Hazineci Ne Yapacak?

Uğur Gürses / Kentbank Genel Müdür Yardımcısı Uğur Gürses, Kentbank´ın genel müdür yardımcısı. Fon yönetimi ondan sorumlu. Önümüzdeki dönemde banka k^arına sağladıkları katkının azalacağını söylü...

1.02.2000 02:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Uğur Gürses / Kentbank Genel Müdür Yardımcısı

Uğur Gürses, Kentbank´ın genel müdür yardımcısı. Fon yönetimi ondan sorumlu. Önümüzdeki dönemde banka k^arına sağladıkları katkının azalacağını söylüyor. Ancak, buna rağmen hazine bölümlerinin yaşamaya ve önemlerini artırmaya devam edeceklerini söylüyor. Ona göre, yeni dönemde, işler daha zorlaşacak, kalite öne çıkacak. Oyunun kuralları yeniden yazılacak. Gürses, ``Yüzde 30´luk getiri seviyesinde bir puanın önemi o ölçüde yüksek olacak`` diyor.

Çok kısa sürede çok şeyi sığdırdık. 17 Ağustos depreminin yarattığı can ve mal kaybının getirdiği moral bozukluğu çabuk atlatıldı. Olumsuz tablo bir tarafa bırakıldı, ekonomide inanılmaz bir olumlu tablo yaşanıyor.

AGİT Zirvesi´nin getirdiği moral, petrol boru hattı anlaşmasıyla pekişti. Ardından, hükümet enflasyonu düşürme programı çerçevesinde IMF ile el sıkıştı. Merkez Bankası, programa sahip çıkarak bütün kredibilitesini ortaya koydu. 2000 yılına geçmiş yıllarla kıyaslanmayacak kadar olumlu bir başlangıç yapıldı.

Bu süre zarfında, İMKB Bileşik Endeksi 6 binden 20 bin düzeyine kadar tırmandı, Hazine bonosu getirileri üçlü rakamlardan, yüzde 30´lara geldi. Bankalar, fahiş reel faizler bir yana, neredeyse negatif faize bile razı oldu. Mevduat ve kredi faizlerinde hayal edilmesi güç şok düşüşler yaşandı. Gözardı edilen yatırım fonları, kapanın elinde kaldı...

Kısa sürede yaşanan olumlu gelişmeler, pembe bir düşten mi ibaret, yoksa bir süre sonra acı gerçekler kapımızı çalacak mı? Hazine bonolarından yıllardır tatlı k^arler elde eden bankalar şimdi ne yapacak? Fon yöneticileri, ``paradoktorları`` işsiz mi kalacak? Bankalar, bonolardan kaybettikleri k^arları hangi alandan kazanacak? Yatırımcı, daha iyi getiri sağlamak için ne yapacak?

Bu soruların yanıtlarını ve mali piyasalarda yaşanacak olası gelişmeleri, Kentbank Genel Müdür Yardımcısı Uğur Gürses ile konuştuk. Gürses, gelecekle ilgili iyimser beklentilere sahip. Gürses´e göre, fon yönetimi birimlerinin banka karlılığındaki payı azalacak ama önemi daha da artacak.

Capital sordu, Uğur Gürses de fon yönetim birimleriyle ilgili olası beklentilerini anlattı.

Kısa süre zarfında yüksek reel faizler, bugün negatif getiriye dönüşmüş durumda. T^atlı kar dönemi sona erdi mi? Yoksa, bunu söylemek için erken mi?

Mevcut sistemde bankalar, fon yönetimi konusunda kaynaklarını özellikle Hazine bonosuna yatırdılar ve buradan para kazandılar. Ama şu çerçeveyi de unutmamak gerekiyor: Bu bankaların çok para kazandığı anlamına gelmiyor. Zaten Bankalar Birliği´nin 9 aylık verileri şunu gösteriyor: Sektörün 9 ayda kazandığı para 3 milyar dolar.

Diğer taraftan faiz vergisiyle birlikte ilave yük yaklaşık 3 milyar dolar. Yani, bankalar bütün faaliyetleri sonucu kazandıkları bütün parayı, 2000 yılında vergi olarak ödeyecekler.

Bundan sonra ne olur? Şöyle bir tablo görüyorum: Birincisi, fon yönetimlerinin k^ara katkısı azalabilir ama önemi azalmaz. Neden azalmaz? Ekonominin ve finans piyasalarının nabzını fon yönetim birimleri tutuyor.

``Faiz nerede, döviz nerede, sokaktaki yatırımcının eğilimi nereye kayıyor?'' bunu en rahat bir şekilde hisseden fon yönetimleridir. Bunun nedeni de şu: Fon yönetimleri, bankanın TL ve döviz havuzunu yönetiyor.

Biz burada havuzun başında birileri olarak, genel eğilimi görebiliyoruz. İnsanlar, TL´den dövize mi geçiyor, borsaya mı kayıyor, repoya mı yöneliyor; bütün bu gibi hareketleri görebiliyoruz.

Fon yönetimleri nasıl bir yapı kazanacak?

Fon yönetimlerinin bundan sonraki dönemde şöyle bir misyonu olacak: Banka politikalarının oluşturulmasını yönlendirici konumumuz çok daha artacak. Örneğin, Kentbank olarak 10 günde mevduat faizlerini 3 defa indirdik.

Daha önceleri, mevduat faizlerindeki ayarlamalar belki 2 ayda bir olurdu. Ama bugünkü koşullarda, Merkez Bankası´nı, piyasaları iyi takip etmek gerekiyor ve buna uygun politikaları anlık uygulamak gerekiyor. Bir anda karar alacaksınız ve ``Mevduat faizlerini düşürdüm'' diyeceksiniz.

Kredi politikası da aynı şekilde. Biz 20-30´la interbank piyasasında para satarken, tabii ki pazarlama tarafına ``40´la bir aylık kredi satın'' diyeceğiz.

Tahmin edildiği gibi hazine bölümlerinin önemi azalmıyor...

Hayır, aksine artıyor. Ama banka k^arlılığına olan katkımız yüzde 60 ise, bundan sonra yüzde 30´a düşecek. Ama biz şimdi katkıyı nasıl artıracağımızı düşünüyoruz.

Ben bunun şöyle olacağını düşünüyorum: Belki yine Hazine bonosu işlemlerinden para kazanılacak. Eskiden genel fotoğraf şöyleydi: Kağıdı al, üzerine yat, belli bir süre bekle. Bizim banka olarak genel politikamız ise şöyle: Trading, yani alım-satım. Her hal ve koşulda trading ölmeyecek. Dolayısıyla alım-satımdan para kazanılacak.

Günlük, kısa vadeli k^arlar değil, bilgiye, deneyime, uzmanlığa dayanan bir süreç mi başlıyor?

Evet, öyle bir platforma geliyoruz. Önümüze çıkacak olgu da, fon yöneticilerinin değeri konusu. Bu konuda daha bilgi, tecrübe ve analitik bakan bir yapıya sahip olmak gerekiyor. Bu sadece fon yöneticileri için değil, trader´lar, dealer´lar için de geçerli.

Onları değerli kılan şey, kendilerine ne kadar yatırım yaptıklarıdır. Yani, kendilerini ne kadar eğittikleri, kendi bilgilerini ne kadar artırdıklarıyla ilgili. Dolayısıyla bundan sonraki dönem, fon yöneticileri açısından, eleğin üzerinde kalanlar ve kalmayanlar şeklinde olacak. Onların değerini belirleyecek olan bu olacak.

Daha objektif kriterler öne çıkacak...

Tabii ki. Çünkü, eskiden 2-3 yıllık deneyimi olan herkes yapabilirdi. Ama bundan sonra artık, fon yöneticilerinin kalitesi açısından çıta yükseldi.

Ayrıca, fon yönetimi konusunda kişisel isimlerden çok, takım olmanın önemi daha da arttı. Çünkü, bireysel olarak benim iyi olmam veya bir trader´ın, bir dealer´ın iyi olması yetmiyor. Hepimizin iyi olması gerekiyor. Takımdaki oyuncuların fiyatları farklı olabilir. Ama takımı takım yapan sinerjidir. O açıdan önemli olacak şeylerden birisi, kişi dönemleri, kahramanlar aranmaması gerekiyor. Takımların önemi artacak.

Yatırım tercihlerinde nasıl bir değişim yaşanıyor?

Ocak ayında yatırımcılar, sokaktaki küçük birimler artık politikaları belirliyor. Ne yapıyor? Parasını 20´lere yatırmak istemiyor. Alışılmış yüksek getiri sağlamak için, önce haraket mevduata oldu. Çünkü, mevduat faizleri göreceli olarak daha yüksekti. Vade uzatılmaya, daha uzun vadeler tercih edilmeye başlandı.

Bankalar da topladıkları paraları bir günde krediye çeviremeyecekleri için, bazen günde iki defa olmak üzere mevduat faizlerini aşağıya çektiler.

Bu da bitti. Yani müşteri artık mevduat mı, repo mu diye düşünmüyor. Bundan sonraki süreçte dövize dönüş olacak. Bu sefer bankalar DTH faizlerini aşağıya çekecek. O zaman müşteriler açısından bir yol kalacak. O da vadeyi uzatmak. Eğer daha uzun vadeye daha yüksek faiz alıyorsa, o zaman vade uzayacak. Bu süreci yaşayacaktık, yaşıyoruz da.

Bankalarda neredeyse en kalabalık birim hazine. Burada doğal bir eleminasyon olacak mı, yoksa bugünkü konumunu koruyacak mı?

Bunu söylemek için erken. Çünkü, portföy tercihlerinde değişim süreci yaşandığı için, bu da bankalar açısından ilave işlem demektir. Yani, yeni mevduat hesabı açılacak ya da döviz alacak, borsaya girecekler. Bunlar finans kurumlarında, fon yönetimlerinde işlem hacminin artması demek. Bu arttığı ölçüde eleman azaltımı söz konusu olmayacaktır.

Hazine birimlerinde çalışanların işsiz kalacağını düşünmüyorum.Ama kaliteli elemana olan talep artacaktır. 

Faizler düştü, yatırım alternatifleri azaldı. Tek çıkış yolu borsa gözüküyor. Hazine birimleri ne yapacak? Yatırım fonlarının getirileriyle mi öne çıkacak?

Geçmişte yatırım fonlarına olan talep o kadar fazla değildi. Bunun nedeni de şuydu: Yüksek getiri, bonodan, mevduattan sağlanabiliyordu.

Şimdi ise portföylerdeki getiri farkı ortadan kalktığı için bir puanlık ilave bir getiri bile önem arz edecek. Nitekim yüzde 70´lik bir faiz seviyesinde bir puanın önemi ne kadar az ise yüzde 30´luk getiri seviyesinde bir puanın önemi o ölçüde yüksek olacak.

Şu ortamda yüzde 1´lik ek getiri sağlanıyorsa, o zaman yatırım fonlarına olan talep daha da artacak. Nitekim birçok bankanın yatırım fonlarının bittiğini görüyoruz.

Bu şunu gösteriyor: Profesyonelce yönetilen, piyasaları her gün yaşayan, piyasaları yön veren insanların yönettiği fonlara olan talep, çok hızlı bir şekilde yükselecek. Yani, profesyonel danışmanlığa, yönetime olan ihtiyaç artacak. Bu açıdan fon yöneticilerinin işi azalmıyor, daha da artıyor. Önemi de artıyor.

Sadece yatırım fonları değil, portföy yönetimleri, eskiden güdük kalmış bir alandı. Artık, müşteriler paralarını portföy yönetim paketinin içine koyacaklar. Yatırım fonlarında da kaynağın kuruduğunu varsayarsak, bir farklılaştırma olacak ve portföy yönetimleri de önem kazanacak.

Yatırım fonu iyi yönetilirse, daha çok müşteri, komisyon mu demek?

Tabii. Burada şunu eklemek gerekiyor: Faizlerin düştüğü ortamda, bankaların gelirleri, tamamıyle bankacılık gelirleri olacak. Bu şunu getiriyor: Bankacılık hizmet ve komisyon gelirleri. EFT yapıyorsunuz, komisyon alacaksınız. Kredi kartı verdiğinizde, komisyon elde edeceksiniz. Verdiğiniz hizmetin bedelini alacaksınız.

Bu da o çerçevede düşünülmesi gereken birşey. Yatırım danışmanlığı yapıyorsunuz, portföy yönetiyorsanız, bu da bir servis ve bunun da bir bedeli olacaktır. Ve orta vadede bankalar buradan para kazanacak.

K^ar oranındaki düşüşü, servis hizmetlerinden elde edilen komisyon gelirleri karşılayabilecek mi?

Bankacılığın asıl fonksiyonu şu: Fon arz edenlerle, talep edenleri karşılaştırıyor ve aradaki spread´ten para kazanıyorsunuz. İkincisi, birtakım faaliyetlerde, işlemlerde aracılık yapıyor ve bunun komisyonunu alıyorsunuz.

Bir diğer olgu, bankaların pasif maliyetlerini azaltması gerekiyor. Üçüncü bir faktör de faaliyetlerindeki genel giderleri azaltmaya çalışacaklar. Her yaptıkları işlemin maliyetini aşağıya çekmeye çalışacak.

Alternatif yatırım araçları içerisinde, biz de pek olmayan özel kuruluşların bono-tahvil ihraçlarında canlanma bekliyor musunuz?

Kamunun borçlanma gereğinin yüksek olmasından dolayı, kamu rakipsiz fon toplayıcı konumdaydı. Getiri anlamında da öyleydi. Risk anlamında da öyle. Bu programın can alıcı noktası, artık önümüzdeki dönemde, tamamıyle mali politikalara bağlıyız.

Biz neyi bekleriz? Hazine borç stokunun göreli olarak azalması, aşağıya inmesini. Bu ortamda özel sektör kuruluşları kredi alırlarken, artık kendi tahvillerini ihraç edebilecek duruma gelebilecek. Çünkü, fon arz edenlerin paralarını plase edecekleri, hatta Hazine bonosuna göre bir puan yukarıda olabilecek bir enstrüman arayışı olacak. Bu da tabii ki doğal olarak özel sektör tahvilleri olacak.

Önümüzdeki dönemde, hem programın başarılı bir şekilde yürümesi, Hazine´nin borçlanma ihtiyacının azalmasıyla beraber özel sektör borçlanmasının, tahvil ihraçlarının artacağını düşünüyorum.

Dolayısıyla belki önümüzdeki dönemde, Hazine kağıtlarından daha iyi getirili özel sektör tahvilleri ortaya çıkacak. Bankalar, bu sefer bunun alım-satımını yapacaklar. Müşteriler, portföylerine bu tahvilleri koymak isteyecekler.

Bankaların fon yönetimleri, konularında uzmanlaşacak mı?  

Sokaktan bakan insan, bankaların fon yönetimlerinin veya bankaların hepsinin aynı işi yaptıklarını düşünebilir. Her bankanın kredi kartı var, ATM´i var, tüketici kredisi veriyor. Ama orta vadedebir konuda iyi olan bankaların bir kenara ayrılacaklarını göreceğiz.

Örneğin kendi bankamla ilgili şunu söyleyebilirim: Biz orta vadede sermaye piyasalarının önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle, bono alım-satımda ilk 15´teyiz. Bu piyasada etkin bir şekilde var olmaya devam edeceğiz. İkincisi, hisse senedi masası kurduk ve bu masanın orta vadede önemli olacağını düşünüyoruz.

Üçüncüsü, uluslararası tahvil-bono işlemleri. Bu birimi 1998 yılında, daha program ortada yokken kurduk. O konuda deneyim oluşturuyoruz. Belki de uluslarası piyasalarda bono-tahvil işlemi yapan 10 bankadan biriyiz.

Bu sizin orta vadeli bakış açınızı yansıtıyor görüşündeyim. Bu iş önem kazandığı zaman, ``hadi ben de yapayım'' ile olmuyor. Sizin bu konuda deneyimli kadrolara sahip olmanız gerekiyor. Kurumsal olarak bu konuda kaynak ayırmanız gerekiyor. Bu bir anlamda sizin daha önce elemanlarınızın eğitimini vermiş olmanız gerekiyor.

Ocak ayındaki tahvil ihalesinde negatif getiri söz konusu. Bankalar faiz düşürdü. Oklar aşağıya mı gösteriyor, yoksa dalgalanma beklentisi var mı?

Dalgalanma devam edecek. Dalgalanma, piyasanın ruhunda, özünde olan birşey. Ama, en azından şunu söylebilirim: Artık geri dönülemez bir noktadayız. Artık, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Neden? Birincisi, Merkez Bankası´nın bütün itibarını koyduğu bir para programı ve kur politikası var. Bu politika içerisinde artık geri dönüş yok ve Merkez Bankası, ``Ben buradan vazgeçtim'' diyemez.

Yine maliye politikaları, alınan önlemler ve çıkarılan yasaları biraraya getirdiğimiz zaman, artık geriye dönemeyiz. Eğer enflasyon beklenen seviyeye inmez, yüzde 20´ler değil de, yüzde 35´e inse bile, bu başarısızlık değildir. İlla yüzde 20 enflasyon tutturulması gerekir diye kişisel düşüncem yok.

Önemli olan, insanların, toplulukların bütün kesimlerin buna inanmış olması. Biz bu yıl yüzde 35´e ineriz ama 2001 yılında yüzde 15-17´ye ineriz. 2002 yılında yüzde 7´lere ineriz.Yani, yapma isteği, irade toplumun bu programa inanması rakamlardan daha önemli.

YENİ DÖNEMDE YATIRIMIN GÖZDESİ NE OLACAK?

Bugüne kadar zayıf kalan ne tür yatırım araçları, bugünden sonra öne çıkacak?

Sokaktaki yatırımcının ilgilenmediği alanlar var. Bunların başında ``Eurobond``lar geliyor. Bankalar eskiden müşterilerine TL bazında Hazine bonosu satarken, şimdi belki dolar olarak ihraç edilmiş Eurobond´lara talep artabilir. Belki yurt dışı hisse senetleri piyasasına talebi artacak. Veya bu ürünü sunan kurumlara, yatırım fonlarına ilgi gösterilebilir.

İkincisi, bankalar olarak kurumsal yatırımcıyız. Bankaların hisse senedi trading´i tarafına bayağı kayacağını düşünüyorum. Nitekim, biz kendi bankamızda bunu yaptık. Sermaye piyasaları bölümü içerisinde bir hisse senedi masası oluşturduk. Kent Yatırım aracılığıyla, alım-satım yapıyor ve hisse senedi portföyü oluşturuyoruz.

Hazine bonosuna giden kaynakların bir kısmı, borsaya mı gidecek?

Kurumsal yatırımcı olarak biz artık hisse senedi piyasasında varız. Bankalar, eskiden portföylerinde hisse senedi tutmuyorlardı veya çok düşüktü. Şimdi, bu yöne doğru gidiyoruz. Bu tabii sadece bankalar için değil, diğer finans kuruluşları, sigorta şirketleri için de geçerli olacak.

``PROFESYONEL DANIŞMANLIK ALIN''

Fon yöneticisi olarak paramı nereye yatırmamızı öneriyorsunuz?

Bugünkü fotoğraf içerisinde biz her iyi beklentiyi satın aldık. Biraz belki düzeltmeler olacak. İnişler yaşanabilecek. Doğru noktada, doğru kararlar almak gerekiyor. Bu fon yöneticileri açısından da geçerli. Yani, eskiden ``Orta vadede TL´de kalalım'' demek daha kolaydı. Burada kararları kısa vadeli değiştirebiliriz diye düşünüyorum.

Bence en doğrusu, burada profesyonel danışmanlık almak. Çünkü, fotoğraf aylık olarak değişebilir ve profesyonel yöneticiler bu gelişmeleri anı anına izliyorlar.

Bireysel yatırımcıların, küçük yatırımcıların yine de profesyonel danışmanlık almalarını tercih ediyorum. Bankalara, aracı kurumlara danışmalarında yarar var.

``ARAŞTIRMAYA PARA HARCANACAK''

Göründüğü kadarıyla yeni dönemde fon yönetiminin işi zorlaşacak. Araştırma ve analizin önemi daha da artacak. Bu noktada siz ne yapacaksınız? Ekonomik araştırmalar grubu mu kurulacak, ekonomist sayısı mı artacak?

Her bankada yok ama sınırlı sayıda bankada araştırma departmanları var. En azından bir ekonomist, analist var. Ben bunların artacağını düşünüyorum. Daha sofistike, piyasayı diğer istatistiki verilerle yoklayan, gelişmeleri doğrulayan veya tersini gösteren bir yapılanma olacak.

Türkiye´de bugüne kadar araştırmaya para harcanmadı. Tahmin yapan araştırma departmanlarıdır. Bunlara pek harcama yapılmadı. Buraya yapılan harcamaların artacağını düşünüyorum.

PARADOKTORU´NDAN ŞİRKETLERE ÖNERİLER

Şirketler de fonlarını repoda, kısa vadeli bonolarda kullandı. Valörden para kazandılar. Getiri beklenildiği ölçüde ne olmayacağı için sizce ne yapmaları gerekiyor?

Bankalar da bir şirket. Bu fotoğraf içerisinde diğer kuruluşları, farklı bir pozisyonda görmüyorum. Şirket bilançolarına bakıldığında, ticari k^ar artı mali k^ar. Mali k^arın payı ciddi miktarlardaydı. Artık bu olmayacak.

O zaman şirketler için gündeme gelecek olan konu, ticari k^arlılığı artırmak. Ticari k^arlılığı artırmanın yolu da yine piyasayı iyi okumaktan geçiyor. İkincisi, yine şirketler açısından ekonomist çalıştırmaları, araştırma departmanları kurmaları gerekiyor. Araştırmalara para harcamaları gerekiyor.

Belki, büyük şirketlerde var ama küçük şirketlerde fon yönetim birimleri yok. Onları kurmaları gerekecek. Bankalardan daha yoğun bir şekilde danışmanlık almaları gerekecek. Bir de birim üretim maliyetlerini aşağıya çekmeleri gerekiyor. Ticari gelirleri artıran firmalar kazanacak.

``VADELİ İŞLEMLER ARTACAK''

Şirketlerin ilgi göstermediği vadeli döviz işlemleri var. Sizce bu piyasada nasıl bir değişim yaşanacak?

Aslında, daha önce yapılan forward, swap ve option işlemleri, riskten kaçınma ``hedge'' amaçlı olarak bazı müşteriler tarafından yapılıyordu. İkincisi de spekülatif amaçlı oluyordu.

Örneğin şu olabilir; dış ticaret şirketleri, turizmciler, artık getiri bir tarafa kayıplarını azaltmak için bu tür işlemlere ağırlık verecekler. Çünkü bu seviyelerde bir puan bile çok önemli hale geldi.

Marjlar yüksek iken birkaç puanın önemi yoktu. Ya şimdi?

Örneğin, 1999 yılı başında Euro/dolar paritesi, 1.17´ler seviyesindeydi. Ama yıl sonunda 1 seviyesine geriledi. Yani, yüzde 15-16´lık bir oynama olmuş. Ama faizler o kadar yüksekti ki, yüzde 15´lik kayıp çok önemli birşey ifade etmiyordu. Ama şimdi, faizlerin yüzde 20-30´lara düştüğü bir dönemde paritedeki yüzde 10´lik bir oynama çok önemli hale geldi.


 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz