Enflasyon hedeflemesinin 10 yılı

3.03.2016 12:21:070
Paylaş Tweet Paylaş
Enflasyon hedeflemesinin 10 yılı

 

ENFLASYON HEDEFLEMESİNİN 10 YILI

Açık enflasyon hedeflemesi uygulamasında 10 yıl geride kaldı. Bu sürede enflasyon hedeflerini sadece iki kez tutturabildik. Bu başarısızlıkta, küresel gelişmelere ve yurtiçindeki siyasi belirsizliklere dayalı olarak yaşanan döviz kuru artışları, kuraklık kaynaklı gıda fiyatı yükselişleri, hükümetlerin bütçe açığını düşük tutmak için sık sık vergileri artırması gibi dışsal faktörlerin etkisi var. Ancak Merkez Bankası’nın özellikle 2011’den itibaren fiyat istikrarı dışındaki hedeflere yönelmesi de bu başarısızlığın nedenleri arasında. Son birkaç yılda iyice yoğunlaşan siyasi baskıyla ekonomik kamuoyunda kaybedilen güven de bu başarısızlığa yol açan faktörler arasında.

İktisat teorisi para politikası uygulamasında daha ileri yeni bir strateji ortaya koyamadığı için enflasyon hedeflemesine devam etmek gerekiyor. Ancak uygulamayı iyileştirmek için siyasi baskıların durması ve Merkez Bankası’nın da sadece enflasyonla ilgilenmesi şart görünüyor.

 

Türkiye’de para politikasında enflasyon hedeflemesi uygulaması, 2006 yılında başlamıştı. 2015 ile birlikte bu uygulamada 10 yıl geride kaldı. Maalesef bu 10 yılın bilançosu pek iyi değil. Bu dönemde enflasyon hedefleri sadece iki kez tutturulabildi. Geri kalan sekiz yılda ise atışlar hep karavanaya gitti. Esasında bu 10 yılın öncesinde bir de dört yıllık “örtük enflasyon hedeflemesi” dönemi var. Örtük enflasyon hedeflemesi, enflasyon hedeflemesi rejimini resmi olarak ilan etmeksizin sayısal enflasyon hedeflerinin açıklanması ve bu hedeflere ulaşmak için merkez bankasının politika araçlarını kullanması olarak tanımlanıyor. Örtük hedeflemede her şey yolunda gitmiş ve enflasyon dört yıl üst üste hedefin altında kalmıştı. Bunun verdiği güvenle başlatılan açık enflasyon hedeflemesinde ise bu başarının yanına bile yaklaşılamadı.

ÖRTÜK HEDEFLEME DÖNEMİ

Örtük enflasyon hedeflemesi, 2000 yılında başlatılan döviz çapasına dayalı Enflasyonu Düşürme Programı’nın 2001 yılı başında çökmesi üzerine gündeme gelmişti. Şubat 2001’deki bu çöküş, ekonomiyi derin bir krize sokarken para politikasında da yeni arayışlara yol açmıştı. Bu çerçevede krizden sonra Merkez Bankası’nın bağımsızlığı güçlendirilmiş ve aktif bir para politikası uygulamasının önü açılmıştı. 2002 başında da para politikasında örtük enflasyon hedeflemesi uygulamasına başlanmıştı.

Enflasyon yüzde 70 civarındayken yüzde 35’lik hedefle yola çıkılan bu uygulamaya ilk başta pek güven yoktu. 2002 yılı başında ekonomik kamuoyundaki yıl sonu enflasyon beklentisi, hedefin çok üzerinde ve yüzde 50’ye yakındı. Ancak 2002 sonunda enflasyon hedefin de altına inip yüzde 29,7’ye düştü. Sonraki üç yılda da enflasyon hep hedefin altında kaldı ve Türkiye 30 yılı aşkın bir sürenin ardından yeniden tek haneli enflasyonla tanıştı.

Bu başarı Merkez Bankası’na ekonomik kamuoyu nezdinde büyük bir güven kazandırdı. Mesela yüzde 8’lik yıl sonu enflasyon hedefiyle girilen 2005 yılı başında ekonomik kamuoyundaki yıl sonu enflasyon beklentisi de buna çok yakın ve yüzde 8-8,5 arasındaydı.

AÇIK HEDEFLEMENİN BİLANÇOSU

İşte bu başarı ve ekonomik kamuoyunda kazanılan güven 2006 başında açık enflasyon hedeflemesine geçişi getirdi. Bu geçiş sırasında hem Merkez Bankası’nın kendine güveni tamdı hem de ekonomik kamuoyundaki güvenilirliği çok yüksekti. Yüzde 5’lik yıl sonu enflasyon hedefiyle girilen 2006 başında Merkez Bankası’nın yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 5,5 iken, ekonomik kamuoyundaki beklentiler de buna çok yakın ve yüzde 5,5-6 arasındaydı. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. 2006 yılı hedefin neredeyse iki kat üzerinde ve yüzde 9,7’lik enflasyonla kapandı.

Açık enflasyon hedeflemesinde sonraki yıllar da pek iyi geçmedi. 10 yılda enflasyon hedefi sadece iki kez, 2009 ve 2010 yıllarında tutturulabildi. Bu iki yıldaki başarıda da 2008 ortasında enflasyon hedeflerinin revize edilip yükseltilmesinin ve 2008-2009 resesyonunun iç talepte yarattığı büyük baskının etkisi var. 2008 yılında yapılan revizyon olmasaydı, ekonomideki resesyona rağmen hedefler yine de tutmayacaktı. Diğer sekiz yılda enflasyon hep hedefin üzerinde çıktı. Bu sekiz yılın yedisinde hedefin etrafındaki 2’şer puanlık belirsizlik aralığının bile dışına taşıldı.

NEDEN BÖYLE OLDU?

Enflasyon hedeflemesinde 10 yıllık bilançonun büyük bir başarısızlığa işaret ettiği açık. Bu başarısızlığın nedenleri konusunda ise şunları söylemek mümkün:

* Öncelikle Merkez Bankası’nın elinde olmayan bazı faktörlere değinmekte fayda var. Bunlar arasında geçen yılki gibi küresel gelişmelere ve yurtiçindeki siyasi belirsizliğe dayalı olarak yaşanan döviz kuru artışları, 2014’teki gibi kuraklık kaynaklı gıda fiyatı yükselişleri, hükümetlerin bütçe açığını düşük tutmak için sık sık vergi artışlarına gitmeleri sayılabilir. Merkez Bankası’nın “bir defalık” gibi gördüğü bu gelişmeler son 10 yıllık dönemde defalarca tekrarlandığı için enflasyon üzerindeki olumsuz etkisi de neredeyse sürekli oldu.

* Merkez Bankası’nın kendisine duyduğu aşırı güvenle özellikle 2011 yılından itibaren fiyat istikrarı dışındaki hedeflere de yönelmesi de enflasyon hedeflemesindeki başarısızlığın nedenleri arasında yer alıyor. Merkez Bankası son beş yılda fiyat istikrarından çok finansal istikrara odaklandı desek yanlış olmaz. Bu dönemde ekonomideki büyümenin çok aşağılara düşmemesi için de çaba harcandı. Bu yüzden enflasyon feda edildi. İşin kötü tarafı, merkez bankaları bu konularda çok muktedir olmadıkları için, bu arada finansal istikrar ve ekonomik büyüme konusunda da iyi sonuçlar alınamadı.

SİYASİ BASKININ ETKİSİ

* Merkez Bankası’nın zaman zaman maruz kaldığı ve özellikle son birkaç yıldır ağırlaşan siyasi baskıyı da enflasyon hedeflemesinde başarıyı engelleyen faktörlerden biri olarak gösterebiliriz. Siyasi baskının derecesi geçen yıl bu sıralarda vatan hainliği suçlamasına kadar çıkmıştı. Teoride bağımsız bir merkez bankasının siyasi baskılara pabuç bırakmaması gerekse de pratikte işler pek öyle yürümüyor. Bunun örneklerini gelişmiş ülkelerde bile görüyoruz. Siyasi iktidarla belli bir uyum içinde olmadan hiçbir merkez bankası başarılı bir para politikası yürütemiyor. Türkiye’de de özellikle geçen yıldan beri siyasi baskı yüzünden Merkez Bankası’nın para politikasında adım atmaktan çekindiğini gözlemliyoruz. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, nisan ayında görev süresini tamamlayıp bayrağı yeni başkana devredene kadar top çevirerek durumu idare etmeye çalışıyor gibi görünüyor.

* Örtük hedefleme döneminde ekonomik kamuoyu nezdinde kazanılan güvenin açık hedefleme döneminde çok çabuk harcanması da bu dönemde başarısızlığa yol açan faktörlerden biri. Güvenin zor kazanılıp çabuk kaybedilen bir şey olduğu klişesini, son 10 yıldaki para politikası uygulaması doğruladı. Açık enflasyon hedeflemesinin ilk yıllarındaki başarısızlıktan sonra ekonomik kamuoyundaki enflasyon beklentileri ile hedefler ve Merkez Bankası’nın tahminleri arasındaki fark açıldı. Mesela 2016’ya yüzde 5’lik hedefle ve yüzde 6,5’lik Merkez Bankası tahminiyle girdik ama ekonomik kamuoyunun yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 8-8,5 arasında. Enflasyon beklentilerinin yüksek olması fiyatlama davranışlarını bozarak hedefe ulaşılmasını zora sokuyor.

ŞİMDİ NE YAPMALI?

10 yıllık bu başarısız uygulamanın ardından bundan sonra yola nasıl devam edilmesi gerektiğine yönelik bir değerlendirme yapıldığında, akla ilk önce “Enflasyon hedeflemesiyle devam etmeli miyiz?” sorusu geliyor. İktisat teorisi para politikası uygulamasında şu ana kadar daha ileri yeni bir strateji ortaya koyamadığı için bu soruya “Evet” yanıtını vermek gerektiğini düşünüyoruz. Zaten Türkiye’deki başarısızlık da teoriden çok uygulamada yapılan hatalardan kaynaklanmışa benziyor. Bu nedenle önümüzdeki dönemde başarıya ulaşabilmek için uygulamayı iyileştirmek gerekli gibi görünüyor.

Uygulamayı iyileştirmek konusunda ise hem siyasetçilere hem de Merkez Bankası’na düşen görevler var. Eğer gerçekten enflasyonun fiyat istikrarı seviyesine düşürülmesini istiyorlarsa siyasetçilerin Merkez Bankası’nın ensesinde boza pişirmekten vazgeçmesi lazım. Merkez Bankası’nın da artık ayağının yere değmesi ve para politikasıyla ekonomideki tüm sorunları çözemeyeceğini kabul ederek sadece enflasyonla ilgilenmesi gerekiyor.

Nisan ayında Merkez Bankası yönetiminin değişecek olması, ikinci konu açısından bir fırsat gibi görünüyor. Ancak açıkça söylemek gerekirse siyasetteki mevcut durum ilk konu açısından bize pek umut vermiyor. Bu konuda yanılmayı umuyoruz.

2008-2009 küresel krizi sonrasında dünyada enflasyon neredeyse ölmüşken ve hatta gelişmiş ülkeler deflasyon tehlikesinden muzdaripken, Türkiye’nin hala fiyat istikrarına ulaşamaması garip bir durum. Fiyat istikrarına ulaşılamaması yatırım eğilimini olumsuz etkileyerek uzun dönemde büyümeye zarar veriyor. Hazır emtia fiyatları da yerlerde sürünüyorken, Türkiye’nin artık bu sorunu halletmesi gerekiyor.

 

2015’İ YÜZDE 8,8 ENFLASYONLA KAPATTIK

Enflasyonda 2015 yılını da hedefin çok üzerinde kapattık. Tüketici Fiyatları Endeksi’ndeki (TÜFE) yıllık enflasyon aralık ayında yüzde 8,8 oldu. Bu oran yüzde 5’lik hedefi 3,8 puan aşıyor. Yani hedefin etrafındaki 2’şer puanlık belirsizlik aralığı da yine aşılmış bulunuyor.

2015’te enflasyon sadece hedefin değil, Merkez Bankası’nın tahminlerinin de çok üzerinde çıktı. 2015’e girilirken Merkez Bankası’nın yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 6,1’di. Üstelik bu tahmin ocak ayında yüzde 5,5’e indirilmişti. Yıl sonu enflasyon tahmini nisan ayında yüzde 6,8’e, temmuz ayında yüzde 6,9’a ve ekim ayında yüzde 7,9’a çıkarıldı. Bu tahminlerden sonuncusu bile tutmadı.

Oysa yılın ikinci yarısında olumsuza dönecek olan “baz etkisi” nedeniyle 2015’in yüzde 8-9’luk bir enflasyonla kapanma ihtimalinin yüksek olduğu daha yılın başından belliydi. Hatırlarsanız mart ayında bu sayfalardaki “Enflasyonun Yol Haritası” başlıklı yazımızda bunu belirtmiştik. Olumsuz baz etkisi yanında döviz kurlarındaki tırmanış da daha o zamandan enflasyonu tehdit ediyordu. Gerçekleşme büyük ölçüde beklediğimiz gibi oldu.

2016’nın enflasyon hedefi yine yüzde 5 düzeyinde. Merkez Bankası’nın geçen ekim ayında yaptığı 2016 sonu enflasyon tahmini ise yüzde 6,5’ti. Yalnız ocak ayında yenilenen Orta Vadeli Program’da (OVP) 2016 yıl sonu enflasyon tahmininin yüzde 6,5’ten yüzde 7,5’e çıkarıldığını gördük. Dergimiz baskıdayken 2016’nın ilk Enflasyon Raporu yayınlanacak. Muhtemelen bu raporda enflasyon tahmini yükseltilecek. Bizim hesaplarımız, şu anda 2016 için yine yüzde 8-9 arasında bir enflasyona işaret ediyor. Ekonomik kamuoyundaki yıl sonu enflasyon beklentisi de şu anda yüzde 8-8,5 arasında bulunuyor. Petrol ve emtia fiyatlarındaki düşüş bu yıl da enflasyonu olumlu etkileyebilir. Ancak asgari ücretteki yüzde 30’luk artış ve döviz kurlarında yükselişin devam etmesi enflasyona olumsuz yansıyacağa benziyor.

 

DIŞ TİCARETTE GERİLEME VAR

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın (GTB) verilerine göre, 2015 yılında 143,9 milyar dolarlık ihracat ve 207,1 milyar dolarlık ithalat yaptık. 2015’te hem ihracat hem de ithalat önceki yıla göre gerileme gösterdi. İhracattaki düşüş yüzde 8,6 olurken, ithalattaki düşüş ise yüzde 14,5’i buldu. İthalattaki gerileme daha fazla olduğu için 2015’te dış ticaret açığında da gerileme yaşandı. Dış ticaret açığı yüzde 25,5’lik düşüşle 63,1 milyar dolara indi.

2015’te dış ticarette yaşanan düşüşte fiyat hareketlerinin önemli rolü var. Petrol ve emtia fiyatlarındaki düşüş, özellikle ithalat faturasına olumlu yansıdı. Ancak fiyat hareketleri dışarıda bırakıldığında yani reel dış ticarete bakıldığında da pek fazla yükseliş görünmüyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verileri, ocak-kasım döneminde önceki yıla göre ihracat miktar endeksinin sadece yüzde 1,5, ithalat miktar endeksinin de yüzde 1,4 arttığını gösteriyor. Avrupa’da bir türlü canlanma yaşanamaması, Rusya’daki resesyon ve komşu ülkelerdeki çatışmalar, 2015’te ihracatı olumsuz etkiledi. Türkiye ekonomisindeki yavaş büyüme de ithalatın reel olarak yerinde saymasına yol açtı.

Dış ticaret açığında yaşanan düşüş, cari işlemler dengesine olumlu yansıyor. 2014’ün sonunda 46,5 milyar dolar olan yıllık cari açık kasım ayında 34,7 milyar dolara kadar indi. 2015’in 33 milyar dolar civarında bir cari açıkla kapanmış olması mümkün görünüyor. 2015’te cari açığın milli gelire oranı da yüzde 5’in altında çıkacağa benziyor. Ancak dış ticaret verileri ekonomideki büyüme açısından pek iyi sinyal vermiyor.

 

BÜTÇE 22,6 MİLYAR LİRA AÇIK VERDİMerkezi yönetim bütçesi 2015 yılını 22,6 milyar lira açıkla tamamladı. 2014 yılındaki bütçe açığı 23,4 milyar liraydı. Buna göre 2015’te bütçe açığında yüzde 3,3 düşüş yaşandı.

2015’te bütçe harcamaları yüzde 12,8 artışla 506 milyar liraya ulaştı. Buna karşılık bütçe gelirleri ise yüzde 13,6 arışla 483,4 milyar lira olarak gerçekleşti.

2015’te bütçe açığının düşüş göstermesinin birkaç nedeni var. Bunlardan biri, ekonomideki yavaş büyümeye rağmen iç talepteki cılız toparlanmanın vergi tahsilatında yüzde 15,6 artış getirmesi. Özellikle 4,5G ihalesinden elde edilen lisans bedeliyle artan özelleştirme gelirleri de 2015’te bütçeyi olumlu etkiledi. Faiz ödemelerindeki artışın nispeten düşük kalması da bütçeyi olumlu etkileyen faktörler arasında yer aldı.

2015 yılındaki bütçe açığı, yılbaşındaki 21 milyar liralık hedefi biraz aştı. Buna da faiz dışı harcamaların hedeflendiği gibi frenlenememesi yol açtı. Faiz dışı harcamalarda hedeflenen artış yüzde 5,2 iken gerçekleşme yüzde 13,6’yı buldu. Gelirlerdeki artış da yüzde 6,6’lık hedefi ikiye katlamasaydı, 2015’te bütçe açığında düşüş yerine ciddi bir artış olabilecekti.

1 Kasım’da tekrarlanan genel seçim nedeniyle 2016 yılına geçici bütçeyle girdik. 2016’nın esas bütçesi şu sıralarda mecliste görüşülüyor. Bütçenin yeniden hazırlanması nedeniyle geçen ekim ayında yayınlanan Orta Vadeli Program da ocak ayında yenilendi. Yeni Orta Vadeli Program’da (OVP) özellikle bütçe hedeflerinde çok ciddi bir revizyon var. AKP’nin hakim olduğu seçim hükümeti döneminde hazırlanan eski OVP’de bütçe konusunda çok iddialı hedeflere yer verilmişti. Buna göre bütçe açığı 2016’da 15,4, 2017’de 14,8 ve 2018’de ise 11,1 milyar liraya çekilecekti. Aynı yıllarda bütçe açığının milli gelire oranı ise s��rasıyla yüzde 0,7, yüzde 0,6 ve yüzde 0,4 olacaktı. Yani 2018’e gelindiğinde bütçe açığı neredeyse sıfırlanacaktı. Yine bir AKP hükümeti tarafından hazırlanan yeni OVP’de ise bu hedeflerden çark edildiği görülüyor. Buna göre bütçe açığı bu yıl 29,7, 2017’de 25 ve 2018’de ise 23,1 milyar lira olacak. Bu yıllarda bütçe açığının milli gelire oranının ise sırasıyla yüzde 1,3, yüzde 1 ve yüzde 0,8 olması hedefleniyor.

 

IMF, BÜYÜME TAHMİNLERİNİ DÜŞÜRDÜ

Uluslararası Para Fonu (IMF), küresel ekonomiye ilişkin büyüme tahminlerini geçen ay revize etti. Yeni tahminler, geçen ekim ayında yayınlanan World Economic Outlook (WEO) raporunda yayınlanan önceki tahminlere göre düşüş içeriyor.

Ekim ayında yüzde 3,6 olan 2016 yılı küresel büyüme tahmini şimdi yüzde 3,4’e çekilmiş durumda. Bu revizyon daha çok gelişmekte olan ülkelerde yaşanan gelişmelerden kaynaklanıyor. Özellikle Brezilya’da siyasi belirsizlik nedeniyle resesyonun derinleşeceğinin öngörülmesiyle düşük petrol fiyatlarının Ortadoğu ekonomilerini olumsuz etkileyeceği beklentisi, küresel büyüme tahmininin aşağı çekilmesinde önemli rol oynamış bulunuyor. Dünya ekonomisinin lokomotifi olan ABD’de şimdi daha ılımlı bir büyüme beklenmesi de küresel büyüme tahmininin aşağı çekilmesine yol açan faktörler arasında yer alıyor. Çin’deki ve diğer sorunlu ekonomilerdeki yavaşlamanın küresel ticaret hacminde de yavaşlama getireceği beklentisinin de küresel büyüme tahmininin aşağı çekilmesinde etkisi var.

IMF’nin revize tahminlerinde Türkiye’ye ilişkin bir bilgi yok. Ancak küresel ekonomiye ilişkin aşağı yönlü revizyonlar, Türkiye’ye olumsuz yansıyacak gibi görünüyor. Dünya ticaretinde şimdi daha düşük bir artış beklenmesi, ihracatta 2016 yılında da zorlanacağımızı düşündürüyor. En önemli pazarımız olan Avrupa’da geçen yılkinden çok farklı bir büyüme beklenmiyor. Bu nedenle bu pazara daha fazla mal satmamız biraz zor gibi. Petrol fiyatlarındaki düşüş yüzünden Ortadoğu’daki alternatif pazarlarda da işimiz zor olacağa benziyor. Rusya ile aramız kasım ayında başlayan siyasi kriz yüzünden zaten bozuk. Fakat bu kriz olmasaydı da Rusya’da resesyonun sürmesi nedeniyle bu ülke pazarından bize çok fayda gelmeyecekti gibi görünüyor. Kısacası, IMF’nin yeni tahminleri bizim için pek de olumlu bir tabloya işaret etmiyor. Bu yıl sadece petrol fiyatlarındaki düşüşün cari açığa olumlu etkisiyle yetinmek zorunda kalacağız gibi görünüyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz