Güven ve aile şirketleri

Güvensizlik ve iletişim eksikliği bir aile şirketinin üzerinde korkunç bir psikolojik baskı yaratır.

1.08.2013 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Güven ve aile şirketleri
Aile şirketi üyeleri arasında yapılan önemli iş sohbetlerinde, aile dışından dostlarla yapılanlara kıyasla çok daha fazla güven ve yakınlık olması gerekir. Bunun kaynağı ise aileden şirketin içine doğru süzülen olgunlaşma seviyeleri, evrimleşen yaşam aşamaları, yerleşik tepkiler ve kişilerarası çekişmelerdir. Bir ailede, liderlik ekibinde veya bir organizasyonda güven ve iletişim yıkıldığında, iş yapmanın maliyeti olağanüstü artar. Kurumun kârlılığına darbe vuran güven eksikliğiyle yetersiz iletişimin telafi edilebilmesi için ekstra adımlar atılması gerekir. Burada duygusal yönden ızdırap çekilmesinin yanı sıra herşey daha uzun sürede yapılır ve hem gereksiz hem de dolambaçlı yollara sapılır.

Başarısızlığın, varlıkların kontrolünün istemeden kaybedilmesi olarak tanımlandığı bir araştırmada, 3 bin 250 zengin ailenin yüzde 70’inin varlıklarının transferinde sınıfta kaldıkları görülmüş. Araştırmacılar burada, zengin bir ailede başarısız olan geçiş sürecinin başarılı olanlardan temel anlamda nasıl farklı olduğu sorusunu sorarak, zenginliğin sadece üç kuşak içinde yitirildiği ve hiçbir iş tecrübesi olmayan üçüncü kuşağın tüm varlıkları talan ettiği “zenginlikten sokağa düşme” fenomeniyle yüzleşmişler. Onlar nihayetinde bu durumun temel nedenlerinin ailenin kendi içinden kaynaklanığı ve psikolojik kalıplara finansal veya iş planları kadar önem verilmemesinin yol açtığı sonucuna varmışlar.

Bu araştırma aslında varlık kaybının baş nedeninin aile içinde güven ve iletişimin çökmesi olduğunu gösteriyordu (yüzde 42). Listedeki ikinci neden ise ebeveynlerin kendi çocuklarını varlık yaratma ve yönetme konularında yeterince iyi eğitmemiş olmasıydı (yüzde 17).

Bir aile şirketi içindeki ilişkiler tıpkı bir savaş arabasının tekerlekleri gibidir. Tekerlekler dengeli ve aynı hiza-dalarsa orada enerji ve üretkenlik vardır. Ancak çatladıkları takdirde her şey yavaşlamaya başlar ve sonunda araba devrilir. Eğer bir ilişkide taraflardan biri diğer tarafı kırarsa, çeşitli maliyet seviyeleri olacak şekilde başarı mo-mentumunu da çökertir. Böylesi bir kırılma en yaşlısından en gencine ve hatta iş ortamının dışındaki aile üyelerinden bile olmak üzere çeşitli yerlerden veya bambaşka insanlardan kaynaklanabilir.

Güçlü bir ilişki, güven duyulmasını ve iletişim kurulmasını sağlar ve güce veya kontrole değil ama eşitliğe ve karşılıklı saygıya dayanır. Bir ilişkinin bozulması için tek bir çivinin yerinden oynaması bile yeterliyken onu yeniden düzeltmek ve korumak için ise çok fazla çaba gösterilmesi gerekir. Bu psikolojik dinamik için Almanların sık sık kullandıkları bir deyim vardır: ein Haar in der Suppe, yani çorbadaki saç teli. Lezzetli bir güveç yapmak için çok fazla bileşen gerekir, ancak onu berbat etmek için tek bir uyumsuz bileşen bile yeter. Güven, kurulabilir, ölçülebilir, test edilebilir ve tamir edilebilir bir olgudur.~
Güven aslında kişilerarası ve organizasyonel ortamlarda belirsizliği azaltmanın bir yoludur ve birleştirici ve üretken profesyonel ilişkilerin olmazsa olmazıdır. Güven duygusu azaldıkça, insanlar kendilerini koruyucu tutum ve davranışlara mecbur bırakılmış gibi hisseder ve çok daha dikkatli davranarak daha fazla disiplin isterler.

Güven daima iki somut işlevle ilişkilidir: Karakter ve yeterlilik. Karakter bir insanın değerleri, davranışları, alışkanlıkları ve öncelikleriyle ilintilidir. Yeterlilik ise onun eğitimi, becerileri, sorumlulukları, yükümlülükleri ve aile, şirket veya toplum içindeki başarıları ile alakalıdır. Karakter, dürüstlüğü ve azimliliği kapsar ancak yeterlilik ise kapasiteler ve geçmiş performansla ilgilidir. Bir insanın dürüst, saygın ve samimi olduğunu düşünebiliriz ancak herhangi bir şekilde sonuç üretemiyorsa o kişiye güvenmeyiz. Bu durumun tersi de doğrudur. Bir kişi ne kadar müthiş yetenekli ve geçmişteki performansı ne kadar mükemmel olursa olsun, eğer küçük veya büyük konularda dürüst değilse o insana da güvenemeyiz.

Bir aile şirketinin performansı, halka açık klasik bir şirketinkinden çok daha farklı görünür. Ecole Polytechnique’deki Yönetim ve Ekonomik Araştırmalar Merkezi’nde yapılan bir araştırmada, birkaç ülkede faaliyet gösteren 149 tane aile kontrolünde olan ama halka açık yapıya sahip şirketin listesi çıkarılmıştı. Bu şirketlerden her birinde hisselerin dikkate değer bir oranı ailenin mülkiyetindeydi. Bu araştırmadan elde edilen sonuçlar, aile şirketlerindeki liderlerin performanstan çok dirençliliğe odaklandıklarını gözler önüne seriyor. Ekonominin güneşli günlerinde, aileler tarafından yönetilen şirketler, halka açık şirketler kadar çok para kazanamıyor. Ancak ekonomi çökmeye başladığında aile şirketleri bu akranlarını açık ara farkla gölgede bırakıyor.

Pazar yeri veya ekonomik iklim ne olursa olsun, aile şirketi liderleri ve üyelerinin büyük bir çoğunluğu, başarısızlığın en yaygın nedeninin aile dinamiklerinin kendi içinde olduğunu düşünüyor. Bu gibi şirketlerin yüzleştikleri kritik sorunlar daha çok iş tabanlı değil ama aileden kaynaklanıyor: Yani zaman içinde değişen ve psikolojik anlamda hem ilgi hem de düzeltme gerektiren değerler, ilişkiler ve kişiliklerle ilgili sorunlar.

Peki iş dönüp dolaşıp güven unsuruna geldiğinde siz ve aileniz nasıl birbirinize kenetleniyorsunuz?

Dr. Edgell Pyles, David Bork’un meslektaşı PhD’li bir psikologdur.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz