10 Soruda Ambalajda Yeni Regülasyon

Avrupa Birliği’nin 11 Şubat 2025’te yürürlüğe giren Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Mevzuatı (PPWR), 18 aylık geçiş sürecinin ardından 12 Ağustos 2026’da yürürlüğe girecek. 2030’a kadar tüm ambalajların ekonomik olarak geri dönüştürülebilir olmasını şart koşan mevzuat, Türk ihracatçıları için hem yeni pazar fırsatları hem ciddi uyum maliyetleri anlamına geliyor.

3.10.2025 12:40:360
Paylaş Tweet Paylaş
10 Soruda Ambalajda Yeni Regülasyon

ASD (Ambalaj Sanayicileri Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Zeki Sarıbekir, “Büyük şirketler hazırlıklarını çoktan başlattı. Buna karşın KOBİ ölçeğindeki şirketlerde farkındalık daha düşük ve uyum süreci yavaş ilerliyor. Bu noktada sektörel birlikler ve kamu destekleri kritik öneme sahip” diyor.

Hande Yavuz Çalık / [email protected]
Capital Dergisi / Eylül 2025

Yeni Packaging & Packaging Waste Regulation (PPWR) içeriğini tam olarak anlatabilir misiniz? Ne gibi yeni özellikler şart koşuluyor?

Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Mevzuatı (PPWR), Avrupa Birliği’nin ambalaj atığını azaltmak, mevcut ambalajların geri dönüştürülebilirliğini ve yeniden kullanılabilirliğini artırmak, kaynakları daha verimli kullanmak ve döngüsel ekonomiyi teşvik etmek amacıyla yürürlüğe koyduğu bir reform niteliği taşıyor. 11 Şubat 2025 itibarıyla yürürlüğe girdi ve 18 aylık geçiş süresi sonunda 12 Ağustos 2026’dan itibaren uygulanmaya başlanacak. Bu mevzuatın özellikleri arasında tüm ambalajların 2030 yılına kadar ekonomik olarak geri dönüştürülebilir olmasının zorunlu hale getirilmesi, plastik ambalajların minimum geri dönüştürülmüş içerik oranlarına getirilmesi, yeniden kullanımın teşvik edilmesi, tek kullanımlık ambalajlara ciddi sınırlamalar uygulanması, ambalajların eko tasarım ilkesine uygun olması, hacim açısından optimize edilmesi dikkat çekiyor. Ayrıca Avrupa Birliği genelinde geri dönüşüm işaretlemeleri standartlaştırılacak ve tüketicilerin ambalaj malzemelerini kullandıktan sonra doğru şekilde ayrıştırması için ortak etiketleme kurallarına uyulacak.

Üretim hatlarında veya tedarik zincirinde hangi değişiklikler gerekebilir?

En başta geri dönüştürülmüş içerik kullanımına uygun üretim hatları gerekecek. Bu, bazı durumlarda yeni makine yatırımı anlamına gelebilir. Bu değişim sadece üretim hatlarıyla sınırlı kalmayacak. Aynı zamanda ambalajların daha az malzemeyle daha fazla işlev sunması gerekeceği için tasarımlarda sadeleşme olacak. Sertifikalı ve izlenebilir hammadde tedarik zincirleri kurulması ve ambalaj bilgilerinin (geri dönüşüm işaretleri vb.) dijital sistemlerle (örneğin QR kod) uyumlu hale getirilmesi gerekecektir.

Türk ihracatçısı ne gibi hazırlıklar yapıyor?

Özellikle Avrupa pazarına düzenli ihracat yapan büyük şirketler hazırlıklarını çoktan başlattı. Bu şirketler geri dönüştürülebilir malzemelere geçiş yapıyor, geri dönüşüme uygun/geri dönüştürülebilir ambalaj tasarımları geliştiriyor ve Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu (EPR) sistemine göre atık yönetimi planlaması yapıyor. Buna karşın KOBİ ölçeğindeki şirketlerde farkındalık daha düşük ve uyum süreci yavaş ilerliyor. Bu noktada sektörel birlikler ve kamu destekleri kritik öneme sahip.

Şirketler ne gibi finansal yükümlülüklere maruz kalıyor?

Öncelikle Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu (EPR) sistemine dahil olacak tüm üreticiler, piyasaya sürdükleri ambalajların çevresel etkileri oranında maliyetle karşı karşıya kalacak. Bu maliyet ambalajın türü ve malzemesine, geri dönüştürülebilirliğine ve yeniden kullanılabilirliğine göre değişkenlik gösterecek. Ayrıca denetim, belgelendirme, test ve raporlama süreçleri de şirketlerin bütçelerinde yeni kalemler açacak.

PPWR’nin uygulanabilirliğinin Türk şirketleri için ne gibi avantaj veya dezavantajları olabilir?

PPWR’ye uyumlu üretim yapan Türk şirketler, uyumsuz ithal ambalajlara karşı yerli avantajı kazanabilir. Avrupa Birliği standartlarına uygun üretimle rekabet gücü artar. Ancak maliyet dezavantajı da oluşabilir. Mevzuata uyumlu hammaddeleri ithal etmek zorlaşabilir ve uyum sürecinde maliyet baskısı özellikle küçük üreticileri zorlayabilir.

PPWR kapsamında öngörülen “minimum geri dönüştürülmüş içerik” oranları, Türk ambalaj üreticiler için hammaddede iç kaynak kullanımını teşvik edebilir mi?

Geri dönüştürülmüş içerik kullanım hedefleri, Türkiye’de yerli atık toplama ve geri dönüşüm sektörlerini hareketlendirebilir. Bu da hammadde tedarikinde dışa bağımlılığı azaltır, yerli geri dönüşüm altyapı yatırımlarını teşvik eder. Aynı zamanda çevresel kazanım da sağlayacaktır.

2026’da şirketler hazır olabilecek mi?

Büyük ölçekli şirketlerin, uluslararası tecrübe ve teknik bilgi ve halihazırda AB standartlarına yakın üretim altyapısı, kendilerine avantaj sağlayacaktır. Ancak KOBİ’lerde finansman ve teknik bilgi eksikliği ve geri dönüştürülmüş hammadde arzında istikrarsızlık süreç açısından giderilmesi gereken yönler. Topyekun hazır olmak için kamu, özel sektör ve sektörel STK’ların ortak hareket etmesi şart.

Devlet ya da kamu kurumları tarafından, ambalaj dönüşüm yatırımları için sunulan finansman veya yatırım teşvik paketleri neler?

Şirketlerin başvurabileceği çeşitli destek mekanizmaları mevcut. Bunlar KOSGEB’in Yeşil Dönüşüm Destek Programı, TÜBİTAK Ar-Ge ve inovasyon destekleri, Sanayi Bakanlığı’nın yatırım teşvik belgeleri, ihracatçılara yönelik Eximbank kredileri şeklinde. Ayrıca AB fonlarından da yararlanılabilir. Ancak şirketlerin bu süreçte uzman danışmanlık alarak projelerini doğru hazırlaması önem taşıyor.

AB’ye yönelik ihracat yapanlar için PPWR ile paralel olarak bir uyum stratejisi oluşturmak için ne tür stratejik adımlar önerilir?

Ar-Ge yatırımlarına öncelik verilmesi, tedarik zincirinde sürdürülebilirliğe geçiş, yerli geri dönüşüm iş birliklerinin artırılması, uluslararası sertifikasyon süreçlerine yatırım yapılması gibi konular önemli. Bu adımlar hem sürdürülebilirliği artırır hem Türk markalarını Avrupa’da daha güçlü bir konuma taşır.

Sürdürülebilir ambalaj dönüşümü, şirket kâr marjları ve atık ekonomisi açısından nasıl yeni gelir ya da maliyet alanları yaratıyor?

Bu dönüşüm, aslında hem fırsatlar hem riskler barındırıyor. Çevresel açıdan daha az atık, daha az karbon salımı ve doğal kaynakların korunması hedefleniyor. Ancak ekonomik açıdan geri dönüştürülmüş hammadde kullanan şirketler için yeni iş alanları ve pazarlar açılıyor. Ayrıca atık toplama ve geri dönüşüm altyapısına yatırım yapan şirketler, katma değerli ürünler üreterek rekabet avantajı elde edebilir. Öte yandan uyum sürecindeki şirketler için yeni üretim hatlarına geçiş, belgelendirme ve danışmanlık gibi önemli maliyet kalemleri ortaya çıkıyor. Bu sürdürülebilir dönüşüme geçiş süreci, şirketlerin kısa vadede kâr marjlarını zorlayabilir; ancak uzun vadede bu yatırımlar olumlu geri dönüş sağlayacaktır.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz