Süleyman Tuğtekin / Doğuş Holding Gıda Grubu Başkanı Süleyman Tuğtekin, Doğuş Holding Gıda Grubu Başkanı... Gıdanın, Türkiye’nin en önemli sektörlerinden biri olduğunu, cirosunun 60 milyar dolara...
Süleyman Tuğtekin / Doğuş Holding Gıda Grubu Başkanı
Süleyman Tuğtekin, Doğuş Holding Gıda Grubu Başkanı... Gıdanın, Türkiye’nin en önemli sektörlerinden biri olduğunu, cirosunun 60 milyar dolara ulaştığını söylüyor. Bu alanın her yıl düzenli olarak büyüdüğünü, çok sayıda yatırım bekleyen “segment”in olduğunu belirtiyor. Ona göre, hem yerli hem de yabancılar için “boş” alanlar çok... Ancak, öncesinde iyi analiz yapmak gerekiyor. Tuğtekin, “İlk sırayı hijyenik ürünlerin alacağını görüyoruz. Unlu mamullerde de iyi bir performans olabileceğini düşünüyorum” diyor.
Gıda, 2000'li yılların stratejik olarak en avantajlı 7 sektörden biri arasında gösteriliyor. Bu önemli sektörün büyüklüğünün ise 60-70 milyar dolar düzeyinde olduğu tahmin ediliyor. Ancak, sektör yetkilileri, gerçek potansiyelin neredeyse telaffuz edilen rakamın iki katı olduğu görüşünde birleşiyorlar. Bu rakamlar dev holdinglerin, gıda sektörüne yatırım yapma gerekçesini de açıkça ortaya koyuyor.
Aslında bu ilginin temelinde Türkiye'nin çok az tüketen bir toplum olması yatıyor. Türkiye, gıda sektöründe, sadece ekmek tüketiminde dünya birincisi konumunda. Buna karşılık, diğer gıda ürünlerinde kişi başına düşen tüketim miktarları Avrupa ülkelerine göre çok az miktarlarda seyrediyor. Örneğin dondurulmuş gıdada kişi başına tüketim miktarı Türkiye’de 150 gramda kalıyor. Zaten birçok girişimcinin başını da bu rakamlar döndürüyor.
Ancak, Doğuş Holding Gıda Grup Başkanı Süleyman Tuğtekin, kişi başına düşen tüketimlere bakarak yatırım yapmanın doğru olmadığını düşünüyor. Tuğtekin'e göre, yatırım yapılırken Türkiye’nin koşulları ve gelir düzeyi gibi faktörlerin de göz önüne alınması gerekiyor.
Bu unsurlar dikkate alındığında tüketimin düşük olduğu bütün alanlara yatırım yapılabileceğini söyleyen Süleyman Tuğtekin, gıda alanında birçok boş alanın olduğuna dikkat çekiyor. Bu alanları ise şöyle sıralıyor: “Et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri, dondurulmuş gıda, üçüncü nesil ürünler, light ürünler, su, paketlenmiş ekmek ve unlu mamuller, su, meyve suları ve karbonatlı içecek...”
Doğuş Holding Gıda Grubu Başkanı Süleyman Tuğtekin ile gıda sektörünü, yatırım yapılabilecek boş alanları ve Doğuş Holding gıda grubunu konuştuk:
Gıda sektörünün büyüklüğünün 60 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Sizin tahmininiz nedir?
Toplam gıda pazarının büyüklüğünü tam olarak bilmek mümkün değil. Çünkü Anadolu'nun çeşitli şehirlerinde öyle satışlar yapılıyor ki, karşılığında fatura verilmiyor. Yani faturasız satışların sayısı oldukça fazla. Dolayısıyla tam olarak sektörün büyüklüğünü tespit etmek çok zor. Ama sektörün büyüklüğü için yapılan tahminler sizinde dediğiniz gibi 60 milyar dolar civarında.
Gayri safi milli hasılanın çok büyük bir kısmı gıda sektörünün içinde gerçekleşiyor. Gıda sektörü denince akla sadece yemek, meyve, sebze gelmesin. Gıda, içinde buğday, balık, et gibi alt segmentlerinin de olduğu geniş bir sektör.
Çok önemli bir konumda olması gereken bu sektörün gerekli alakayı görmediğine inanıyorum. Bankalar, IT, medya, otomotiv en çok üzerinde durulan sektörler. Ama gıda sektörü ve tarım sektörü olmazsa Türkiye olarak bir şey yapmamız mümkün değil.
Pazar ortalama ne kadar büyüyor?
Türkiye nüfusu ne kadar artıyorsa o kadar büyüyor. Yani 2-2.5 oranında bir büyüme var. Bu büyüme temel gıdalar için söz konusu. Ancak temel ürünlerden sonra diğer gıdalar geliyor. Anadolu'da ekmek, un, bulgur gibi ürünler çok talep görüyor ve çok satılıyor. Ancak, dondurulmuş gıda ürünleri gibi yeni ürün segmentleri söz konusu. Anadolu'da bu yeni ürünler ve paketli ürünler çok fazla tüketilmiyor.
Gıda sektörün büyümesi için mutlaka paketli ürünlerin tüketilmesi gerekiyor. Türkiye'yi Avrupa ile karşılaştırdığımızda alt segmentlerde tüketimin çok az olduğunu görüyoruz.
Peki biz en çok ne tüketiyoruz?
Ekmekte iyiyiz. Onlar bizim kadar ekmek tüketmiyorlar. Bunun dışındaki bütün ürünlerde tüketim düşük. Ekmek tüketiminde Türkiye dünya birincisi. Makarna çok düşük miktarlarda tüketiliyor. Kişi başına düşen tüketimi yılda 5-5.5'dur. İtalya'da bu miktar 30 kilogramdır. Avrupa'da bu oran 9 kilodur. Amerika'da ise 6-7 kilodur. 65 milyon nüfusa düşen bu oran çok düşüktür. Bu yalnızca makarnaya özgü değil, bütün ürün gruplarında tüketim çok az.
Neden gıda ürünlerinde tüketim çok düşük?
Bunun tek sebebi paradır. Gayri safi milli hasılada kişi başına düşen hasıla çok düşük. Bu nedenle tüketim yapılamıyor.
Türk toplumunun geleneksel tüketim anlayışını da dikkate alırsanız hangi ürün grubunun geleceği parlak görünüyor?
Potansiyel ürün olarak ilk sırayı hijyenik ürünlerin alacağını görüyoruz. Bunlar fabrika atmosferinde üretilmiş ve standartları belli ürünler. Paketlenmiş unlu mamullerinde daha iyi bir satış grafiğini yakalayabileceğini düşünüyorum. Meyve suları ve normal su segmenti artış yaşanacak ürün gruplarından olacak. Gazoz, kola gibi karbonatlı ürünlerde de hızlı büyümeler olacak.
Gerçi bu ürünler büyük markaların elinde ama büyümesini sürdürecek. Ancak, üretici bakımından büyümeyecekler. Türkiye'de dondurulmuş ürünler çok az tüketiliyor. Kişi başına düşen tüketim 150 gramdır. Ama Avrupa veya Amerika'ya bakıldığında dondurulmuş gıda ürünlerinin süper marketlerde çok geniş bir alan kapladığını görüyoruz. Bu segmentinde Türkiye'de büyüme trendi bulacağını düşünüyorum.
Bu ürünler Türk tüketicisi için biraz pahalı gelmiyor mu?
Tabii burada fiyat çok bağlayıcı bir unsur. Çünkü, bu ürünler bizim gelir düzeyimize göre pahalı ürünler. Fiyat bir dezavantaj.
Bu ürünlerin dışında organik ve inorganik ürünlerin yükseleceğini tahmin ediyorum.
Mesela üçüncü nesil ürünler buna güzel bir örnek. Bir de diyet ürünler var. Ancak, bence bu ürünler Türkiye'de yanlış anlaşılıyor. İnsanlar bu ürünleri sağlıklı beslenme için değil de ilaç niyetine tüketiyor. Bu anlayışla yaklaşılınca tüketim az oluyor. Ancak, light ürünler büyümeye daha açık görünüyor. Bu ürünleri tüketici sağlıklı bir yaşam için tercih ediyor.
Bu ürünlerden hangilerinin ihracat şansı yüksek?
Tarım ve gıda ürünleri diye ikiye ayırmak gerekiyor. Tarım ürünlerinde buğday daha çok ihraç ediliyor. İşlenmiş ürünlerde ise ilk sırayı konserve ürünler alıyor. Bunlar içinde de salça ve ketçap ürünleri birinci sırada. Bisküvi ve unlu mamul ihracatı da önemli bir yer tutuyor.
Tabii burada nereye ihraç edildiğine bakmak gerekiyor. Bunu iki şekilde değerlendirmek gerekiyor. Çünkü, bir kategori ürünler Amerika ve Avrupa ülkelerine ihraç edilebilecek kalitede üretilirken, diğer bir kategori ise Türk cumhuriyetleri gibi ülkelere ihraç edilebilecek kalitede oluyor. Dolayısıyla aynı şirketin çeşitli kalitelerde iki üç markası var.
Türkiye'nin dış pazarlarda şansını nasıl buluyorsunuz?
Önceki yıllarda dış pazarlara gönderilen ürünler çok kötü bir Türkiye imajı yaratmış. Öyle şeyler yapılmış ki, şu anda çok kaliteli ürünler versek bile buna kimse inanmıyor. İnanmaları için de bir sürecin geçmesi gerekiyor.
Türkiye maden, tarım, tekstil ürünleri ihraç ediyor. Başka da bir şey ihraç etmiyor. Oysa gıda ve tarım ürünlerinde daha şanslıyız. Çünkü, her şey bizde var. Eğer biz tarım kanununu çıkarabilirsek ve tarım işini de doğru bir yola sokabilirsek bu alanda ciddi bir ihracat şansı yakalayabiliriz.
Tarım ürünleri üretim tesislerimiz yüzde 50 kapasiteyle çalışıyor. Türkiye'de yanlış bir yol izleniyor. Çok fazla kapasite ve yatırım oluyor. Dolayısıyla bu yatırımın getirisi olmuyor.
Gıda ürünlerinde de fazla kapasite sorunu var mı?
Küçük işletme sayısı oldukça fazla. Türkiye'nin bundan önceki 70 yılına bakarsanız, ilk fabrikaların değirmenler olduğunu görüyoruz. Bu, ailelerin kendi geçimlerini sağlamak için yaptıkları bir faaliyettir. Ondan sonra bu değirmenler makarna, bulgur, bisküvi üretim tesislerine dönüşmüştür. Daha sonra ise ambalajlı ürünler yapılmaya başlandı. Meyve ve sebzeler ambalajlandı. Mevye suları üretilmeye başlandı. Bu süreç bugün sürüyor. Daha çok fazla girilecek, yatırım yapılacak boş alanlar mevcut.
Bahsettiğiniz bu boş alanlar nereleri?
Et boş alanların başında geliyor. Bizim ülkemizde neredeyse et yemek bir lüks oldu. Bir işçinin veya dar gelirli ve orta halli bir kimsenin et yeme oranı son derece düşüktür. Türkiye'nin şartları bu durumu oluşturdu. Eğer biz hayvancılığa yatırım yapabilseydik, bu duruma gelmezdik. Avrupa'da deli dana hastalığı var. Bir sürü sorun yaşanıyor. Bunu değerlendirmek gerekiyordu. Et önemli bir boş alan. Bir başka boş alan ise süt ve süt ürünleridir.
Süt üreticilerinin sayısı fazla değil mi?
Evet, ama sadece 4-5 tane büyük üretici var. Bu üreticilerin kapasitesinden daha fazla süt üreten küçük küçük birçok mandra var. Yani sokak sütçülüğü hala çok büyük bir pay kaplıyor. Buna engel olunamıyor. Sokak sütçülüğünden fabrika üretimine geçişi Türkiye hala gerçekleştiremedi.
Ayrıca, Türkiye'nin gıda tüketimine baktığımızda kişi başına düşen gıda tüketiminin, diğer ülkelerle orantılı olmadığını görüyoruz. Onun içinde orantılı olmayan her ürün grubuna yatırım yapılabilir. Ekmek tüketiyoruz ama diğer ürünleri de tüketmek gerekiyor. Bence henüz tüketimi düşük olan ürünler önümüzdeki dönemde önü boş alanları oluşturuyor.
Son yıllarda büyük holding ve şirketlerin hızla gıda sektörüne yatırım yaptığı görülüyor. Doğuş Holding'te bunlardan biri. Sizi bu sektöre iten nedenler nelerdir?
En önemli neden Türkiye'de kişi başına düşen tüketimdir. Türkiye'nin 65 milyona ulaşan bir nüfusu var. Çeşitli ürünlerde kişi başına düşen tüketim yabancı ülkelerle kıyaslandığında pazarın cazibesi ortaya çıkıyor. Bu açıdan bakıldığında bu düşük tüketime hizmet verecek niş bir alan olduğu görülüyor.
Ama bütün bunların başka bir şartı var. Kişi başına düşen tüketim düşük, çeşitli ürün kategorileri gelişmeye çok açık ama Türkiye'nin belirli şartları var. Türkiye'deki ailelerin yapıları, gelir düzeyleri de dikkate alınmalı. Ayrıca, fiyat da çok önemli bir unsur. Bir de üreteceğiniz ürünün iş hacminin olması gerekir.
Şartlar cazip olduğu için büyük holdingler pazara giriyor o zaman?
Burada şu dikkate alınıyor: Üreticiler diyor ki, mesela et ürünlerinde kişi başına tüketim düşük, ama bu rakam Yunanistan'da daha yüksek. Dolayısıyla bu segment büyüyecek. Burada şu unutuluyor; Yunanistan ile Türkiye'nin gelir düzeyleri aynı değil.
Kişi başına düşen tüketimle, gelir düzeyi eğrilerinin bir kesişme noktası vardır. Mesela Türkiye'de havyar çok az tüketiliyor. Rusya'da fazla tüketiliyor. Bizde havyar üretelim demek yanlış olur. Üretirseniz satamazsınız. Ama benim kişisel kanaatime göre gıda alanındaki büyümenin tarımın gelişmesine bağlı olduğu yönünde.
Doğuş Grubu’nun gıda sektöründeki şu an ki durumunu değerlendirir misiniz?
Bizim makarnadaki payımız yüzde 22 civarında. Filiz ve Barilla markasıyla bu segmentte yer alıyoruz. Unmaş adlı şirketimiz Uno markasıyla paketlenmiş ekmek ve unlu mamuller üretiyor.
Paketlenmiş ekmek segmentinde yüzde 65 pazar payımız mevcut.
Dondurulmuş patates segmentinde ise market satışlarında yüzde 50 paya ulaştık. Yani iyi bir yerdeyiz. Erbak Uludağ gazoz segmentinde ilk üçte yer alıyor. Bu şirketimiz maden suyu segmentinde daha ileride.
Gelinen nokta ile hedefler karşılaştırıldığında gıda sektöründe istediğiniz duruma geldiniz mi?
Hayır, arzu ettiğimiz noktada değiliz. Çünkü, mesela, makarnada çok fazla atıl kapasite var. Bu fiyatları etkiliyor. İhracat yapılamıyor. Önceden makarna ihracatında Türkiye birinciydi. Aynı şey patates için de geçerli. Hatırlarsanız, bir dönem her yer patates dolmuştu. Hepsi de çürüdü.
Şöyle bir problem var: Bizde maliyet yüksek. Tarım sektörü küçük küçük ailelerden oluşuyor. Bunların bir araya gelmemesinden dolayı maliyetler artıyor. Maliyetli ürünlerinde ihracat şansı olmuyor. Türkiye'nin ihracat yapması gerekiyor. Türkiye'nin ihracat rakamlarına bakın, hala 20 milyar dolar civarında. 30 milyara bir türlü ulaşılamadı. Bunun için de çok ciddi bir tarım kanunun çıkması gerekiyor.
Tansaş'ta grubunuza bağlı bir zincir. Gıda şirketlerinizle Tansaş arasında nasıl bir sinerji yaratılıyor?
Tansaş gıda şirketlerinin bir kanalı. Oradan tüketiciye ulaşıyoruz. Bu nedenle ciddi bir sinerji yaratılıyor. Bu sadece bizde değil, diğer şirketlerde de var.
Mesela Koç Grubu’nun Migros ve Şok marketleri var. Gıda şirketleriyle bu perakende kanalı arasında sinerji yaratılıyor. Yine Sabancı da, Carrefour'la bunu yakalamaya çalışıyor.
Et ve süt segmentinin büyümeye açık olduğunu söylediniz. Doğuş Grubu bu niş alanlara girebilir mi?
Girebilir. Gıda sektöründe ``size''(ölçek) olması gerekiyor. Küçük işletmeler getiri vermiyor. Büyük olmak gerekiyor. Bu da büyük yatırım yapmayı gerektiriyor. Ya da mevcut küçük işletmeleri toplamanız gerekiyor. İki yöntemde çok mümkün değil.
Bir de yabancıların Türkiye'deki gıda sektörüne çok ilgileri var. 65 milyonun yarattığı cazibe bu. Çünkü, gelişmiş ülkelerde tüketim doyma noktasına yaklaşmış durumda. Başka pazarlara ihtiyaç duyuluyor. Yabancılar ya gelip mevcut işletmeleri bir araya toplayacaklar ya da çok büyük bir yatırım yapacaklar küçükler iflas edecek.
Sizce yabancılar yukarıda bahsettiğiniz boş alanlardan hangisine girmeye eğilimliler?
Eğer Türkiye'deki perakende sektörü büyürse, gıda da bir standart, kalite anlamına gelir. Bu yapılırsa, yabancılar da buraya gelirler. Tüketim çok düşük bu ürün grubuna girelim demezler. ``Size'' ve “volume” bakarlar.
Bence eti yabana atmamak lazım. Bildiğim kadarıyla ilgileri de var. Her alana gelebilirler. Unlu mamuller, süt ve süt ürünler, dondurulmuş gıdalar ilgi çeken sektörler.
GIDA SEKTÖRÜNDE HANGİ ALANLAR BOŞ?
Doğuş Holding Gıda Grubu Başkanı Süleyman Tuğtekin, tüketimin düşük olduğu bütün gıda ürünlerine yatırım yapılabileceğini söylüyor. Ancak Süleyman Tuğtekin'e göre bu alanlara yatırım yapılırken Türkiye şartlarını da dikkate almak gerekiyor. Süleyman Tuğtekin'in belirlediği niş olanlar şöyle:
PAKETLENMİŞ UNLU MAMULLER: Ekmek tüketiminde dünya birincisi olan Türkiye'de, paketlenmiş ekmek ve unlu mamul pazarı da hızla büyüyor. Tüketicilerin giderek hijyene daha çok önem vermesi bu ürün grubunun büyümesine neden oluyor.
SU: Son dönemde holdinglerin ilgisini çeken alanlardan biri olan su segmentine yatırımlar sürüyor. Bu segment özellikle büyük kentlerde hızlı büyümesini sürdürüyor.
MEYVE SULARI: Çay, kahve gibi geleneksel içeceklerin yerini almaya aday görünen meyve suyu segmenti yılda yüzde 10-15 arasında büyüyor. Avrupa'nın aksine vişne ve kayısı en çok tüketilen mevye suyu.
KARBONATLI İÇECEKLER: Gazoz, kola gibi karbonatlı içecekler gelecek vadeden bir başka segment. Karbonatlı içecek segmentinde Coca Cola, Pepsi gibi uluslararası şirketler pazarın büyük bir bölümüne hakim.
DONDURULMUŞ GIDA: Türkiye'de kişi başına düşen tüketim 150 gram civarında. Dondurulmuş gıda fiyatları Türkiye için şimdilik pahalı gelse de, önümüzdeki dönem hızlı büyüyecek segmentlerden biri.
“ÜÇÜNCÜ NESİL” ÜRÜNLER: Ambalajı açıldığında tüketime hazır olan “üçüncü nesil” ürünlerin tüketimi gelişmiş ülkelerde oldukça fazla. Bu eğilimin Türkiye'de de görüleceğine ilişkin beklentiler bu ürün grubuna olan talebin artacağını işaret ediyor.
LIGHT ÜRÜNLER: Son dönemlerde sağlıklı yaşam ve beslenme tüketicilerin en çok dikkat ettiği konuların başında geliyor. Bu trend her ürünün “light”ının üretilmesine neden oluyor. “Light” ürün segmenti de tüketicideki bilinçlenmeye paralel olarak hızla yükseliyor.
ET ve ET ÜRÜNLERİ: Türkiye'nin en boş alanlarından biri olan et sektörü önümüzdeki dönemde hızlı büyüme gerçekleştirebilecek potansiyele sahip. Bu segmente girişimcilerin hızla girmesi bekleniyor.
SÜT ve SÜT ÜRÜNLERİ: Türkiye'de süt satışının neredeyse yüzde 60'ı sokak sütçüleri tarafından gerçekleştiriliyor. Pazarda 4-5 büyük işletme faaliyet gösteriyor. Dolayısıyla büyüme potansiyeli çok fazla.
``ENFLASYON DÜŞÜNCE SEKTÖR DURAGANLAŞTI''
Kriz dönemlerinde gıda sektörü belki de en az zararı gören sektörlerden biri oldu. Geçtiğimiz günlerde yaşanan mali krizin gıda sektörünü bile vurduğu söyleniyor. Krizin yansımalarını sektör nasıl hissetti?
Enflasyonun olduğu ülkelerde gıda sektöründe fiyatlardaki artışa göre insanlar kendilerini ayarlar. Türkiye'de ev hanımı alışveriş yaparken enflasyonu da dikkate alarak bir paket makarna alacağına, iki paket makarna alıyor. Çünkü, biliyor ki, bir sonraki alışverişte makarnaya daha yüksek bir fiyata alabilir. Yani stok yapıyordu.
Enflasyonun düşme eğilimine girmesiyle bu stokçu anlayış yavaş yavaş terk edilmeye başlandı. Dolayısıyla, gıda sektörü durağan bir yapı içine girdi.
Ayrıca, üretim yapıyorsunuz ve ürettiklerinizi bayiler, toptancılar gibi kanallar aracılığıyla tüketiciye ulaştırıyorsunuz. Yani ürününüzü distribite ediyorsunuz ve paranızı bekliyorsunuz. Bu iki nedenden dolayı olmuyor. Birincisi, malınızı kanallar aracılığıyla yolluyorsunuz ama bir bakıyorsunuz ki mal yolladığınız market şimdi yok. Oradaki alacağınızı alamıyorsunuz. İkincisi alacağınızı vadeli alıyorsunuz.
Özellikle gıda şirketleri bu nedenler yüzünden çok problemler yaşıyorlar. Gıda şirketlerinin belki de yarısı bankalara muhtaç. Bundan sonra iflaslar nedeniyle bankaların gıda şirketlerinin bir bölümünü alması mümkün.
"B2B'DE ÖNEMLİ BİR POTANSİYEL VAR''
Doğuş Grubu’nun ``zakki'' adlı bir alışveriş sitesi var. Gıda ürünlerinizi bu kanaldan satabiliyor musunuz?
Bu kanal üzerinden çok az satış yapabiliyoruz. Dünyada da internet üzerinden bizden daha fazla satış yapılabiliyor ama bu miktar da az. Bizim müşterimiz pazara çıkan ev kadınıdır. Ev kadınları da satın aldığı ürünü görmek istiyor. Tabii ki “zakki” gibi internet üzerinden satış yapılabilecek kanallar olacak. Ama bunların birincil önem taşıyacağını, en azından kısa vadede sanmıyorum.
Gıda sektörü için e-ticaretin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
E-ticaretin, bence business to business(B2B) tarzının yaygınlaşması gerekiyor. Avrupa'da ve Amerika'da da bunun iyi olduğunu görüyoruz. B2B'de çok fazla potansiyelin olduğunu düşünüyorum. Bizde henüz çok küçük ama sanal ticarette en büyük hareketin burada gerçekleşeceğine inanıyorum.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?