Zorlu PSM Genel Müdürü Filiz Ova, “Performans sanatları liderlik için müthiş bir aynadır. Sahne, tıpkı iş dünyası gibi kolektif bir zekanın ürünüdür. Her gösteri hazırlık, risk, uyum ve güven üzerine kurulur. Bu da liderliğin özüdür. Sahnedeki anlık kararlar, kriz yönetimi ya da duygusal zeka kullanımı, iş dünyasındaki liderlik becerileriyle birebir paralellik taşır” dedi.
Zorlu Holding yatırımı olarak 13. sezonunu yaşayan Zorlu PSM’nin genel müdürü Filiz Ova, CEOLife’ın sorularını şöyle yanıtladı:
Özlem Aydın Ayvacı / [email protected]
Zorlu PSM, 13. sezonuna girdi. Bu sezonun tematik çerçevesini nasıl tanımlarsınız?
2013 yılında Zorlu Ailesi ve Zorlu Holding tarafından kültür sanat hayatına katkı sağlamak amacıyla hayata geçirilen Zorlu PSM’de geride bıraktığımız 12 yılda 8 milyona yakın sanatseveri ağırlayarak binlerce performansa ev sahipliği yaptık. Aralarında dünyaca ünlü müzikallerden global sanatçıların konserlerine, özgün tiyatro yapımlarından büyük sahne prodüksiyonlarına kadar uzanan etkinliklerimizle her sezonumuzda uluslararası kültür sanat haritasındaki yerimizi hep daha ileriye taşıdık.
Zorlu PSM olarak ülkemizin küresel ölçekteki sanatsal etkinlikler için uluslararası bir merkeze dönüşmesine katkıda bulunuyoruz. Bu kapsamda, kültür sanat hayatının en önemli temsilcisi olarak, sanatın evrensel dilini dijital teknoloji olanaklarıyla birleştiren yatırımlarımıza da devam ediyoruz. Zorlu PSM’de sanatın evrensel dilini dijital teknolojinin olanaklarıyla birleştirdiğimiz yenilikçi, dinamik, kapsayıcı ve dönüştürücü deneyimler sunmaya ve sanatseverlerin dünyasını değiştirmeye devam edeceğiz.
Geride bıraktığımız 12 yılı rakamlarla da özetlemek isterim.
Pandemi dönemi hariç her yıl 1.000’in üzerinde etkinlikle Zorlu PSM’de 12 yılda 8 milyona yakın kişiyi ağırladık. 2013 yılından beri ortalama olarak yılın 300 günü 5 ayrı sahnemizde ve etkinlik alanlarımızda 1.000’den fazla etkinliğe ev sahipliği yapıyoruz. Etkinliklerimizin neredeyse yüzde 80’i kapalı gişe oynuyor. Etkinlik hacmimizin yüzde 40’ını yurt dışından gelen sanatçı/etkinlikler oluşturuyor. En son yapılan araştırmaya göre Türkiye’de, her 2 kişiden 1’i PSM’yi biliyor. İstanbul’daysa bu oran yüzde 90’a ulaşıyor: İstanbul’da her 10 kişiden 9’u ya Zorlu PSM’nin ismini duymuş ya da buradaki etkinliklere katılmış olduğunu söylüyor.
Tüm bu verilerden, izleyici beklentilerinden hareketle bu sezon sanatsal deneyimi merkezine alan bir program yarattık. Yeni sezonumuz hem içerik hem mekansal deneyim anlamında bugüne kadar sunduğumuz en zengin ve ilham verici programlardan birini vaat ediyor. Farklı disiplinlerin bir araya geldiği, uluslararası ortaklıkların güçlendiği ve seyirciyle daha derin bağlar kuran bir çizgide ilerliyoruz. Konserler, festivaller, yapımlar, 13 yıldır PSM'nin alamet-i farikası olan müzikaller, son yıllarda özellikle dans… Geçen sene 1184 etkinliğimiz oldu, bu sene ise 1200 etkinlik planladık. Elbette yerli yapımları da ağırlıyor ve çok sayıda PSM prodüksiyonuna da imza atıyoruz.
Bugün görüyoruz ki, artık dans, tiyatro, teknoloji, hikaye… Hepsi tek bir evrende buluşuyor. Biz de bu anlayışla, sahne ve prodüksiyon gücümüzün de verdiği özgürlükle, Türk seyircisiyle bu özel yapımları buluşturabiliyor, onlara ilkleri yaşatabiliyoruz. Ayrıca sahne deneyimi yüksek standartlarda olan işler üretebiliyoruz. Zorlu PSM, sanatı sınırların ötesinde düşünen bir kurum. Her yeni yapımda farklı sanatsal dillerin birbiriyle konuşmasına alan açıyoruz. Bu vizyon, PSM’yi sadece Türkiye’de değil, dünyada da özel bir yere taşıyor.
Zorlu PSM’nin 13 yıllık yolculuğunda “kültürel sürdürülebilirlik” kavramını nasıl ele alıyorsunuz? İzleyici profili, üretim biçimleri veya içerik çeşitliliği bu anlamda nasıl evrildi?
Bizim için kültürel sürdürülebilirlik, yalnızca üretimi sürdürmek değil anlamı ve etkiyi koruyabilmek demek. Her sezon farklı kitlelere ulaşmak, yeni izleyiciler kazanmak ve bu çeşitliliği kalıcı hale getirmek önceliğimiz. İlk Tiyatrom İlk Konserim, PSM Atölye, PSM Akademi, Zorlu Çocuk Tiyatrosu veya Genç PSM gibi programlarla kültür-sanatın geleceğini inşa ediyoruz. İzleyici profili yıllar içinde genişledi, artık çok daha katılımcı, sorgulayıcı ve yaratıcı bir seyirciyle buluşuyoruz. Örneğin PSM Atölye gibi bir programla gençleri açık çağrı ile eğitim programımıza katılmaya teşvik ediyoruz. 7 ay süren eğitim programımızın sonunda öğrencilerin kısa oyunlarının, seyirci ve meslek profesyonelleri ile buluşmasını sağlıyor ve kendi profesyonel prodüksiyonlarımızda çalışma fırsatı sunuyoruz. Veya Zorlu Holding desteğiyle hayata geçirdiğimiz İlk Tiyatrom İlk Konserim isimli sosyal fayda projemizle her yaştan misafirimizi Belediyeler ve STK’lar aracılığıyla belirliyor, onları etkinliklerimizde ücretsiz olarak ağırlıyoruz, kültür sanatla bir bağ kurmalarını sağlıyoruz.
Yönetim felsefenizde “yaratıcılığa alan açmak” nasıl bir yer tutuyor?
Biri aklı diğeri kalbi temsil ediyor gibi görünse de aslında stratejiyle yaratıcılık birbirini tamamlayan unsurlar. Kurumsal anlamda güçlü bir vizyon belirlerken sanatsal ekiplere özgürlük alanı açmak çok önemli. Benim yönetim anlayışımda yaratıcılık bir sonuç değil, bir süreçtir. O sürecin içinde her fikrin kendine yer bulması gerektiğine inanırım. Elbetteki yönetim felsefemin ardında Zorlu Holding ve Zorlu Ailesi’nin kararlılıkla ortaya koydukları eşsiz vizyon var.
İş dünyasının gözünden bakarsak performans sanatları, kurum kültürü ve liderlik becerileri açısından nasıl bir ilham kaynağı olabilir?
Performans sanatları liderlik için müthiş bir aynadır. Sahne, tıpkı iş dünyası gibi, kolektif bir zekanın ürünüdür. Her gösteri hazırlık, risk, uyum ve güven üzerine kurulur. Bu da liderliğin özüdür. Sahnedeki anlık kararlar, kriz yönetimi ya da duygusal zeka kullanımı, iş dünyasındaki liderlik becerileriyle birebir paralellik taşır.
13. sezonun öne çıkan prodüksiyonları arasında sizi özellikle heyecanlandıran ya da “Zorlu PSM’nin DNA’sını en iyi yansıtan” etkinlik hangisi? Ve bu sezonda izleyiciyi bekleyen sürprizler neler?
Benim ve ekip arkadaşlarım için her biri ayrı bir heyecan... Zorlu PSM olarak neredeyse 10 yıldır kendi oyunlarını sahneye koyan, üreten bir kültür sanat kurumu olduk. Her sezon yeni PSM prodüksiyonları sanatseverler tarafından ilgiyle, heyecanla beklenir oldu. Bu sezon da yepyeni yapımlarla sanatseverleri selamlıyoruz.
Çağan Irmak’ın yazıp yönettiği Palamut Zamanı, ünlü bir oyuncunun iniş çıkışlarla dolu hayatını ele alan, komedi drama türünde samimi bir oyun... Geçtiğimiz günlerde prömiyer yapan oyunumuz kapalı gişe temsillerine devam ediyor. Onur Ünlü’nün 2008 yılında sinemaseverlerle buluşan ve kısa sürede kültleşen filmi Güneşin Oğlu, bu sezon yine Ünlü’nün imzasıyla 5 Aralık’tan itibaren ilk kez tiyatro sahnesinde olacak.
Usta yazar Peter Shaffer’ın kaleme aldığı, Hira Tekindor’un Türkçeye uyarladığı Lettice and Lovage’ın güçlü oyuncu kadrosunda Zerrin Tekindor da yer alacak. Yeni sezonda ayrıca çok sevilen oyunlarımız; Afife, İnsanlar Mekanlar Nesneler, Kısık Ateşte Düdüklü Tencere de temsillerine devam edecek.
Zorlu Çocuk Tiyatrosunun yeni oyunu Ezop Masalları’nın prömiyerini Ekim’de gerçekleştirdik. Farklı masallar üzerinden kurgulanan ve çeşitli sahne tasarımları ile müzikli anlatı biçimlerini bir araya getiren Ezop Masalları da kapalı gişe temsillerine devam ediyor. Sanatseverler, çağdaş dansın en çarpıcı örneklerinden müzikal dünyasının ikonik yapımlarına, sınırları zorlayan sahne teknolojilerinden yaratıcı performanslara kadar uzanan geniş bir yelpazede, dünyaca ünlü prodüksiyonları her sezon olduğu gibi bu sezon da Zorlu PSM’de izleme ayrıcalığını yaşıyor.
Edinburgh’dan Londra’ya övgü toplayan çarpıcı prodüksiyon klasik baleyi sinema ve dijital teknolojiyle buluşturan Scottish Ballet’ten Coppélia sadece üç özel gösteriyle Zorlu PSM’deydi. Hafıza, bilinç ve mekan algısı üzerine kurgulanmış sürreal bir sahne deneyimi sunan Peeping Tom’un çarpıcı üçlemesi Triptych ise her bir bölümünde, gerçekle düş arasındaki çizgiyi ustalıkla silen, tiyatro ve dansın sınırlarını yeniden yazan, kurgusuyla izleyiciye farklı duyguları geçiren cesur bir yapım. Bu gösteri, tiyatro ile sinemanın sınırlarını silerek izleyiciye yeni bir algı biçimi sunuyor. 20-21 Ocak’ta 2 özel gösteri yapacak.
Müzik ve dansı birleştiren Paris! The Show ise Édith Piaf’tan Charles Aznavour’a uzanan unutulmaz șarkılarla Fransız müziğinin altın çağını 15 Aralık’ta sahneye taşıyacak. Bollywood’un bitmek bilmeyen enerjisi ve birbirinden renkli dünyası da bu sezon ana sahnemizde olacak. Geleneksel kostümleri ve dans șöleniyle Vaibhavi ve Shruti Merchant’ın sahneye uyarladığı Quintessence’in ikonik “Taj Express” gösterisi 2-8 Mart’ta izleyicimizi büyüleyecek.
Pandemi sonrası dönemde kültür-sanat izleyicisinin beklentileri değişti mi? Sizce yeni kuşak izleyiciyle kurulan ilişki nasıl evriliyor? Dijitalleşme, fiziksel mekan deneyimiyle nasıl bir birliktelik oluşturuyor?
Pandemiyle birlikte izleyici daha bilinçli, seçici ve deneyim odaklı hale geldi. Artık insanlar bir gösteriyi izlemekten ziyade, onun bir parçası olmayı istiyor. Pandemi sonrası her ne kadar dijital bir yaşam anlayışına dönüşüm algısı oluşsa da fiziksel katılıma ve bir arada bir deneyimi yaşamaya olan ilginin her yıl daha da arttığını söyleyebilirim.
İş-yaşam dengesi açısından sanatın rolü üzerine sıkça konuşuyorsunuz. Sizce sahne sanatları, yoğun tempoda çalışan bir profesyonelin zihinsel dayanıklılığına ve yaratıcılığına nasıl katkı sağlar?
Sanat, zihin için bir nefes alanıdır. Yaratıcılığı besler, farkındalığı artırır. Yoğun tempoda çalışan profesyoneller için sahne sanatları yalnızca bir kaçış değil, yeniden merkezlenme alanı sunar. Benim için de öyle. Sanatın içinde olmak hem zihinsel dayanıklılığımı güçlendiriyor hem de empati duygumu hep canlı tutuyor.
Sanatın ekonomisi de artık önemli bir başlık. Zorlu PSM gibi büyük bir kurum, yaratıcı endüstriler ekosisteminde nasıl bir katalizör rolü üstleniyor?
Zorlu PSM olarak yaratıcı endüstriler ekosisteminde bir katalizör görevi görüyoruz. Hem uluslararası yapımların Türkiye’ye gelmesini sağlıyor hem yerli üretimin değerini büyütüyoruz. Bu süreçte de istihdam yaratıyor, yaratıcı emeği görünür kılıyor ve kültürel ekonomiye somut katkı sağlıyoruz. Öte yandan uluslararası ve yerel sanatçıların buluşmasında bir köprü görevi görerek entelektüel ve becerisel aktarımın önünü açıyoruz.
CEOLİFE okurları için yoğun iş dünyası temposu içinde sanata zaman ayırmak isteyenlere ne tavsiye edersiniz?
Sanat, zamanı derinleştiriyor. Günün yalnızca bir saatini ayırarak bile zihninizi tazeleyebilir, kendi iç dünyanızla yeniden bağ kurabilirsiniz. Bir konser, bir tiyatro oyunu, bir sergi ya da kısa bir atölye… Her biri bize yaşamı farklı bir yerden görme fırsatı sunuyor. Çünkü sanat, sadece dünyayı yansıtmakla kalmaz; insana da ayna tutar. O aynada bazen kendi duygularımızı, bazen unuttuğumuz yönlerimizi, bazen de değişmeye hazır taraflarımızı görürüz. Bu yüzden sanatla kurulan her temas, bir tür kendini tanıma ve içsel dönüşüm yolculuğudur. Kültür-sanatla temas etmek, aslında kendinize iyi bakmanın en estetik, en dürüst yolu...
Bizim mottomuz “Dünyan değişsin.” Bu bizim için yalnızca bir söz değil, aynı zamanda bir çağrı. Çünkü kültür ve sanat, dünyayı değil belki ama insanın hayata bakışını değiştiriyor. Biz de gerçekleştirdiğimiz her etkinlikte bu bakış açısını çoğaltmayı, bir duyguyu uyandırmayı, bir farkındalığı tetiklemeyi hedefliyoruz. Sanatın insana tuttuğu aynadan yansıyan o küçük ışık, kimi zaman bir sahne ışığı, bir nota ya da bir replik şeklinde karşımıza çıkıyor. Ve biz biliyoruz ki gerçek değişim, tam da o anlarda başlıyor — izleyicinin kendi yansımasını fark ettiği, duygusuyla temas ettiği o anda…
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?