Ülker Alıyormuş Sözü Prim Yapıyor

Orhan Özokur / Ülker İcra Kurulu Başkan Yardımcısı    Ülker, son dönemin yıldız gruplarından… İcra Kurulu Başkanı Orhan Özokur, bugünkü stratejinin temelinin 1987 yılında atıldığını söyl...

1.02.2003 02:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Orhan Özokur / Ülker İcra Kurulu Başkan Yardımcısı  
 
Ülker, son dönemin yıldız gruplarından… İcra Kurulu Başkanı Orhan Özokur, bugünkü stratejinin temelinin 1987 yılında atıldığını söylüyor. Bundan sonra Ülker’in ana işi çevresinde büyümeye devam edeceklerini belirtiyor. “Stratejik işbirlikleri” ve “bütünleşmeleri” kilit vizyon olarak değerlendiriyor. Bu agresif büyümeyi bazı şirketlerin kullanıdığına dikkat çekiyor ve “Bazıları kendisiyle ilgili piyasada rekabet yaratmak istiyor, kimisi de kendini hatırlatmak istiyor” diye konuşuyor.  
 
Ülker, Türkiye’nin son yıllardaki “yıldız” gruplarından biri. Çok fazla medyada gözükmüyorlar. Belki bu nedenle son dönemdeki atılımları için grubun aslında 10 yılı aşkın bir süredir çalıştığı pek fark edilmedi. “Ülker’de neler oluyor, neler yapıyorlar?” gibi sorular çok sık ortaya atılıyor, çeşitli yorumlar yapılıyor.  
 
Oysa, Ülker Grubu, karar anlamında 1987 yılından bu yana, operasyon anlamında ise 1990’lı yılların başından beri sektöründe bir dünya markası, lider bir şirket olmak için planlı bir çalışma yürütüyor. Bu strateji ağırlığı profesyonel yöneticilerden oluşan bir kadro tarafından yürütülüyor.  
 
Bu süreci ve geleceğe yönelik hedefleri, Ülker’in bilinmeyenlerini İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Orhan Özokur’dan dinledik. Özokur, grubun kurucusu Sabri Ülker’in damadı. Oğul Murat Ülker ile birlikte grubun stratejilerine yön veren iki aile üyesinden biri. Orhan Özokur, Capital’e verdiği söyleşi, aynı zamanda basındaki geniş kapsamlı ilk söyleşisi oldu:  
 
Ülker’in hayatında dönüm noktası diyebileceğiniz önemli tarihler var mı? Bunlardan bize bahsedebilir misiniz?  
 
Gerçekten Ülker'in hayatında benim görebildiğim üç önemli safha var. Bunlardan bir tanesi, 1944 yılında iki kardeşin harp sonrasında, İkinci Dünya Savaşı koşulları içinde, zor sahalardan biri olan bisküvi üretmeye karar vermeleri ve günde 200 kilo undan bisküvi üretmek üzere harekete geçmeleri. Bu birinci önemli safha.    
 
İkinci dönün noktası, 1972 yılında yine ekonomide zorlukların yaşandığı bir dönemde, ağırlıkla çikolata ve çikolata kaplamalı ürünler yapmak ve yine bisküvi üzerine yeni bir yatırım projesini hayata geçirmek. Bu proje 1975 yılında devreye girdi. Bu da Ülker'in hayatında önemli bir dönemdir. Bu yatırımla, Batı’da görülen benzer önemli ürünleri üretmek mümkün olmuştur. Bu yatırım Türkiye gıda sanayiine çok önemli katkılar yapmıştır.  
 
Üçüncü dönüm noktası ise 1987 yılında amcamızın ve çocuklarının Ülker Grubu'ndan ayrılmak istemeleri üzerine, Ülker Grubu'nda kalan Sabri Ülker, oğlu Murat Ülker ve benim ileriye bakış üzerine bir vizyon seçmemiz. Açıkça, “Biz bu işte ileriye gidebiliriz, daha iyi şeyler yapabiliriz kanaatini ve kararlılığını” ortaya koymamızdır.  
 
Ailenin ayrılmasından sonra, Ülker'de daha kolay karar alınabilen bir döneme mi geçildi?  
 
Evet... Hem karar verme açısından, hem de biz burada iki kardeşin kurmuş olduğu 1944'den beri gelen serüvenin 1987'de noktalanma ihtiyacından sonra, kalan grup için ‘tamam biz bu işi geliştirebiliriz’ inancıyla hareket etmemiz, Ülker için önemli bir dönüm noktası olmuştur.  
Tabii bu gelişim kararları daha rahat alabilmek, yapılabilecek projeleri görebilmek ve önüne daha sağlıklı bakabilmek ile mümkün olmuştur.  
 
Bugün 2000'li yıllardaki Ülker'in vizyonu o günlerde mi çizilmişti?  
 
1987'den sonra Ülker'in hayatında önemli bir sayfa açılmıştı. Bugünkü atılımların vizyonu ve strateji o günlerde çizilmişti.  
 
Ülker Grubu için Türkiye’de gıdadaki en büyük grup diyebilir miyiz?  
 
Bugün tabii pazar payı olarak baktığımızda, bisküvi ve çikolatada pazar payımız yüzde 60'lar seviyesindedir. Yeni girdiğimiz sahalarda da durum aynı. Örneğin, son 8 yıldır girdiğimiz yağda ve son 4 yıldır girdiğimiz sütlü ürünler sanayiinde de üretim kapasitesi açısından birinci sıradayız diyebiliriz. Yağ ve sütte de günlük işlediğimiz miktarlar itibariyle tonaj olarak önde olduğumuzu söyleyebiliriz.  
 
Tüm gıda sektörü için ise net bir şey söylemek zor. Gıdanın bazı alanlarında yokuz. Örneğin, et üretiminde yokuz. Fakat dediğim gibi, halihazırdaki mevcut olan sektörler içinde kapasitemiz itibariyle birinci sıradayız.  
 
Bugün tüm grubun cirosu nedir?  
 
Ülker Grubu'nun bugün cirosu 1.7 milyar dolardır.  
 
Grubun lokomotif ürünleri ya da alanları hangisi? En büyük ciroyu yapan alanlar hangileri?  
 
Şu anda gıda sektöründe 1.3 milyar doları geçtik.  
 
Ürün bazında cirolar nasıl oluşuyor?  
 
Bisküvi-çikolatada 800 milyon dolar, yağda 300 milyon dolar, sütte ise 250 milyon dolar civarında diyebiliriz.  
 
Ülker Gıda dışında hangi alanlarda faaliyet gösteriyor? Yani 1.7 milyar doların, 1.3 milyar doları gıda ise geri kalan miktar hangi sektörlerden ya da alanlardan geliyor?  
 
Bunlar ambalaj sektöründeki yatırımlarımızdan, lojistik, bilgisayar üretimi gibi sahalardan geliyor.  
 
Bugün Ülker Grubu'nun kaç şirketi ve çalışanı var?  
 
58 şirket ve 17 bin 500 civarında çalışanı var.  
 
Ülker'in ihracatı ne kadar?  
 
İhracat 150 milyon doların üzerinde.  
 
Dünyada üretim kapasitesi ve cirolar açısından baktığımızda Ülker Grubu'nun nasıl bir yeri var?  
 
Bundan birkaç yıl önce Candy Industry dergisi bir araştırma yapmıştı. Bu araştırmaya göre, Ülker Grubu,  dünyada 18. büyük gıda grubu olarak gözüküyor.  
 
Biz konsolide bilanço rakamlarına göre hesapladığımızda ise kendimizi 12. sırada konumlandırıyoruz. Çünkü, orada Ülker'i çikolata-bisküvi ağırlıklı tanıyarak, ciromuz itibariyle buraya koymuşlar. Grup olarak bakmamışlar. Fakat diğer alanları, özellikle son dönemdeki süt ve sütlü ürünlerle ilgili ciromuzu da eklediğimizde, dünyadaki yerimiz daha da yukarılara çıkabiliyor.  
 
Türkiye'de de ilk sıralarda olduğunuzu söyleyebiliriz herhalde?  
 
Bugün tabii gıda da farklı gruplar var. Yaşar Grubu, Koç Grubu, Sabancı Grubu ve diğerleri önemli yer tutuyor. Onların bir de market zincirleri var. Karşılaştırma ölçüleri tam tutmuyor. Fakat üretim noktasında, kapasite ve üretim itibariyle de biz Türkiye'de önde geliyoruz.  
 
Ülker'in bize yönetim yapısından bahseder misiniz? Bugünkü organizasyon şeması nasıl şekilleniyor?  
 
Özellikle 1987'deki ailenin yeni kararlarından sonra, kurumsallaşmaya doğru geçişi benimsedik. Bu süreci hızlandırdık. Bunun sonucunda da 1993 yılında yağ sektörüne girerken, profesyonel yöneticiler transfer ettik. Sütlü ürünlerle birlikte de, 1998 yılında aynı stratejileri izledik.  
 
Bu süreç içinde,  yönetimin profesyoneller tarafından yapılması gerektiğini göz önüne alarak, o devreler içinde önemli insanları o seviyelere yetiştirdik. Bu noktada şimdi 5 tane grup başkanlığımız var. Çeşitli yöneticileri seçerek, hem yurt içinde, hem yurt dışında seminerlere gönderdik. Ve bugün bu 5 grubun başında bulunan arkadaşların her biri, yetenekli, tecrübeli, profesyonel arkadaşlardır ve şirket yönetiminde çok önemli rol almaktadırlar.  
 
Bu grupları sayar mısınız?  
 
Ülker Grubu, Gıda Grubu, Tüketici Grubu, Ambalaj-Hizmet Grubu ve Ticaret Grubu... Ülker Grubu'nun başında 30 yıldır bizde çalışan Necdet Buzbaş Bey bulunmaktadır. Bu grup içinde ağırlıklı olarak bisküvi, çikolata, kek, şekerleme unlu ve şekerli mamullerin üretimi ile ilgili fabrikalar var.    
 
Gıda Grubu'nda yağ, margarin ve sütlü ürünler var. Bu grubun başında Metin Yurdagül Bey bulunuyor. O da son derece tecrübeli bir yöneticimizdir.  
 
Tüketici Grubu'nun başında Taner Karamollaoğlu Bey bulunmaktadır. Bu grubun içinde 3 tane pazarlama şirketimiz var: Atlas Pazarlama, Merkez Pazarlama ve Rekor Pazarlama... 200 binin üzerindeki satış noktasına devamlı hizmet götüren bir sistemdir bu. Güçlü bir network ağı kurulmuştur.  
 
Dr. Yener Sonuşen, Ambalaj ve Hizmet, Mustafa Yaşar Serdengeçti ise Ticaret Grubu’nun başındadır. Bu arkadaşımız da bizde neredeyse 20 senedir çalışıyor. İhracat pazarlarını son derece iyi bilen, aynı zamanda satın alma mevzuunda çok etkili bir arkadaşımız.    
 
Ticaret Grubu kapsamına neler giriyor?  
 
Grubun satın alması bu grubun içine giriyor. İkincisi ihracat var, ki bu bizim için çok önemlidir. İthalat buradan geçiyor. Bugün Ülker'in 1 milyar doların üzerinde iç ve dış satın alması var.  
 
Ülker’de tepe yönetimi nasıl oluşuyor ve karar mekanizması nasıl çalışıyor?  
 
Ülker'in en tepesinde bir icra kurulu vardır. Ülker'deki bu 5 grubun başındaki profesyonel yönetici, aynı zamanda icra kurulunda da üyedir. İcra kurulunun başında Murat Ülker var ve ben de yardımcısıyım. Ülker'in bugünkü icraatını sağlayan yapı, adı üstünde bu icra kuruludur. Tüm profesyonel grup başkanları ve yardımcıları bu icra kurulunun üyesidir. Tamamı 12 kişiden oluşuyor. Her hafta icra kurulu bir toplantı yapar.  
 
Sayın Sabri Ülker, grubun onursal başkanıdır. Bunun haricinde her şirketin yönetim kurulu ayrıdır. Orada kendi kararlarını verirler. İcra kurulu ise Ülker Grubu’nda tepesinde, çatıyı oluşturan yapıdır. Tamamen profesyonel bir yapıdır.  
 
Zaten sayarsanız, Sabri Bey onursal başkan, oğlu Murat Ülker icra kurulu başkanı, ben ve Ali Ülker var. Ali Bey de zaten  pazarlama grubunda başkan yardımcısı olduğu için, icra kurulunda görevli. Bugün Ülker Grubu, tamamen demokratik ve profesyonel bir yapı içinde yönetiliyor.    
 
Sizin biraz gözlerden kaçan, profesyonel yöneticileri gruba dahil etmek gibi de bir stratejiniz var sanıyorum?  
 
Tabii grubumuzdaki profesyoneller, işlerinde gerçekten değerleri kabul edilen yöneticilerdir. Burada tabii bazı yöneticiler içimizden, bazı yöneticiler dışardan bize katılmışlardır. Bazıları da entegrasyonlarla bünyeye dahil olmuştur. Örneğin, Ülker, süt tozunu Mis Süt'ten alıyordu. Mis Süt'ü Nestle aldı. Böylece en büyük rakiplerimizden birinden süt tozu almak durumunda kalacaktık. O dönemde Mis Süt'ün genel müdürü ise Zeki Sözen idi. Onu transfer ederek, Ak Gıda'yı kurduk ve süt-sütlü mamuller üretimine girdik.  
 
Bugün ayrıca Zeki Sözen ve Metin Yurdagül de bizim ortağımızdır. Tepe yönetimdeki profesyonellerimizin bir kısmının şirkette hisseleri vardır. Metin Yurdagül de yine yağ grubuzu kuran kişidir.  
 
Ar-Ge Ülker için ne ifade ediyor?  
 
Rakamsal olarak veremeyeceğim ama Ülker'in en büyük güçlerinden biri Ar-Ge'deki çalışmalarıdır. Türkiye'de bugün en gelişmiş gıda laboratuarları Ülker'dedir.  
 
Ülker Grubu'nun çok önemli bir alanı daha var. Ambalaj Grubu. Ülker Grubu'nun ambalaj grubunun gelişmesi sayesinde, Türkiye'de marketlerde bazı ürünlerin sergilenmesi mümkün olmuştur. Çünkü, eskiden bisküvi kutularda satılırdı. Önce Nasaş, sonra Polinas diye bir fabrika kuruldu ve bugün modern ambalaj sanayiinin Türkiye'deki ilk adımlarından biri oldu.  
 
Çünkü, ambalaj, gıda maddelerinin korunmasında ve ömrünün uzatılmasında çok önemli bir sektör. Teknolojinin de önemli olduğu bir sektör. Türkiye'de bu sektörün gelişmesi ve Batı'nın ürünleri ile rakabet edebilmek, ihracat yapabilmek için ambalaj sektörünün gelişmenin büyük önemi vardır. Ülker burada da öncü bir rol üstlenmiştir.  
 
Çok fazla dikkat çekmiyor ama sanıyorum Ülker Türkiye'nin en büyük dağıtım filolarından birine sahip. Bu da  önemli bir gücünüz?  
 
Gerçekten öyle... 1960'lı yıllarda ciddi ve disiplinli bir şekilde Türkiye'deki yol, ulaşım imkanlarının kıt olduğu dönemlerde böyle bir şeye karar verilmiş.  İstanbul'da başlanmış. Sonra diğer şehirlere de yayılmış.  
 
Burada tabii çok önemli bir hizmet, satış noktalarına, onların ayaklarına gidebilmek. Çünkü, daha önce bakkallar, dükkanlarını kapatırlar, toptancılardan mal almaya giderlerdi. Zaman kaybederlerdi. Ayaklarına hizmet götürülünce, aynı zamanda az mal alıp çok çabuk döndürebileceği miktarlarla çalışabilme imkanını buldular  
 
O zaman 200 bin satış noktasına da her hafta uğruyorsunuz?  
 
Evet, 200 bin satış noktasına haftada en az bir kere uğranıyor. Bu tabii ki çok kolay değil. Bakkallar böylece paralarının tümünü buraya harcamıyor ve önemli bir stok yükünden kurtulmuş oluyor. Ayrıca, tüketici açısından bakınca da ürünlerin daha lezzetli daha taze tüketilmesi sağlanmış oluyor. Stokta mal beklemediği için ürünler taze olarak tüketilebiliyor.  
Böyle bir sistemin, bakkala ve tüketiciye çok büyük faydası var. Ve bu sistem daha 1960'lı yıllarda düşünülmüş ve planlanmış. Tabii kademe kademe, zaman içinde geliştirilmiş.  
 
Bu dağıtım zincirinde Ülker sadece kendi ürünlerini mi dağıtıyor?  
 
Temel olarak buradaki stratejimiz Ülker markalı ürünlerin dağıtılmasıdır. Bu iş bu şekilde organize edilmiştir. Zaman zaman bazı firmaların piyasadaki ekonomik durumlarına yardımcı olmak açısından desteklerimiz olmuştur.  
 
Ayrıca bazı şirketlerle de stratejik işbirlikleri yaptık. Bugün Danonesa ile HayatSu ve Akmina’nın dağıtımını üstlendik. Çünkü, grubun stratejileri içinde bu tür stratejik işbirliklerine çok önem veriyoruz.    
 
Ülker son dönemde hep satın almalarla anılıyor. Acaba Ülker Grubu bugüne kadar kaç şirket ya da üretim tesisi satın almıştır?  
 
Ülker, bir defa 1990 yıllardan itibaren, atak, hareketli, yenilikçi, gelişmeye açık berrak bir görüntü çiziyor. Aynı zamanda bunun sonucunda da sanayiye katkıda bulunmak için, devamlı bir arayış ve gelişme trendi içindedir. Böyle olunca Ülker, Türkiye’nin yaşadığı ekonomik koşulların sonucunda, bu kadar hareketli olabilmeyi sağlayamayan diğer yapıların içinde biraz fazla dikkati çekiyor.  
 
Burada, Ülker'in bu stratejik işbirliklerine, hatta buradan bütünleşmeye yönelik politikası, bazı firmaların arzusunu da artırıyor. Bu tür bir oluşum ya da bahis içinde olmayı da istiyorlar. Bazıları kendisiyle ilgili piyasada rekabet yaratmak istiyor, kimisi de kendini hatırlatmak istiyor. Bir şekilde gündeme geliyor. Bunların arasında bizim söylendiği kadar girişimimiz yok. Sonra çıkıp bazıları için biz arkadan açıklama yapmak zorunda kalıyoruz.  
 
Sonuçta satın alarak büyümek de bir strateji... Siz de bunu biraz uyguluyorsunuz sanıyorum?  
 
Bence burada şunu yerli yerine koymak lazım; Bugün Türkiye'nin ve şirketlerin stratejik büyümeye ihtiyacı var. Bu noktada bölgesel büyümeye de ihtiyacı var. Türk sanayii önemli tecrübelere sahip. Zaman içinde bu topraklarda Koç, Sabancı, Dinçkök, Çanakkale Seramik ve daha adını burada sayamadığım birçok köklü kuruluş doğmuş. Yani Türk sermayesi bu armadaların sayesinde Cumhuriyet Türkiye'sinde büyük gelişmeler göstermiş.  
 
Türkiye'nin fazlaca ağlama edebiyatı yapmasını da doğru bulmuyorum. Türkiye aslında çok stratejik bir mevkiide ve son derece önemli bir ülke. Şirket için de aynı şey bence geçerli. Yani bizim biraz kendimizi bulmamız görmemiz lazım...  
 
Türk sanayiinin o derece bedbin olmaması gerektiğini vurgulamak istiyorum. Türkiye'nin, dünyada güçlü bir sanayi yapısını ulaşmak açısından, stratejik işbirliklerini ve bütünleşmeleri çok önemli görüyorum. Türk kuruluşlarının gıda dahil olmak üzere stratejik büyüme sağlayarak sadece Türkiye’de değil, gerektiğinde çevresindeki bölgelere know-how ile ya da yatırımla gidebilmesi gerektiğini düşünüyorum.  
 
Bu arada da dışardan gelebilecek, uluslararası şirketlere karşı da kendi iç yapısını ve gücünü koruyabilecek şekilde, stratejik kararlar verebilmesi lazım. İşte biz orda, bunların gerektiğinde stratejik işbirliği ile gerektiğinde de bütünleşme ile olabileceği kanaatindeyiz. O açıdan da buna çok açık bir politika izliyoruz. Ama dediğim gibi, bunu biraz fazla abartanlar var.  
 
Bu bütünleşmeler yurt dışında da sürecek mi? Bir dünya şirketi olma yolunda neler yapıyorsunuz?  
 
Biz hem içerde hem de dışarıda stratejik bütünleşmeleri hedefliyoruz. Artık yeni yüzyıl, ekonomisi güçlü devletlerin önem arz edeceği bir dönem olacak. Türk sanayicisine de çok önemli görevler düşüyor. Bu noktada biz, içerdeki yapımızın büyümesini sağlarken, dışarıda da, bizim stratejik bulduğumuz ülke ve bölgelerde, kiminde know-how veriyoruz, Ülker markasıyla mal ürettiriyoruz, kiminde royalty alıyoruz. Zannediyorum ki 2003 sonunda bunun sayısı 5-7 ülkeye ulaşacak.  
 
Bu ülkeler hangileri?  
 
Biz artık bazı ülkelerde çok tanındığımız için markamızı vererek üretim yaptırıyoruz. Kazakistan'da kendi fabrikamızda üretim yapıyoruz. Romanya, Mısır, Ukrayna ve Suudi Arabistan’da projelerimiz var. Bu sene sonuna kadar bunların hepsi devreye girecek.  
 
Ülker'in bugün ihracat yaptığı, ürün sattığı ülkeler çok geniş bir coğrafyaya yayılmış durumda. Rekabet açısından,  navlun maliyetlerimizi minimuma indirmemiz gerekiyor. Bu nedenle rekabet açısından, oralarda olmak, avantaj yaratabiliyor.  
 
80'e yakın ülkeye ihracat yapabiliyoruz. Fakat stratejik büyümemiz açısından çok önemli ülkeler var. Bu saydığım ülkelerde çok güçlüyüz. Fakat bu çok güçlü olduğumuz pazarlarda yalnızca ihracatçı olarak ayakta durmanın zorluğu var. Mutlaka oralarda üretici ve bir şekilde üretenlere tanınmış olan haklardan yararlanarak, markanıza destek olmak ve ondan da bir royalty almak konusunda bir karar gerekiyor.  
 
Saymış olduğum ülkeleri o gözle düşündüğümde, Türkiye için de stratejik öneme haiz olan yerler. Ama bir buzdolabı için başka ülkeler de stratejik öneme haiz olabilir. Ama bizim gıda işleri için, bu saymış olduğum yerler, Kazakistan'da, Ukrayna'da bisküvi fabrikalarımızın olması, örneğin Rusya pazarı için, çok önemli. Bu yatırımlarla Rusya'yı çevrelemiş oluyoruz. Bizim için stratejik önemi olan bölgeler.  
 
Yeni alanlarla ile ilgili stratejik kararlar var mı? Örneğin dondurma yatırımına gideceğiniz konusunda bir bilgi var. Yine Mc Donald's Türkiye için bir teklif vereceğiniz konuşuluyor...  
 
Biraz önce de konuştuğumuz gibi, Türkiye'de gıda sektörüne yakın alanlarda bu tip konular gündeme geldiğinde, hemen ‘Ülker alıyormuş’ deniyor.  
 
Burada Ülker hep tevazu içinde oldu. Doğru işler yaptı. Hiçbir yerde, hiçbir grup 60 yıllık hayatında, yanlışlarla bir yere gelemez. Gelse bile kalamaz.  
 
Biz bu doğruları yaparken, fazlaca kendimizi ifade edemedik. Ama, ifade etmeye çalışırken hassas olduğumuz nokta şu: Biz başkalarını kırar mıyız, başkaları tarafından yanlış anlaşılır mıyız, başkalarına tepeden bakıyor görünür müyüz, başkalarını ezer miyiz... Biz grup olarak  işimize bakıyoruz.  
 
Sabri Ülker, benim kayınpederim. ‘Çocuklar işinizi iyi yapın, işinizin en iyisi olun, bırakın dışarıda iş dünyasının kendine göre bir şekillenmesi vardır. Bunlara çok fazla bakmadan kendi işinizin en iyisi olun’ der. Bu nedenle büyüklük ya da yaptığımız atılımlarla ilgili olan çoğu abartılı sözler başkaları tarafından bize atfediliyor.  
 
O zaman tekrar dile getirirsek Mc Donald's da yoksunuz? Dondurmada zaten açıklama yaptınız sanıyorum? Gazlı içecekler gibi sektörler de var…  
 
Evet, Mc Donald's ile ilgili kesinlikle bir şey yok. Fakat dediğiniz gibi, dondurmada projemiz var. Büyümeyi, Ülker'i bir hale kabul edersek bunu destekleyen sahalar üzerine kuruyoruz ve ağırlığını gıda üzerine kuruyoruz.  
 
Bizi meşgul edecek yepyeni sahalarda olmayı düşünmüyoruz. Bu noktadan bakarsak grubun girdiği birkaç mevzu var. Sizin de bahsettiniz içecek mevzuunda daha da işi büyütmeyi düşünüyoruz. Bu yıl soya ürünleri ile ilgili projemiz gerçekleşecek.  
 
Ayrıca, önemli bir kuruluş olan İsviçreli Hero firmasıyla da yaptığımız bebek maması fabrikası bitti. Ve burada zannediyorum bebek maması üretimiyle Türkiye'ye önemli bir katkımız olacak.  
 
Bu projelerin dışında da dondurma üretimine geçiş için çalışmalarımızı hızlandırdık. Burada da demin bahsi geçen stratejik işbirliği konusunu çok önemsiyorum. Geçtiğimiz senelerde Algida ile bu stratejik işbirliği üzerine görüşmelerimiz olmuştu. Ancak, bilahare geçen sene Unilever’in Dammam'daki son teknolojiye sahip entegre bir tesisini alan bir firma vardı. O firmadan da biz bunu satın alma prosedürünü bitirdik, geçen senenin son baharında. Bunun sonucunda, dondurma sektöründe önemli bir kapasite ile faaliyet gösterecek bir duruma geldik.  
 
Dondurmayı yine Ülker markası ile mi üreteceksiniz?  
 
Evet, dondurmayı yine Ülker markası ile üreteceğiz. Zaten bu noktada, Ar-Ge’ye çok önem veriyoruz. Dondurmada da araştırma geliştirme faaliyetleri sürüyor. Bu konuda çok yoğun bir faaliyet içindeyiz. Yeni sezona Ülker markalı dondurma ile girmiş olacağız.  
 
Temeldeki yaklaşımımız dikey entegrasyon içinde, Ülker'i amiral gemisi kabul edip, onun etrafını harelerle desteklemek. Bu nedenle bugüne kadar biz birçok işe üretimde kaliteyi artırmak için girdik. Örneğin, yağ işine girmemizin en önemli nedeni, bisküvi ve çikolata için gerekecek, yağ üretimini geliştirmekti. Fakat oradan, kendi pazarımız için de, pazarlama yapımızı destekleyecek bir ürün ortaya çıkartmak mümkün oldu. Bugün 300 bin tonun üzerinde bir kapasiteye sahibiz. Yine günde bin tonun üzerinde süt işleyen, süt fabrikasına sahibiz.  
 
Önümüzdeki senelerdeki yaklaşımımız, büyümemizi kendi Ar-Ge'mizle oluşturduğumuz ürünler ve bütünleştirmelerle devam ettireceğiz.    
 
Zincir market yapmak ya da satın almak gibi bir plan var mı?  
 
Kesinlikle yok. Bizim işimizin içinde marketçiliğin yeri yok. Neden derseniz? Biz 200 bin noktaya gidiyoruz. 200 bin noktaya hizmet veren bir topluluğun, çıkıpta benim marketim var demesi onlarla rakip olmaya eş değerdir. O nedenle kesinlikle böyle bir projemiz yok. Düşünmediğimiz ve hiçbir zaman da düşünmeyeceğimiz bir iş.  
 
“TÜRK GIDA SEKTÖRÜNDE BOŞ ALAN KALMADI”  
 
Gıda sektöründeki rekabeti nasıl değerlendiriyorsunuz? Rekabet size göre nasıl gelişecek?
 
 
Ülker olarak bu stratejik çalışmaları devam ettirdiğimiz sürece, rekabet koşullarında yabancılarla her zaman mücadele edebilecek konumda olacağımız inancındayım. Türk gıda sektöründe gerçekten onurlu güçlü rakiplerimiz de var. Onların çalışmalarını da takdirle karşılıyoruz.  
 
Belki ekonominin bugünkü durumunda bazı noktalarda yerli  kuruluşların zorlandığı kanaati var. Ama ben, o derece zayıf görmüyorum. Türk sanayiinin, bilhassa Türk gıda sanayiinin güçlü olduğu kanaatindeyim. Ve bu mücadeleyi vererek kendisini ayakta tutabileceği düşüncesindeyim.  
 
Bunlar içinde de çok önemli bir şey, demin de vurguladığım gibi, içerdeki mücadelimizi dışarıya taşımamız lazım. Dışarıda pazarları genişletip, o stratejik bölgelerde büyüyen, yayılan bir Türk sanayi kimliğini oluşturmak gerekli. Rekabette kendimizi savunmak yerine, hücum etmeye ve pazarlarımızı genişleterek güçlenmeye çalışmalıyız. Böylece Türkiye'deki rekabette de güçlü bir konumda oluruz. Devletin de tabii bu tür yönelmelere desteğinin artması lazım.  
 
Türkiye gıda sektöründe sizce hala boş alanlar var mı?  
 
Açıkça söyleyeyim çok azaldı. Bugün Türkiye'de her şey yapılıyor ve pek çok alanda kapasite fazlası da var. Bugün geniş manada, yenilikler kadar verimlilik önemli. Bugün müesseselerin en çok canını yakan şey, tesislerin gününü çok düşük kapasite ile geçirmek zorunda kalması. Ekonomik ortam finansman sorunları nedeniyle, birçok şirket bugün çıkış aramaktadır. Bugün Türkiye'de mali yapının yatırımcıyı, ihracatçıyı  teşvik eden, şevke getiren bir konumda olması sağlanmalı.  
 
“BİR TÜRK ŞİRKETİ OLARAK DÜNYA MARKASI OLMAK İSTİYORUZ”  
 
Bundan 5 yıl sonrası Ülker için neler söyleyebilirsiniz?
 
 
Net olarak 5 sene sonra Ülker'in bugüne kadar vardığı noktadan daha ilerde bir yerde olmasını düşünüyoruz. Ülker, dünya markası olma yolundadır. Bu noktadan hali hazırdaki ihraç pazarlarında daha fazla kökleşmek için, markasının tanınırlılığını ve rekabetçi ruhu taşıdığını daha iyi ifade edebilecek bir yapıya doğru gidecek. İhracat pazarlarımızda daha köklü kalabilmek ve o pazarların yerlisi gibi davranabilecek bir hale gelmek amacındayız.  
 
Yatırım noktasında ise grubun belli bir entegrasyon içindeki gelişmesini tamamlamaya çalışacak. Ve orada daha verimli ve üretken olmayı hedefliyoruz. Bunun dışında da, stratejik öneme haiz memleketlerin dışında da, yine Ülker'in ihtiyaç olduğu yerde de yatırımlarını yapabilmesini planlıyoruz.  Ülker'in bir Türk şirketi olarak, bir dünya şirketi ve markası olmasını sağlamak istiyoruz. Ülker, dünyanın diğer büyük devleriyle mücadele edecek konumda olacak. Ama Ülker bunu yaparken,  kavgacı, agresif değil, akılcı ve üretici, ileriyi gören, milli varlığını ön planda tutan, milli varlığı ile dünya ile bütünleşmiş bir yapıya sahip olacak.  
 
“DÜNYA DEVLERİ ORTAKLIK YA DA İŞBERLİĞİ TEKLİF EDİYOR”  
 
Size bizi satın alın diyen olduğu gibi, özellikle dünya devleri arasında işbirliğine gitmek isteyen, ortaklığa gitmek isteyen şirketler de oluyor mu? Siz bu tip tekliflere nasıl yaklaşıyorsunuz?
 
 
Bu tip teklifler oluyor. Ülker, daha iyilere ulaşabilmek için her türlü yaklaşıma hazır. Hem sratejik işbirliklerine hem de bütünleşmelere hazır. Dünya devleri ile de her türlü işbirliği yapabilir. Önemli olan hedef, bir Türk kuruluşu olarak buralara gelmiş Ülker'in, daha da büyümesi ise akılcı olan bütün davranışların içinde olacaktır. Ülker bugün kabuğunu kırmış ve dünya şartlarında rekabet eden, tecrübe sahip bir şirkettir. Kendi gücümüzü ihmal etmeden, milli varlığımızı düşünerek doğru olan her şeyin yanında oluruz.  
 
Ama milli kimliğinizi koruyarak sanıyorum... Hep bunu vurguluyorsunuz?  
 
Onu şöyle söyleyeyim, Cumhuriyet Türkiye'sinde yetişmiş, gelişmiş bir Ülker, bu toprağa olan saygısının sonucunda, bu memlekete döviz getiren, bu memlekete hizmet eden görüntüsünü hep korumalıdır. Milli deyince benim ifademden bunu anlamak lazım.  
 
“KREDİ VERMEK İÇİN PEŞİMİZDEN KOŞTURUYORLAR”  
 
Ülker Grubu tüm bu büyümesini nasıl finanse ediyor? Kredi kullanıyor musunuz? Yoksa öz sermaye ağırlıklı yatırımları mı tercih ediyorsunuz?
 
 
Bugün büyümek için, öncelikle öz sermayemizi güçlü tutmaya çalışıyoruz. Sizin Aralık sayınızdaki "En beğenilen şirketler" araştırmasında çıktığı gibi, finansal yapısı, sağlamlığı dolayısıyla hep teveccüh görüyoruz.  
 
"Finansal sağlamlık" açsından, derginizin sıralamasında Akbank’tan sonra ikinci sırada olmamızın bir ifadesi olarak, dünyanın birçok yerinden, çok büyük destekler bulabiliyoruz.  
Türkiye'de  kredi koşullarının zorluğu ve büyümeye engel olmasını aşabilmek için, biz öncelikle bir defa kendi sermaye yapımızı çok kuvvetli tutarak, hareket ediyoruz.  
 
Ülker'i, sizin araştırmanızda çıktığı gibi değerlendirenlerin sayısı çok fazla. Bu nedenle, çok takdir edenler ve destek olmak, kredi vermek için peşimizde koşturanlar var açıkçası.  

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz