Altın piyasasındaki hareketli günler sürüyor.
M. Rauf Ateş: Üç
ayda bir İş Yatırımla birlikte düzenlediğimiz Geniş Açı toplantımıza
hoş geldiniz. Bu ayki konumuz, altın piyasasında yaşanan gelişmeler.
İstanbul Mücevherciler Kuyumcular ve Sarraflar Derneği Başkanı Mehmet
Ali Yıldırımtürk ile başlamak istiyorum. Mehmet Ali Bey, altın neden bu
noktalara geldi? Yükselişin ardındaki nedenler neler? Şu anki düzeyini
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mehmet Ali Yıldırımtürk:
Evet. Şimdi kilosu 60.000 dolara kadar yükseldi ve bu, ederinin çok çok
üzerinde. Çünkü bugün dünyada 165 bin ton altın var ve her yıl 2.500
ton altın bu miktara ilave oluyor. Dolayısıyla altın; petrol gibi, diğer
emtialar gibi kullanıldıkça kaybolan ve yerine konulmayacak bir
pozisyonda değil. Türkiye bile geçtiğimiz yıllara göre şu anda yıllık 25
ton altını madenlerinden ya da toprağından çıkartabiliyor.
Meltem Kökden:
Çok geriye gitmeden anlatmak istiyorum. Şu anda yatırımcıların altın
talebinin yükselmesinin nedeni altının "güvenli liman" olmasıdır. Şu
anda dünyanın ekonomik konjonktürüne baktığımızda, Avrupa'daki borç
sorunları, Yunanistan, İspanya, Portekiz ve İtalya'daki "default"
riskleri, ABD'deki bütçe açıkları gibi faktörler, insanlarda yatırım
anlamında bir belirsizlik yaratıyor. Dolayısıyla insanlar
güvenebilecekleri bir yatırım aracı arıyorlar ve şu anda güvenilebilir
olarak gördüğümüz iki tane yatırım aracı var: Amerikan on yıllıkları ve
altın. İkisi arasında da çok ciddi bir korelasyon (ilişki) var. Bu
belirsizlikler devam ettiği sürece de insanlar yatırımlarını
koruyabilmek için altını tercih ediyorlar. Bu kadar olmasa da bir
yükseliş biz de bekliyorduk. Yükseliş trendini bekliyorduk. Önümüzdeki
dönemde de bu belirsizlikler ortadan kalkmadığı sürece altının yukarı
yönlü gideceği yönünde bir beklentimiz sürüyor. Ancak bu belirsizlik
sorunları çözüldüğü ölçüde altın geriye gidebilir. Bir düzeltme hareketi
bekleyebiliriz ama kısa sürede bu yapısal sorunların çözüleceğine
inanmadığımızdan, uzun vadeli trendde atında bir yükseliş potansiyeli
olduğunu düşünüyoruz.
Atilla Keskin:
Kuyumculukta altını iki şekilde değerlendirmek lazım: Birincisi
mücevher olarak, ikincisi yatırım aracı olarak. Bizim ilgi alanımız
mücevher. Mücevher de kendi içinde ikiye ayrılıyor. Bir, değerli
taşlarla, örneğin pırlantalarla altının kullanımı var. Bir de normal,
sade altınla üretilen mücevherler var. Ben önce altın kısmını anlatayım.
Pırlantalı, mücevher olmayan, düz altını ele alırsak, geçtiğimiz on yıl
içerisinde baktığımızda 2001'den sonra, kısmen bir 4 sene, 2006'ya
kadar altının gramı 15 - 18 TL arasında dolaştı. Biraz da doların
1,20'lere kadar düşüşüyle birlikte dünyada görülen altındaki artış
tolare edildi. O arada bizim sektörümüzün altın kısmı 2002 - 2006
döneminde yüzde 30'luk büyüme gerçekleştirdi. 2001 krizinden sonra bu
büyüme gerçekleşti. İhracat rakamları 1,5 milyar dolarlara kadar çıktı.
Sektörün bu kısmı her yıl yüzde 30 büyüdü. 2006'dan 2008 sonundaki krize
kadar yavaşlama arttı çünkü altın fiyatlarının artışı TL olarak da
hissedilebilir bir noktaya geldi. Krizden sonra takı olarak yapılan
altın satışları 2009'dan itibaren her yıl yüzde 30 düşerek devam ediyor.
Bu arada sektör ne yaptı? Bizim gibi markalar, markalaşma süreçlerine
girdi. Dünyadaki trendlerle birlikte pırlanta ve elmasın ön plana
çıkacağını 2000'li yılların başından itibaren hissettiğimiz için işi
biraz o tafra doğru kaydırdık. Altındaki sıkıntıyı ancak bu şekilde
tolare edebildik.
Gökhan Aksu:
Takı ve mücevherat tarafını Atilla Bey çok güzel açıkladı. Altın
fiyatlarının artmasıyla insanların altına olan yaklaşımı da biraz
değişti. Fiyatlar yükseldikçe değişmeye devam edecek gibi de görünüyor.
Vatandaşlar fiyatların artmasıyla daha çok yatırımlık altına
yöneliyorlar. Biz bunlara "gram altın ve türevi altınlar" diyoruz.
İnsanlar istedikleri anda nakde dönebilmek için bunları tercih
ediyorlar. Mücevherat tarafına, takı tarafına baktığımız zaman
fiyatların artması, işçiliğin üzerinde bir maliyet oluşturması,
bozdurulmak istendiğinde işçilik kaybı gibi endişeler nedeniyle bizlerin
işlerine olumlu yansıdığını söyleyebiliriz.
Günay Yeşildoruk: Tarihsel süreçte altın hem yatırım aracı
olarak, hem de enflasyondan korunma amacı ile kullanılmıştır. Son
yaşanan küresel ekonomik kriz ve bazı AB ülkelerinde borç
çevrilebilirliği konusunda yaşanan zorluklar, belirsizliklerle risk
algılamasının kötüleştiğini, buna paralel küçük yatırımcıdan büyük
yatırımcıya kadar, her yatırımcının varlıklarının değerini korumak için
alternatif bir araç olarak altına yöneldiğini görüyoruz. Buna benzer bir
eğilim zaman zaman merkez bankalarının tavırlarında da gözlendi. Biraz
önce konu oldu. 2005 yılında altının ons fiyatı 400 dolar seviyelerinde
iken 2011 yılında, özellikle son birkaç ay içinde hızla 1900 dolar
seviyelerine yükseldikten sonra bugünlerde 1800-1850 seviyelerinde
dalgalanmaktadır. ~
Şant Manukyan: Önce çok kısa bir tespitte bulunayım: Şu ilk
turda şöyle bir şey gördük. Atilla Bey mücevher tarafından baktı. Günay
Bey, Merkez Bankası açısından stratejik bir varlık olduğundan bahsetti.
Meltem Hanım ve Gökhan Bey de bankalardaki altın hesaplarından bahsetti.
Hal böyle olunca burada standart bir emtiadan bahsetmediğimizi
görüyoruz. Kimse petrol alıp bankaya "ben bunu faiz olarak
değerlendireceğim" demiyor ya da hiçbir merkez bankası "ben stoklarıma
buğday alıyorum" demiyor. Burada "store of value" dediğimiz bir emtia
yok. Sizin sorunuza gelirsek, 1980'lerdeki yükselme iki nedenden
kaynaklanıyor. İlki, petrol krizi fiyatları yukarı götürüyor. İkincisi o
sıralarda FED'in başkanı olan Arthur Burns, ki kendisi "çekirdek
enflasyon"un da mucididir bu krize faiz artırarak müdahale etmiyor,
faizleri düşük tutuyor. Dolayısıyla petrol fiyatlarındaki yükselişle de
beraber ciddi bir enflasyon oluyor ve bir anda altın çok kısa sürede 800
dolarlara kadar yükseliyor. Ondan sonraki düşüşün nasıl olduğuna bir
bakarsak, ABD Başkanı Obama'nın eski danışmanı olan Paul Walker başa
geldiği zaman enflasyon çift haneliydi. Para tabanı az önce söylediğim
gibi çok büyümüştü. Yaptığı ilk iş, enflasyonu düşürmek için para
tabanını çok hızlı bir şekilde küçültmek oluyor. Bu arada faizler de
hızla yükselip yüzde 20 - 21'li rakamlara ulaşıyor. Çok hızlı bir
yükseliş ve çok ciddi bir getiri söz konusu oluyor. Tabii altın da aynı
hızla aşağı iniyor. 1980'lerde gördüğü zirveden 1999 - 2000'de 290
dolarlara kadar geriliyor. Bu nokta İngiliz Merkez Bankası'nın "altında
bir getiri yok" diyerek bütün altın rezervlerini sattığı noktadır. Şimdi
dönüp baktığımızda o günlere göre farklı bir ortamdayız. Para tabanı
çok hızlı bir şekilde büyüyor ama gelişmiş ülkelerde bir enflasyon
tehlikesini görmüyoruz. Enflasyon tehlikesini göremez miyiz? ~
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?