Strateji,
kurumsal başarılar tarihinde altın harflerle yazılan bir kelime.
Başarının arkasında hep o gösterilir. Kolay gibi görünse de zordur.
Karmaşık gibi durur ama değildir. Dünya devi P&G’nin eski CEO’su
A.G. Lafley, yönetim profesörü Roger Martin ile birlikte kaleme aldığı
“Kazanmak İçin Oyna” (Playing to Win) adlı kitapta, stratejinin kalbine
iniyor. Adeta bir yönetim ve liderlik okulu olan P&G’de yaşanan
gerçek hikayelerle stratejinin A,B,C’sini anlatıyor. İyi bir strateji
kurmak için 5 temel soruya doğru yanıtlar verilmesi gerektiğine dikkat
çekiyor. İyi bir stratejinin tıpkı bir şelaleye benzediğini söyleyen
Lafley, “Her katmanında belli başlı beceriler gerektirir ama en önemlisi
kazanmaktır. Strateji ancak kazanılırsa başarılıdır ve sadece
kazananlar ayakta kalır” diye konuşuyor. Procter&Gamble, hiç
şüphesiz dünyanın en başarılı şirketlerinden. Tarihi boyunca karar
almadan marka ve pazarlamaya, insan kaynaklarından liderliğe dek iş
dünyasının her alanında başarı örneklerine imza attı. Adeta bir yönetim
okulu. Global devin eski CEO’su A.G. Lafley ise görevde olduğu dönemde
şirketin satışlarını ikiye katlamış, değerini 10 yılda 100 milyar
dolardan fazla artırmış önemli bir isim. A.G Lafley, P&G’deki
tecrübelerini “Kazanmak için Oyna” adlı yeni bir kitapta topladı. CEO
olduğu dönemde stratejik danışmanı olan yönetim profesörü Roger Martin
ile birlikte kaleme aldıkları bu kitap, şirketlerden liderlere, yönetici
adaylarından girişimcilere tüm iş dünyasına hitap eden müthiş bir
klavuz niteliğinde. “Kazanmak için Oyna” kitabında Lafley ve Martin
stratejiye odaklanıyor. Kolay gibi görünen ancak zor olan, karmaşık gibi
görünse de metodolojisi olan bu kavramın A,B,C’sini anlatıyor.
Stratejinin kalbine inen uzmanlar, ne işe yaradığını, üzerinde nasıl
düşünmek gerektiğini, neden ona ihtiyacınız olduğunu ve nasıl
başaracağınızı açıklıyor. Kazanmanın el kitabında, 5 ana başlık var. Bu
başlıklar: Kazanma amacımız nedir? Nerede oynamalıyız? Nasıl
oynamalıyız? Kazanmak için hangi becerilere ihtiyacımız var?
Kararlarımızı desteklemek için hangi yönetim sistemlerine ihtiyacımız
var gibi sorulara yanıt veriyor. Lafley ve Martin bu kitabı yönetim
gurusu Peter Drucker’dan ilham almış. İlk kez bundan 20 yıl önce
P&G’nin dağıtım kanalları üzerine bir çalışması sırasında tanışan
ikili, P&G’nin 2000-2009 yılları arasındaki dönüşüm projesinde
birlikte çalışmış. “Kazanmak İçin Oyna” bir anlamda bu dönüşüm
projesinin hikayesini de anlatıyor. Global devin anatomisini gözler
önünde seriyor.~
KAZANMANIN AMACI
Her şirket sadece
müşterilerine hizmet etmek değil, onlarla birlikte kazanmak ister. İşte
bu yüzden bir şirket kazanmak için oynamalıdır. Geçen yüzyılın en pahalı
stratejik kumarını hatırlayalım. General Motors Saturn’ü piyasaya
sürmeye karar verdi. 1950’lerde şirketin efsane yönetim kurulu başkanı
Alfred P. Sloan’ın yönetiminde GM, dünyadaki her şirketten daha fazla
çalışana sahipti ve Amerika’da otomotiv endüstrisinin yarısını elinde
tutuyordu. En büyük 3’ün en büyüğüydü ve dünyadaki en iyi, en güçlü
şirketti. 70’lerdeki petrol krizi ortamı değiştirdi. Daha ucuza ve yakıt
etkini araçlara olan talep GM’in portföyünü eski moda ve pahalı hale
getirdi. 80’lerde GM’in Oldsmobile, Chevy, Buick gibi ana markaları
düşüşe geçmişti. Genç otomotiv tüketicileri Toyota, Honda, Nissan gibi
markalara kayıyordu. Daha küçük ve ekonomik modelleri tercih
ediyorlardı. Maliyetler de endişe verici hale gelmişti. 90’larda GM,
stratejik bir yol ayrımına geldi ve cesur bir karar aldı. Küçük
otomotivler pazarında rekabet edecek yeni bir marka yarattı. “Başka
türlü bir şirket, başka türlü bir otomobil” sloganıyla pazara sürülen
Saturn, GM’in 70 yıl sonra ilk yeni markasıydı. GM, Saturn için ayrı bir
genel müdürlük tahsis etti. Yönetimi, yapılanması, müşteri hizmetleri,
dağıtımı, her şeyi GM’in klasik yolundan farklıydı. 20 yılda yaklaşık 20
milyar dolardan sonra Saturn, 2010 yılında tarih oldu. Anlaşılan o ki
Saturn dünyayı değiştirmemişti. Ama kötü araba ürettiği için ölmedi.
Öldü çünkü hayali fazla mütevazıydı. Kazanmak için oynamamıştı.
Şirketler
sadece rekabet etmek için değil, kazanmak için oynamalı. Ürünler yerine
müşterilerle işe başlamalı. Rekabet ile kazanmayı aynı şekilde
algılamalı. Geleneksel rakiplerle birlikte yeni ve muhtemel rakipleri de
dikkate almalı. Sadece misyon koyup durmamalı, misyonların sadece
başlangıç olduğunu asla unutmamak gerekiyor.
NEREDE OYNAMALI?
Bir
P&G markası olan Bounty, 10 yıllar boyunca şirketin en sağlam
markalarından biri oldu. 70’li yıllardan 90’ların sonuna kadar, Nancy
Walker’ın Rosie isimli bir garsonu canlandırdığı TV reklamlarıyla
tuvalet kağıdı, müşterilerin hem kalbine hem aklına kazındı. 90’ların
sonunda Bounty zora girdi. Kuzey Amerika her zaman Bounty’nin en iyi, en
büyük pazarı olmuştu. Ancak P&G global tuvalet kağıdı pazarına
atıldı ve ABD’nin dışında Avrupa, Asya ve Latin Amerika’da da faaliyete
başladı.~
2001’de şirketin tüketici ürünleri bölümünün başına
Charlie Pierce getirildi. Pierce bu değişimi şöyle ortaya koymuştu:
“Sanırım benim görevim krizde olduğumuzu açıklamaktı.” P&G “Büyümek
için nerede oynamalıyız” sorusunu sordu ve önündeki stratejiler
arasından bir seçim yaptı. Ürün gamını genişletti ve global pazara
açıldı. Bu kararları alırken müşteriyi anlama becerisini, yenilikçilik
ve ürün geliştirme, markalaşma, global ölçekte işbirlikleri sayesinde
geliştirebileceğine inanıyordu, Avrupa, Asya ve Latin Amerika’da imalat
fazlası, özel markaların gelişimi kategoriyi emtia haline getiriyordu.
Gelişmekte olan pazarlarda harcama kısıtlılığı ve fiyat marka
farklılaşmasında bir rekabet avantajı sağlamayı güçleştiriyordu. Sonuç
olarak global bir tuvalet kağıdı markası inşa etmek olanaksız bir
haldeydi. İyi haber, Kuzey Amerika hala P&G’nin en iyi pazarıydı.
Tuvalet kağıdında ana pazara dönüldü. Diğer ürünlerde ise farklı
coğrafyalarda farklı stratejilerle yeniden yola çıkıldı. Kazanmak için
doğru yerde oynamak önemlidir. Bunun için de coğrafya, ürün tipi,
müşteri segmenti, dağıtım kanalı ve üretim konusunda kararlar almak
gerekir. İşte bu kararlar, şirket ya da markanın oyun sahasını belirler.
Odaklanmak kazanmak için en kritik davranış biçimidir. Her şeyi aynı
anda herkese sunmak kimseyi tatmin edememekle sonuçlanır. Eğer müşteri
segmentiniz “herkes”, coğrafi kararınız “her yer” ise doğru yolda
değilsiniz. Bu noktada Apple ya da Toyota gibi örnekleri işaret
edebilirsiniz. Bu markalar, bugün herkese her yerde hizmet veriyor
olabilir ama bu noktaya her şeyi herkese aynı şekilde ve aynı anda
sunarak gelmediler. Örneğin 2009’un sonlarında Apple, gelirlerinin
sadece yüzde 2’sini Çin’den elde ediyordu. Bu nerede, nezaman sorusunun
yanıtı olan bir seçimdi. Nerede oynayacağınıza karar vermek önemlidir.
Bu seçimi yapabilmek için müşterileri, rekabet ortamını ve
kabiliyetlerinizi iyi analiz etmelisiniz, Hayalgücü ve çaba, biraz şans
fena olmaz.
NASIL KAZANACAĞIZ?
P&G her zaman her
kategoride pazar lideri olmayı hedefler, Bazen, nadiren de olsa ikinci
sırada yer alır, Bunu başardığındaysa rakipleri çekilir ya da ölür,
90’lı yıllarda P&G portakal suyu savaşlarında büyük bir
başarısızlığa uğradı, Tüm AR-GE çalışmalarına, geliştirilen yeni
teknolojilere ve sahip olunan becerilere rağmen pazardaki rakipleri
Tropicana ve Minute Maid’in direnişine karşı koyamadı, Kalsiyumlu Citrus
Hill markası P&G’ye sadece kısa süreli bir gelir getirdi,
Geçtiğimiz 10 yılda, “Kazanan her şeyi alır” stratejisi geçerliydi.
Toyota, Wall-Mart, Dell, Microsoft, Apple, Google hep bu sayede öne
çıktı.~
Söz konusu anlayış özetle, bir şirket öldürücü bir rekabet
modeli geliştirir, bunu belli bir ölçeğe yayar ve her şeyi alana kadar
da sürdürürdü. Bu artık her zaman geçerli değil. Wal-Mart, bir yanda
Target diğer yanda Dollar Stores’un yükselişine şahit oldu. Dell, bugün
tabletlerle rekabet edemiyor, Lenovo ise Acer gibi markaların düşük
fiyatlı ürünleriyle savaşamıyor. Toyota hala global otomotiv
endüstrisinin lideri ama pazar payı yüzde 15’e kadar gerilemiş dummda.
Microsoft farklı işletim sistemleri kullanan akıllı telefonlarla
mücadele ediyor, Apple, Android ile kıyasıya bir rekabet içerisinde,
Facebook Google’u zorluyor, Google ve Apple da birbiriyle rekabet eder
hale geldi. Sonuç olarak bugün artık sonsuza kadar sürecek, bir işe
yarayan tek geçerli stratejiden söz etmek mümkün değil. Her sektörde
kazanmanın birden fazla yolu var. Organizasyonlarda stratejik düşünmek
işte bu nedenle çok önemli. Nerede oynayacağınız ve nasıl kazanacağınız
konusunda yaptığınız seçimler birbirinden bağımsız olarak işe yaramaz.
Güçlü bir “nerede oynamalıyız” seçimi, sadece sağlam ve etkili bir
“nasıl kazanacağız” seçimiyle birlikte değerlidir. Bu iki seçim
birbirini tetikler ve öyle değer yaratır. Bounty örneğini hatırlarsak...
P&G, Kuzey Amerika’da oynamayı seçerken bunu müşterilerin farklı
ihtiyaçlarına cevap vererek yapmıştı.
GÜÇLÜ YANLARINIZLA OYNAYIN
Bugüne
kadar pek çok satın alma ve birleşme, değer yaratamadığı için başarısız
oldu. Anlaşma ne kadar büyükse başarı yaratma olasılığı da o kadar
düşük oluyor. Buna AOL Time Warner, Daimler Chrysler, Sprint-Nextel,
Quaker-Snapple gibi pek çok örnek sıralamak mümkün. Bu örneklerde
hedeflenen yakalanamamış, mevcut değere zarar verilmiş ve hisseler dibe
vurmuştur. Peki P&G’nin 2005 yılında Gillette satın alması nasıl
başarılı oldu? Bu da en az saydıklarım kadar zorluydu. Hatta onlardan
göreceli olarak daha karmaşıktı. Londra’da The Sunday Times gazetesinin
yazdığı üzere 11 milyar dolarlık Gillette, 57 milyar dolarlık P&G
ile birleşiyordu. Gillette’in 30 bin çalışanı P&G’nin 100 bin
çalışanıyla bir araya gelecekti. 80 ülkede ofis, 160 ülkede satış söz
konusu olacaktı. Gillette, hiç şüphesiz P&G’nin en büyük değer
yaratan satın almasıdır. Başarının kökeni fırsatın ilk görüldüğü zamana
kadar uzanır. O zamanlar CFO olan Clayt Daley, P&G’nin herhangi bir
satın almada dikkat ettiği 3 kritik konu olduğunu söylüyor. Birincisi,
her satın alma büyüme odaklı olacak. Büyüyen bir pazar da daha fazla
büyüme imkanı sunacak. İkincisi yapısal olarak uygun olacak. Satın
alınacak şirketin performansı sektör ortalamasında ya da üzerinde
olacak. Üçüncüsü de P&G’nin stratejisine uygun olacak.~
HİNDİSTAN OYUNU
Gilette’in
Mach 3, Venus, Oral B gibi çok güçlü markaları vardı. Dikkat çekici bir
gelir elde ediyordu. Nerede oynanacağı anlamında iki şirket arasındaki
uyum gayet iyiydi. Gillette’in traş bıçakları ve diş fırçaları
P&G’nin ana işine ve stratejisine uygun bir oyun alanı sunuyordu.
P&G buralarda pekala lider olabilirdi. Büyüme fırsatları anlamında
da uygundu. Brezilya, Hindistan, Rusya, Hindistan gibi P&G’nin
varlığını genişlettiği pazarlarda bu ürünlerle büyüme imkanı büyüktü.
Ama hala düşünülecek bir şeyler vardı. Günün sonunda şu soru sorulmuştu:
Sadece
satın alan mı olacaksınız yoksa daha iyi bir şirket sahibi mi?
P&G’nin Gillette’i satın almasında, pek çok satın almadan farklı bir
durum söz konusuydu. İyi şirket kötü olanı satın almıyordu. İyi bir
şirket yine iyi bir başka şirketi satın alıyordu. Bu noktada işte bu
soru daha da kritik hale geliyordu. P&G daha iyisi olmayı seçti.
Müşterileri anlamak, yeni ve farklı markalar yaratmak, yenilikçilik, hem
müşterilerle hem tedarikçilerle işbirlikleri ve global ölçekte oynama
becerileriyle fark yarattı. Küçük bir anekdotla özetleyelim. Gilletti’in
traş bıçaklarını Hindistan’a satma planı vardı. Bu pazarda müthiş bir
potansiyel görülüyordu. Birleşme sürecinin yöneticilerinden, daha sonra
P&G’nin erkek kişisel bakım ürünleri bölümünün başına geçecek olan
Chip Bergh’in ekibine verdiği ilk görev Hindistan’a gidip orada iki
hafta geçirmeleri oldu. Gillette’in traş bıçakları sıcak suyla traş
olan, bıçağı kullandıktan sonra bol suyla yıkayabilen ya da traş olduğu
bıçağı bir sonraki sefer değiştirmeye parası olan Batılılar için
tasarlanmıştı. Oysa Hindistan’da bir küçük kasede soğuk suyla traş
oluyorlardı. Gillette Guard böyle yaratıldı. 15 günde Hindistan’da pazar
lideri oldu.
ÖNEMLİ OLANI YÖNETİN
Bir zamanlar P&G’de strateji yaratma ve izleme süreci global tüketici ürünleri başkanı David Taylor’ın
ifadesiyle
kurumsal bir tiyatro gibiydi. Taylor, marka müdürü olduğu o zamanlan
şöyle anlatıyor: “2025 kişi bir odaya toplanırdık. Yönetim kurulu
baş-kanından reklam ajansı başkanına kadar dev bir kalabalığın ortasında
marka müdürü olarak performansa çağrılırdım. 50 sayfalık bir defter
elimde, görevim ne sorarlarsa cevap vermek olurdu.” Bu ‘oyuna dahil
olma’ yaklaşımı P&G kültürünün içine işlemişti. Zaman içinde herkes
bundan yoruldu. 2001 yılında değişime karar verildi. Artık sayfalarca
power point dokümanı sunulmayacak, bir toplantıda birden fazla konu
konuşulmayacaktı.~
Ne konuşulmak isteniyorsa o yazılı bir doküman
halinde toplantı öncesinde yöneticilere dağıtılacaktı. Toplantıda bu
notlardan seçilen başlıklar tartışılacaktı. Süreci değiştirmemizin 3 ana
nedeni vardı. Birincisi, şirket kültürünü daha çok diyalog odaklı hale
getirmek istiyorduk. İkincisi, iş birimlerinin üst düzey yöneticilerin
deneyimlerinden gerçekten faydalanacakları bir yapı inşa etmek
istiyorduk. Üçüncüsü de P&G yöneticilerinin stratejik düşünme
becerilerini geliştirmeyi hedefliyorduk. 2005 yılında yeni yaklaşım tam
anlamıyla kabul görmüştü. Strateji diyaloğu şirketin her kademesine her
birime yayılmıştı. Diyaloğun yeni normlarını bu şekilde oluşturduk.
Yeni dönemde kazanmanın kuralları
1- Şirketler sadece rekabet etmek için değil, kazanmak için oynamalı. 2- Ürünler yerine müşterilerle işe başlamalı. Rekabet ile kazanmayı aynı şekilde algılamalı. 3- Kazanmak
için doğru yerde oynamak önemlidir. Bunun için de coğrafya, ürün tipi,
müşteri segmenti, dağıtım kanalı ve üretim konusunda kararlar almak
gerekir. 4- Odaklanmak kazanmak için en kritik davranış biçimidir. Her şeyi aynı anda herkese sunmak kimseyi tatmin edememekle sonuçlanır. 5-
Nerede oynayacağınıza karar vermek önemlidir. Bu seçimi yapabilmek için
müşterileri, rekabet ortamını ve kabiliyetlerinizi iyi analiz etmeniz
gerekir. 6- Bugün artık sonsuza kadar sürecek, bir işe yarayan
tek geçerli stratejiden söz etmek mümkün değil. Her sektörde kazanmanın
birden fazla yolu var. 7- Nerede oynayacağınız ve nasıl kazanacağınız konusunda yaptığınız seçimler birbirinden bağımsız olarak işe yaramaz. 8- Bir şirketin kazanan olmak için bir stratejisini kuvvetli yaratıcılık, izlenim ve iletişimle desteklemesi şart. 9-
Uzun süre baktınız, nasıl kazanacağınıza dair yeni bir oyun bulamadınız
o zaman ya yeni bir oyun alanı seçin ya da oyundan çıkın. 10- Oyunda kazanan tarafsanız kuralları uygulayın ve daha iyi oynayın. Kazanan siz değilseniz oyunun kuralını değiştirin.~
Strateji nedir?
Strateji,
göreceli olarak genç bir disiplin. Yakın zamana kadar şirketler
stratejiyi tanımlamak, nasıl oluşturacaklarını anlamak konusunda zorluk
çekiyordu. Bir strateji başarılı olduğunda sihir gibi algılanıyordu.
Oysa değil. Strateji pazarda kazanmak için gerekli belli başlı kararları
almaktır. Şirketlerin belirli bir grup aktiviteyi eşsiz bir değer
yaratmak üzere gerçekleştirmesidir. Strateji seçimdir. Seçim yapmak zor
iştir. Bu nedenle şirketler ve CEO’lar belirli bir strateji geliştirmek
yerine bazı çok da etkili olmayan yolları denemeyi tercih eder. Örneğin
stratejiyi bir vizyon olarak tanımlarlar, ya da bir plan olarak. Uzun
vadeli stratejinin mümkün olacağını kabul etmezler. Stratejiyi
statükonun optimizasyonu olarak tanımlarlar. Ya da stratejiyi en iyi
uygulamaların izinden gitmek olarak görürler. Oysa strateji kazanmaktır.
Büyük şirketler, politik kurumlar, kâr amacı gütmeyen kurumlar,
ajanslar herkes için strateji sadece oynamak değil kazanmak anlamına
gelir.
KAZANMAYA GİDEN YOLDA 5 ÖNEMLİ BASAMAK
1- VARLIK SEBEBİNİZİ BELİRLEYİN Hayaliniz ne? 2- OYUN ALANINI SEÇİN Nerede oynayacaksınız ve nasıl kazanacaksınız? 3- FIRSATLAR NEREDE? Hangi coğrafyada, hangi ürünlerle, hangi müşteri segmentinde, hangi kanalda rekabet avantajı elde edebilirsiniz? 4- NASIL KAZANACAKSINIZ? Temel becerilerinizi tespit edin. Hangi iş modeliyle rekabetçi olacaksınız? Hangi sistem ve yapıları kullanacaksınız? 5- SEÇİMLERİNİZİ GÖZDEN GEÇİRİN
Nerede oynamayacağınıza ve nerede kazanmayı denemeyeceğinize bakın ve
nerede oynayacaksınız, nasıl kazanacaksınız sorularını bir daha sorun.~
Kazanan değilseniz oyunun kuralını değiştirin
Nerede
oynayacağınızı seçerken coğrafyadan müşteri ihtiyaçlarına ürünlere
kadar pek çok yöne bakmalısınız. Nasıl kazanacağınız ise seçtiğiniz oyun
sahasında nasıl bir oyun oynayacağınızı seçmektir. Unutmamak gerekir ki
her şirket için geçerli olan tek bir nasıl kazanacağız seçimi yoktur.
Burada bazı yapılması ve yapılmaması gerekenler var. Örneğin halihazırda
uygulanmayan bir nasıl kazanmalıyız seçimi yapmaya çalışmak gerekir.
Ama kendinizi de kandırmamalısınız. Uzun süre baktınız, nasıl
kazanacağınıza dair yeni bir oyun bulamadınız o zaman ya yeni bir oyun
alanı seçin ya da oyundan çıkın. Nasıl sorusunu mutlaka nerede sorusuyla
birlikte sorun. Oyunda kazanan tarafsanız kuralları uygulayın ve daha
iyi oynayın. Kazanan siz değilseniz oyunun kuralını değiştirin.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?