Yaratıcı sınıf ve yeni normlar

Tarih boyunca sanatın ve bilimin gelişmesi birbirine paralellik göstermiştir

1.07.2010 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Yaratıcı sınıf ve yeni normlar
90’ların başında Pasteur’dan Einstein’a kadar uzanan 150 üstün bilimci üzerinde Robert Root-Bernstein tarafından yapılan bir biyografi çalışması, bu sınıfa girenlerin aynı zamanda müzisyen, artist, ressam, yazar ya da şair olduklarını ortaya çıkardı. Örneğin Galileo bir şair ve edebiyat eleştirmeni, Einstein tutkulu bir kemancıydı.
New York’un fakir semtlerinden South Bronx’da kurulu St. Augustine okulu, öğrencilerinin çoğunun annesi babası ayrılmış ve etnik kökenli olmalarına rağmen son yıllarda Amerika’nın en başarılı eğitim kurumları arasına girdi. Nedeni araştırıldığında, okulun müfredat programının bütünüyle müzik, yaratıcı yazım, görsel sanatlar ve dans üzerine oluşturulduğu görüldü.  
İngiltere’de yayımlanan “Nature” dergisinde yer alan bir incelemeye göre Kaliforniya Üniversitesi öğrencilerine zeka testlerinden önce Mozart dinletilmesi, öğrencilerin 8-10 puan daha yüksek not almasını sağladı.
YARATICI PROFESYONELLİĞİN DİNAMİĞİ
Tarihin en çarpıcı gerçeklerinden biri, tüm sanat dalları, hangi ülkelerde ve hangi zaman dilimlerinde gelişme göstermişse bilim, inovasyon, matematik ve teknolojinin oralarda, aynı zaman kuşağında ilerleme kaydettiğidir. Bu gerçeğin toplumları yönlendireceği kesindir.
Amerika’da çalışanların yüzde 30’u (28 milyon kişi), Avrupa’dakilerin yüzde 15’i (26 milyon kişi) yaratıcı sınıfa girer. Yaratıcı sınıfa dahil olanlar, çalıştığı alanda yeni fikirler, yeni  teknoloji ve yaratıcı içerik üretir. Bu nedenle “yaratıcı sınıf” kavramı, mühendislik ve bilimi, tasarım ve mimarlığı, araştırma ve inovasyonu, eğitimi, müziği, güzel sanatları, evrimsel ekolojiyi ve nitelikli eğlenceyi de kapsar. Bu sınıfa giren kişiler, ortak yaratıcı değerler sistemini ve sevgiyi paylaşır ki bu da süper egoyu, yaratıcılığı, farklılığı ve erdemi ön plana çıkarır. Özetle bu sınıfa ait bireylerin, ister kültürel ister tekno-ekonomik olsun değişik paradigmalar düzleminde esrarengiz bir şekilde yaratıcılıkla sarsılmaz bağları vardır.
“Yaratıcı profesyoneller”, 21. asrın en gözde sınıfıdır ve bütün sektörler, onların kapsama alanındadır. Bu sınıfa giren profesyoneller, yüksek eğitim düzeyi ve entelektüel sermaye sahibi olarak bağımsız karar verebilir; sofistike sorunlara hızlı ve kalıcı çözümler üretirler.
Yaratıcı sınıfla diğerleri arasındaki temel farkı, en iyi şekilde yaptıkları iş türü kanalıyla anlamak mümkündür. Üretim ve servis sektörlerinde çalışanların ücretleri, rutin bir plana göre ödenir. Yaratıcı sınıfın ücretleri ise yarattıkları değere göre saptanır.
REFAHIN BELİRLEYİCİLERİ
Nasıl ki yönetici sınıf, 1950’lerde normları belirlemiş ise günümüzde de yaratıcı sınıf, bu işlevi üstlenmiş olup yeni normların öncüsüdür. Buna karşın bu sınıfın normları göze çarpacak kadar farklılık içerir.
Organizasyon ve yönetim dönemi kabul edilen 50’leri ve 60’ları karakterize eden bağdaşıklık yerine kendi kendini ifade etme, bireysellik ve saydamlık kavramı ön plana çıkmıştır. Bunun ötesinde yaratıcı sınıf, mensuplarına diğerlerinin ortalamasından 2 kat fazla kazanç sağlayarak refahın ve gelirin de belirleyicisi konumundadır.
Son yılların ilgi çekici gelişmelerinden biri, yaratıcı sınıfın hızlı bir yükseliş trendine girmiş olmasıdır. Hizmet ve üretim sınıfından daha küçük olmasına rağmen bu sınıf, önemli ekonomik rolü nedeniyle şirketler ve ülke bazındaki stratejik kararlarda çok etkilidir. Günümüz çalışanlarının gelir sağlama konusuna yaklaşımları, 20. yüzyılın ortalarındakinden büyük farklılıklar taşıyor. Artık çok az sayıda kişi, aynı şirkette hayat boyu çalışıyor.
Yeni ekonomide parasal faktörler karşısında istedikleri gibi davranabilme, kendi programlarını yapabilme, meslektaşlarıyla yarış içinde olma, önceliklerini ve yaratıcılıklarını topluma yansıtabilme arasında bir denge oluşturma konusu, çalışan sınıf kanalıyla belirlenmektedir. ~
BİLGİ OTOYOLLARI VE SANAT
21. yüzyıla hızlı giren çok sayıda ülke, bilginin ve yaratıcılığın en değerli sermaye olduğunu bilerek sahip oldukları veri altyapısını güncellemeye odaklandı. Geçmişte ülkeler su şebekelerini, yolları, demiryolu ağlarını ve enerji sistemlerini ön planda tutmuştu. Günümüzde ise ülkeler, şirketleri, konutları, okulları, hastaneleri, üniversiteleri optik ağlarla ve web siteleriyle birbirine bağlayan “bilgi otoyolları” kuruyor. Böylece dünyanın değişik bölgelerinde yaşayan milyarlar, bilgi otoyollarında gezinme ve etkileşim içine girebiliyor.
Bilgi otoyolları kurmak kuşkusuz önemli. 21. yüzyıl ülkesini yaratma çabası, ne teknoloji ne istihdam ne de yaşam standardını yükseltmekle yakından ilgili. Temel mesele fertlerin yaşadıkları ülkeye sahip çıkarak küresel yarışta var olabilmek için geleceğin yaratıcı liderlerini ve profesyonellerini, müzik ve sanatın desteğiyle eğitilmelerini sağlayarak toplumun hizmetine sunmaktır. Bu büyük amacın merkezinde, ekonomik kalkınmayı ateşlemede sanat, müzik, kültür ve inovasyonun vazgeçilmez işlevini tanımak yatar. “Yaratıcı toplum” olabilmek için bu değerlerin bilinmesi, ülkenin sahip olduğu potansiyeli ve kaynakları verimli kullanmanın da biricik yoludur.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz