Aslında ilk örnekleri masum amaçlarla kurulmuştu. 1950’lerde Zeytinburnu’nda yükseldiğinde, amaç “barınacak bir çatı” idi. Ancak, sonradan iş kontrolden çıktı, büyük kentler gecekondularla doldu. S...
Aslında ilk örnekleri masum amaçlarla kurulmuştu. 1950’lerde Zeytinburnu’nda yükseldiğinde, amaç “barınacak bir çatı” idi. Ancak, sonradan iş kontrolden çıktı, büyük kentler gecekondularla doldu. Son istatistikler bu bölgelerde yaşayan hane sayısının 3.7 milyon, nüfusun da 15 milyona ulaştığını gösteriyor. Şirketlerin son dönemde odaklanmaya başladığı gecekondularda, 3 farklı tüketici tipi öne çıkıyor. Pazarlamacılar da stratejilerini bu doğrultuda oluşturuyor.
Tüketim mallarına yönelik talep zaman zaman hafif dalgalanmalar yaşar ama depreme, krize, gelir dağılımının bozukluğuna, kısacası her şeye rağmen canlılığını hızla yakalar...Beyaz eşya ve otomobil sahiplik oranlarındaki sürekli artış, paketli gıda tüketiminin yükselişi bu tüketim talebinin gücünü gösteriyor.
Nüfus artışı, genç nüfus ve sosyal sınıflar arası geçişler, Türkiye’de tüketim talebini dinamik tutan etkenler...1970’lerde sırtında yorganıyla İstanbul’a göçen aileler arasında bugün 4-5 katlı apartman sahibi olanlar da var. Son 30- 40 yıl içinde sosyal sınıflar arasındaki hareketliliğin en çok görüldüğü varoşlardaki bu tip gelişmelerin etkileri dalga dalga yayılarak Türk ekonomisine ve pek çok sektöre olumlu yönde yansıyor.
Tüketim piyasaları da varoşlardan önemli bir pay almaya başladı. Bu bölgelerin tüketim sahnesine çıkmasının ardında, ailelerin kira geliri elde etmeye başlaması ve yetişkin çocukların çalışma hayatını katılmasıyla haneye giren gelirin artması gibi faktörler var. Bu gelişmeler beyaz eşya, mobilya, halı ve ev tekstili üreticilerinin, perakende mağaza zincirlerinin hatta bankaların gözlerinden de kaçmadı. Bu bölgelere girmeye birbiri ardına bayi ve şube açmaya, hatta onlara yönelik ürünler sunmaya başladılar.
Ümraniye’de açılan Carrefour ve bu bölgelerde hızla yaygınlaşan indirim marketleri (discount markets), bir zamanlar sadece üst gelir gruplarına yönelik strateji geliştiren pazarlamacıların varoşları keşfettiğini birer göstergesi...
Beko ikinci markası Altus’la, Merloni ise Indesit markalı ürünler ile daha ekonomik fiyatlı beyaz eşya sunarak bütçesi kısıtlı genç aileleri ve varoşları yakalamayı hedefliyor.
Dönüşümün ardındaki gerçekler
Türkiye’de ilk gecekondu örnekleri, İkinci Dünya Savaşı yıllarında tek - tük görüldü. Ancak, sonraki yıllarda kentsel alanlardaki arazilerin kıymetlenme eğilimine girmesiyle değişim süreciye başladı. Böylece, bu bölgelerde yaşayan insan profili o günden bugüne büyük bir dönüşüm geçirdi, 1970’lerde göçle gelen kondulular sınıf atladı.
1960’larda üretilen “birinci kuşak” gecekondular, genelde derme-çatma yapıdaydı. Kırdan kente göç eden aileler, “başlarını sokacak bir çatı” edinmek amacıyla, kendi olanaklarıyla oluşturdukları basit konutlar yapma eğilimine girmişlerdi.
1966’da çıkarılan bu bölgelerin bir kısmının tasfiyesini, bir kısmının ise ıslahını hedefleyen 775 Sayılı Gecekondu Kanunu, varoşlar için bir dönüm noktası oldu. Belediyeye kavuşan varoşların koşullarında önemli iyileşmeler sağlandı. Ancak, bu tarihten sonra gecekondu yapımının da önüne geçilemedi.
1970’lerin ikinci yarısına gelindiğinde ise gecekondulaşma, uzmanların deyimiyle “masumiyetini yitirdi” ve barınacak bir yer bulmanın ötesinde bir anlam kazandı. ODTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü öğretim üyesi Prof.Dr. İlhan Tekeli bu konuda şu saptamayı yapıyor:
“İster gecekondu aflarında olsun, ister 1966’da çıkarılan gecekondu yasasında olsun, temel kaygı gecekondu sahiplerine kentsel yaşamda bir güvence sağlamaktır. Bu güvenceye kavuşan gecekondu mahallelerinde konut kalitesinin gelişmesinin yanı sıra, siyasal himayecilik mekanizmaları yardımıyla da altyapı kalitesi belli ölçüde gelişmiştir. Seramik, çimento gibi sektörler serpilmiştir. Bu gelişmeler gecekondu yapımının ticarileşmesini getirmiştir. Gecekondu toplumun bu kesimi için yalnız bir barınak olmaktan çıkarak, kentte oluşan rantlardan nemalanmayı sağlayacak bir yatırım aracı haline gelmiştir”.
Gecekondu nüfusu 15 milyona ulaştı
Varoşlarda yaşayan nüfus ile ilgili elde kesin veriler yok. İstanbul Teknik Üniversitesi Tübitak Konut Araştırmaları Ünitesi Başkanı Prof. Dr. Nuran Zeren Gülersoy, “1984 yılından bu yana bina sayımı yapılmadığı için, elimizde çok net veriler yok. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve DPT’nin verilerini kullanıyoruz. Bunlarda bir ölçüde tahmine dayanıyor. 1995 yılında gecekonduda yaşayan aile sayısı DPT’ye göre 2 milyondu. Gecekondulu nüfusun kentsel nüfus içindeki payı yaklaşık yüzde 35 olarak belirlenmişti” diyor.
DİE’nin tahminine göre 2001 yılı Türkiye nüfusu 66 milyon 230 bin ve bunun yüzde 65’i kentlerde yaşıyor. Bu da 15 milyon kentlinin gecekonduda yaşadığı anlamına geliyor. Ortalama hane büyüklüğü 4.4 kişi olarak alındığında, 3 milyon 400 bin hanenin varoş denilen bölgelerde olduğu sonucu ortaya çıkıyor.
Bunların önemli bir kısmı yüzde 65’i gecekondulardan kurulu olan İstanbul’da bulunuyor. Ankara, İzmir, Bursa, Adana ise dört bir tarafı varoşlarla çevrilen diğer büyük şehirler... Ankara’da Mamak ve Gölbaşı; İzmir’de Altındağ, Kadifekale, Ballıkuyu, Gümüşpala ve Yeşildere semtleri göç ile gelen alt gelir gruplarının ev kurdukları semtler arasında.
Tüketim talebi güçleniyor
Varoş ailesinin evinin baş köşesine kurulan renkli televizyon, onların en büyük eğlencesi ve dünya ile iletişim kanalı. Reklamlar ve TV programlarında izledikleri üst gelir grubunun yaşam biçimleri, onların harcamaları üzerinde etkili. Konforlu bir yuva kurmak onların ilk hayali. Bu nedenle elde ettikleri ilk birikimi beyaz eşya, mobilya ve ev tekstili ürünlerine yönlendiriyorlar.
Vestel Pazarlama Müdürü Ziya Öztürk, “Varoşlarda yaşayan insanların ucuz veya az fonksiyonlu beyaz eşyaları tercih ettikleri zannedilir. Oysa bu kanı tamamen yanlış. Oradaki insanlar, ‘almışken en yeni modelini alayım’ diyerek en iyisine yönelir” değerlendirmesini yapıyor. Öztürk’e göre, bu varoş ailesinin, ev eşyasına biraz da yatırım olarak baktığını ortaya koyuyor.
Gecekondu bölgelerinin, özellikle son 5 yıldır satış ve pazarlama bölümlerinin kapsamı alanına girdiğini belirten Öztürk, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Buralarda yaşayan insanların nakit veya kredi kartıyla ödeme gücü yok. Bayiinin kendisi bu insanlara kredi açıyor. Kondu kentlerdeki ailelerin gelirleri düzenli olmadığı için ödemeler gecikebiliyor ama borçlarına sadıklar. Bu nedenle, tanıdık bayiden alışveriş etmek ve bayinin tavsiyeleri önemli...1998’de yaptığımız bir çalışmanın sonucu İstanbul’da talebin yüzde 50’sinin varoşlardan geldiğini saptamıştık. Ankara, İzmir ve Bursa’da ise talebin yüzde 34’ü merkezden, yüzde 33’ü ilçelerden, yüzde 33’ü varoşlardan olduğunu saptamıştık. Aynı canlılık devam ediyor. Özellikle son 5 yıldır varoşlar beyaz eşya sektörünün yakından izlediği bölgeler. Kampanyalar, ödeme koşulları belirlenirken varoşların yapısı da dikkate alınıyor.”
Tofaş yetkilileri ise, gecekondu semtlerinde genellikle alt C segmentindeki Doğan, Kartal, Şahin, Renault Toros, Broadway ve Hyundai Accent gibi modellerin ikinci ellerinin tercih edildiğini söylüyor.
Sosyo –ekonomik yapı çeşitlendi
Çok değil, 5-10 yıl öncesine kadar bu yerleşim bölgelerine, gelir düzeyi ve tüketim gücü düşük, D ve E sosyal sınıflarının yaşadığı yerler olarak bakılırdı. Pazarlamacılar tüm dikkatlerini A-B ve C gelir gruplarına yoğunlaştırırdı. Oysa, artık bu bölgelerde yaşamayı seçen gruplar, kent içinde farklı bir toplumsal katman ya da en azından “düşük statü grubu” özelliği gösterseler de, bu gruplar kendi aralarında da farklı katmanlara ayrılıyor.
Bu bölgelerin homojen alanlar olmadığını söyleyen Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Sema Erder, “Gecekondulaşmanın ticarileştiği bir ortamda, kendiliğinden bazı grupların devingenlik kazanmasına uygun bir ortam doğuyor. Dolayısıyla gecekondular da artık homojen grupların yoğunlaştığı alanlar değildir” yorumunu yapıyor ve buralarda yaşayan haneleri üç farklı gruba ayırıyor.
İlk grup kentsel rantlardan yararlanan “Yükselen haneler ”, ikinci grup kendi mevcut konumlarını korumakla uğraşan “İzole orta sınıflar”, üçüncü grup ise “Yoksullar” olarak adlandırılıyor. Erder, “Kent yoksulları” olarak adlandırılan kesimin sadece gecekondu bölgelerinde yaşadığının düşünülmesi çok yanlış olduğunu, “yoksul” grupların kent içindeki çöküntü bölgelerinde de yerleştiklerini belirtiyor.
Prof. Dr. Tansı Şenyapılı’nın, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından yayınlanan ve İstanbul, Ankara ve İzmir’deki varoşlarda yaşayanların sosyo-ekonomik profilleri üzerine yoğunlaşan çalışması, gecekondulunun durumunun kentten kentte farklılık gösterdiğini ortaya koyuyor.
Varoşlardaki üç farklı hane profili
Ortadoğu Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü öğretim üyelerinden Yardımcı Doçent Dr. Melih Pınarcıoğlu, kente önceden gelen göçmen gruplarının, kente sonradan gelen kesimler ile imtiyazsız konumdaki diğer gruplar üzerinden zenginleşmelerini konu alan “Nöbetleşe Yoksulluk” adında bir kitap hazırlıyor...
Varoşlarda yaşayan haneleri refah düzeylerine göre üç farklı grupta ela alan Pınarcıoğlu, Sultanbeyli’de yaptıkları saha çalışması ile saptadıkları bu üç farklı gecekondu ailesinin sosyo- ekonomik profilini şöyle analiz ediyor:
“Birbirinin üzerinden bu para kazanma sürecinde ağ içinde doğal olarak farklı sınıflar oluşmakta, sürecin kazananları ve kaybedenleri belirginleşmektedir. Bizim Sultanbeyli’de yaptığımız 610 haneyi ve buralarda yaşayan 3 bin 112 kişiyi kapsayan araştırmada, piramidin üstü, ortası ve altı olarak yaptığımız ‘cluster’ analizlerinde ilginç sonuçlar çıkmaktadır. Piramidin üstünde olan yüzde 18’lik kesimin bir veya bir kaç evi vardır, bu hanelerin yüzde 95’i araba sahibidir. Hepsinin evinde beyaz eşyalar mevcuttur. Çamaşır makinesi sahiplik oranı yüzde 97, bulaşık makinesi penetrasyon oranı yüzde 55’dir. Önemli bir kısmı arsa piyasasında kazançları sayesinde perakendecilik yapmakta ya da başka iş kollarında işveren olarak ya da kendi hesabına çalışmaktadır.
Varoşların orta sınıfı olan ikinci grup ise yüzde 42’lik kesimi kapsıyor. Bu kesimde en az bir ev sahibi olanların oranı yine çok yüksek. Ancak, beyaz eşya sahipliği ve araba sahipliği oranları düşüş gösteriyor. Otomobil sahipliği oranı yüzde 36, çamaşır makinesi sahipliği yüzde 88 ve bulaşık makinesi sahipliği yüzde 13 olarak tespit edildi. Buna rağmen bu grupta yukarı doğru bir yöneliş olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Piramidin altındaki yüzde 40’ı temsil eden grupta ise kiracılık çok yaygındır. Özellikle en alttaki bu kesimde beyaz eşya sahipliği çok düşüktür. Alttakiler arasında bazı kıpırdanmalar bulunmakla beraber, özellikle Güneydoğu’dan son yıllardaki göç dalgasıyla beraber gelenler en korunaksız ve en gariban kesimi oluşturmaktadır.”
Yükselişteki aileler
İstanbul’da gecekondu kavramı önce Zeytinburnu’nda yükseldi. 1960’ların başında Kağıthane, ikinci yarısında ise Avcılar öne çıktı. Buralar pek çok yer gibi sonradan belediyeye kavuştu, ilçe oldu ve gecekondu statüsünden çıkarıldı. Zaman içinde burada yerleşik hanelerin sosyo-ekonomik profilleri değişti.
Şehir ve Bölge Planlamacıları İstanbul Şube Başkanı Ahmet Turgut, “Şirinevler, Zeytinburnu gibi af kapsamına alınmış eski gecekondu bölgeleri ise değer kazandığı için buralarda ev sahibi olanların gelir düzeyi yükseldi” diyor. Turgut, İstanbul’da yapılan kaçak yapılar içinde sadece gecekondu niteliğinde konutların değil, lüks villalar ve orta sınıfa yönelik siteler ve işyerlerinin de olduğunu belirtiyor.
Ayrıca, ikinci kuşakların yükselen eğitim düzeyi ile birlikte sosyal-statüleri değişti. Sınıf atlama ve refah düzeyini yükseltme özlemleri çok güçlü olan bu kesimler gelirlerini artırdı, çocuklarını okuttu. Zamanla bunların bir bölümü, gelir piraminin üst bölümüne tırmandılar, C ve B gelir gruplarına terfi ettiler.
Ancak, bu bölgeler gecekondu araştırmalarına artık dahil edilmediği için, buralardaki değişim ve yükselen tüketim potansiyelinin uzun süre farkına varılmadı. Kentte tutunmayı başarabilen bir veya birkaç kondu sahibi olan bir grup aile yükselişe geçti. 1990’lardan sonra ise bu tip alanlar, bankaların ve perakende zincirlerinin, sinemaların ve alışveriş merkezlerinin gündemine girmeye başladı.
Kiracıların yeni profili
Kiracılığın yaygınlaşmaya başlaması, ikinci kuşakta eğitim düzeyinin yükselmesi ve zaman geçtikçe dışarıda yemek-yeme, sinemaya gitme gibi kentsel aktivitelere katılımın artması, bu bölgelerdeki dikkati çeken diğer değişimler...Uzmanlar, varoşlardaki kiracılar ve ev sahiplerinin gelir düzeyleri ve harcama güçleri arasındaki farka dikkat çekiyor.
Gecekondulaşma süreci 1970’lerde ticari bir boyut kazanmaya, gecekondulara “yatırım” gözü ile bakılmaya başlandı. 1980 sonrasında ise gecekondularda “kiracılık” hızla yaygınlaştı. DPT tarafından yapılan “Gecekondu Araştırması” 1990’lı yıllara doğru bu yörelerde “kiracı” olarak yaşayan hanelerin oranının yüzde 30’lara yaklaştığını gösteriyor. Araştırmalar, bu yörelerde ev sahibi olanların refah düzeyinin kiracılara göre daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor.
Araştırmalar 2001 yılına gelindiğinde ise varoşlarda “kiracı” olarak yaşayanların oranının yüzde 40’lara ulaştığını ve ev sahiplerinden daha farklı bir profil sergilediğini gösteriyor.
En alttakiler
Şehirli olmak buralarda yaşayan insanlara eğitim yönünden yeni ufuklar açıyor. Çocuklarının iyi kazanç sahibi – prestijli işlerde çalışmasını arzulayan ebeveynler çocukların eğitime önem veriyor ve “eğer çocuk sonuna kadar gidecekse”, yani üniversite okuyacaksa mevcut olanaklarını seferber ediyor. Bütün bunlar varoşlardaki ikinci kuşağın eğitim düzeyi ana-babalarından daha yüksek olması sonucunu doğuruyor. Ancak, bu çevredeki okullardaki eğitim koşularının yetersizliği, varoşlardaki ikinci kuşak gençlerin ana-babaları kadar mücadeleci olmaması nedeniyle bir çok genç çevresine yabancılaşıyor ve problemler yumağı ile karşı karşıya geliyor.
Kondu kentlerin en yoksul kesiminde aile reisi olan babalar çoğunlukla işsiz veya geçici işlerde çalışıyor. Piramidin en altındaki bu ailelerde eve gelir getirebilmek için çocuklar ve kadınlar devreye giriyor.
Güneydoğu Anadolu’dan yeni göçen aileler, bekar odalarında kentte tutunmaya çabalayan çıraklar, sağlık problemleri nedeniyle veya güçlü bir ilişkiler ağına dahil olmadığı için işsiz kalan hane reislerinin aileleri bu grupta yer alıyor.
VAROŞLARA ULAŞMAK İÇİN “OUTLET” VE “İNDİRİM MAĞAZALARI” AÇIN
Prof. Dr. Nimet Uray/İTÜ İşletme Fakültesi
Türkiye'deki perakende zincirlerin, bankaların varoşlara yönelik yayılma, reklam ve pazarlama stratejilerine ilişkin değerlendirmeleriniz nedir? Bu kesime inmek için neler yapılıyor?
Pazarı genişletmek için ödeme yöntemi son derece önemli bir araç. Türkiye’ye ilk girdiğinde kredi kartı kabul etmeyen Carrefour, sonradan kredi kartıyla ödeme imkanı sunarak ücretli kesime ve C grubuna açıldı. Kredi kartı ve taksitle ödeme yöntemleri hedef pazarı genişletme imkanı sağlıyor. Perakende zincirlerin hedef kitlesi sadece üst sosyal sınıflarla kısıtlı kalmamış oluyor. Burada öncelikle hedeflenen varoşlardan ziyade C grubuydu.
Varoş ailelerinde çalışan sayısı fazla. Dolayısıyla eve giren toplam gelir de fazla. Carrefour gibi çok sayıda mağazanın bulunduğu alışveriş merkezleri varoş insanı için aynı zamanda hafta sonu eğlencesi için gidilen yerler...Yaptığım bir çalışma üst sosyal sınıfın bu durumdan pek hoşnut olmadığı ortaya çıktı.
Varoşları yakalamak için doğru strateji nedir?
Marks&Spencer, İngiltere’de orta sınıfa hitap eder. Türkiye’de ise A-B grubuna yönelik olarak başladı. Çarşı, Marks & Spencer 6 taksite kadar farklı ödeme seçenekleri sunan mağaza kartları ile C grubuna açılmaya çalışıyor. Bu sözünü ettiğimiz gruplara da çok iyi tanınan, bilinen prestijli markaları alabilme imkanı tanımış oluyorlar. Varoşlar, üst sosyal sınıfların tüketim biçimlerini taklit etmeye eğilimlidir.
Ancak ben bunu doğru bir strateji olarak görmüyorum. İndirimli mağazalar veya “outlet”açmak daha isabetli olur. Bence, bu kesimlere açılmak için Migros’un Şok örneğini ve Mudo’nun Outlet’ini daha doğru stratejiler. Farklı kesimlere aynı çatı altında hitap edilmemeli. Mağaza içi indirim ve hediye anonsları ve promosyonlar bu kesimler için çok çekici. Otomobili olmayan varoş ailesi servisi olan alışveriş yerlerini ve mağazaları tercih ediyor.
Prof. Dr. Nuran Zeren Gülersoy/ İTÜ Mimarlık Fakültesi
İstanbul Teknik Üniversitesi Tübitak Konut Araştırmaları Ünitesi bünyesinde Prof. Dr. Nuran Zeren Gülersoy başkanlığında bir ekip tarafından İTÜ Maslak Kampüsü’nün tahsisli arazisini işgal eden Armutlu bölgesinde yapılan araştırma bu bölgedeki farklı hane profillerini ortaya koyuyor. Prof. Dr. Nuran Zeren Gülersoy, elde ettikleri bulguları şöyle özetliyor:
Çalışma sahası olarak neden Armutlu’yu seçtiniz?
Armutlu’da gecekondularca işgal edilmiş alan içinde İstanbul Teknik Üniversitesi’nin tahsisli alanı da var. Bazı yerlerin tapusu İTÜ’ye ait, bazı yerler ise İTÜ’ye resmen tahsis edilmiş ama henüz tapusu resmen üniversiteye geçirilmemiş. Şu an en azından tapulu alanların terkini sağlamak. Teknopark gereksinimimiz var, öğretim üyelerinin lojman sorunu var ama arazimiz işgal altında olduğu için bu projeler hayata geçirilemiyor.
Gecekondu ailelerinin aylık gelirleri ne düzeyde?
Bu alanda yaşayanların yüzde 22’sinin bir başka konutu daha var. Çoğunlukla kullanım amaçlı olarak inşa edilmiş evler bunlar...Ticari amaçla yapılmamışlar. Güzel manzaralı yerlerde gecekondu niteliği taşımayan binalarda var. Arazi çok eğimli ve yoğun yapılaşmaya uygun değil. Diğer gecekondu alanlarıyla karşılaştırıldığında yoğunluk düşük. Az katlı-bahçeli konut niteliği taşıyor çoğunluğu...Ticari fonksiyonlar ve alışveriş yerleri gelişmiş değil. Hanelerin yüzde 46’sının otomobili var.
Gelir düzeylerini çoğu zaman direkt soru sorarak değil de, evlerinin önlerindeki arabalardan, ev eşyalarından ve sohbet sırasında anlamaya çalıştık. Gördüklerimizden asgari geçim standartının çok altında olmadıkları izlenimini edindik. Gelir düzeyinin Armutlu’da 300- 400 milyon civarında olduğunu tahmin ediyoruz. Zeyrek’te ise ailelerin gelirleri çok daha düşüktü.
Bu bölgedeki lise mezunlarının oranı İstanbul ortalamasının üzerinde olmasını neye bağlıyorsunuz?
Gecekondu aileleri eğitime çok önem veriyor, çocuklarını okutma gayreti içinde. Hatta bir kısmı İstanbul’a sadece iş bulma amacıyla değil, eğitim amacıyla da gelmiş. Bu nedenle, lise mezunlarının oranı yüksek. İTÜ’de bizim öğrencilerimiz içinde de gecekondu bölgelerinden gelen çok sayıda genç var. Ebeveynlerin eğitim düzeyi çok yüksek görünmüyor ama çocuklarda eğitim oranı yüksek. Armutlu’da hiç okula gitmeyenlerin oranı yüzde 14’tür, yani İstanbul ortalamasının iki katı. Okur-yazar oranı İstanbul’da yüzde 15 iken o bölgede yüzde 6’ya düşüyor. İlkokul mezunları İstanbul’da yüzde 13, Armutlu’da yüzde 18, lise ve ortaokul mezunları İstanbul’da yüzde 25 iken araştırma bölgesinde bu oran yüzde 40. Üniversite mezunları İstanbul genelinde yüzde 6 düzeyinde iken Armutlu’da yüzde 3 olarak tespit edildi.
Armutlu ile İstanbul’un farklı semtlerinde yaşayan diğer alt gelir grubundaki haneler arasında ne gibi farklar saptadınız?
Zeyrek, İstanbul’un merkezinde bir koruma alanı ve gecekondu bölgesi değil. Zeyrek’te yaşayan ailelerin gelir düzeyi Armutlu’daki ailelerden daha düşük. Hem kiracıların hem ev sahibi olan Zeyrekli ailelerin gelir düzeyi Armutlu’daki ailelerden daha düşük. Bugün işçilerin gelir düzeyi memurların üzerinde...Bunu biliyoruz.
Yine marjinal sektörde çalışanların gelirleri minimum 300 milyon. Ayrıca ailede çalışan sayısı da fazla. Çocuklar yazları veya eğitim dönemi boyunca çalışabiliyor. Zeyrek’te oturanlar çoğunlukla kent merkezinde hizmet sektöründe çalışırken, Armutlu’da Sanayi işçisi daha fazla. Levent Sanayi Sitesi ve Baltalimanı’ndaki vadi içindeki fabrikalarda çalışıyorlar.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?