ENFLASYON HEDEFLEMESİNİN 10 YILI
Açık
enflasyon hedeflemesi uygulamasında 10 yıl geride kaldı. Bu sürede enflasyon
hedeflerini sadece iki kez tutturabildik. Bu başarısızlıkta, küresel
gelişmelere ve yurtiçindeki siyasi belirsizliklere dayalı olarak yaşanan döviz
kuru artışları, kuraklık kaynaklı gıda fiyatı yükselişleri, hükümetlerin bütçe
açığını düşük tutmak için sık sık vergileri artırması gibi dışsal faktörlerin
etkisi var. Ancak Merkez Bankası’nın özellikle 2011’den itibaren fiyat
istikrarı dışındaki hedeflere yönelmesi de bu başarısızlığın nedenleri
arasında. Son birkaç yılda iyice yoğunlaşan siyasi baskıyla ekonomik kamuoyunda
kaybedilen güven de bu başarısızlığa yol açan faktörler arasında.
İktisat
teorisi para politikası uygulamasında daha ileri yeni bir strateji ortaya
koyamadığı için enflasyon hedeflemesine devam etmek gerekiyor. Ancak uygulamayı
iyileştirmek için siyasi baskıların durması ve Merkez Bankası’nın da sadece
enflasyonla ilgilenmesi şart görünüyor.
Türkiye’de
para politikasında enflasyon hedeflemesi uygulaması, 2006 yılında başlamıştı.
2015 ile birlikte bu uygulamada 10 yıl geride kaldı. Maalesef bu 10 yılın
bilançosu pek iyi değil. Bu dönemde enflasyon hedefleri sadece iki kez
tutturulabildi. Geri kalan sekiz yılda ise atışlar hep karavanaya gitti. Esasında
bu 10 yılın öncesinde bir de dört yıllık “örtük enflasyon hedeflemesi” dönemi
var. Örtük enflasyon hedeflemesi, enflasyon hedeflemesi rejimini resmi olarak
ilan etmeksizin sayısal enflasyon hedeflerinin açıklanması ve bu hedeflere
ulaşmak için merkez bankasının politika araçlarını kullanması olarak tanımlanıyor.
Örtük hedeflemede her şey yolunda gitmiş ve enflasyon dört yıl üst üste hedefin
altında kalmıştı. Bunun verdiği güvenle başlatılan açık enflasyon
hedeflemesinde ise bu başarının yanına bile yaklaşılamadı.
ÖRTÜK HEDEFLEME DÖNEMİ
Örtük
enflasyon hedeflemesi, 2000 yılında başlatılan döviz çapasına dayalı Enflasyonu
Düşürme Programı’nın 2001 yılı başında çökmesi üzerine gündeme gelmişti. Şubat
2001’deki bu çöküş, ekonomiyi derin bir krize sokarken para politikasında da
yeni arayışlara yol açmıştı. Bu çerçevede krizden sonra Merkez Bankası’nın
bağımsızlığı güçlendirilmiş ve aktif bir para politikası uygulamasının önü
açılmıştı. 2002 başında da para politikasında örtük enflasyon hedeflemesi
uygulamasına başlanmıştı.
Enflasyon
yüzde 70 civarındayken yüzde 35’lik hedefle yola çıkılan bu uygulamaya ilk
başta pek güven yoktu. 2002 yılı başında ekonomik kamuoyundaki yıl sonu
enflasyon beklentisi, hedefin çok üzerinde ve yüzde 50’ye yakındı. Ancak 2002
sonunda enflasyon hedefin de altına inip yüzde 29,7’ye düştü. Sonraki üç yılda
da enflasyon hep hedefin altında kaldı ve Türkiye 30 yılı aşkın bir sürenin
ardından yeniden tek haneli enflasyonla tanıştı.
Bu
başarı Merkez Bankası’na ekonomik kamuoyu nezdinde büyük bir güven kazandırdı.
Mesela yüzde 8’lik yıl sonu enflasyon hedefiyle girilen 2005 yılı başında
ekonomik kamuoyundaki yıl sonu enflasyon beklentisi de buna çok yakın ve yüzde
8-8,5 arasındaydı.
AÇIK HEDEFLEMENİN BİLANÇOSU
İşte
bu başarı ve ekonomik kamuoyunda kazanılan güven 2006 başında açık enflasyon
hedeflemesine geçişi getirdi. Bu geçiş sırasında hem Merkez Bankası’nın kendine
güveni tamdı hem de ekonomik kamuoyundaki güvenilirliği çok yüksekti. Yüzde
5’lik yıl sonu enflasyon hedefiyle girilen 2006 başında Merkez Bankası’nın yıl
sonu enflasyon tahmini yüzde 5,5 iken, ekonomik kamuoyundaki beklentiler de
buna çok yakın ve yüzde 5,5-6 arasındaydı. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı.
2006 yılı hedefin neredeyse iki kat üzerinde ve yüzde 9,7’lik enflasyonla
kapandı.
Açık
enflasyon hedeflemesinde sonraki yıllar da pek iyi geçmedi. 10 yılda enflasyon
hedefi sadece iki kez, 2009 ve 2010 yıllarında tutturulabildi. Bu iki yıldaki
başarıda da 2008 ortasında enflasyon hedeflerinin revize edilip
yükseltilmesinin ve 2008-2009 resesyonunun iç talepte yarattığı büyük baskının etkisi
var. 2008 yılında yapılan revizyon olmasaydı, ekonomideki resesyona rağmen
hedefler yine de tutmayacaktı. Diğer sekiz yılda enflasyon hep hedefin üzerinde
çıktı. Bu sekiz yılın yedisinde hedefin etrafındaki 2’şer puanlık belirsizlik
aralığının bile dışına taşıldı.
NEDEN BÖYLE OLDU?
Enflasyon
hedeflemesinde 10 yıllık bilançonun büyük bir başarısızlığa işaret ettiği açık.
Bu başarısızlığın nedenleri konusunda ise şunları söylemek mümkün:
*
Öncelikle Merkez Bankası’nın elinde olmayan bazı faktörlere değinmekte fayda
var. Bunlar arasında geçen yılki gibi küresel gelişmelere ve yurtiçindeki
siyasi belirsizliğe dayalı olarak yaşanan döviz kuru artışları, 2014’teki gibi
kuraklık kaynaklı gıda fiyatı yükselişleri, hükümetlerin bütçe açığını düşük
tutmak için sık sık vergi artışlarına gitmeleri sayılabilir. Merkez Bankası’nın
“bir defalık” gibi gördüğü bu gelişmeler son 10 yıllık dönemde defalarca
tekrarlandığı için enflasyon üzerindeki olumsuz etkisi de neredeyse sürekli
oldu.
*
Merkez Bankası’nın kendisine duyduğu aşırı güvenle özellikle 2011 yılından
itibaren fiyat istikrarı dışındaki hedeflere de yönelmesi de enflasyon
hedeflemesindeki başarısızlığın nedenleri arasında yer alıyor. Merkez Bankası
son beş yılda fiyat istikrarından çok finansal istikrara odaklandı desek yanlış
olmaz. Bu dönemde ekonomideki büyümenin çok aşağılara düşmemesi için de çaba
harcandı. Bu yüzden enflasyon feda edildi. İşin kötü tarafı, merkez bankaları
bu konularda çok muktedir olmadıkları için, bu arada finansal istikrar ve
ekonomik büyüme konusunda da iyi sonuçlar alınamadı.
SİYASİ BASKININ ETKİSİ
*
Merkez Bankası’nın zaman zaman maruz kaldığı ve özellikle son birkaç yıldır
ağırlaşan siyasi baskıyı da enflasyon hedeflemesinde başarıyı engelleyen
faktörlerden biri olarak gösterebiliriz. Siyasi baskının derecesi geçen yıl bu
sıralarda vatan hainliği suçlamasına kadar çıkmıştı. Teoride bağımsız bir
merkez bankasının siyasi baskılara pabuç bırakmaması gerekse de pratikte işler
pek öyle yürümüyor. Bunun örneklerini gelişmiş ülkelerde bile görüyoruz. Siyasi
iktidarla belli bir uyum içinde olmadan hiçbir merkez bankası başarılı bir para
politikası yürütemiyor. Türkiye’de de özellikle geçen yıldan beri siyasi baskı
yüzünden Merkez Bankası’nın para politikasında adım atmaktan çekindiğini
gözlemliyoruz. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, nisan ayında görev süresini
tamamlayıp bayrağı yeni başkana devredene kadar top çevirerek durumu idare
etmeye çalışıyor gibi görünüyor.
*
Örtük hedefleme döneminde ekonomik kamuoyu nezdinde kazanılan güvenin açık
hedefleme döneminde çok çabuk harcanması da bu dönemde başarısızlığa yol açan
faktörlerden biri. Güvenin zor kazanılıp çabuk kaybedilen bir şey olduğu
klişesini, son 10 yıldaki para politikası uygulaması doğruladı. Açık enflasyon
hedeflemesinin ilk yıllarındaki başarısızlıktan sonra ekonomik kamuoyundaki
enflasyon beklentileri ile hedefler ve Merkez Bankası’nın tahminleri arasındaki
fark açıldı. Mesela 2016’ya yüzde 5’lik hedefle ve yüzde 6,5’lik Merkez Bankası
tahminiyle girdik ama ekonomik kamuoyunun yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde
8-8,5 arasında. Enflasyon beklentilerinin yüksek olması fiyatlama
davranışlarını bozarak hedefe ulaşılmasını zora sokuyor.
ŞİMDİ NE YAPMALI?
10
yıllık bu başarısız uygulamanın ardından bundan sonra yola nasıl devam edilmesi
gerektiğine yönelik bir değerlendirme yapıldığında, akla ilk önce “Enflasyon
hedeflemesiyle devam etmeli miyiz?” sorusu geliyor. İktisat teorisi para
politikası uygulamasında şu ana kadar daha ileri yeni bir strateji ortaya
koyamadığı için bu soruya “Evet” yanıtını vermek gerektiğini düşünüyoruz. Zaten
Türkiye’deki başarısızlık da teoriden çok uygulamada yapılan hatalardan
kaynaklanmışa benziyor. Bu nedenle önümüzdeki dönemde başarıya ulaşabilmek için
uygulamayı iyileştirmek gerekli gibi görünüyor.
Uygulamayı
iyileştirmek konusunda ise hem siyasetçilere hem de Merkez Bankası’na düşen
görevler var. Eğer gerçekten enflasyonun fiyat istikrarı seviyesine
düşürülmesini istiyorlarsa siyasetçilerin Merkez Bankası’nın ensesinde boza
pişirmekten vazgeçmesi lazım. Merkez Bankası’nın da artık ayağının yere değmesi
ve para politikasıyla ekonomideki tüm sorunları çözemeyeceğini kabul ederek
sadece enflasyonla ilgilenmesi gerekiyor.
Nisan
ayında Merkez Bankası yönetiminin değişecek olması, ikinci konu açısından bir
fırsat gibi görünüyor. Ancak açıkça söylemek gerekirse siyasetteki mevcut durum
ilk konu açısından bize pek umut vermiyor. Bu konuda yanılmayı umuyoruz.
2008-2009
küresel krizi sonrasında dünyada enflasyon neredeyse ölmüşken ve hatta gelişmiş
ülkeler deflasyon tehlikesinden muzdaripken, Türkiye’nin hala fiyat istikrarına
ulaşamaması garip bir durum. Fiyat istikrarına ulaşılamaması yatırım eğilimini olumsuz
etkileyerek uzun dönemde büyümeye zarar veriyor. Hazır emtia fiyatları da
yerlerde sürünüyorken, Türkiye’nin artık bu sorunu halletmesi gerekiyor.
2015’İ YÜZDE 8,8 ENFLASYONLA KAPATTIK
Enflasyonda
2015 yılını da hedefin çok üzerinde kapattık. Tüketici Fiyatları Endeksi’ndeki
(TÜFE) yıllık enflasyon aralık ayında yüzde 8,8 oldu. Bu oran yüzde 5’lik
hedefi 3,8 puan aşıyor. Yani hedefin etrafındaki 2’şer puanlık belirsizlik
aralığı da yine aşılmış bulunuyor.
2015’te
enflasyon sadece hedefin değil, Merkez Bankası’nın tahminlerinin de çok
üzerinde çıktı. 2015’e girilirken Merkez Bankası’nın yıl sonu enflasyon tahmini
yüzde 6,1’di. Üstelik bu tahmin ocak ayında yüzde 5,5’e indirilmişti. Yıl sonu
enflasyon tahmini nisan ayında yüzde 6,8’e, temmuz ayında yüzde 6,9’a ve ekim
ayında yüzde 7,9’a çıkarıldı. Bu tahminlerden sonuncusu bile tutmadı.
Oysa
yılın ikinci yarısında olumsuza dönecek olan “baz etkisi” nedeniyle 2015’in
yüzde 8-9’luk bir enflasyonla kapanma ihtimalinin yüksek olduğu daha yılın
başından belliydi. Hatırlarsanız mart ayında bu sayfalardaki “Enflasyonun Yol
Haritası” başlıklı yazımızda bunu belirtmiştik. Olumsuz baz etkisi yanında
döviz kurlarındaki tırmanış da daha o zamandan enflasyonu tehdit ediyordu.
Gerçekleşme büyük ölçüde beklediğimiz gibi oldu.
2016’nın
enflasyon hedefi yine yüzde 5 düzeyinde. Merkez Bankası’nın geçen ekim ayında
yaptığı 2016 sonu enflasyon tahmini ise yüzde 6,5’ti. Yalnız ocak ayında
yenilenen Orta Vadeli Program’da (OVP) 2016 yıl sonu enflasyon tahmininin yüzde
6,5’ten yüzde 7,5’e çıkarıldığını gördük. Dergimiz baskıdayken 2016’nın ilk
Enflasyon Raporu yayınlanacak. Muhtemelen bu raporda enflasyon tahmini yükseltilecek.
Bizim hesaplarımız, şu anda 2016 için yine yüzde 8-9 arasında bir enflasyona
işaret ediyor. Ekonomik kamuoyundaki yıl sonu enflasyon beklentisi de şu anda
yüzde 8-8,5 arasında bulunuyor. Petrol ve emtia fiyatlarındaki düşüş bu yıl da
enflasyonu olumlu etkileyebilir. Ancak asgari ücretteki yüzde 30’luk artış ve
döviz kurlarında yükselişin devam etmesi enflasyona olumsuz yansıyacağa
benziyor.
DIŞ TİCARETTE GERİLEME VAR
Gümrük
ve Ticaret Bakanlığı’nın (GTB) verilerine göre, 2015 yılında 143,9 milyar
dolarlık ihracat ve 207,1 milyar dolarlık ithalat yaptık. 2015’te hem ihracat
hem de ithalat önceki yıla göre gerileme gösterdi. İhracattaki düşüş yüzde 8,6
olurken, ithalattaki düşüş ise yüzde 14,5’i buldu. İthalattaki gerileme daha
fazla olduğu için 2015’te dış ticaret açığında da gerileme yaşandı. Dış ticaret
açığı yüzde 25,5’lik düşüşle 63,1 milyar dolara indi.
2015’te
dış ticarette yaşanan düşüşte fiyat hareketlerinin önemli rolü var. Petrol ve
emtia fiyatlarındaki düşüş, özellikle ithalat faturasına olumlu yansıdı. Ancak fiyat
hareketleri dışarıda bırakıldığında yani reel dış ticarete bakıldığında da pek
fazla yükseliş görünmüyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verileri,
ocak-kasım döneminde önceki yıla göre ihracat miktar endeksinin sadece yüzde
1,5, ithalat miktar endeksinin de yüzde 1,4 arttığını gösteriyor. Avrupa’da bir
türlü canlanma yaşanamaması, Rusya’daki resesyon ve komşu ülkelerdeki
çatışmalar, 2015’te ihracatı olumsuz etkiledi. Türkiye ekonomisindeki yavaş
büyüme de ithalatın reel olarak yerinde saymasına yol açtı.
Dış
ticaret açığında yaşanan düşüş, cari işlemler dengesine olumlu yansıyor.
2014’ün sonunda 46,5 milyar dolar olan yıllık cari açık kasım ayında 34,7
milyar dolara kadar indi. 2015’in 33 milyar dolar civarında bir cari açıkla
kapanmış olması mümkün görünüyor. 2015’te cari açığın milli gelire oranı da
yüzde 5’in altında çıkacağa benziyor. Ancak dış ticaret verileri ekonomideki
büyüme açısından pek iyi sinyal vermiyor.
BÜTÇE 22,6 MİLYAR LİRA AÇIK VERDİMerkezi yönetim bütçesi 2015 yılını 22,6 milyar lira açıkla tamamladı. 2014 yılındaki bütçe açığı 23,4 milyar liraydı. Buna göre 2015’te bütçe açığında yüzde 3,3 düşüş yaşandı.
2015’te
bütçe harcamaları yüzde 12,8 artışla 506 milyar liraya ulaştı. Buna karşılık
bütçe gelirleri ise yüzde 13,6 arışla 483,4 milyar lira olarak gerçekleşti.
2015’te
bütçe açığının düşüş göstermesinin birkaç nedeni var. Bunlardan biri, ekonomideki
yavaş büyümeye rağmen iç talepteki cılız toparlanmanın vergi tahsilatında yüzde
15,6 artış getirmesi. Özellikle 4,5G ihalesinden elde edilen lisans bedeliyle artan
özelleştirme gelirleri de 2015’te bütçeyi olumlu etkiledi. Faiz ödemelerindeki
artışın nispeten düşük kalması da bütçeyi olumlu etkileyen faktörler arasında
yer aldı.
2015
yılındaki bütçe açığı, yılbaşındaki 21 milyar liralık hedefi biraz aştı. Buna
da faiz dışı harcamaların hedeflendiği gibi frenlenememesi yol açtı. Faiz dışı
harcamalarda hedeflenen artış yüzde 5,2 iken gerçekleşme yüzde 13,6’yı buldu.
Gelirlerdeki artış da yüzde 6,6’lık hedefi ikiye katlamasaydı, 2015’te bütçe
açığında düşüş yerine ciddi bir artış olabilecekti.
1
Kasım’da tekrarlanan genel seçim nedeniyle 2016 yılına geçici bütçeyle girdik.
2016’nın esas bütçesi şu sıralarda mecliste görüşülüyor. Bütçenin yeniden
hazırlanması nedeniyle geçen ekim ayında yayınlanan Orta Vadeli Program da ocak
ayında yenilendi. Yeni Orta Vadeli Program’da (OVP) özellikle bütçe
hedeflerinde çok ciddi bir revizyon var. AKP’nin hakim olduğu seçim hükümeti
döneminde hazırlanan eski OVP’de bütçe konusunda çok iddialı hedeflere yer
verilmişti. Buna göre bütçe açığı 2016’da 15,4, 2017’de 14,8 ve 2018’de ise
11,1 milyar liraya çekilecekti. Aynı yıllarda bütçe açığının milli gelire oranı
ise s��rasıyla yüzde 0,7, yüzde 0,6 ve yüzde 0,4 olacaktı. Yani 2018’e
gelindiğinde bütçe açığı neredeyse sıfırlanacaktı. Yine bir AKP hükümeti
tarafından hazırlanan yeni OVP’de ise bu hedeflerden çark edildiği görülüyor. Buna
göre bütçe açığı bu yıl 29,7, 2017’de 25 ve 2018’de ise 23,1 milyar lira olacak.
Bu yıllarda bütçe açığının milli gelire oranının ise sırasıyla yüzde 1,3, yüzde
1 ve yüzde 0,8 olması hedefleniyor.
IMF, BÜYÜME TAHMİNLERİNİ DÜŞÜRDÜ
Uluslararası
Para Fonu (IMF), küresel ekonomiye ilişkin büyüme tahminlerini geçen ay revize
etti. Yeni tahminler, geçen ekim ayında yayınlanan World Economic Outlook (WEO)
raporunda yayınlanan önceki tahminlere göre düşüş içeriyor.
Ekim
ayında yüzde 3,6 olan 2016 yılı küresel büyüme tahmini şimdi yüzde 3,4’e
çekilmiş durumda. Bu revizyon daha çok gelişmekte olan ülkelerde yaşanan
gelişmelerden kaynaklanıyor. Özellikle Brezilya’da siyasi belirsizlik nedeniyle
resesyonun derinleşeceğinin öngörülmesiyle düşük petrol fiyatlarının Ortadoğu
ekonomilerini olumsuz etkileyeceği beklentisi, küresel büyüme tahmininin aşağı
çekilmesinde önemli rol oynamış bulunuyor. Dünya ekonomisinin lokomotifi olan
ABD’de şimdi daha ılımlı bir büyüme beklenmesi de küresel büyüme tahmininin
aşağı çekilmesine yol açan faktörler arasında yer alıyor. Çin’deki ve diğer
sorunlu ekonomilerdeki yavaşlamanın küresel ticaret hacminde de yavaşlama
getireceği beklentisinin de küresel büyüme tahmininin aşağı çekilmesinde etkisi
var.
IMF’nin
revize tahminlerinde Türkiye’ye ilişkin bir bilgi yok. Ancak küresel ekonomiye ilişkin
aşağı yönlü revizyonlar, Türkiye’ye olumsuz yansıyacak gibi görünüyor. Dünya
ticaretinde şimdi daha düşük bir artış beklenmesi, ihracatta 2016 yılında da
zorlanacağımızı düşündürüyor. En önemli pazarımız olan Avrupa’da geçen
yılkinden çok farklı bir büyüme beklenmiyor. Bu nedenle bu pazara daha fazla
mal satmamız biraz zor gibi. Petrol fiyatlarındaki düşüş yüzünden Ortadoğu’daki
alternatif pazarlarda da işimiz zor olacağa benziyor. Rusya ile aramız kasım
ayında başlayan siyasi kriz yüzünden zaten bozuk. Fakat bu kriz olmasaydı da
Rusya’da resesyonun sürmesi nedeniyle bu ülke pazarından bize çok fayda gelmeyecekti
gibi görünüyor. Kısacası, IMF’nin yeni tahminleri bizim için pek de olumlu bir
tabloya işaret etmiyor. Bu yıl sadece petrol fiyatlarındaki düşüşün cari açığa
olumlu etkisiyle yetinmek zorunda kalacağız gibi görünüyor.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?