değişikliği gördüm. Çin'de de yaklaşık 12 fabrika açtık. Gerçekten hızlı geçen bir zamandı.~
VE DÜNYA DEVİ
2008'de genel merkeze döndüm. CEO ve başkan olarak atandım. Tabii bu zaman zarfında her şey bu kadar basit olmadı. Bir kariyerin insan hayatında bir çizgi olarak yukarı çıkmadığını, kendim çok iyi şekilde gördüm. Gençlerle konuşurken de hep bunu vurguluyorum. Hiçbir zaman kariyer bir regresyon çizgisi gibi sürekli yukarı doğru çıkmaz. İnişler ve çıkışlar olur Önemli olan belli bir dönemde çıkıyor olmak. Ve inişleri de çıkışlar kadar iyi yönetmek lazım. Benim hayatım da hep öyle oldu. Her halka açık, büyük Amerikan şirketinde olduğu gibi burada da CEO'yu yönetim kurulu atıyor tabii. İlişkilerin de ne kadar önemli olduğunu anladım. Benden evvelki Güney Afrikalı CEO'nun bana verdiği destek de çok önemliydi.
Dünyada her şey çok küçüldüğü için artık büyük şirketlerde kişinin nereden geldiği değil, ne yaptığı ve ne yapacağı önemli. Avrupa'da bu tam böyle değil ama bilhassa Amerika'da böyle. Geçen hafta New York'ta Catalyst organizasyonu kadın girişimciler konusunda 3 şirkete ödül verdi. Ödülü alanlardan biri olan Alcoa'nın CEO Klaus Kleinfeld Alman'dı. Coca-Cola CEO'su olarak ben Türk'tüm ve Unilever'in CEO'su Hollandalı. Yani iki Amerikalı şirketin CEO'su yabancıydı. Bu resim daha da kuvvetlenerek artacak, buna inanıyorum. Birçok Amerikan şirketine, Türk yöneticilerin geleceğini, geldiğini görüyoruz. Daha da önemli yerlere geldiklerini inşallah görebiliriz. Western Union'un CEO'luğuna geçen yıl Hikmet Ersek atandı.
Yalnız büyük şirketlerin yönetimi değil, girişimcilik de çok önemli. Amerika'da bugün yine sözü çok edilen Hamdi Ulukaya diye bir girişimcimiz var. Doğu kökenli genç, üniversiteyi bitirmeden Amerika'ya gelerek Chobani diye bir şirket yarattı. 5 yılda 1 milyar dolar satışı aşmış durumda. Şirketin değeri en azından 2,5 milyar dolar, yüzde 30 büyüyor ve dediğim gibi batmış bir süt şirketi 250 bin dolar borç alarak satın aldı. İnşallah bunun gibi daha çok örnekler olur. Gerçekten çok başarılı, sevdiğim bir kişi. Daha da başarılı olacak. Oldukça da yakın ilişkilerimiz var, destekliyorum da kendisini. Hakikaten vizyonu olan biri.
Bir de illa da üniversiteyi bitirmek şart değil. Eğitim çok önemli, aile eğitimi çok önemli, karakter çok önemli. Bakın İsviçre'de şirketlerin başında olan kişilerin yüzde 50'si üniversiteyi bitirmemiştir. Daha sonra akşam kurslarından diploma alıyorlar. Hepsi 2-3 yıllık meslek okullarına gidiyor Almanya'da da bu böyle. Avrupa'nın en başarılı iki ekonomisi bunlar.
BÜYÜMENİN ARİTMETİĞİ
Şimdi büyümenin aritmetiğine geçelim. Güven çok önemli, sürdürülebilir büyüme önemli. Başarı gezegene daha iyi davranmaktan geçiyor. Yani muhakkak suretle artık yaptığınız ürünlerin kalitesi, sadece başarınızın garantisi değil artık şirketinizin karakteri. İletişim dünyasında çok önemli bir yeri var. Sizden nasıl bahsediliyor? O 300 milyon e-postada, sizin hakkınızda neler söylendiği çok önemli. Eskiden iyi bir ürün yapardınız, iyi bir reklam yapardınız, iyi bir dağıtım sisteminiz vardı, başarının formülü buydu.
Şimdi artık öyle değil. Artık tüketicilerimizin üzerinde, müşterilerinizin üzerinde, pozitif etki yaratarak onların sizin hakkınızda iyi, pozitif konuşmasını sağlamanız lazım. Bu, daha zor bir iş. Artık beyaz ve siyah değil, birçok grisi olan bir dünyadayız.~
Biz de vizyonumuzu 6P dediğimiz insan kaynakları, ürün portföyümüz, üretkenliğimiz, verimliliğimiz, gezegenimiz, kârlılığımız ve ortaklarımız üzerine kurduk. Yaklaşık 2 yıl önce bu vizyonu ortaya koyduk. Dedik ki 10 yıl içinde 100 milyar dolarlık dünya ciromuzu, 200 milyar dolara çıkarmak istiyoruz. Bu vizyonu ortaya koyarken Coca-Cola 125 yıllık bir şirketti. Demek ki 125 yılda yaptığımızı 10 yılda tekrarlayabileceğimiz bir vizyon yarattık. Bu, bütün ortaklarımızı, müşterilerimizi, çalışanlarımızı, sivil toplum örgütlerini, hükümetleri, kâr amaçlı kuruluşları, kâr gütmeyen kuruluşları da içine alan bir vizyon. Bazı yerlerde sadece kâr için işten, daha fazla amaçlı işe yönelik bir dünyaya doğru kayıyor her şey. “
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?