Artık fiyatla rekabet edemeyeceğimizi anladık. Ucuzun ucuzu hep
olacaktır. Biz fark yaratacak ürün ve tasarımlarla, inovasyon ve
hızımızla öne çıkmalıyız. Fiyatta kazanamayız.” Bu sözler, İHKİB Başkanı
Hikmet Tanrıverdi’ye ait. Kısa ve öz konuşuyor, ama tekstil-hazır
giyimdeki yeni dönemi de çok net özetliyor.
Gerçekten de sektör son birkaç yılda en zor günlerini yaşadı. Yılların
şirketlerinin çöktüğüne, binlerce kişinin işsiz kaldığına şahit olduk.
SGK verilerine göre Mayıs 2008’de 49 bin 222 olan işletme sayısı, krizin
en hararetli olduğu aylarda 40 bin 500’ün altına indi. Tabii ki kapanan
bu işletmeler, aynı zamanda işsiz ordusu da demekti. Resmi rakamlara
göre Mayıs 2008-Mayıs 2009 döneminde tekstil ve hazır giyim sektöründeki
sigortalı sayısı 862 binden 662 bine düştü, yani bir yılda tam 200 bin
kişi işini kaybetti. Üstelik bunlar sadece kayıtlı olanlar… Uzmanlara
göre kayıt dışındaki irili ufaklı yüzlerce işletme de eklendiğinde
tablonun karamsarlığı daha da artıyor.Peki durum halen bu kadar umutsuz
mu? “Tekstili Çin’e bırakalım diyenler” haklı mı çıktı?
Bir gerçek var ki küresel krizden önce kendi kriziyle boğuşan ve çıkış
yolları arayan sektör, artık tam anlamıyla bir dönüm noktasında. Eski
dengelerin değiştiği, yeni kuralların yazıldığı muhakkak. Uzmanlar “Oyun
da kurallar da değişti. Yeni oyuna ayak uyduranlar ayakta kalıyor”
diyor.Biz de sektörün önde gelenlerine işte bu yeni kuralları sorduk.
Tekstil ve hazır giyimde yeni döneme damgasını vuran 7 ana eğilim ortaya
çıktı. İşte tekstil ve hazır giyimde yeni dönemin yeni gerçekleri…
1-DÜŞÜK, DAHA DÜŞÜK MALİYET
Uzmanlara göre, yeni düzendeki en önemli kilit konu maliyetler. Sektör
temsilcileri, var olmak için maliyetlerin düşürülmesi gerektiğini
söylüyor. Bunun içine, süreçlerin verimli hale getirilmesinden daha ucuz
coğrafyalara gitmeye kadar birçok yöntem giriyor. Üretimi Çin,
Hindistan, Pakistan, Mısır, Bangladeş gibi ülkelere kaydıranların sayısı
ise giderek artıyor. Bunlar arasında Koton, Kiğılı, LCWaikiki, Yeşim
Tekstil ilk akla gelenler.
Zaten rakamlar da yerli üreticinin yurtdışına göçtüğünü doğruluyor. Öyle
ki 2010 yılının ilk 6 ayında, tekstil ve tekstil ürünleri sektörünün
yurtdışına sermaye göçü 31 milyon dolar oldu. Son 2,5 yılda ise bu rakam
135 milyon dolara ulaştı. Üretimini yurtdışında yapanlardan biri de
Kiğılı. Şirketin genel koordinatörü Hilal Suerdem, bu eğilimi şöyle
açıklıyor: “Büyük iş yapıyorsanız maliyetlerin daha düşük olduğu yere
gitmek durumundasınız. GAP, Hugo Boss, Mango ile rekabet edecekseniz
onların kurallarıyla oynayacaksınız. Sonuçta biz de bunu yapıyoruz,
başka çaremiz yok.”
Şahinler
Holding Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Şahin de benzer görüşlere sahip:
“Ucuz ürünleri Asya, Uzakdoğu gibi ülkelerde üretmek gerekiyor.
Türkiye’deki ürünleri yeniden konumlandırmamız, yüksek katma değerli
ürünlere yönelmemiz lazım.”Türkiye Hazır Giyim Sanayicileri Derneği
Başkanı Cem Negrin’e göre yurtdışına kayış trendi, önümüzdeki dönemde
artarak sürecek. Negrin, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Yurtiçinde acil
önlemler alınmazsa en değerli firmalarımızın yurtdışına çıkmasına daha
sıklıkla şahit olacağız. Şirketler açısından bakıldığında haklılar. O
ülkeler yabancı yatırımcıya inanılmaz olanaklar sunuyor.”~
2-HIZLI OLAN KAZANACAK
Yeni dönemdeki ikinci en önemli trend ise hız. Uzmanlara göre hız, yeni
dönemde rekabetin fiyattan sonraki en belirleyici öğesi olacak. Avrupa
pazarındaki rekabette hem lojistik hem üretim hızıyla fark yaratan Türk
şirketleri, bu kabiliyetlerini daha da geliştirmeye odaklanmış durumda.
İTKİB Başkanı İsmail Gülle, son dönemde hızın ne kadar belirleyici bir hale geldiğini şöyle anlatıyor:
“Siz, ben bu malı sana diğerinden iki hafta önce teslim ederim
dediğinizde, müşteri verdiğiniz fiyatı ödemeyi göze alabilir. Biz hızlı,
esnek, kaliteli bir üretici olarak talebin önünden gitmeli ve
böylelikle rekabetçi olmalıyız.”
TGSD Başkanı Cem Negrin de Türkiye’nin hız ve lojistik avantajını iyi
kullandığını söylüyor ve ekliyor: “Avrupa her zaman ağırlıklı pazarımız
olacaktır. Çünkü biz onlar için ambulans gibi çalışıyoruz. Küçük
miktarlı, hızlı sipariş ihtiyaçları olduğunda Türkiye dışında buna cevap
verebilecek başka ülke yok. Böyle bakarsak Aslında Avrupa’nın krizi
bizim işimize geldi.”
Kiğılı Genel Koordinatörü Hilal Suerdem, Türk tekstilcisinin artık hızın
önemini kavradığını belirtiyor ve ekliyor: “Artık kalite, fiyat ve
zaman çok önemli kriterler. Türkiye şu anda az miktarda siparişi çok
hızlı yapabilme kabiliyetine sahip. O nedenle Uzakdoğu’ya karşı çok
avantajlıyız. Ama yüksek montanlı işlerde şansımız kalmadı.” Şahinler
Holding Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Şahin’in görüşleri ise şöyle:
“Krizde müşteriler kısa vadeli, çabuk satabilecekleri, moda ve kaliteli
mal almaya yöneldi. Burada Türkiye’nin şansı çok yüksek. Bu nedenle daha
verimli çalışan, müşterinin taleplerine hızlı cevap veren, stoksuz ve
az kaynakla çalışmayı bilen yollara yönelmeliyiz.”
3-DEVİR İNOVASYON DEVRİ
Tekstil ve hazır giyimin yeni döneminde öne çıkan bir diğer eğilim ise
inovasyon. İnovasyon sadece Türkiye’de değil dünyada da yeni trend. Bu
alanda Almanya, ABD, Japonya başta olmak üzere birçok ülkede yoğun
çalışmalar yapılıyor. İnovasyon denince akla gelen yerli üreticilerden
biri de Yeşim Tekstil. Yeşim Tekstil’in CEO’su Şenol Şankaya, artık
insan ve çevre odaklı üretimin öne çıktığını vurguluyor ve şirket
stratejilerini şöyle özetliyor: “Yeşim Tekstil olarak inovasyonu firma
hedeflerimize koymuş bir firmayız. Geleceğimizi, bu alanda yapacağımız
çalışmaların şekillendireceğine inanıyoruz. Su ve enerjinin daha az
kullanılmasını sağlayacak ürünlerin üretimine ağırlık veriyoruz.”~
Türk
şirketlerin inovasyonun önemini kavradığını belirten Hey Tekstil
Yönetim Kurulu Başkanı Aynur Bektaş’a göre daha yolun başındayız, ama
çabalar umut verici: “Özellikle kumaş tarafında çok ciddi çalışmalar
görüyorum. Dünyadaki üretimin belki çok düşük bir kısmı nano ile
yapılıyor ama Türkiye kendini, kumaş AR-GE’si anlamında ciddi biçimde
geliştirdi. Bu konu yeni dönemin önemli bir gerçeği.”İnovasyondaki
başarılı çalışmalarıyla dikkat çeken Orka Group’un yönetim kurulu
başkanı Süleyman Orakçıoğlu da Bektaş’a katılıyor ve ekliyor: “Rekabet
artık çok farklı bir noktaya gidiyor. İnovasyon her şeyin önüne geçmiş
durumda. Orka Group olarak nano teknoloji alanında 2004’ten beri çok
önemli çalışmalar yaptık. Yeni teknik kumaşlar geliştirdik. Bu alanda
var olmaya devam edeceğiz.”Hikmet Tanrıverdi ise “Şirketler, yeni
dönemde 3 noktaya odaklanmalı. Bunlar yeni ürün geliştirme, teknoloji ve
tasarım” diyor ve ekliyor: “Üreticilerimiz bu trendi kaçırmamalı ve
kendilerini bu yeni rekabet koşullarına göre donatmalı.”
4-TASARIM ÖNE ÇIKIYOR
Hikmet Tanrıverdi’nin sıraladığı 3 eğilimden tasarım, yeni normalin
olmazsa olmazları arasında. Tanrıverdi, “Artık ayakta kalmak isteyen
şirketlerin kendi tasarımlarını yapabilecek kapasitede olmaları lazım.
Çünkü fasonda artık ucuz değiliz. İşin o kısmını artık kaybettik” diyor.
Süleyman Orakçıoğlu da aynı konuya değiniyor: “Tasarım ve markalaşma
çok daha fazla öne çıkıyor. Çünkü bu, farklılaşmak için bir seçenek. Bu
anlamda çaba gösteren ve başarılı olan şirketlerimiz var. Onlar daha da
öne çıkacak.” Özgün tasarımlarıyla dünya devlerine üretim yapan Hey
Tekstil’in yönetim kurulu başkanı Aynur Bektaş da tekstil ve hazır
giyimde çıkış noktasının tasarımda olduğuna inananlardan. Hatta ona göre
Çin, bu anlamda Türkiye’ye iyilik de yaptı… Bektaş’ın görüşleri şöyle:
“Evet, Çin bize rakip. Hatta bazı pazarlarımızı ele geçirdi ama
Türkiye’nin yeniden konumlanmasına çok büyük katkısı oldu. Türk
şirketleri fark yaratabilmek için tasarıma ağırlık vermeye başladı.
Türkiye’nin koleksiyon yapabilme gücü önemli oranda arttı.
Modelhanelerimiz gelişmeye başladı. Özgün taraflarımızı çıkarıp sanayiye
dönüştürmeliyiz. Aksi halde Avrupa’yı taklitten öteye geçemeyiz.”
Bektaş, dünyadaki trendin de tasarım odaklı geliştiğini hatırlatıyor ve
şu ilginç örneği veriyor: “Şunu artık görmeliyiz. Benim Çerkeş’teki,
Batman’daki fabrikamı hiçbir yabancı firma satın almayacak. Ama
İngiltere’nin en büyük tasarım ofislerinden biri olan ‘Hey Trans’ çok
iyi değerlerle satılabilecek.”
5-YENİ PAZAR ARAYIŞLARI
Yeni düzende dikkat çeken bir başka eğilim ise Avrupa’ya alternatif
olabilecek pazar arayışları... Her ne kadar uzmanlar, ihracatımızdaki
yüzde 70’lik payıyla Avrupa’nın her zaman ilk sırada olacağını söylese
de şirketler, hem üretim hem ihracat anlamında farklı ülkeleri koklamaya
devam ediyor. Yani kısaca ana kural değişmiyor. Müşteri neredeyse oraya
gidiliyor, yeni pazarlara yelken açılıyor. Bu noktada Suriye, Irak,
Türk Cumhuriyetleri, Özbekistan, Kazakistan gibi ülkeler öne çıkıyor. ~
Zaten 2010’un ilk 6 aylık ihracatında tekstilde yüzde 24, giyimde ise
yüzde 13,3’lük artışa ulaşılmasında komşu ve uzak ülkelerin payı
büyük.Bu durumu yorumlayan TGSD Başkanı Cem Negrin, “Avrupa ilk sırada
olmaya devam edecektir ama yeni ülke arayışları olduğu doğru. Şimdi
Ortadoğu ve Arap ülkelerine yöneliyoruz” diyor.
Süleyman Orakçıoğlu ise tüm bu yaşananları bir gelişim süreci olarak
yorumluyor ve ekliyor: “Sürdürülebilir büyüme için şirketlerin
kendilerine yeni pazarlar, yeni müşteriler bulması bir zorunluluk. Bu
iki unsur, en ön sırayı almış durumda. Biz de var olduğumuz pazar
sayısını artırmaya devam ediyoruz. Hindistan ve Amerika pazarında
yaptıklarımız, bu stratejinin en önemli örneği. Yeni pazarlara, yeni
müşterilere ulaşmaya devam edeceğiz.” 6-MAĞAZALAŞMA HIZ KESMİYOR
Yeni müşteri kazanma stratejisi, sadece üretim ve ihracatta değil,
perakendede de her zamankinden daha önemli hale gelmiş durumda. Buradaki
trend ise mağazalaşmak. Mağaza sayısını artırmak, yeni müşterilere
ulaşma konusunda kullanılan en etkili yöntemlerden biri. LCWaikiki,
Koton, Damat, Mavi Jeans, Kiğılı sektör temsilcilerinin bu konuda
başarılı bulduğu örnekler. “Sistemde artık büyük küçüğü yutuyor” diyen
Kiğılı Genel Koordinatörü Hilal Suerdem, pazarda görünür olmanın önemine
şöyle değiniyor: “Kalite ve bilinirlik çok önemli. Bunun için de güçlü
tanıtımlarla kendinizi anlatmanız, her türlü tanıtım fırsatını
değerlendirmeniz lazım. Mağazalaşmak bu anlamda büyük önem taşıyor. Biz
de bu stratejiyle hareket ediyoruz. Her ay ortalama 3 mağaza açıyoruz.
Yurtdışında ise ortalama 2 ayda bir yeni mağaza açılımı gibi bir
hedefimiz bulunuyor.”
Ayrıca
gerek yurtiçi gerek yurtdışı AVM’lerde yer almak da hazır giyim
perakendecilerinin es geçmediği önemli bir seçenek. Uzmanlara göre AVM
atağı, yeni dönemin en önemli eğilimlerinden biri olmaya devam edecek.
Bu trend yurtdışında da sürecek. Örneğin işadamı Hüsnü Özyeğin’in
Çin’deki 200 milyon dolarlık AVM yatırımının, hazır giyimciler için yeni
bir soluk olacağı konuşuluyor. Sınır kapısı AVM’leriyle adından söz
ettiren Delta İnşaat’ın patronu Nihat Delibalta’nın girişimleri de
sektör tarafından ilgiyle izleniyor. Sınır kapılarında AVM açma fikrini
“Güzel bir buluş” olarak niteleyen Aynur Bektaş, “Artık hizmeti sadece
Türkiye’de tutmak değil komşu ülkelerin ayağına da götürmek lazım. Bu
tarz yeniliklerle açılım sağlamalıyız. Bunlar güzel satış politikaları.
Organizatör kimliğimiz öne çıktığı sürece her türlü imkanı
zorlayabiliriz” diyor. ~
7-TEK YOL MARKALAŞMAK
Yeni düzende fark yaratmanın yollarından biri de markalaşmak.
Mavi Jeans, Koton, Kiğılı, LCWaikiki, Damat, Colin’s gibi şirketler,
çözümü markalaşmada bulanlardan bazıları. Her biri giderek büyüyen
cirolara sahip. Sektör temsilcileri de yeni döneme damgasını vuran
eğilimlerinden birinin markalaşmak olduğunu vurguluyor. İHKİB Başkanı
Hikmet Tanrıverdi, bu eğilimin gelecekte de devam edeceğini söylüyor ve
ekliyor: “Koton, LCWaikiki, Damat gibi örnekler var. Artık marka
oldular. Bu tarz örnekler daha da çoğalacak diye düşünüyorum.”
Tanrıverdi, markalaşmanın önemini vurgularken marka ile etiketin
karıştırılmaması gerektiğini de hatırlatıyor: “Kendi etiketiyle
yurtdışına ürün satan herkes marka oldum diyor. Bu doğru değil. Ama en
azından firmalarımız artık fasonculuktan sıyrılıp kendi etiketleriyle
pazarda var olabiliyor. Yeni dönemde bu tarz şirketler daha fazla öne
çıkacaktır.” Türk markalarının göz kamaştıran bir büyüme içinde
olduklarına dikkat çeken Aynur Bektaş, markalaşma konusunda şunları
söylüyor: “Markalaşmak, uzun yıllar alan bir macera. Bir Gucci, Ralph
Lauren olmak çok zor. Dünyada öyle dev markalar var ki örneğin Levi’s
deyince ABD, Burberry deyince İngiltere aklınıza geliyor. Artık o
ülkelerin sembolü olmuşlar… Devletleri tarafından korunuyorlar. Bunu
başarmak tabii ki çok zor ama bu yoldaki şirketler desteklenmeli.
Sonuçta tek bir şirket bile bunu başarabilse Türkiye için önemli bir
başarıdır.”
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?