Sektöre Check Up

“Türk Bankalarının Analizi”, Credit Suisse First Boston tarafından yayınlandı. Afa Boran’ın hazırladığı araştırmada, son yaşanan kriz sonrasında ortaya çıkan tablo analiz ediliyor, sektörün yönü ha...

1.01.2001 02:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

“Türk Bankalarının Analizi”, Credit Suisse First Boston tarafından yayınlandı. Afa Boran’ın hazırladığı araştırmada, son yaşanan kriz sonrasında ortaya çıkan tablo analiz ediliyor, sektörün yönü hakkında tahminlerde bulunuluyor. Ayrıca, faizlerin yönü, kar tahminleri ve birleşme senaryolarına da dikkat çekiliyor.  Araştırmada, Akbank, Garanti Bankası, İş Bankası ve Yapı Kredi Bankası’na ise özel yer veriliyor.

Para piyasalarında yaşanan kriz, en büyük darbeyi bankacılık sektörüne vurdu. Ancak, sektörde hasar tespit çalışması henüz yapılmadı. Hangi bankanın ne kadar etkilendiği, yaşananlardan karlı çıkan olup olmadığı tam olarak bilinmiyor. Olası zararlar ve karlar, tahmin edilmeye çalışılıyor.

Ancak, sektörün yıl sonunda –birkaç banka hariç- parlak bir bilanço açıklamayacağına dair beklentiler bir hayli kuvvetli. Analistler, son 1 yılda daha sık konuşulan ve ifade edilen “satın alma, birleşme” sürecinin yaşanan kriz sonucunda hızlanacağı görüşünde birleşiyor. Özellikle son krizden sonra aktif büyüklüğüne göre fazla bulunan banka sayısının azalacağı ve sektörde bir konsolidasyonun kaçınılmaz olduğu görüşü ağırlık kazanıyor.

Bir raporun anlattıkları

Sektörle ilgili henüz krizin bilançosunun tam olarak çıkarılmadığını söylemiştik. Ancak, kriz sonrasında sektörle ilgili sıcağı sıcağına ilk rapor yayınlandı bile. Credit Suisse First Boston’un Akdeniz Bölgesi Araştırma Direktörü Afa Boran, hazırladığı son bankacılık raporunda, son yaşanan gelişmeler, Demirbank’ın fon bünyesine alınmasına neden olan faktörler, bankaların aldıkları riskler ve yapılması gerekenleri analiz ediyor.

Boran’ın analizinde, İMKB’de hisse senetleri işlem gören 4 büyük bankaya yönelik özel analizler de bulunuyor. Kriz nedeniyle, bu bankaların 2000 yılı karlarının ne yönde değişeceği,. 2001 yılı beklentileri ortaya konuluyor.

“Türk Bankalarının Analizi” başlıklı raporda, son dönemde yaşanan krizin hemen ardından sektördeki görünüm yeniden gözden geçiriliyor. Raporun hemen girişinde ise şu görüşe yer veriliyor: “Bankacılık sektörü açısından sistematik risk hala ciddiyetini koruyor.”

Faizlerdeki rekor yükselişin beklenmedik olduğunu, Türk bankalarının çoğunun bundan etkilendiğini belirten Boran, gelecek için olumlu tahminlere de dikkat çekiyor. Boran,  “Vadelerdeki açık pozisyonlara dayalı ilk zararlardan sonra, 2001’de bankaların yüksek karlar elde edeceğine inanıyoruz” diyor.

Credit Suisse Firs Boston’un analiste Afa Boran’ın hazırladığı, “Türk Bankalarının Analizi” başlıklı araştırmadan öne çıkan bazı sonuçlar şöyle:

Krizi hazırlayan etkenler

*Hükümet 2000 yılı başında üç yıl içinde enflasyonu tek haneli rakamlara indirmeyi hedefleyen bir programı uygulamaya koydu. Bu programın temel unsurları arasında parasal büyümeyi kısıtlama, sabit kur politikası, harcamaların sınırlandırılması ve özelleştirme vardı. Hükümet, özelleştirme dışında, özellikle de mali politikalarda çok başarılı sonuçlara ulaştı.

* Özelleştirmedeki gecikmeye rağmen, bize göre programın en zayıf tarafı, bankacılık sektörü ve onun üzerinde baskı yaratan sınırlı parasal büyümeydi.  Şimdi bu bütün program üzerinde büyük bir tehdit oluşturuyor ve gelecek yılın faiz harcamalarının artmasına neden olarak, mali cephedeki başarıyı da baltalıyor.

*Bu dönemde Merkez Bankası kredi genişlemesindeki katı tutumunu sürdürdü ve parasal büyümeyi, döviz girişine bağladı. Buna göre, girdi olmazsa, TL arzı nominal koşullarda kalacaktı. Bu arada, tüketici enflasyonu yüzde 30’dan fazla artarken, TL’nin değerlenmesi durumu ortaya çıktı. Bunların yanında, bir de bankacılıkta getirilen yeni düzenlemeler, yılın ikinci yarısında piyasada likidite sıkışıklığına neden oldu. Bu sıkışıklık, yılın son ayında doruk noktasına ulaştı.

Cari açıktan gelen mesaj

*Sıkışıklığın bir başka nedeni de cari işlemler açığının genişlemesi oldu. Özellikle artan ithalat nedeniyle cari açık kalemi büyürken, Merkez Bankası’nın döviz rezervleri aynı kaldı. Üstelik, hızlı ekonomik büyüme ve hedeflenenden yüksek çıkan enflasyon oranına rağmen, para arza sonuçta aynı düzeylerde seyretti.

*Sonuç olarak faiz oranları yükselmeye ve banka marjlarını sıkıştırmaya başladı. Bazı bankalar bu ortamda düşen marjlarını kurtarmak için vade riski alırken, bazıları da riskli borçlanmaya gittiler. Sektörün sağlıksız yapısı nedeniyle, bankaların makro ekonomideki değişimleri karşı hassasiyeti bu dönemde daha da arttı. Krizlere karşı daha kırılgan hale geldiler.

Kriz öncesine dönüş zor

*Vade uyuşmazlığı, geçmişte Türk bankaları için oldukça karlı bir yöntemdi. Bankalar, TL varlıklarında uzun vadeli pozisyonlar alıyorlar ve bunları kısa vadeli borçlarla fonluyorlardı. Son programdan öne bu iyi işleyen kazançlı bir işti.

*2000 yılına kadar faizler yüzde 100’ün üzerinde kaldı. Oranlar, genelde kısa vadeli reponun iyice üstündeydi. 2000 yılında ise ilk kez Hazine bonosu oranları yüzde 50-60 düzeyinin altına düştü.

*Hazine bonosundaki oranların düşüşün ardından, bazı bankalar daha fazla düşüş olacağı beklentisine girdiler. Sonuçta, repoyla fonladıkları bononun hacmini artırdılar. 

*Bu grupta yer alan bankalardan biri de Demirbank idi. Bu banka repo pozisyonunu belirgin olarak yüksek tuttu. Ve kısa dönem faiz oranları yükselmeye başlayınca da, Demirbank Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu bünyesine alındı.

* 2000 yılının üçüncü çeyreği sonunda, Demirbank’ın net repo pozisyonunun, 4 büyük bankanın toplam miktarından iki kat daha büyük olması, durumu açıkça gösteriyor.

*Piyasalarda havanın krize doğru gitmesi üzerine, yabancı yatırımcılar Hazine bonosu piyasasında satışa geçiler ve birkaç hafta içinde yatırımlarının önemli kısmını geri çektiler. (25 milyar dolardan 18 milyar dolara indi.)

*Ancak, şimdi IMF’nin kredi desteği ile durum kontrol altına alınmış görünüyor. Ancak, faiz oranları, kriz öncesiyle karşılaştırıldığında bir süre yüksek kalmaya devam edecek. Faizlerin yüksek kalmas��, bankaların kar marjlarını başlangıçta olumsuz etkileyecek. Bankalar ilk kayıplar realize olduktan sonra, eski kar marjlarına tekrar dönecekler.

Sermaye beş büyük bankada

*Bankaların sorunu, sektördeki yüksek oranda parçalanmışlıktan, bölünmüşlükten kaynaklanıyor. Aktifler göz önüne alındığında, sektörde kayda değer sayıda büyük banka bulunuyor. Fakat, en büyük 4 bankanın, sektörün yüzde 34’ünü oluşturduğunu, 10 bankanın ise toplam aktiflerin yüzde 70’ine sahip olduğunu göz önüne alırsak, devlet bankalarındaki sermaye yetersizliği daha iyi ortaya çıkıyor.

*Sektördeki büyük bankalar arasında gerektiği kadar sermayeye sahip olanların sayısı yeterli değil. Bu da her türlü makro ekonomik dalgalanmada, sektörün yara almasına neden oluyor.

*İlk 5’te yer alan özel bankalar, sektörün aktifinin yüzde 32’sine, toplam mevduatın yaklaşık yüzde 30’una sahip. Bununla beraber, bu bankalar, toplam öz kaynakların da yüzde 72’sini oluşturuyorlar.

*Ayrıca, bu bankaların önemli düzeyde bono tahvili bulunuyor. Bununla birlikte, sabit varlıkların gerçekte olduğundan az ifade edildiği düşünülüyor. Söz konusu sabit varlıklar enflasyona göre uyarlanarak hesaplanırsa, bu bankaların toplam öz kaynakların sektörün yüzde 90’ınını oluşturduğu görülür.

*Türk bankacılık sektörü çok sayıda küçük bankadan ve dört tane sermayesi yetersiz büyük bankadan oluşuyor aslında. Eğer yeniden yapılandırma ve konsolidasyon çalışmaları ciddi şekilde yapılmazsa, son birkaç haftada yaşanan sorunlar başka bir şekilde ilerleyen zamanda da önümüze çıkacaktır.

Marshall Planı’na ihtiyaç var

*Yüksek oranda dağınık yapıda olan, sermaye açısından da yetersiz görünen bankacılık sektörünü zayıf durumdan kurtarmak ve yeniden yapılandırmak için büyük bir Marshall Planı uygulamaya koyulması gerekiyor.

*Şu ana kadar hükümetin tek yaptığı, borcunu ödeyemeyenlere el koymak oldu. Bu hareket kısa vadede sektörü çökmekten kurtardı. Ancak, sektörün temel zayıflıklarından hiçbirine çözüm getirmedi. Ya da hükümetin finansal pozisyonlarına yardımcı olmadı.

*Zaten sorunun bir kısmı hükümetin mevduata yüzde 100 mevduat güvence vermesinden kaynaklanıyor. Bu güvence küçük bankalara haksız bir garanti getiriyor ve bunun sonucunda bu bankalar gereken konsolidasyonu yapmaya ihtiyaç duymuyorlar.

*Bankacılık sektöründeki yeniden yapılanma iki aşamalıdır. Birincisi finansal yapılanma. Sermaye yetersizliği olan bankalarının güçlendirilmesi gerekiyor. İkinci aşamada ise operasyonel yeniden yapılanması var. Bu bankaların tekrar zarara girmemesi için gerekli operasyonel yapılanmadır. Ama, bunun küçük, pek karlı olmayan bankalar için yapılması mümkün olmayabilir. Bunlar ya büyük bankalara satılmalı ya da kapatılmalıdır.

 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz